ABSOLUTİZM Mutlakçılık. Herhangi bir eserde ya da ilkede bir
ebedinin varlığına ve değişmezliğine inanmak, eseri ya da ilkeyi bu değişmeze
göre incelemek.
AÇIK HECE Türkçe sözcüklerde sesli harf ile belirtilen kısa
heceler. Örneğin a-na-do-lu, a-şı-la-ma gibi. Arapça ve Farsça’da ise
sözcüklerde sesli harflerle yazılmayıp hareke ile gösterilen kısa hecelere
verilen isim. Örneğin ka-de-me, ha-se-ne gibi. Aruz vezninde bütün açık heceler
kısa hece olarak kabul edilir.
AÇIKLAMA Edebi bir eseri geniş okuyucu kitleleri için
anlaşılabilir hale getirmek için yapılan yazılı çalışmalar. Sanatçılar
eserlerinde anlamı herkes tarafından bilinmeyen sözcükler, deyimler, durumlar
ve düşüncelerle, sanatlar kullanır. Bunların her biri bir olay, bir durum ya da
düşünceyi ifade eder. Okuyucu bunları çözmeden eserin bütününü anlayamaz.
Açıklamanın amacı bu anlamayı sağlamaktır.
AÇIKLIK Bir metinde belirtilmek istenen duygu ve
düşüncelerin kolay, anlaşılır, herhangi bir ek yoruma açıklamaya gerek kalmadan
kavranılabilir olmasıdır.
ADAPTE Herhangi bir dilde yazılmış bir eseri, başka bir
dile yer ve kişi adlarını değiştirerek, olayları örf ve adet, duyuş ve düşünüş
bakımından aktarıldığı dili konuşanların hayatına uygulamak yöntemli serbest
çeviri tarzıdır. Türk edebiyatında daha çok tiyatro eserlerinde kullanılır.
Örneğin Tanzimat edebiyatı yazarlarından Ahmet Vefik Paşa’nın Moliere’den
yaptığı adapteler gibi.
ADAPTASYON Farklı türde bir eserin (roman, öykü, anı gibi),
sahne veya sinemaya uyarlanması ya da farklı türde bir eserden (roman, destan,
öykü gibi) farklı bir edebi eser (örneğin oyun) meydana getirilmesidir.
AED Eski Yunanlılarda şiirlerini lirle söyleyen saz
şairlerine verilen ad.
AFROZİM Çeşitli konularda mutlak bilinmesi gereken ana
özellikleri kısa, açık ve anlaşılır bir biçimde anlatma sanatı. Yazarların
derin anlam yüklü vecizelerine de afrozim denir.
AĞIZ Bir anadilin herhangi bir şivesi içinde var olan
söyleyiş farkıdır. Ağızlarda dilbilgisi ve sözcükler farklı değildir ancak bazı
sesler değişik söylenir. Rumeli ağzı, Karadeniz ağzı gibi.
AHREB ve AHREM Rubai vezinlerinin ana ölçüsüdür. Mef’ulü ile
başlayanlara ahreb, mef’ulün ile başlayanlara ahrem denir.
AHSENÜ’L KASAS Kıssaların, hikayelerin en güzeli. Bu deyim,
Kur’an-ı Kerim’de Yusuf Suresi’nde geçen Yusuf kıssasını anlatır.
AKD Ü HALL Düğümleme ve çözülme. Divan edebiyatında nesir bir
eseri nazma çevirmeye akd, nazım bir eseri nesire çevirmeye hall denir.
AKICILIK Sözcük ve cümlelerin dile takılmadan kolayca
okunabilmesi için anlatılmak istenen düşüncenin rahatlıkla anlaşılır şekilde
ifade edilmesi. Akıcılık, düşüncelerin bir düzenleme kapsamında sıralanması, bu
düşüncenin herkes tarafından bilinen ve kolay söylenebilen sözcüklerle
anlatılması, cümlelerin kısa ve yapı bakımından doğru olması ile sağlanır.
Akıcılık, içerikten çok bir üslup özelliğidir.
AKROSTİŞ Bir şiirde dizelerin ilk harflerinin yukarıdan
aşağıya doğru sıralandığında anlamlı bir sözcük meydana getirmesi. Divan
edebiyatında akrostiş’emuvaşşahya daistihracdenir. Eski Yunan ve Latin edebiyatında ise akrostiş
"üç dize" anlamına gelir. Örneğin: Varolan bir sen, bir ben, bir de bu bahar Elden ne gelir ki? Güzelsin, gençliğin var Dünyada aşkımız ölüm gibi mukaddes İnan ki bir daha geri gelmez bu günler Âlemde bu andır bize dost esen rüzgar Cahit Sıtkı Tarancı Şiirin dizelerinin ilk sözcükleri alt alta
okunduğunda"VEDİA"ismi
çıkıyor.
