1. 70'li yılların çocukları olan bizler, ağaçların dallarını kırdık; ama hatıralarımızda çekirdeğiyle birlikte yediğimiz eriklerin lezzeti kaldı. Sonra buralara dozerler, iş makineleri, kamyonlar girdi, tadını ömür boyunca unutamayacağımız erik ve meyve ağaçlarının köklerini söktü. Buralarda, göğe başını uzatacak, kesilmiş bir kütükten yeniden doğacak fidanlar hiç olmadı bir daha. Onların yerinde çatısız beton binalardan uzanan ruhsuz, anlamsız demir filizleri boy verdi. Yukarıdaki paragrafta aşağıdakilerin hangisinden yakınılmaktadır? A) Beton binaların şehri çirkinleştirmesinden B) İnsanların çevreye karşı duyarlı davranmamasından C) Şehirde yaşamın çok güç olmasından D) Eskiye ait güzelliklerin yok edilmesinden E) Büyük kentlerdeki kalabalığın hızla artmasından 2. Her yapıtın, her iyi yapıtın yarına kalmadığı bir gerçek. Nedenini pek bilemiyorum. Birtakım savlar yok değil; ama yarına kalmanın yasaları bulunmadığı, bulunsa bile değiştiği anlaşılıyor. Homeros'un yarına kalmasının nedeni ile Baudelaire'nin yarına kalmasının nedeni aynı olmasa gerek. Belki de ölümsüz yapıt yok, kısa ömürlü veya uzun ömürlü yapıt var sadece. Bence ölümsüz olan yapıtlar, her çağın ve her yerin gerçeklerini yansıtmakta, her dönemin ve yerin insanınca kolayca benimsenmektedir. Onları ölümsüz ya da uzun ömürlü kılan bu olmalı. Bu parçaya göre bir yapıtın ölümsüz olması aşağıdakilerden hangisine bağlıdır? A) Evrensel olmaya B) Özgünlüğü yakalamaya C) Toplumu tüm yönleriyle yansıtmaya D) Akıcı bir anlatıma sahip olmaya E) İnsanlığı ilgilendiren sorunlara değinmeye 3. Edebiyata sanat olarak baktığımızda, onun bilgi zenginliğini sunmasından daha önemli bir işlevi olduğunu görmemiz gerekir. Bu, estetik işlevdir. Masalın, şiirin, romanın, öykünün esas önemi buradan gelir. Öteki bilgiler öğretici kaynaklarda zaten yer almaktadır. Ama insanı derinden etkileyen, ruh yönünde değiştirip geliştiren, onu insanlaşma yolunda yücelten, edebiyatın estetik yönüdür. Bu parçada aşağıdakilerden hangisi üzerinde durulmuştur? A) Edebiyatın diğer türlerinden farkı B) Edebiyatın estetikle ilişkisi C) Edebiyatın sanat olup olmadığı D) Edebiyatın sanatla çelişen yönleri E) Edebiyatın ne ölçüde beğenildiği 4. Geçenlerde ilgiyle okuduğum bir kitabın yazarıyla tanıştım. Ona neden bu kadar çok tutulduğunu sordum. Bana verdiği yanıt: "Bazı yazarlar başkalarının ayak izinden gitmeyi bir marifet sayarlar ve bunu yaparlar. Bense bu tür şeyleri hiç cazip bulmuyorum." oldu. Bu parçada görüşünü böyle dile getiren yazar için aşağıdakilerden hangisi söylenebilir? A) Özgün olan B) Doğallıktan yana olan C) Kendinden öncekilerden etkilenen D) Başka yazarları beğenen E) Yazılarını yalnız kendi için yazan 5. Hayat, sıradanlık üzerine kurulmuştur. Dolayısıyla sıradan olmak kolay, sanatçı olmaksa zordur. Sanatçı, kolaya karşı, zorun yanındadır bu anlamda. Ama temelde seksen sanatçı, bir sıradan adamı sanatçı yapamayacağına göre, bir sanatçı seksen sıradan insanı nasıl sanatçı yapacak? O zaman, nicelikle uğraşmak boş bir çabadan başka bir anlam taşımıyor. Sanatçı, içinde nitelik özü taşımayan, sanat ruhuna dair herhangi bir ışık görmediği hiç kimseyle uğraşmaz. Yukarıdaki paragrafta vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir? A) Hiçbir sanatçı sıradan bir hayat yaşamak istemez. B) Sanatçı olmak isteyen kişi, zorluklarla mücedele etmelidir. C) Sanatçının, sanatı insanlara sevdirmesi oldukça zordur. D) Sanatçı ruhu taşımayan hiç kimseyle sanatçı ilgilenmez. E) Her insanın özünde sanatçı kimliği vardır. 