Arama Sonuçları
Boş arama ile 846 sonuç bulundu
- Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri: Garip Hareketi (I. Yeni) Genel Özellikleri ve Temsilcileri
GARİP HAREKETİ (I. YENİ) 1941 yılında Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat "Garip" adını verdikleri ortak bir şiir kitabı yayımlarlar. Kitap, "Bu kitap sizi alışılmış şeylerden şüpheye davet edecektir." kapak şeridiyle çıkmış ve Türk şiirinde büyük bir çığır açmıştır. Garip hareketi şairlerinin, şiirin biçiminde ve içeriğinde yaptıkları köklü değişiklikler Türk şiirini derinden etkilemiştir. Kitapta Orhan Veli Kanık tarafından yazıldığı bilinen bir ön söz ve üç şaire ait şiirler yer almıştır. Garip Hareketinin Genel Özellikleri Şiirde bütünüyle doğal bir söyleyişe ulaşmayı amaçlayan Garip hareketinin genel özellikleri şunlardır: Eski şiire ait tüm geleneksel ögeleri reddetmiş; her türlü kurala, önceden belirlenmiş kalıplara karşı çıkmışlardır. Garipçiler'e göre uyak ve ölçü yaratıcılığı sınırlandırır, şairin düşüncesine hükmeder ve söz dizimi tuhaflıklarına yol açar. Bu yüzden ölçü ve uyağı terk etmiş, serbest şiire yönelmişlerdir. Doğayı olduğundan daha farklı gösterdiği ve bozduğu için söz ve anlam sanatlarına karşı çıkmış, kapalı bir anlatım yerine açık bir anlatımı yeğlemişlerdir. Azınlık bir kesimin değil, çoğunluğun anlayabileceği ve zevkine varabileceği bir şiir yazmışlardır. Şiirlerinin odağına "sıradan" insanı ve bu insanın sevinçlerini, üzüntülerini, günlük kaygılarını yerleştirmişlerdir. Sanat dallarının birbiri içine girmesine karşı çıkmış, şiirin müzik ve resim ile olan bağlarını koparmışlardır. Şairaneliğe karşı çıkmış, günlük konuşma dilinde yer alan her sözcüğün şiirde kullanılabileceğini savunmuşlardır. "Nasır, çorap, cımbız, salata" gibi sözcükleri kullanmaktan çekinmemişlerdir. Şiirde söyleyişi değil, anlamı ön plana çıkarmışlardır. Bilinçaltına inerek saf ve basit şiire ulaşmak gerektiğine inanmışlardır. Bu durum, onları sürrealizme yaklaştırmıştır. Mizahi dili başarıyla kullanmış; ironi, parodi gibi mizah ögelerine şiirde önemli bir yer vermişlerdir. Bazı şiirlerinde öyküleme tekniğine başvurarak, küçük insanın hikâyesini anlatmışlardır. Politik şiir anlayışından uzak durmuşlardır, bu da onların geniş kitlelerce benimsenmesini kolaylaştırmıştır. Garip hareketi, II. Yeni'nin ortaya çıkışından sonra "I. Yeni" olarak adlandırılmıştır. Garip Hareketinin Temsilcileri Orhan Veli Kanık (1914-1950) Şiir: Garip, Vazgeçemediğim, Destan Gibi, Yenisi, Karşı. Öykü: Hoşgör Köftecisi. Çeviri: Hamlet, Venedik Taciri, Scapin'in Dolapları, Tartuffe. Melih Cevdet Anday (1915-2002) Şiir: Garip, Rahatı Kaçan Ağaç, Telgrafhane, Yan Yana, Tanıdık Dünya, Yağmurun Altında, Kolları Bağlı Odysseus, Göçebe Denizin Üstünde, Teknenin Ölümü, Sözcükler, Ölümsüzlük Ardında Gılgamış, Güneşte. Oyun: İçerdekiler, Ölümsüzler, Mikado'nun Çöpleri. Roman: Gizli Emir, Birbirimizi Anlayamayız, Yağmurlu Sokak. Oktay Rifat (1914-1988) Şiir: Garip, Güzelleme, Aşağı Yukarı, Karga ile Tilki, Perçemli Sokak, Âşık Merdiveni, Elleri Var Özgürlüğün, Çobanıl Şiirler, Koca Bir Yaz. Oyun: Çil Horoz, Atlarla Filler ya da Dirlik Düzenlik, Birtakım İnsanlar, Kadınlar Arasında, Yağmur Sıkıntısı. Roman: Bir Kadının Penceresinden, Danaburnu, Bay Lear.
- Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri: İkinci Yeni Şiiri (1950-1980) Özellikleri ve Temsilcileri
İkinci Yeni Şiiri İkinci Yeni, Cumhuriyet Dönemi Türk şiirinin en önemli olaylarından biridir. İkinci Yeni, Garip (Birinci Yeni) gibi belirli ilkeler etrafında birleşen şairlerin başlattıkları bir akım değildir. 1950'lerin ortalarında Garip şiirinden oldukça farklı tarzda yazan bazı genç şairler; şiir ve yazılarını, birbirinden bağımsız olarak "Pazar Postası" dergisinde yayımlamaya başlar. Pazar Postası gazetesi yazı işleri müdürü Muzaffer Erdost da bu yeni şiir tarzını, Garip şiirinden sonra gelen ikinci önemli yenilik olarak gördüğü için "II. Yeni Şiiri" olarak adlandırır. İkinci Yeni'nin doğuşunda dünyadaki mevcut şiir anlayışının büyük etkisi olmuştur. Batı'da dünya savaşlarının yarattığı bunalımlar sonucunda ortaya çıkmış Dadaizm ve sürrealizm II. Yeni şairlerini etkileyen sanat akımları olmuştur. İkinci Yeni Şiirinin Genel Özellikleri Garip şiirine bir tepki olarak doğan İkinci Yeni'nin genel özellikleri şunlardır: Dil üzerinde özel bir dikkatle durmuş, dili bir iletişim aracı olarak değil estetik bir nesne yaratmanın malzemesi olarak görmüşlerdir. Şiirin kendine özgü bir dille yazılması gerektiğini savunmuş, söz sanatlarına ve çağrışım gücü yüksek sözcüklere yer vermişlerdir. Konuşma diline sırt çevirmiş; buna bağlı olarak şiirlerinde söz dizimini bozmuş, alışılmamış bağdaştırmalara yer vermiş, mantığa aykırı ifadeler kullanmışlardır. Sözcükleri bilinçli olarak deforme etmiş, o güne dek duyulmamış yeni sözcükler oluşturmuşlardır. İmgeye dayalı bir estetik anlayışını savunmuş, anlamsızlığa varan soyut ve kapalı bir şiir dünyası meydana getirmişlerdir. Şiiri akıldan ve anlamdan uzaklaştırmış, şiirde anlamı değil söyleyişi ön plana çıkarmışlardır. Şiirin öteki edebi türlerden kesin çizgilerle ayrılması gerektiğini savunmuş, bu yüzden konuyu ve olayı şiirden atmışlardır. Dil ve imge konusundaki tutumlarının sonucu olarak şiirlerinde, müzik ve resim gibi sanat dallarından yararlanmışlardır. Yazım kurallarını önemsememiş, noktalama işaretlerinin kullanımında özgürce hareket etmişlerdir. Özgünlüğü engelleyeceği düşünülerek halk şiirinden yararlanmaya karşı çıkmış, folklordan uzak durmuşlardır. Nükte, şaşırtmaca ve tekerlemeden kaçınmışlardır. Çoğunluğun değil, aydın kesimin anlayabileceği ve zevk alabileceği bir şiir anlayışı ortaya koymuşlardır. Politik şiir anlayışından uzak durmuş, toplumsal sorunlara yer vermemişlerdir. Yalnızlık, yabancılaşma ve bunalım gibi bireysel konuları ele almışlardır. İkinci Yeni Şiirinin Temsilcileri İlhan Berk (1918-2008) Şiir: Güneşi Yakanların Selamı, İstanbul, Günaydın Yeryüzü, Türkiye Şarkısı, Köroğlu, Galile Denizi, Çivi Yazısı, Otağ, Mısırkalyoniğne, Âşıkane, Şenlikname, Taşbaskısı, Atlas, Kül, Deniz Eskisi, İstanbul Kitabı, Delta ve Çocuk, Galata, Pera. Düzyazı: El Yazılarına Vuruyor Güneş, Uzun Bir Adam. Turgut Uyar (1927-1985) Şiir: Arz-ı Hal, Türkiyem, Dünyanın En Güzel Arabistanı, Tütünler Islak, Her Pazartesi, Divan, Toplandılar, Kayayı Delen İncir, Büyük Saat. Düzyazı: Bir Şiirden, Korkulu Ustalık. Edip Cansever (1928-1986) Şiir: İkindi Üstü, Dirlik Düzenlik, Yerçekimli Karanfil, Umutsuzlar Parkı, Petrol, Nerde Antigone, Tragedyalar, Çağrılmayan Yakup, Kirli Ağustos, Sonrası Kalır, Ben Ruhi Bey Nasılım, Sevda ile Sevgi, Şairin Seyir Defteri, Yeniden, Bezik Oynayan Kadınlar, İlkyaz Şikayetçileri, Oteller Kenti. Düzyazı: Şiiri Şiirle Ölçmek. Cemal Süreya (1931-1990) Şiir: Üvercinka, Göçebe, Beni Öp Sonra Doğur Beni, Sevda Sözleri, Güz Bitiği, Sıcak Nal. Düzyazı: Şapkam Dolu Çiçekle, Günübirlik, 99 Yüz. Ece Ayhan (1931-2002) Şiir: Kınar Hanım'ın Denizleri, Bakışsız Bir Kedi Kara, Ortodoksluklar, Devlet ve Tabiat, Yort Savul, Zambaklı Padişah, Çok Eski Adıyladır, Çanakkaleli Melâhat'a İki El Mektup, Sivil Şiirler, Son Şiirler. Düzyazı: Başıbozuk Günceler, Aynalı Denemeler. Sezai Karakoç (1933-2021) Şiir: Körfez, Şahdamar, Sesler, Hızırla Kırk Saat, Taha'nın Kitabı, Gül Muştusu, Zamana Adanmış Sözler, Ayinler, Leyla ile Mecnun, Ateş Dansı, Alınyazısı Saati, Monna Rosa, Gün Doğmadan. Ülkü Tamer (1937-2018) Şiir: Soğuk Otların Altında, Gök Onları Yanıltmaz, Ezra ile Gary, Virgülün Başından Geçenler, İçime Çektiğim Hava Değil Gökyüzüdür, Sıragöller, Yanardağın Üstündeki Kuş. Öykü: Alleben Öyküleri.
- Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri: Millî Edebiyat Zevk ve Anlayışını Sürdüren Şiir (Memleket Edebiyatı) ve Temsilcileri
Millî Edebiyat Zevk ve Anlayışını Sürdüren Şiirin (Memleket Edebiyatı) Genel Özellikleri Memleket edebiyatı ilk örneklerini II. Meşrutiyet'ten sonra vermeye başlamıştır. Bu edebiyatın kaynakları başlangıçta Ziya Gökalp ve Mehmet Emin Yurdakul'dur. Memleket konuları işlenmiştir. Didaktik ağırlıklı şiirlerdir. Lirizm de oldukça fazladır. Şiirde halk edebiyatı şekilleri kullanılmış, hece ölçüsü tercih edilmiştir. Dil son derece sadedir. Halkın kullandığı kelimeler, mahalli söyleyişler şiirde kendine yer bulmuştur. Şiirde geçmişin kahramanlıkları övülmüş, vatanın kurtarılmasından sonra şiirlerde gurur temasına yer verilmiştir. Faruk Nafiz Çamlıbel'in "Sanat" adlı şiiri memleket edebiyatının bildirisi niteliğindedir. Memleket edebiyatı çığırı günümüzde hâlâ devam etmektedir. Ancak güçlü temsilcileri geçmişte kalmıştır. Bu anlayışın içindeki en önemli grup Millî Edebiyat Dönemi'nde kurulmuş olan Beş Hececiler'dir. Bu anlayışın öncüsü Faruk Nafiz Çamlıbel'dir. Ahmet Kutsi Tecer, Halide Nusret Zorlutuna, Zeki Ömer Defne, Ömer Bedrettin Uşaklı, Ceyhun Atuf Kansu, Behçet Kemal Çağlar, Arif Nihat Asya, Yusuf Ziya Ortaç, Halit Fahri Ozansoy, Orhan Seyfi Orhon, Enis Behiç Koryürek gibi sanatçılar memleket edebiyatının önde gelen temsilcileridir. Beş Hececiler Topluluğunun Genel Özellikleri Hecenin beş şairi olarak kabul edilen bu topluluk; Orhan Seyfi Orhon, Faruk Nafiz Çamlıbel, Halit Fahri Ozansoy, Enis Behiç Koryürek ve Yusuf Ziya Ortaç isimlerinden oluşmuştur. Grubu oluşturan bütün sanatçılar yazdıkları şiirleri ilk önce aruz vezniyle daha sonraları ise hece vezniyle kaleme almışlardır. Halit Fahri Ozansoy'un yazdığı "Aruza Veda" adlı şiir aruzdan heceye geçişin şiiri olmuştur. Millî Edebiyat Dönemi'nin en önemli grubu olan Beş Hececiler, dönemin anlayışıyla paralel olarak "Halka Doğru" ilkesini benimsemişlerdir. Şiirde folklorik malzemeleri çokça kullanmışlardır. Şiirlerin ana konusu memleket sevgisi ve memleket sorunlarıdır. Hece veznini millî vezin kabul eden Beş Hececiler, halk şiiri nazım şekillerini kullanmışlardır. Mahalli söyleyişleri, halk dilini kullanmışlar; sade dil anlayışı ile eserler vermişlerdir. Eserlerde didaktik ve milli romantik ögeler ön plandadır. Birçok türde eser verilmesine rağmen özellikle şiir, Beş Hececiler'in en önemli türü olmuştur. Beş Hececiler'in en güçlü şairi Faruk Nafiz Çamlıbel'dir. Faruk Nafiz Çamlıbel'in yazdığı "Sanat" adlı şiiri bu topluluğun bir bildirisi gibi algılanmıştır. Millî Edebiyat Zevk ve Anlayışını Sürdüren Şiir (Memleket Edebiyatı) Sanatçıları Orhan Seyfi Orhon (1890-1972) Abdülhak Hamit Tarhan, Tevfik Fikret, Cenap Şehabettin'in etkisindeki ilk şiirlerini aruzla, daha sonraki şiirlerini ise heceyle yazmıştır. Şiirlerinde heceyle aruzu kaynaştırmaya çalışmış, hece ölçüsüyle gazel biçiminde şiirler yazmıştır. Yaşadığı dönemde Rıza Tevfik'ten sonra saz şiirine en çok yakınlaşan şairdir. İnce, zarif ve duygulu şiirler yazmış olan şair, sade Türkçe karşısında olanlara şiddetle karşı çıkmıştır. Şiir ve yazılarıyla hayat verdiği Hıyaban, Papağan, Akbaba, Güneş, Çınaraltı dergileri sanatı için de son derece önemlidir. Eserleri (Şiir): Fırtına ve Kar, Peri Kızı ile Çoban Hikâyesi, Gönülden Sesler. Faruk Nafiz Çamlıbel (1898-1973) Beş Hececiler topluluğunun en başarılı ve en tanınmış şairidir. Daha çok bir aşk şairi olan Faruk Nafiz şiirlerinde aşk, hasret, tabiat, ölüm, memleket ve toplumsal konuları işlemiştir. Beş Hececiler topluluğunun diğer şairleri gibi ilk şiirlerinde aruz ölçüsünü, gerçek kişiliğini bulduğu sonraki şiirlerinde ise hece ölçüsünü kullanmıştır. Yahya Kemal Beyatlı, onun aruzla yazdığı şiirlerini övmüştür. Yazdığı "Sanat" adlı şiiri kimi araştırmacılar tarafından memleketçi şiirimizin ilk bildirisi olarak kabul edilmiştir. Yalın ve savruk bir şiir dili vardır. Roman, piyes, fıkra türlerinde de eser vermiş olan şair şiirleriyle ün yapmış, özellikle "Han Duvarları", "Çoban