Heyecan, mutluluk ya da mutsuzluk ifade eden, dini duyarlılık, derin düşünce, yüceltme gibi hâlleri dile getiren, okuyucuyu duyusal ve düşünsel olarak etkileyebilen edebi metinlerde kullanılan anlatım türüne “coşku ve heyecana bağlı anlatım” denir. Coşku ve heyecana bağlı anlatım daha çok "şiir"de görülür. Roman, öykü, tiyatro gibi anlatım türlerinde de yer yer coşku ve heyecan ifade edilse de düz yazıda duygusal yön, şiirdeki gibi ön plana çıkmaz çünkü bu anlatımlarda olay, olay örgüsü, zaman, mekân ve yer önceliklidir. Coşku ve Heyecana Bağlı (Lirik) Metinlerin Özellikleri : - Lirik anlatımın kullanıldığı metinler, okuyucuda coşku, heyecan, hüzün, sevinç, mutluluk gibi duygulanımlar yaratır. - Duygular ve içinde bulunulan ruh hâli yansıtılır. - Az sözle çok şey anlatılmaya çalışılarak yoğun bir anlatım tercih edilir. - Anlatılmak istenene göre yeni anlamlar yüklenmiş bir dil kullanılır. - Gerçek anlamı dışında yan ve mecaz anlamlı sözcüklerin kullanılması yaygındır. - Her okuyanda farklı anlamlar yansıtan ifadelere yer verilir. - İmge, alışılmamış bağdaştırmalar, söz sanatları sıkça kullanılır. - İmgenin etkisiyle soyut ifadelere fazlaca yer verilir. - Ahenk unsurlarından (ölçü, uyak…) yararlanılarak şiirsellik sağlanır. - “Ben” merkezli bir anlatım türüdür. Zamirlerin, özellikle de “ben ve biz” zamirlerinin sıkça kullanıldığı görülür. - Şiirlerin anlatıcıları da yazarları da aynı kişilerdir. Bu nedenle şiirde dile getirilen duygu ve düşünceler bir başkasının değil, o dizeleri yazan kişinin duygu, düşünce, coşku ve imgeleridir. - Şiirde yoğun olmakla birlikte diğer edebi metinlerde de coşku ve heyecana bağlı anlatımdan yararlanılır. - Dilin “heyecana bağlı” ve “şiirsel (yazınsal)” işlevinden yararlanılır. Lirik Anlatımda Duygu Değeri ve Çağrışım: Bir sözcük, duyulduğu ya da okunduğu zaman zihnimizde değişik tasarımlar belirebilmektedir. Bu durum şairlerin, sözcükleri “ilk anlam değerlerinden” (gerçek anlamlarından) çok, yan ve mecaz anlamlarıyla kullanmalarından kaynaklanmaktadır. Çünkü şair, sözcüklerin anlamlarını genişletmeye çalışır ve böylece kendine özgü bir söyleyiş yaratır. İnsanların değişmez huyu vardır. Unuturlar Yollarında kuyu vardır Tehlikeli bir oyundur bu Dizelerde altı çizili sözcükler ilk anlam değerlerinden yani temel anlamlarının dışında kullanılmıştır. Duygu değeri, sözcüğün temel anlamının yanında farklı duygu ve izlenimleri de zihnimizde oluşturarak "çağışım" kazandırmasıdır. Örneğin bir dizede “tabanca, ölüm, cenaze” gibi sözcükler geçiyorsa okuyan ya da dinleyende uyandırdığı hoş olmayan duygularla “bahar, çiçek, yeşil, güneş” gibi sözcüklerin uyandırdığı duygular ve çağrışımlar arasında farklar vardır. “Kardeşim olan gözlerini unutmadım Çocuğum olan alnını, sevgilim olan ağzını” Bu dizelerde “kardeş” sözcüğünün “aynı ana-babadan doğmuş ya da ana-babalarından biri aynı olan insan” biçiminde temel anlamı bir yana bırakılarak “yakınlık, sevgi bağı, bağlılık”; “çocuk” sözcüğü de “küçük yaştaki evlat” temel anlamının dışında “güçlü