6. Şairi, "şiir yazan bir birey" olarak görmek ve buradan yola çıkarak ona değer biçmeye çalışmak, büyük bir yanlıştır. Şairin "şiir yazıyor oluşu" sadece onun bir şair olduğunu fark edişimize yardım edebilir. Ama, onu şair yapan şeyin ne olduğuna ilişkin temel bir görüş vermiş olmaz. Şairin farkının "şiir yazıyor oluşu" olarak değerlendirilmesi, şairi de şiiri de azaltan bir değerlendirme olacaktır. Sadece şiir yazıyor diye bir kişiye şair denmemen. Çünkü şiir "yazılan" değil, "kendini yazdıran" bir şeydir. Diğer bir ifadeyle şiir, şairin emrinde değil; şair, şiirin emrindedir. Yukarıdaki paragrafta yazar aşağıdakilerden hangisine karşı çıkmaktadır? A) Şiir yazan herkesin şair olarak kabul edilmesine B) Şairin, şiiri küçük görmesine C) İnsanların şiirin gerçek önemini anlayamamasına D) Şairlik için sadece yeteneğin yeterli görülmesine E) Çalışarak gerçek bir şair olunabileceği İnancına 7. Her tür ilişki, kum taneleri gibidir. Avucumuzu sıkmadan gevşekçe tutarsak kum taneleri kaymaz, durur. Avucumuzu kapatıp sıkmaya başladığımız an, kum taneleri parmaklarımızın arasında akmaya başlar. Kum tanelerinin bir kısmını tutmayı başarsanız da çoğu akıp gider. İlişkiler de böyledir. Esneklik varsa, diğer insana saygı duyuluyor ve özgürlük tanınıyorsa ilişkiler bozulmaz sürüp gider. Ama diğer insanı çok bunaltırsınız ilişki de yavaş yavaş bozulur ve biter. Bu parçada yazılanlar, aşağıdaki sorulardan hangisine verilmiş bir cevap olabilir? A) Arkadaşlığı neye benzetebiliriz? B) Arkadaşlığı bozan şeyler nelerdir? C) İyi ilişkiler kurmanın formülü nedir? D) Arkadaşlarımızı seçerken nelere dikkat etmeliyiz. E) Bir insanı çevresinden soğutan nedir? 8. Artık tamamen değişmişti. Suratsız, somurtkan bir adam olmuştu. Eski günlerdeki o neşeli, o sevimli adam gitmiş, yerine bambaşka biri gelmişti. Dışarıdan bakıldığında hiçbir şeyden umudu kalmamış, gördüğü her şeyi kötüye yoran bir adam olarak görülüyordu. Hayatın rengini, canlılığını, güzelliğini yitirmişti âdeta. Bu parçada anlatılan kişiyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenebilir? A) Karamsar - asık suratlı B) Sinirli - anlayışlı C) Hırçın - karamsar D) Terbiyeli – kötümser E) Yalnız – karamsar 9. Çektikleri filmlerden hareket edilerek Hollywood yönetmenlerinin ruh çözümlemeleri yapılsa, sonuçta herhalde bütün dünyayı rahatsız edecek bir tablo çıkardı. "Hollywood yönetmenleri" sözünü geniş anlamda kullanıyorum; bu sözle yani Amerikan hayat tarzını dramatize ederek sinema ve televizyon diline aktaran sektörü kastediyorum. Sadece kendi vatandaşlarına değil, gezegenimizde yaşayan bütün insanlara kendi ruh dehlizlerinde besleyip büyüttükleri amansız kâbusları, kanlı hikâyeleri ve şiddet gösterilerini satarak egemenliğini sürdüren bir sektör. Bu anlamsız ve tek taraflı alışverişin daha nereye kadar sürüp gideceğini kimse kestiremez. Avrupa sineması bile bütün göz kamaştırıcı geleneğine rağmen Hollywood yanında ne kadar müşterisiz ve unutulmuş görünüyor. Bu parçada Hollywood yönetmenleriyle ilgili