AKS, AKİS Bir cümlede, bir dizede iki sözcüğün ya da sözcük
topluluklarının yerleri değiştirilerek yapılan söz sanatı. Cümle ya da dizede
bir sözcük diğerinin önüne ya da arkasına getirilerek cümle ya da dize
tekrarlanır.Tard ü aksveyaaks ü
tebdilde denir. Aks-i tam (tam akis) aks-i nakıs (eksik akis)
olmak üzere iki türü var. Aks-i tam, cümle ya da dizenin anlamlı iki parçası
kalıp halinde yer değiştirir, ekleme ve çıkarma yapılmaz. Örneğin:
Mümkün değil Hudâyı bilmek de bilmemek de Mâtem görünür şâdi şâdi görünür mâtem
Aks-i nakıs, Cümle ya da dizelerde anlamlı sözcük
topluluklarının yerlerinin bazı ekleme ve çıkarmalar yaparak değiştirilmesi
yöntemidir. Örneğin:
Hayran oluyor kudretine, sun’una insan Hayran oluyor kudretine, sun’una hayran İsmail Safa
AKSAN Vurgu demektir. Söyleyiş farkını belirtmek için
bazı seslerin üzerine konur.
AKS-İ MÜFRED Bir sözcükteki harflerin sondan başa doğru alınması
halinde yine anlamlı bir sözcüğün meydana gelmesidir. Örneğin ayak-kaya gibi.
AKSİYON Bir edebi eserde olguların akışıdır. Örneğin bir
romandaki aksiyon, tanımlama, düşünce ve moral bölümlerinin çıkarılmasından
sonra kalan olaylardır.
ALAKA İlgi. Bir sözcüğü gerçek anlamının dışında bir
anlamda (mecazi) kullanmak için düşünülen ilgiye alaka denir. Edebi sanatların
çoğunda bu durum söz konusudur. Bu ilişki ne kadar uygun olursa edebi sanat o
derece yerinde ve güzel sayılır.
ALEGORİ Bir düşüncenin canlı bir varlık olarak
anlatılması. Soyut bir düşünceyi heykel ya da resim ile göstermek gibi. Örneğin
adalet düşüncesinin gözü bağlı ve elinde terazi bulunan bir kadınla anlatılması
gibi.
ALİTERASYON Şiir ya da düzyazıda bir uyum yaratmak amacıyla
aynı sesleri taşıyan sözcükleri sık sık ve art arda tekrarlamak. Örneğin: Seherlerde seyre koyuldum semayı, deryayı Tevfik Fikret
Karşı yatan karlı kara dağlar kayıptır. Dede Korkut
ANA DUYGU Bir düşünceden çok bir duyguyu dile getirmek,
okuyucu ya da dinleyiciye hissettirmek, onların benliğinde yaşatmak amaçlı yazı
ya da konuşmaların öne çıkarmak istediği asıl duyguyu anlatır. Ana duygu bir
metnin özünü oluşturur. Metinde bu duyguyu destekler haldeki bütün yardımcı
duygu ve düşünceler hep ana duyguya bağlanarak onun daha anlaşır ve duyulur
olmasını sağlar. Ana duygu konu anlamına gelmez. Konu anlatılan şey, ana duygu
ise bu anlatılanlardan çıkan sonuçtur.
ANA FİKİR Belirli bir konuda yazılmış eserlerin temelini
oluşturan ve okuyucuya verilmek istenen asıl düşünce.
ANAGRAM Bir sözcükteki harfleri kullanarak başka bir
sözcük kurmak. Örneğin sahip anlamındaki "malik" sözcüğü ile
tamamlamak anlamındaki "ikmal" sözcüğü kurulabilir. Anagram
çoğunlukla özel isimlerde yapılır. Gerçek isim yerine o isimdeki harflerle
yapılan bir başka isim kullanılır.
ANAKRONİZM Meydana geliş tarihi kesin olarak bilinen bir
olayı yaşadığı zaman belli olan bir kişiyi, değişik bir tarihte gerçekleşmiş ya
da yaşamış gibi gösterme. Örneğin Nasrettin Hoca’nın Timur ile ilgili fıkraları
gibi. Anakronizm bilgi eksikliğinden kaynaklanabilir ya da bir amaç için
bilinçli olarak yapılabilir.
ANALİZ Bir bütünü parçalarına ayırarak detaylı inceleme.
