EDEBİYAT SÖZLÜĞÜ |U - Ü| Yabancı
bir yapıtı yer adlarından kişi adlarına varıncaya değin değiştirerek, kendi toplum
yaşayışına ve ulusal özelliklerine uydurma, adaptasyon. Genellikle tiyatro
oyunlarında bu yola başvurulur. Çevirmen, toplumca yadırganmaması için olayı
kendi toplumuna uyarlar, halkının dilindeki deyimleri kullanır, gelenek ve
göreneklerine aykırı olan durumları değiştirir. Özellikle Tanzimat döneminde bu
yola çokça başvurulmuştur. Uyarlama yoluyla Türk tiyatrosunun gelişimine katkıda
bulunanların başında Ahmet Vefik Paşa, Âli Bey, Hasan Bedreddin Paşa ve Manastırlı
Rifat gelir. Şiir ya da düzyazıda hecelerin ve sözcüklerin ses bakımından uyumlu, bir bütünü verecek biçimde bağdaşmış olması hâlidir; ahenk de denir. Dîvân edebiyatında ahenk ikiye ayrılır: Umumî ahenk (aheng-i umumî), taklidî ahenk (ahengi taklidî).
Umumî ahenk, hecelerin ses yapısına bağlı kalarak sıralanmasına, sesli ve
sessizlerin kaynaşmasına, bu hecelerin oluşturduğu sözcüklerin cümle ya da dize
içine, uyumu bozmayacak biçimde yerleştirilmesine, cümle ya da dizeler arasında
ses uygunlu¤unun gözetilmesine bağlıdır. Tanzimat’tan önce fesahat kavramının
içinde düşünülen ahengin eskilerce daha çok taklidî olanına önem verilmiş,
belâgat kitaplarında aheng-i taklidî üzerinde durulmuştur. Burada önemli olan,
anlatılmak isteneni, sözcüklerin anlamından çok, bir hareketin çıkardığı sesi
vererek duyurmaktır. Tanzimat’tan sonra ise, şiirde ahenge önem veren, kimi şiirlerinde
sesi bütünüyle öne alan şair Cenap Şahabeddin’dir. Şiirlerinin adı bile onun bu
tutumunu yansıtır. En bilinen Şiirinin adı “Elhân-ı Şitâ”dır (Kış Musikisi). Günümüzde
ise, şiirde genel bir uyum gözetilmekle birlikte, eski düzyazının, gücünü “seci”den
alan ahenk anlayışı bırakılmıştır. Günümüz yazarı, sözcük seçimine ve cümle yapısı
ile cümle kuruluşuna bağlı bir anlayışı sürdürmektedir. |