Çeşmesi", "Sanat" adlı şiirleriyle çok beğenilmiştir. Eserleri (Şiir): Şarkın Sultanları, Gönülden Gönüle, Dinle Neyden, Çoban Çeşmesi, Suda Halkalar, Bir Ömür Böyle Geçti, Akıncı Türküleri, Heyecan ve Sükûn, Zindan Duvarları, Han Duvarları. Halit Fahri Ozansoy (1891-1971) İlk şiirlerini aruzla yazmış, daha sonra "Aruza Veda" adlı şiiri ile aruzu bırakmıştır. Bu şiir tüm Beş Hececiler topluluğunun aruzdan heceye geçiş şiiri olmuştur. Şiirlerinde aşk ve ölüm konularına, hüzünlü melankolik duygulara yer vermiş; yer yer kahramanlık konularına değinmiş içli bir şairdir. Manzum olarak aruz ölçüsü ile yazılmış "Baykuş" adlı tiyatrosu ile tanınmıştır. Eserde oğlunun birini kurtların parçaladığı, diğer oğlunu da veremden kaybeden bir ihtiyar köylünün bütün uğursuzlukları baykuş sesinde simgeleştirilmesi anlatılmıştır. Şiirlerinin yanında tiyatro, roman, çeviri türlerinde de eserler vermiştir. Eserleri (Şiir): Rüya, Cenk Duygulan, Gülistanlar ve Harabeler. Enis Behiç Koryürek (1892-1949) İlk şiirlerini aruzla yazmış, daha sonra Ziya Gökalp'in tavsiyesiyle heceye yönelmiş ve heceyle yazdığı şiirlerle tanınmıştır. Bir şiirde birkaç vezin kullanmıştır. Şiirlerinde yurt ve millet sevgisi konularına çokça yer veren şair, Beş Hececiler topluluğunda tasavvuf konularında şiirler yazmış tek şairdir. Türk denizcilik tarihinden aldığı konularla süslediği "Eski Korsan Hikâyeleri" adlı manzum hikâyeleri ve "Gemiciler" adlı şiiri ile büyük ün sağlamıştır. Eserleri (Şiir): Miras, Varidat-ı Süleyman. Yusuf Ziya Ortaç (1896-1967) İlk şiirlerini aruzla daha sonraki şiirlerini heceyle kaleme alan şair, Beş Hececiler grubunda heceyi en iyi kullananlardan olmuştur. Şiirlerinde devrinin diğer şairlerinden farklı olarak daha avare bir ruh ve yarı çapkın bir eda vardır. Eserlerinde sade ve temiz bir dil, mizahı bir üslup kullanmıştır. Şiirlerindeki güzellikten daha çok, yazdığı nesir türünde ve mizahi tarzda eserleri ile dikkat çekmiştir. Mizahi dergi olan "Akbaba"yı uzun yıllar çıkarmıştır. "Binnaz" adlı eseri edebiyatımızın ilk başarılı manzum piyesi kabul edilmektedir. Roman, öykü, oyun, şiir, mizah, gezi, anı, biyografi gibi birçok türde eser vermiştir. Eserleri (Şiir): Akından Akına, Cenk Ufukları, Bir Rüzgâr Esti. Ahmet Kutsi Tecer (1901-1967) İlk eserlerinde bireysel duygulanmalarını dile getiren ve aşk, ölüm, ıstırap konularını işleyen şair daha sonraları Faruk Nafiz'in açtığı yolda memleket şiirlerine yönelmiştir. Memleket şiiri kavramını özellikle köy havası içerisinde dile getirmiş, bu anlayışla şiirler yazarak yıllar boyu çok fazla şairin kendisinden etkilenmesini sağlamıştır. Şiirlerinin temel malzemesi türküler, destanlar, efsaneler, gelenek ve göreneklerdir. Şiirlerini sade bir dille, az mecazlı, süsten uzak, saf bir üslupla kaleme almış ve şiirlerinde daima hece ölçüsünü kullanmıştır. Halk şiirinin son büyük ustası Aşık Veysel'i tüm Türkiye'ye tanıtmış; ayrıca Karacaoğlan, Yunus Emre gibi büyük şairlerimizin hayatlarının bilinmeyen yönlerinin de aydınlanmasına büyük katkılarda bulunmuştur. Şiirleri ile adını duyurmuş olan Ahmet Kutsi; inceleme, araştırma, tiyatro alanlarında da eserler vermiştir. İnceleme yazılarının çoğu birçok dergide okuyucusu ile buluşmuştur. "Nerdesin" şiiriyle tanınan Ahmet Kutsi'nin "Orda Bir Köy Var Uzakta" adlı şiiri de çok ünlenmiştir. Bu şiir Faruk Nafiz'in yazdığı "Sanat" adlı şiirle aynı mesajı vermektedir. Eserleri (Şiir): Tüm Şiirleri (ölümünden sonra). Kemalettin Kamu (1901-1948) Savaş duygularını dile getiren şiirlerinin yanında aşk, gurbet yurt konularında şiirler de kaleme almış olan şair Cumhuriyet döneminin bağımsız sanatçılarındandır. Vatanın işgalini bizzat yaşamış ve doğduğu şehir Bayburt'u terk etmek zorunda kaldığından dolayı vatan ve gurbet şiirlerine yönelmiştir. Hece ölçüsüyle lirik ve epik tarzda yazdığı şiirlerin dili sağlam ve sadedir. Şair ilk şiirlerinde kısa süreyle aruzu da kullanmıştır. Şiir dışında başka bir türde adını duyuramamış olan sanatçının en tanınmış şiiri "Bingöl Çobanları" ve "Gurbet"tir. Özellikle "Gurbet" şiirindeki "Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde" dizeleri çok ünlenmiş ve "Gurbet Şairi" olarak anılmıştır. Eserleri (Şiir): Gurbet, Gurbet Geceleri, Gurbette Renkler, Bingöl Çobanları. Ömer Bedrettin Uşaklı (1904-1946) Memleket edebiyatı çığırını açan sanatçıların önde gelenlerinden olan Ömer Bedrettin Uşaklı gezdiği her yeri ressam duyarlılığı ile anlatmış, Anadolu'yu pastoral bir güzellikle mısralaştırmıştır. Devlet görevlerinden dolayı Anadolu'da gezip gördüğü yerleri şiirlerine konu olarak seçmiştir. Beş Hececiler'e biçim açısından benzemesine rağmen öz olarak onlardan ayrılır. Toplumsal konulara karşı duyarlılığı bulunan sanatçı, sanatının son döneminde Fransız şairlerden de etkilenmiştir. Özellikle Artvin, Ardahan, Antakya'yı eserlerine konu edinen sanatçı deniz, gurbet, özleyiş, tabiat konularını büyük başarıyla anlatmıştır. Eserleri (Şiir): Deniz Sarhoşları, Yayla Dumanı. Halide Nusret Zorlutuna (1901-1984) Aruzla da yazdığı şiirleri bulunmasına rağmen heceyle kaleme aldığı şiirleri ile ünlenmiştir. Şairin ayrıca serbest tarzda yazdığı şiirleri de bulunmaktadır. Halide Nusret ilk önce aşk şiirleri kaleme almış, sonra yurt güzelliklerini işlemiş, sonraları ise mistik bir havaya bürünmüş şiirler kaleme almıştır. 1983'te "ümmül muharrirat" (yazarların annesi) ilan edilmiştir. Şiir, roman, öykü türlerinde yazan sanatçı, "Git Bahar" şiiri ile tanınmıştır. Şiirlerinde kendi yaşamına ait izlere yer veren sanatçı hüzünlü, lirik şiirler kaleme almıştır. Eserleri (Şiir): Yayla Türküsü, Yurdumun Dört Bucağı, Ellerim Bomboş. Zeki Ömer Defne (1903-1992) İlk şiirlerinde halk şairlerinin havası hissedilen sanatçı, daha sonraları yeni şiir anlayışına uygun eserler vermiştir. Halk şiiri ile modern şiir arasında köprü kurmak amacını taşıyan Zeki Ömer Defne, şiirlerinde son derece sade ve ince bir halk dilini kullanmıştır. Bütün şiirlerinde lirizmin hâkim olduğu şair, öğretmenlik duyarlılığını da eserlerine yansıtmıştır. İlk şiirini 1923 yılında yazmasına rağmen şiirlerini "Denizden Çalınmış Ülke" adıyla ancak 1971 yılında kitap hâline getirmiştir. Behçet Kemal Çağlar (1908-1969) Tarih ve memleket konularında yazdığı şiirleriyle tanınmış bir şairdir. Halkevlerinin açılışında yazıp oynadığı "Çoban" piyesi ve "Ergenekon" adlı oyunuyla Atatürk'ün dikkatini çekmiştir. Şairin "Ankaralı Aşık Ömer" mahlasıyla yazdığı halk şiirleri de vardır. Şiirlerini hece ölçüsü ile kaleme almış, halk şiirinin bütün biçimsel özelliklerinden yararlanmıştır. Onuncu Yıl Marşı'nı yazmış ve geniş kitleler tarafından tanınmıştır. Şiir, oyun, inceleme, antoloji, söylev gibi türlerde yazmış; özellikle yazdığı şiirlerle ün sağlamıştır. Eserleri (Şiir): Erciyes'ten Kopan Çığ. Arif Nihat Asya (1904-1975) Adana'nın kurtuluş günü nedeniyle kaleme aldığı ünlü "Bayrak" şiirinden dolayı "Bayrak Şairi" olarak anılmıştır. Aruzla başladığı şiir hayatına hece ile devam etmiş ve hece ölçüsünde büyük başarı kaydetmiştir. Aruzla yazdığı şiirleri arasında en çok rubaileri ile beğeni toplamıştır. Hece ve aruzla yazdıkları dışında serbest şiir alanında da güzel örnekleri vardır. Yaşadığı toprakları "vatan" olarak düşünmesi ulusalcı düşüncelerle yüklü şiirler yazmasını sağlamış, toplum için sanat anlayışıyla kaleme aldığı şiirlerinde konuda olduğu kadar "sanat" endişesiyle biçime de önem vermiştir. Şiirlerinin dili halk değişlerinden de yararlandığı, herkese hitap eden, son derece canlı bir dildir. Lirik, epik ve didaktik tarzda yazdığı şiirleri "destani şiirler, mistik şiirler ve yurt güzellemeleri" olarak üç bölümde incelenmektedir. Din konularında yazdığı şiirler yanında nükteye ve yergiye önem verdiği şiirler de kaleme almıştır. Nesir türünde de eserler vermesine rağmen asıl şöhretini yazdığı şiirlere borçludur. Eserleri (Şiir): Ayetler, Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor, Kökler ve Dallar, Emzikler, Dualar ve Âminler, Rubaiyyat-ı Arif I-II, Kıbrıs Rubaileri. Orhan Şaik Gökyay (1902-1994) Halk şiiri geleneğinden etkilenerek yazdığı içten, samimi şiirleri ile tanınmış; özellikle ulusal konularda yazdığı lirik-epik tarzdaki şiirleri ile sevilmiş bir sanatçıdır. "Bu Vatan Kimin?" şiirlerinin en tanınmış olanıdır. İlk şiirlerini aruzla kaleme almış olan sanatçının dili duru, pürüzsüz ve son derece sadedir. 