sevgi, vazgeçilmez bağlılık, acıma, esirgeme” gibi yarattığı tasarımlardan ve özellikle de duygularından yararlanılmıştır. Davulla zurnayla Şerbetler kurnayla Düğün düğün olmaz Kenarda durmayla Bu dizelerde geçen “düğün” sözcüğüyle sadece “gelin ve damat” değil, aynı zamanda “kız ve erkek tarafı, kalabalık, düğünün yapıldığı yer, müzik, oynanan oyunlar, yiyecek ve içecekler” de zihnimizde canlanmakta. “İnsan bir akşam ansızın yorulur / Tutsak ustura ağzında yaşamaktan / Kimi zaman ellerini kırar tutkusu” dizelerinde “ustura” sözcüğü “yaralanma, kan, acı” gibi çağrışımlarda bulunmaktadır. "Karadutum, çatal karam, çingenem" dizesinde "Çingene" bir kavim adı olarak ya da Türkçedeki "cimri" anlamında değil, esmer deri rengi anlatmak üzere kullanılmış. "Sen yüzüne sürgün olduğum kadın” dizesinde “sürgün” sözcüğünün “belli bir yerde zorunlu oturma, buna zorunlu olan kimse” değil, “vazgeçemez durumda olma, bağımlılık, çaresizlik, umutsuzluk” gibi anlamlarıyla duygu değerleri anlatılmaya çalışılmış. “Hasretinden prangalar eskittim” dizesinde “pranga” sözcüğü “ayağına pranga vurulmuş mahkûm” anlamında olmayıp “aşırı umutsuzluk, karamsarlık” duygu değeriyle prangaları eskitecek kadar uzun bir sürenin geçmiş olduğu anlatılmaktadır. “Pranga” ile aynı zamanda okuyanda “mahkûmiyet, zindan, karanlık, ağır suçlu” gibi çağrışımlar oluşturulmuştur. “Biliyorsun ben hangi şehirdeysem / Yalnızlığın başkenti orası” dizelerinde “başkent” sözcüğü temel anlamının dışında “büyük, geniş, önemli” gibi çağrışımları ve duygu değerleri bulunmaktadır. Lirik Anlatımda İmge İmge, şairin gözlemlediği olay ve nesneleri, kendi zihinsel süzgecinden geçirerek oluşturduğu tasarımlar, kişiye özgü izlenimlerdir. Diyebiliriz ki imge, okuyucunun zihninde oluşturulan görüntü ve duygudur. Şairin, gerçek yaşamdan gözlemleyerek elde ettiği algıların, düş dünyasında uyumlu bir görüntü oluşturmasıdır. Gerçeği, herkes tarafından bilinen özelliklerinden soyutlayarak başka bir şekle dönüştürerek sunma biçimidir. Günlük yaşam içinde hepimiz olayları, durumları, davranışları gözlemleriz ancak bazı zaman bunlar, insanlara başka başka olay ve durumları çağrıştırır, gördüklerimizle zihnimizde oluşanlar arasında bir bağlantı oluştururuz. İzlenimlerimiz kimi zaman bizi kişisel tasarımlara yöneltmekte, gerçek olmayan sahneleri de zihnimizde canlandırabilmektedir. İşte imge, şairlerin düşünce ve duygu dünyasında bu şekilde ortaya çıkmaktadır. Ağacın birine bir balta dayalı O ağaç benim Diz boyu yaprak dökmüşüm düşünceden Çıkabilmek ah bu bin yıl süren düşünceden Şair, bu dizelerde kendini yapraklarını döken bir ağaca benzeterek kişisel tasarımını okuyucuya yansıtmaya çalışmakta ve gerçek olmayan sahneleri zihnimizde canlandırmaktadır. - İmge, şiirin temel unsurudur. Çünkü imge, duyularımızla algıladığımız varlıkların zihnimizdeki görüntüleri, bunların şiire yansımış biçimleridir. Gözlerin kararan yollarda üzgün Ve bir zambak kadar beyazdır yüzün; Süzülüp akasya dallarında gün Erir damla damla ayaklarında Şair, “kararan