“Fabl” sözcüğünün kökeni, Latince “hikâye” anlamına gelen “fabula”dır. Fakat bu sözcük zamanla, bir ahlak ilkesini veya bir davranış kuralını anlatan kısa sembolik bir hikâye türünün adı olmuştur. Bu tür hikâyelerin kahramanları genellikle hayvanlardır. Hikâye kahramanı olan bu hayvanlar, kendi özelliklerini korumakla birlikte, insan gibi konuşurlar. Esasen “fabl” bu özelliği nedeniyle masalımsı eserler arasında yer alır.
1)Olayların ve kahramanların tanıtıldığı giriş bölümü. 2)Olayların entrikalarla düğümlendiği gelişme bölümü. 3) Düğümün çözüldüğü sonuç bölümü. 4)Olay veya olayların arkasında yatan ana fikrin açıklandığı ders bölümü, eski deyimiyle “kıssadan hisse bölümü”
2. Karga ile Tilki 3. Kurt ile Kuzu 4. Tavşanla Kaplumbağa 5. Kurt ile Köpek 6. Tilki ile Leylek 7. Horoz ile Tilki 8. Kedi ile Fareler 9. Kurt ile Leylek 10. Tarla Faresi ile Kent Faresi 11. Kurbağa ile Korkak Tavşan 12. Güvercin ile Karınca 13. Değirmenci Oğlu ile Eşeği 14. Ayının Dostluğu 15. Altın Yumurtlayan Tavuk 17. Tilki, Horoz ve Karga 18. Fino ile Eşek 19. Yarasa ile Gelincikler 20. Aslan ile Sinek 21. Horoz ile İnci
Nazım Hikmet de, La Fontaine’in masallarını manzum bir dille Türkçemize kazandırmıştır. Her biri birbirinden güzel olan bu masallardaki kahramanlar, genellikle hayvanlardan seçilmiş. Hayvanların başından geçen olayları öğrenince kendimize dersler çıkarıyor, iyiyle kötünün, güzelle çirkinin, haklıyla haksızın kavgasını daha iyi anlıyoruz.
FABL ÖRNEKLERİ Horoz ile Tilki
Görmüş geçirmiş, anasının gözü bir horoz tünemiş bir ağacın dalına. Kurnaz tilki, sesini yumuşatarak, ona Dedi ki: “Kardeşçiğim, artık dostuz; Barış oldu hayvanlar arasında. Müjde getirdim sana, in de bir öpüşelim; Ama Allah aşkına oyalanma; Çünkü bilirisin ya, başımdan aşkım işlerim. Oysaki siz serbestsiniz daima, İşleri düşünemeye bilirsiniz; Hem artık siz yardım da ederiz. Ama kuzum, in de aşağıya bir Doya doya öpeyim gözlerinden” “Kardeşim” dedi horoz, “Bu mutlu haberinden Daha güzel bir haber almazdım şüphesiz. Bu nefis Bu mutlu haberinden. Üstelik bunu senden öğrenmekle Sevincim iki kat oldu. Ama dur hele… Bunu müjdelemek için olacak. Bak iki tazı geliyor koşarak geliyor. Hızlı da koşuyorlar; haydi ben ineyim de Hep birden öpüşelim tazılar geldiğinde. “Hoşça kal “ dedi tilki, “Yolum biraz uzunca, Kutlarız bu barışı yeniden buluşunca.” Çabuk toplayıp tası tarağı, Külhani bir anda tırmandı dağı. Bir iş çıkmamıştı numarasından. O sırada çalının arkasından, İhtiyar horoz kıs kıs gülüyordu. Oyunbazı oynatmak pek tatlı oluyordu. La Fontaine’den çeviren; Orhan Veli Kanık Aslan ile Fare Herkes herkese yardım etmeli, Ben büyük, o küçük dememeli İki masalım var bunun üstüne, Başka da bulurum isteyene. Aslan toprakla oynuyormuş bir gün;
Birde bakmış pençesinde fare, Aslan, aslan yürekliymiş o gün, Kıymamış canına, bırakmış yere. Boşuna gitmemiş bu iyiliği. Kimin aklına gelir, Farenin aslana iyilik edeceği? Etmiş işte, hem de canını kurtarmış. Günün birinde aslan Biraz çıkayım derken ormandan, Düşmüş bir tuzağa, Ağlar içinde kalmış; Kükremiş durmuş boşuna; Bereket fare usta yetişmiş imdada; Bu iş kükremekle değil, Kemirmekle olur demiş. Başlamış incecik dişlerini işletmeye Gelmiş ipin hakkından kıtır kıtır. Bir ilmik kopunca ağdan hayır mı kalır? Sabır, biraz da zaman Güçten, öfkeden daha yaman La Fontaine Masalları (Çev. Sabahattin Eyüboğlu) Keçi Can Pazarında
Keçiciğin aklı bir karış havada ya, sürüsünü bir yana bırakmış, bir başına otlaya otlaya çekip gitmiş. Hain koca kurt, kaçırır mı; hemen görmüş keçiciği:
"Heh, işte ağzıma lâyık bir lokma. Yaşasın!" demiş.
Keçicik, bakmış can pazarı. Hiç kurtuluş murtuluş yok:
"Eh, n'apalım, demek kaderimizde sana yem olmak varmış kurt ." demiş. "Madem ölüm kapıya geldi, bari bana biraz kaval çal ki, neşeleneyim, kendimi unutup öyle öleyim.."
Kurt, "Son isteği zavallının... "demiş, bulmuş bir kaval, füyt füüyt çalmaya başlamış. Kurt çalmış, keçicik, oynamış. Derken ötelerden kaval sesini alan köpekler koşturmuşlar; gelmişler, kurdu önlerine düşürüp bir güzel kovalamışlar. Kaçmadan önce, kurt, durumu anlayıp oyuna geldiğini sezinlemiş:
"Suç sende değil bende. Neme gerekti benim kaval çalmak, neme gerekti bana köçekli kurban!" demiş.
Zamansız bir işe kalkışmanın sonu budur. Ölçmeli, biçmeli adımını ona göre atmalı. Tersi oldu mu, işte böyle Dİmyat'a pirince giderken evdeki bulgurundan olur.
(Aisopos, Ezop Masalları, Tarık DursunK. Mayıs 1981.) |