olarak vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir? A) Avrupadaki sinema sektörünü derinden etkiledikleri B) Amerikan kültürünü dünyaya yaymak istedikleri C) Hastalıklı ruhlarının ürünleriyle salgın halinde dünyayı zehirledikleri D) Filmlerinde her türlü konuyu işleyerek dünyanın ilgisini çektikleri E) Amerikalılarla diğer insanlar arasında ayrım yapmadıkları 10. Modaya uygun şapka, gömlek, elbise giymekle aydın olunmaz. Aydın, halkın beyni konumundadır. İyi bir eğitim aldıktan sonra yüksek gelir elde eden, geceleri eğlenip gündüzleri gezen, halkı ve onun sorunlarını umursamayan kişi aydın olamaz. Böyleleri yozlaşmıştır. Eğitim almış olan kişi kendi kültüründen uzaksa, milletini uyandıramıyorsa yukarılara taşıyamıyorsa ona aydın denemez. Bu parçaya göre "aydın'ı anlatan en kapsamlı yargı aşağıdakilerden hangisidir? A) Kendini düşünen değil, birikimi ve aklıyla milletini kalkındıran insan olmak B) Dış görünüşü her şeyin üstünde tutmamak C) İşle eğlenmeyi birbirine karıştırmamak D) Geçmişle geleceği bir potada eritebilmek A) E) Mensubu olduğu milletin inançlarından uzak olmak 11. Medya dünyasında rekabet, özellikle televizyon kanallarında bütün hızıyla sürüyor. Her kanal, bir diğerine benim dizilerim iyi seninkiler kötü, diye saldırıyor. Senin dizilerinde kan, kanunsuzluk var, benimkilerde aşk ve güzellikler var diyen kanal, bir bakmışsın o kan ve kanunsuzluk olan dizi filmi bilmem kaç milyon dolarla kendi kanalına transfer etmiş. Aynı rekabet, gelin-kaynana ve kadın programlarında kelimenin tam anlamıyla "ölümüne" devam ediyor. Oysa medyamız her fırsatta "Etik değerlere dikkat edilsin, aile yapımız bozulmasın, çocuklarımızın psikolojileri olumsuz etkilenmesin!" gibi tribüne oynayan laflar ediyor, hatta bunları gazetelerde çarşaf çarşaf ilan ediyor. Ama, ne yazık ki bunlar her seferinde lafta kalıyor, değişen bir şey olmuyor, kimse alışkanlığını değiştirmiyor. Bu parçada medya dünyamızla ilgili olarak anlatılmak istenen, aşağıdaki atasözlerinden hangisiyle özetlenebilir? A) Mal, canın yongasıdır. B) Her derdin bir çaresi vardır. C) Huylu huyundan vazgeçmez. D) Parayı veren, düdüğü çalar,. E) Rüzgâra tüküren, kendi yüzüne tükürür. 12. Bakıyorum da bütün sanatçılarda insanı şaşırtan bir yan var. O da en güzel eserlerin hep bir işçiliğin ürünü olması ve hoşa gitme tutkusuna yabancı kalmasıdır. Söz gelimi Bach, her şeyden müzik çıkarabilen baş döndürücü bir sanatçıdır. Temalarını, olduğu gibi alır; orgun ya da kemanın tekniğine göre düzenler. Usta bir tesviyeci gibi onları, bir halkanın daracık çemberinden geçirircesine iyice işler. Gözden kaçmayan titiz işçilik düzenleriyle yüceliğe ulaştırır. Beethoven, Chopin, Wagner gibi coşkulu kişiler de güzelliğe tıpkı Bach gibi uzun ve yorucu uğraşılar sonucunda ulaşır. Yukarıdaki parçanın ana düşüncesi aşağıdakilerden hangisidir? A) Sanatçı, işçi gibi çok çalışmalıdır. B) Beethoven, diğer sanatçılar içinde en titiz olanıdır. C) Bütün sanatlar belli bir birikim ister. D) İyi eserler, titiz ve verimli çalışmaların ürünüdür. E) Sanatçı olmak için, insanlara iyilikle bakmak ön koşuldur. 