1940'lı yıllardan itibaren folklor ve halk edebiyatı çalışmalarına yönelen sanatçı, özellikle Dede Korkut üzerine yaptığı çalışmalarla dikkat çekmiştir. Şiir inceleme alanında da eser veren sanatçı şiirlerini kitaplaştırmamış, sadece beş şiirini İngilizce olarak "Birkaç Şiir-Poems" kitabına almıştır. Eserleri (Şiir): Tüm Şiirleri (ölümünden sonra). Mithat Cemal Kuntay (1885-1956) Dil olarak Millî edebiyat anlayışına bağlı olmasına rağmen aruz ölçüsünü kullanır, lirik şiirlerinden ziyade epik şiirleri ile tanınır. Şiirlerinde aşk temasına yer vermeyen şairin tarihî ve toplumsal konulu şiirlerinde Mehmet Akif Ersoy ve Yahya Kemal Beyatlı'nın, epik şiirlerinde ise Abdülhak Hamit Tarhan'ın etkisi görülür. Tarih sevgisi, geçmişin ihtişamı ve güzelliği onun konuları arasında en başlardadır. Mehmet Akif Ersoy ile birlikte yazdığı "Acem Şahına" ve kendi yazdığı "Elhamra" adlı şiirlerle adını duyurmuştur. Edebiyat tarihi içinde şöhreti "Üç İstanbul" romanı sayesindedir. Eserleri (Şiir): Türk'ün Şehnamesi. Necmettin Halil Onan (1902-1968) Millî Edebiyat Dönemi'nin yaşandığı yıllarda yetişmiş, şiirlerinde bireysel ve toplumsal heyecanları birbirine nakşetmiştir. Şiire aruz ölçüsü ile başlayan şair bu şiirlerini Nedîm dergisinde, milli duygularla örülmüş ve hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerini Dergâh ve Hayat dergilerinde yayımlamıştır. Roman ve ders kitapları da yazmıştır. Çanakkale Savaşı'nı anlatan "Bir Yolcuya" şiiri hamaset edebiyatının en güzide eserlerindendir. "Dinle Yolcu" şiiri de ünlüdür. Eserleri (Şiir): Çakıl Taşları, Bir Yudum Daha. Şükufe Nihal Başar (1896-1973) Edebiyat dünyasıyla tanışması, Resimli Kitap'ta yayımlanan "Hazan" başlıklı şiiriyle olur. İlk şiirlerinde aruz ölçüsünü kullanmış, daha sonra hece ölçüsüyle yazmıştır. Şiirlerinde romantik, hikâye ve romanlarında ise realist çizgidedir. Tahkiyeli eserlerinde toplumsal konuları işler. Ölümünden sonra oğlunun yayımladığı "Şiirler" adlı kitabı diğer eserlerinden seçilen şiirlerden oluşmaktadır. Eserleri (Şiir): Yıldızlar ve Gölgeler, Hazan Rüzgârları, Sabah Kuşları, Gayya, Yerden Göğe, Şile Yolları, Su.
- Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri (1923-1960): Toplumcu Gerçekçi Şiir
Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri (1923-1960): Toplumcu Gerçekçi Şiir 1930'lu yıllarda Sovyet Rusya'da güçlenen toplumcu gerçekçilik akımı, Türk edebiyatında 1930-1940 yılları arasında yayılmaya başlamıştır. Nâzım Hikmet'in etkisiyle 1940'lardan sonra toplumcu gerçekçi şairler yetişmiştir. Marksizm'e, sosyalizme ve materyalizme bağlı bir akım olan toplumcu gerçekçi şiir; işçi, emekçi ve köylü sınıfının ezildiği temel düşüncesinden hareket eder. Toplumcu gerçekçilere göre sanat, toplumu sadece yansıtan bir ayna değildir; aynı zamanda toplumu değiştirecek araçlardan biridir. Sanatçılar, şiirlerini "Aydınlık" ve "Resimli Ay" dergilerinde yayımlamışlardır. Temel Özellikler: "Halkçılık, köycülük, hümanizm" gibi fikirler toplumcu gerçekçi sanatçıları etkilemiştir. Bazı sanatçılar fütürizm (gelecekçilik) akımından etkilenmiştir. Biçimde serbest şiir anlayışını benimsemişler, içerikte ise ideolojik konuları işlemişlerdir. Toplumcu gerçekçi şiir; toplumsal problemler, savaş karşıtlığı, barış özlemi, işçi hakları, yoksulluk gibi temaları işlemiştir. Toplumcu gerçekçiler hayata daima iyimser bakarlar. Onlara göre en büyük duygu yeryüzünde yaşama mutluluğudur. Bazı şiirlerde uyak kullansalar da şiirde geleneksel nazım şekillerinin ölçü, kafiye, redif gibi özelliklerini reddetmişlerdir. Yalın, açık ve anlaşılır bir dil ve üslup kullanmışlar, halkın konuşma dilinin özelliklerini şiirlerinde yansıtmaya çalışmışlardır. Geniş kitleleri harekete geçirme amacında olan toplumcu gerçekçi şiir, söylev üslubunu benimsemiştir. 