Bir edebi eserin analizi, olayların, kişilerin ve üslupların ayrı ayrı
incelenmesi yöntemiyle yapılır. Analizden çıkarılan sonuç bir tartışma konusu
olursa bu duruma eleştiri (tenkit) denir.
ANEKDOT Bir edebi eserde anlatılan bir olayın başlı başına
ayrı bir bütünlük gösteren parçasıdır. Kısa hikaye, fıkra, menkıbe anlamlarını
da taşır.
ANJANBMAN Şiirde cümlelerin bir dize ya da beyitte bitmeyip
diğer dize, beyit veya bendlere kaymasıdır. Türk şiirine Fransız şiirinden
geçti. Servet-i Fünun döneminde yaygınlaştı. Düzyazıyı şiire yaklaştıran önemli
bir üsluptur. Örneğin:
Geçen akşam eve geldim. Dediler: Seyfi Baba Hastalanmış, yatıyormuş. -
Nesi varmış acaba? - Bilmeyiz, oğlu haber verdi geçerken
bu sabah. - Keşke ben evde olaydım... Esef ettim.
Vah vah! Bir fener yok mu, verin... Nerde sopam? Kız çabuk ol... Gecikirsem kalırım beklemeyin. Zira yol Hem uzun, hem de bataktır... Mehmed Âkif
ANLAM Her sözcüğün anlattığı düşünce. Sözcükler birden
fazla anlama gelebilir. Bu durumda anlamlardan biriöz
anlamdiğerlerimecaz anlamdır. Sözcükler zamanla yeni anlamlar
alarak zenginleşebilir. Zamanla anlamlarının kaybetmelerineanlam
daralmasıdenir. Dar anlamı bulunan sözcüklerin anlamlarının
genişlemesine deanlam genişlemesidenir.
ANLATIM Duygu ve düşüncelerin sözlü ya da yazılı ifadesi.
Edebiyatta daha çok yazılı anlatım için kullanılır. Anlatımın aracı
sözcüklerdir. Sözcüklerin dilbilgisi kullarına uygun olarak sıralanmasıyla
anlatım ortaya çıkar. Edebiyatta anlatım genel olarak iki türde yapılır. Birinesir(düzyazı)
diğerinazım(şiir).
ANTOLOJİ Gerçek sanat eseri değerindeki örneklerin bir
araya getirildiği derleme yapıtlar. Yunanca anthos (çiçek) ve legein (toplama)
sözcüklerinden türemiştir. Batı’da ilk örneklerini Yunanlılar verdi. Gadaralı
Meleagros ile Makedonyalı Filippos’unStephanos(Çelenk)
isimle derlemeleri ilk antolojidir. Türkçe’deki ilk antoloji ise Ömer bin
Mezid’in 1436’da yaptığıMecmuatü’n Nezâir’dir. 83 şairin 397 şiirini
kapsayan bu antolojiyi Prof. Dr. Mustafa Canpolat 1978’de Latin harfleriyle
yayımladı.
ANTONİM Ters anlamlı sözcükler. Sıcak-soğuk, iyi-kötü,
acı-tatlı, kısa-uzun, güzel-çirkin gibi.
APOSTROF Kesme işareti. Özel isimleri eklerinden ayırmak
için (Ali’nin kalemi), sözcükteki düşen bir harfi belirtmek için (n’olur=ne
olur), sözcüğün ekiyle karışmaması için (kola’nı içtin mi) kullanılır.
ARAÇSIZ ÜSLUP Bir fikri, bir duyguyu söyleyenlerden doğrudan
doğruya aktarmak. Monolog ve diyaloglar araçsız üslup örnekleridir.
ARKAİZM Bir dilin eskimiş sözcüklerini ya da cümle
kuruluşlarını kullanarak edebi eser yaratma. Bu eserlere arkaik denir.
ASALET Edebi eserlerde terbiye dışı, çirkin, bayağı,
müstehcen ve galiz sayılan sözcüklerden kaçınmak.Edeb-i
kelamya damümtaziyetde denir.
Tersi eserlerehasasetadı verilir.
ASKI Halk edebiyatında saz şairleri aralarındaki şiir
yarışmalarında kazananlara verilmek üzere duvara tüfek, kılıç, heybe, saz gibi
şeyler asardı. Bunlaraaskı, askıyı kazanmaya daaskı
indirmekdenir.
ÂYÎNE Sözcük anlamı aynadır. Herhangi bir şeyi veya hali
yansıtan, gözönünde canlandıran anlamında kullanılır. Tasavvuf edebiyatında
dünya, Allah’ın tecelli ettiği bir aynadır.