a. Türkçeye başka dillerden girmiş kimi sözcüklerde bulunan g, k, l sesleri ince okunmaktadır. Bu durumda söz konusu seslerden sonra gelen a ve u ünlülerinin üzerine konarak, bu seslerin ince okunmaları sağlanır:
kâğıt, dükkân, rüzgâr, mekân, yadigâr, hizmetkâr, reklâm, selâm, İslâm, evlât, hilâl, istiklâl; , sükûn, sükût, mezkûr…
b. Kimi yabancı sözcüklerin de yazılışları bir, okunuşları ve anlamları ayrıdır. Bunları birbirinden ayırt etmek için, ünlüsü uzun okunanlarda düzeltme işareti kullanılır:
adem (yokluk) âdem (insan) adet (sayı) âdet (gelenek) alem (bayrak) âlem) (dünya, evren dahi (bile) dâhi (yaratıcı gücü olan kimse) ama (fakat) âmâ (göremeyen, kör) hala (babanın kızkardeşi) hâlâ (henüz) hal (pazar yeri, çözme) hâl (durum) varis (damar genişlemesi) vâris (mirasçı) vakıf (para, mülk) vâkıf (vakfeden, bilen)
Birbirine karışma olasılığı bulunmayan ve bir ünlüsü uzun okunan sözcüklerde düzeltme işaretine gerek yoktur:
abide, adalet, dünya, vali, ceza, vefa, dava, beda- va, istifa, beraber, hatta.
Ancak, söz konusu ünlüleri uzun okumalıdır:
a:bide, ada:let, dünya:, va:li, ceza:, vefa:, da:va:, beda:va, istifa:, bera:ber, hatta: gibi. c. Dilimize Arapçadan girmiş, nispet eki (î) almış sözcüklerde de kullanılır. Aksi takdirde -Türkçedeki –sel/-sal ekinin karşılığı olan- bu ek, dilimizin belirtme durumu ve iyelik eki ile karışabilir:
askerî okul Türk askeri dinî inanç İslâm dini ilmî tartışmalar fizik ilmi resmî kuruluşlar Atatürk'ün resmi |