1923-1960 yılları arası toplumcu eğilimleri yansıtan şiir anlayışında; 1940'a kadarki kuşakta Nâzım Hikmet'le beraber Ercüment Behzat Lav, Hasan İzzettin Dinamo; 1940'tan sonraki kuşakta ise Attila İlhan, Rıfat Ilgaz, Ceyhun Atuf Kansu gibi şairler yer almıştır. Hatırlayalım: Fütürizm (Gelecekçilik) Fütürizmin kurucusu İtalyan şair Marinetti'dir. Özgürce seçilen kelimeler, kuralsız anlatım, otomatik yazı fütüristlerin kullandıkları biçimsel ögelerdir. Fütürizm; modern hayatın hareketliliğini, ilerlemeyi, değişimi ve hızı yüceltmiştir. Fütürist sanatçılar; sanatın, hareketsizliği değil hızı, dinamizmi ve makineyi anlatması gerektiğini savunmuşlardır. Nâzım Hikmet, fütürizmin Rus edebiyatındaki önemli temsilcileri arasında sayılan Mayakovski'den etkilenerek Türk edebiyatında bu akımın özelliklerinin görüldüğü şiirler yazmıştır. Toplumcu Eğilimi Yansıtan Şiirin Temsilcileri Nâzım Hikmet Ran (1902-1963) Dergilerde çıkan ilk şiirini hece ölçüsüyle yazan sanatçı, sonra serbest şiire geçmiştir. Öz, biçim ve tema bakımlarından yeni şiirleriyle, toplumcu gerçekçi şiirin öncüsü kabul edilir. Fütürizmin etkisiyle yazdığı şiirlerle Türk edebiyatında serbest şiirin önemli temsilcilerinden biri olmuştur. İlk şiir kitabı "Güneşi İçenlerin Türküsü" 1928 yılında Bakü'de yayımlanmıştır. "835 Satır" adlı eseri 1929 yılında şairin Türkiye'de basılan ilk şiir kitabıdır. Şiirlerinde sosyalist dünya görüşünü ve ideolojisini yansıtan sanatçı; "Rubailer", "Saat 21-22 Şiirleri" gibi çalışmalarında lirizmi güçlü bir şekilde kullanmıştır. Nâzım Hikmet; "Kuvâyı Milliye", "Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı" adlı eserlerinde halk şiiri geleneğinden çağdaş bir tutumla yararlanmıştır. Birçok türde eser veren Nâzım Hikmet'in çocuklar için hazırladığı "La Fontaine'den Masallar" ve "Sevdalı Bulut" adlı kitapları da vardır. Şair, "Memleketimden İnsan Manzaraları" adlı eserinde hikâye, destan, tarih, sinema, tiyatro gibi türlerin anlatım olanaklarından yararlanmıştır. Ercüment Behzat Lav (1903-1984) Cumhuriyet Dönemi Türk şiirinde serbest ölçünün ilk uygulayıcılarından biri olarak bilinir. Dadaizm, fütürizm, kübizm, sürrealizmi şiirine yansıtmıştır. Şiirlerinde toplumsal temalara yer veren sanatçının şiirinde kullandığı önemli bir unsur da ironidir. Şiirleri: S.O.S, Kaos, Açıl Kilidim Açıl, Mau Mau, Bir Anadolu Efsanesi: Üç Anadolu. Hasan İzzettin Dinamo (1909-1989) Başta Faruk Nafiz Çamlıbel etkisi görülen şiirleri, Nâzım Hikmet şiiriyle tanıştıktan sonra şekil ve içerik olarak değişmiştir. Hapishane hayatı, işsizlik, yoksulluk, sosyal hayatta karşılaşılan problemler, eşitlik, özgürlük romanlarının ve şiirlerinin ortak konusu olmuştur. Şiirleri: Adsız Kitap, Deniz Feneri, Mapushanemden Şiirler, Gecekondumdan Şiirler, Sürgün Şiirleri. Attila İlhan (1925-2005) Toplumsal gerçekçiliğin (sosyal realizm) önemli isimlerinden olan şair, Nâzım Hikmet'ten etkilenmiştir. Toplumcu kimliğinin yanı sıra bireyin duygu dünyasına da yönelmiştir. Kendine özgü bir söz dizimine, çarpıcı benzetmelerle zenginleşmiş bir üsluba sahip olan sanatçı; şiirlerinde barış, bağımsızlık, eşitlik, özgürlük, aşk gibi kavramları işlemiştir. Şiir hayatında tanınması, "Cebbaroğlu Mehemmed" şiiriyle olmuştur. Şiirlerinde canlı konuşma dilinden, argodan, halk deyişlerinden yararlanmış; genellikle büyük harf kullanmamış, noktalama işaretlerine fazla yer vermemiştir. Son dönem şiirlerinde klasik şiirin biçim özelliklerini de kullanan şair, halk ve divan şiiri geleneğini modern biçimde yorumlamıştır. "Duvar" şiiri toplumcu dönemde yazdığı en önemli şiiridir. Ayrıca "Ben Sana Mecburum", "Aysel Git Başımdan", "Mahur Beste" şiirleri ünlüdür. Şiirleri: Duvar, Sisler Bulvarı, Yağmur Kaçağı, Ben Sana Mecburum, Bela Çiçeği, Elde Var Hüzün, Kimi Sevsem Sensin. DİKKAT: Attila İlhan 1950'li yıllarda Mavi dergisi çevresinde gelişen Mavi Hareketi içinde yer almıştır. Hatırlayalım: Maviciler Adını 1952-1956 yılları arasında Ankara'da çıkan "Mavi" adlı dergiden almıştır. Bu şairler, Garip Akımı'na ve Orhan Veli'nin şiir anlayışına karşı çıkmışlar; şairane bir sanat