yollar”, “günün süzülmesi”, “günün damla damla erimesi” imgeleriyle bir günün daha bitmek üzere olduğunu anlatmaya, bunu da “görme” duyusuyla zihnimizde oluşturmaya çalışmıştır. - Şair, dış dünyayı gözlemleyerek kendince bir seçme yapar. Farklı olabilecek, dikkat çekici soyut bir görüntü yaratır ve bu görüntüyü sanatsal bir dille şiire aktarır. Sokak lambaları öksürüyordu Yukarıda bulutlar yürüyordu Terkedilmiş bir çocuk gibiydim Dokunsanız ağlayacaktım Şair, bu dizelerde “sokak lambalarının öksürmesi”, “bulutların yürümesi” gibi alışılmamış bağdaştırmalarla sözcüklere yeni duygu değerleri katarken okurun zihninde dolaylı anlattığı tasarımları canlandırmaktadır. “Sokak lambalarının öksürmesi” lambaların yanıp yanıp sönmekte olduğunu anlatırken “bulutların yürümesi” de bulutların hareket hâlinde olduğunu göstermektedir. Şair, gözlemi sonucu dikkat çeken ögeleri imgelerle dile getirmektedir. - İmge, zihinde görüntüler oluşturmaktır. Sözcüklerin günlük kullanımları dışında alışılmamış bağdaştırmalarla şiirde yer almaları da buna bağlıdır. Sınırlı olan günlük konuşma dili, şairin sınırsız duygu, düşünce ve hayalini karşılamaya yetmez. Bu nedenle duygunun yeni bir söyleyişle dile getirilme zorunluluğu ortaya çıkar. Şair, duygularını söze dönüştürürken dilin daha önce kullanılmış ya da kullanılmamış bütün anlatım yollarından yararlanır. Yeni bir söyleyiş de şairi imge yaratmaya götürür. En güçlü imgeler, somut-soyut ifadeleri bir arada kullanarak alışılmamış bağdaştırmalarla geçekleştirilmektedir. Alışılmamış bağdaştırmalar, okuyanda ilk anda şaşırtıcı bir durum yaratsa da yepyeni çağrışımlar, görüntüler ve duyguların oluşmasını sağlamaktadır. Fatih’te yoksul bir gramofon çalıyor eski zamanlardan bir cuma çalıyor Dizelerinde yalnızca insanlar için kullanılabilen “yoksul” soyut kavramıyla somut olan “gramofon”un birbirine uyuşmadığı görülmektedir. Şair “yoksul bir gramofon” tamlamasıyla alışılmamış bağdaştırma yaparak İstanbul’un zengin olmayan semti Fatih’e bir gönderme yapmaktadır. “Cuma” ve “çalmak” sözcüklerini yan yana getirip onları bağdaştırırken de eski günlerin atmosferini yansıtmaya çalışmaktadır. devlet solgundu güya ki yaprağın biri düşmüş de ağaç kökünden sarsılmış gibi İlk dizede kullanılan “devlet solgundu” alışılmamış bağdaştırmada görsel bir imge sunmuş şair. “Solgun” sözcüğü “zayıflığı, güçsüzlüğü” çağrıştırıyor. Dönem içinde yaşanan karmaşa sonrasında devletin hakimiyetinin yetersizliğini gösteriyor. “Kökünden sarsılan ağaç” imgesiyle de devletin temellerinden sarsılarak aczi pekiştiriliyor. Şimdi iri gagalı yalnızlıklar dönüyor. Dizelerinde yalnızlığın verdiği hüzün, avının üstünde dönüp duran kartal, şahin gibi yırtıcı kuşlarla özleştirilerek güçlü bir imge yaratılmış. - İmge, düşünsel bir tablodur. İmgeleri oluşturan ayrıntılar da "duyular" aracılığıyla seçilir. İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı; Önce hafiften bir rüzgâr esiyor; Yavaş yavaş sallanıyor Yapraklar, ağaçlarda; Uzaklarda, çok uzaklarda, Sucuların hiç durmayan