13. Benim gözlerim, duygularım, hal ve tavırlarım her an değişebiliyor. Açken başka adamım sanki, yemekten sonra başka. Keyfim yerindeyse, hava da güzelse mümkün değil kötü olmam; ama bir nasır canımı yakmaya görsün; asık suratlı, aksi, yanına yaklaşılmaz bir adam olurum. Aynı atın yürüyüşü bir rahat gelir bana, bir rahatsız; aynı yolu bir uzun bulurum, bir kısa. Aynı kitap bir hoşuma gider, bir zıddıma. Bir gün her işe yatkınım, bir başka gün hiçbir şey gelmez elimden. Bir günümün bir başka günümü tutmayacağı gibi, her an farklı duyguların seline kapılabilirim. Bu parçada kendisinden bahseden kişinin özelliği aşağıdakilerden hangisidir? A) Karamsar bir ruh yapısına sahiptir. B) Her ortamı benimseyemeyen bir kişiliği vardır. C) Ruh hali, içinde bulunduğu şartlara göre şekillenir. D) Her insanı sevmek için uğraşmaz. E) Yalan söylemekten hoşlanmaz. 14. Herhangi bir şeyi başarılı bir şekilde anlatabilmek için iletişimin sırrı olan konuşma sanatını keşfetmek gerekir. Hangi kelimeleri, hangi cümleyi nasıl, ne zaman ve nerede kullanmak gerektiği konusunda konuşmanın gizemini yakalamalısınız. Cümlelerin içinde biraz duygusallık, biraz edebiyat, biraz da filozofluk olmalıdır. Öyle cümleler kurmalısınız ki alışılmış cümlelerin dışında olsun. Ancak, mantıktan ve gerçeklerden sakın uzaklaşmayın. Bu parçanın ana düşüncesi aşağıdakilerden hangisidir? A) Bir cümle kurarken mantık çerçevesinden ayrılmamalıyız. B) Etkili konuşmak için, hem nitelik yönünden hem de her bakımdan doyurucu olmak gerekir. C) Etkili konuşmak için belli bir eğitim almak şart değildir. D) Gerçeklerden ayrılmamak için güzel konuşmalıyız. E) Güzel konuşmak, dilbilgisi kurallarını iyi bilmekle mümkündür. 15. Gerçek düşünce adamları sadece sağlıklarında değil, öldükten sonra da çıraklar edinmeye, dolayısıyla düşünmeye devam ederler. Her yeni çırak, onlarda açılmamış yeni kapılar bulur, yeni dünyalar keşfeder. Ancak çırakların asıl hedefi sonuna kadar taş yontup üstada sunmak değil, onu aşarak üstat olmak olmalıdır. Düşüncenin en büyük düşmanı, hayran olunan düşünce adamlarının eserlerini mukaddes kitaplar gibi görüp sözlerini ayet gibi ezberlemek ve üzerlerine bir şey ilave etmemektir. Bu parçadan çıkarılabilecek en kapsamlı yargı, aşağıdakilerden hangisidir? A) Gerçek düşünce üstatları, ölümlerinden sonra da üstat yetiştirmeye devam ederler. B) Çırakların asıl görevi, üstatlarının yolunu aynen devam ettirmektir. C) Üstatları üstat yapan, onların düşüncelerini devam ettirenlerdir. D) Çırakların hedefi, üstatların fikirlerini yeni ufuklara taşımak ve yeni düşünce üstatları olarak yetişmek olmalıdır. E) İyi bir çırak üstadının yerini almalı ve ona yeni çıraklar yetiştirme çabası içinde olmalıdır. 16. (I) Aydınlanma felsefesi ve Sanayi İnkılabı, insanı tabiattan koparıp tabiatın efendisi olarak yeniden kurguladığında insanın tabiatla ilişkisini parçalamıştır. (II) Fabrikaların güneş görmez izbelerinde, ilk önce insanlar güneş ile olan ilişkiyi kaybeder. (III) "Gün doğmuş gün batmış ne çıkar.", her şey vardiya usulü düzenlenmiş saatlerin hükmündedir. (IV) Ayva yüklü dallar, gelecek kışın çetin geçeceğinin habercisi olmuş kimin umrunda? (V) Yüzlere bir buse gibi değip geçen rüzgârlardan mahrum yaşamak da artık umursanmaz olmuştur. Yukarıdaki parçanın ana düşüncesi numaralanmış cümlelerin hangisinde verilmiştir? A) I. B) ll. C) III. D) IV. E) V. |
Paragrafta Ana Düşünce - Test 5
PARAGRAFTA ANA DÜŞÜNCE - Test 5