çıngırakları; İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı. - Söz ve anlam sanatları imgelerin ve şiir dilinin oluşturulmasında en önemli ögelerden biridir. Şair, söz sanatları ve sözcüklerin zihnimizde yarattığı çağrışımlardan yararlanarak imgenin kolay bir biçimde anlaşılmasını sağlar. Geçti, geçti mevsimler Süpürüldü takvimler Gidenlerden kalan şey, Duvarlarda resimler Bu dörtlükte şair, zamanı (takvim) süpürülme yönüyle çöpe benzetmiş. Benzeyeni söyleyip kendisine benzetileni belirtmeyerek kapalı istiare yapmıştır. Şair, zamanın “geçiciliği ve değersizliği” imgesini bu yolla oluşturmuş. Elinin arkasında güneş duruyordu Aylardan kasımdı üşüyorduk Ağacın biri bulvarda ölüyordu Şehrin camları kaygısızca gülüyordu Şair, “ağacın ölmesi”, “şehrin camlarının gülmesi” alışılmamış bağdaştırmalarla ağaç ve camları kişileştirmiş ve imgeyi bu şekilde oluşturmuş. - İmgeyle değişen gerçeklik, okuru yaşına, kültür seviyesine, hayallerine, bulunduğu ortam ve döneme göre farklı farklı etkiler. BAHAR ŞARKISI Titrek bir damladır aksi, sevincin Yüzünün sararmış yapraklarında; Ne zaman kederden taşarsa için Şarkılar taşırsın dudaklarında
İşlerken hülyanı sesten örgüler Bir çini vazodan dökülen güller Gibi hayalinde şafaklar güler Buruşmuş bir çiçek parmaklarında
Gözlerin kararan yollarda üzgün Ve bir zambak kadar beyazdır yüzün Süzülüp akasya dallarında gün Erir damla damla ayaklarında
Sesin perde perde genişledikçe Solan gözlerinden yağarken gece Sürür eteğini silik ve ince Bir gölge bahçenin uzaklarında
Sen böyle kederden taştığın akşam Derim: Dudağında şarkı ben olsam Gözlerinde damla ve içinde gam Eriyen renk olsam yanaklarında! (Ahmet Muhip Dıranas) Bu şiirde altı çizili sözler imgedir. Bu imgelerin somut gerçekliği yoktur. Şair, dış dünyaya dair izlenimlerinden hareketle zihninde oluşturduğu tasarımları aktarmıştır. Lirik Anlatımda Ahenk Unsurları Sözcükleri oluşturan hecelerin, heceleri oluşturan seslerin ve bunların dizelerde uyumlu bir biçimde sıralanışı ahengi oluşturur. Şiiri düz yazıdan ayıran, şiirin kolay ezberlenip akılda kalmasını sağlayan en önemli özellik ahenktir. - Şiirde kullanılan imge, sözcüklerin duygu ve çağrışım yükü, bunların dizelendiriliş ve dizelerin birbiriyle örgüleniş biçiminin yanı sıra ustaca kullanılan ses akışı (vurgu ve tonlama), söyleyiş, ritim, ölçü, uyak, redif, aliterasyon ve asonans, seci gibi her türlü ses benzerliği ahengi oluşturarak metnin şiirselliğin sağlar. Ses unsurları aynı zamanda şiirin anlamının ve çağrışım değerinin ortaya çıkmasını sağlar. SAYIKLAMA Kedim, ayak ucumda büzülmüş, uyumakta; İplik iplik sarıyor sükûtu bir yumakta, Hırıl hırıl Hırıl hırıl Bir göz gibi süzüyor beni camlardan gece, Dönüyor etrafımda bir sürü kambur cüce, Fırıl fırıl Fırıl fırıl Söndürün lambaları, uzaklara gideyim, Nurdan bir şehir gibi ruhumu seyredeyim, Pırıl pırıl Pırıl pırıl Sussun, sussun, uzakta ölümüme ağlayan; Gencim, ölmem, arzular kanımda bir çağlayan, Şırıl şırıl Şırıl şırıl Ne olurdu, bir kadın, elleri avucumda, Bahsetse yaşamanın tadından başucumda, Mırıl mırıl Mırıl mırıl… (Necip Fazıl Kısakürek) Ölçü, dize sonlarında kullanılan uyak ve redifler, beyitler arasındaki ikilemelerle sağlanan aliterasyon ve asonans şiirde ritmi ve ahengi oluşturarak metnin şiirselliğini sağlamış. Örnek Uygulama: BÜLBÜL Bütün dünyaya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım: Nihayet bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım. Şehirden kaçmak isterken sular zaten kararmıştı; Pek ıssız bir karanlık sonradan vadiyi sarmıştı. Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hilkat kesilmiş lâl Bu istiğrakı tek bir nefha olsun etmiyor ihlal. Muhitin hali “insaniyet”in timsalidir sandım; Dönüp maziye tırmandım, ne hicranlar, neler andım! Taşarken haşrolup beynimden artık bin mesülsel yâd, Zalamın sinesinden fışkıran memdud bir feryad. (…) Ki vadiden ütün, yer yer, eninler çağlayıp durdu. Ne muhrik nağmeler, ya Rab, ne mevc a mevc demlerdi: Ağaçlar, taşlar ürpermişti, güya sûr-ı Mahşer’di! — Eşin var aşiyanın var, baharın var ki beklerdin. Kıyametler koparmak neydi ey bülbül, nedir derdin? O zümrüt tahta kondun, bir semavi saltanat kurdun, Cihanın yurdu hep çiğnense çiğnenmez senin yurdun! Bugün bir yemyeşil vadi, yarın bir kıpkızıl gülşen (…) Neden öyleyse matemlerle eyyamın perişandır Niçin bir katrecik göğsünde bir umman huruşandır Asırlar var ki aydınlık nedir, hiç bilmez afakım. Teselliden nasibim yok, hazan ağlar baharımda; (…) Salahaddin-i Eyyübilerin, Fatihlerin yurdu. Ne zillettir ki: Nakus inlesin beyninde Osman’ın; Ezan sussun, fezalardan silindin yâdı Mevla’nın! Ne hicrandır ki: En şevketli bir mazi serap olsun; (…) Yıkılmış hanümanlar yerde işkenceyle kıvransın; Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın! Dolaşsın, sonra İslam’ın haremgahında namahrem Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil matem! hilkat:tabiat lâl: dilsiz, sessiz haşrolmak: toplanmak mesülsel: sorulmuş yâd: hatırlama zalam: karanlık memdud: uzamış muhrik: yakıcı, yıkıcı mevc a mevc: dalga ile aşiyan: bülbül yuvası semavi: göksel hanüman: ev bark, ocak eyyam: günler katre: damla umman: okyanus huruşan: coşan, çağlayan afak: ufuklar hazan: sonbahar zillet: alçaklık, aşağılık nakus: çan feza: uzay serap: hayal haremgah: harem yeri enin : inilti, inceleme sûr: Kıyamette Hz. İsrafil’in üfleyeceği boru Şiirde yer alan heyecan, mutsuzluk ifade eden; dini duyarlılık, derin düşünce, yüceltme gibi hâlleri dile getiren bazı söz ve söz öbekleri: - Bütün dünyaya küskündüm, … pek bunalmıştım - Şehirden kaçmak isterken… - Muhittin hâli “insaniyyet”in timsalidir, sandım - Dönüp maziye tırmandım, ne hicranlar, neler andım - Taşarken haşrolup beynimden artık bir müselsel yâd - Kıyametle koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin? - Teselliden nasibim yok, hazan ağlar baharımda - Hayalimden geçerken şimdi, fikrim harc ü merc oldu - Salahaddin-i Eyyübilerin, Fatihlerin yurdu - Ne zillettir ki: Nakus inlesin beyninde Osman’ın - Ezan sussun, fezalardan silinsin yâdı Mevla’nın - Dolaşsın, sonra İslam’ın haremgahında namahrem - Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil matem! Şiirde yer alan bazı imgeler: - "Sular zaten kararmıştı” - akşamın olması - “Issız bir karanlık” - gece - “Hilkat kesilmiş lal” - bütün canlıların sessizliği - “Dönüp maziye tırmandım” - geçmişi hatırlamak - “Zalamın sinesinden fışkıran memdud bir feryâd” - karanlık içinden gelen haykırış - “Eninler çağlayıp durdu” - inleyişler, iniltiler - “Ne muhrik nağmeler” - üzüntü, elem - “Ağaçlar, taşlar ürpermişti, güya Sûr-ı Mahşer’di” - kıyamet günü - “Semavi saltanat” - imparatorluk - “Yemyeşil vadi” barış, huzur, mutluluk - “Kıpkızıl gülşen” - savaş, karmaşa, mutsuzluk, - “Bir damlacık göğsünde” - küçük vücut - “Asırlar var ki aydınlık nedir, hiç bilmez afakım” - talihsizlik, şansızlık - “Hazan ağlar baharımda” - kötü kader Şiirdeki sözcük düzeyindeki bazı tekrarlar: Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hilkat kesilmiş lâl. Ki vadiden bütün, yer yer eninler çağlayıp durdu. Eşin var, aşiyanın var, baharın var ki beklerdin. Cihanın yurdu hep çiğnense çiğnenmez senin yurdun!
Şiirdeki bazı uyak, redif ve yapılan söz sanatları: -----bunalmıştım -----kalmıştım (-al: tam uyak; -mıştım: redif) -----lâl -----ihlâl (-lâl: zengin uyak/tunç uyak) -----beklerdin -----derdin (-erdin: zengin uyak) Bütün dünyaya küsmüştüm. Dünya sözcüğünde yer-insan ilişkisiyle mecaz-ı mürsel yapılmış. Dönüp maziye tırmandım. Mazi yani "geçmiş" tırmanılabilecek bir tepe ya dadağa benzetilmiş. Benzeyen söylenmiş ancak kendisine benzetilen söylenmeyerek kapalı istiare yapılmış. Zalamın sinesinden… (karanlığın göğsünden) Zalam, kişileştirilerek “teşhis” sanatı yapılmış. Teşhis sanatının olduğu yerde kapalı istiare de vardır. Muhrik nağmeler… (Yakıcı nağme) Müzik, yakıcı olma yönüyle ateşe benzetilmiş. Benzeyen söylenip kendisine benzetilen söylenmeyerek kapalı istiare yapılmış. Mevc a mevc demler (dalga dalga zamanlar) Zaman, dalga dalga olma yönüyle denize benzetilmiş. Benzeyen söylenip kendisine benzetilen söylenmeyerek kapalı istiare yapılmış. Kainatın şen (bütün dünya mutlu) Kainat sözcüğünde yer-insan ilişkisiyle mecaz-ı mürsel yapılmış. Bir katrecik göğsünde bir umman huruşandır. (Bir damla göğsünde bir okyanus coşar.) Göğsün bir damla kadar olması ve okyanusun çağlamasıyla mübalağa yapılmış. Hazan ağlar… (Sonbahar ağlar) Sonbaharın ağlamasıyla teşhis dolayısıyla kapalı istiare yapılmış. Aşağıdaki dizelerde altı çizili sözcükler, temel anlamlarının dışında kullanılarak şiire duygu değeri katılmıştır : Vadiyi sarmıştı - kaplamak Taşarken haşrolup beynimden - çok, fazla Zalamın sinesinden fışkıran - çıkmak Eninler çağlayıp durdu - devamlılık Kıyametler koparmak - bağırmak Cihanın yurdu hep çiğnense - ele geçirilmek Bir katrecik göğsünde - çok küçük Hiç bilmez afakım - hayat Serilmiş gövdeler - insan Şiirde İzmir’in işgali üzerine duyulan üzüntü bülbülün feryatları ile dile getirilmeye çalışılmış ve şair “ben” kelimesiyle “halkın” duygularını dile getirmeye çalışmıştır.
|