anlayışını benimsemişlerdir. Attila İlhan'ın "Sosyal Realizmin Münasebetleri yahut Başlangıç" adlı makalesiyle bu karşı çıkışı dile getirmişlerdir. Şiirin basit olamayacağını, zengin benzetmelerle bir derinliğinin olması gerektiğini belirtmişlerdir. Mavi dergisi, bir süre sonra sosyal realizm konulu yazılara yer vermiş; toplumsal gerçekçiliğin sözcüsü olmuştur. Orhan Duru, Ferit Edgü, Tahsin Yücel, Demir Özlü grubun önde gelen isimleridir. Rıfat Ilgaz (1911-1993) Toplumcu gerçekçi sanat anlayışının önemli isimlerinden biridir. Şiire bireysel duyarlılıkla kaleme aldığı şiirlerle başlamış, 1940'lardan itibaren toplumcu sanat anlayışına yönelmiştir. Nâzım Hikmet'in etkisiyle şiirler kaleme alan şair; şairanelikten uzak, mizah ve yergiye yaslanan şiirler yazmıştır. Toplumcu anlayışla yazdığı şiirlerini 1943'te "Yarenlik"te bir araya getirmiştir. Şiirleri: Sınıf, Devam, Yaşadıkça, Karakılçık, Üsküdar'da Sabah Oldu, Soluk Soluğa. Ceyhun Atuf Kansu (1919-1978) İlk şiirlerini hece vezniyle ve halk şiirinin etkisinde yazan şair, daha sonra toplumcu bir çizgide ve serbest tarzda şiirler kaleme almıştır. Anadolu'nun güzelliklerini, milli duyguları ve toplumsal konuları işleyen şiirler yazmıştır. Anadolu'da gözlemlediği yoksulluk ve çaresizliği çocuklar üzerinden dramatik bir şekilde işlemiştir. "Dünyanın Bütün Çiçekleri" adlı şiiriyle tanınmıştır. Şiirleri: Haziran Defteri, Bir Çocuk Bahçesinde, Bağbozumu Sofrası, Çocuklar Gemisi, Yanık Hava. Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri (1923-1960): Toplumcu Gerçekçi Şiir Özellikleri ve Temsilcileri
- Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri (1923-1940)
Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinin Genel Özellikleri 1923'te Cumhuriyet'in ilanıyla başlayan Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı günümüzde de devam eder. Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı'nın ilk yıllarında (1940'lı yıllara kadar olan dönem) memleket edebiyatı anlayışı, sonraki yıllarında ise bireysel yaklaşımlar etkili olmuştur. Cumhuriyet'in ilk yıllarında eserlerin konusu Millî Mücadele, her yönüyle Anadolu, Atatürk ve Türk tarihi iken sonraki yıllarda bireysel duygu ve sorunlardır. Dil; Millî Edebiyat Dönemi'nde olduğu gibi sade, açık ve anlaşılırdır. Millî Edebiyat Dönemi'nde eser veren sanatçılar, Cumhuriyet Edebiyatı'nın ilk yıllarında da sanat hayatlarına devam etmişlerdir. Dünya edebiyatı daha yakından takip edilir olmuş, bu yönde evrensel nitelikler taşıyan eserler kaleme alınmıştır. Realizm başta olmak üzere varoluşçuluk, gerçeküstücülük, modernizm, postmodernizm gibi akımlar etkili olmuştur. İlk yıllarda daha çok hece ölçüsü ve dörtlüklerle şiir yazılırken sonraki yıllarda serbest şiir büyük ilgi görmüştür. Toplumsal ve bireysel temalarda toplumcu gerçekçi, modernist roman/hikâye gibi farklı anlayışlarla başarılı eserler kaleme alınmıştır. Tiyatro diğer dönemlere oranla büyük gelişme göstermiş, yerli oyunların yazımı ve sahnelenmesi artarken dünya tiyatrosundaki gelişmelere paralel eserler yazılmıştır. Deneme, eleştiri, edebiyat tarihi gibi metin türlerinde de gelişme olmuş; başarılı yazılar kaleme alınmıştır. 1940'lı yıllardan sonra şiir, hikâye ve romanda farklı anlayış/akım ve sanatçı toplulukları etkili olmuştur. Cumhuriyet Dönemi Saf (Öz) Şiir Anlayışı Saf şiir anlayışı, Batı edebiyatında Fransız şair Paul Valery öncülüğünde ortaya çıkmış, Türk şairlerce de benimsenmiş bir şiir akımıdır. Türk edebiyatındaki ilk örneklerini Ahmet Haşim ve Yahya Kemal Beyatlı vermiştir. "Şiir soylu bir sanattır." düşüncesi etrafında şekillenmiştir. Saf Şiirin Başlıca Özellikleri: "Sanat için sanat" anlayışı egemendir. Sanatçılar sembolizm akımının etkisinde kalmışlardır. Bu şiir anlayışını benimseyen şairlerin amacı, iyi ve güzel şiir yazmaktır; bunun da iyi bir çalışmayla mümkün olduğunu düşünürler. Şiirde biçim önemsenir, anlam ise geri plandadır. Müzikalitenin önemsenmesi; sözcüklerin ses özelliklerine, ahenk unsurlarına da önem verilmesine vesile olmuştur. Saf şiir bir şeyi öğretmez, açıklamaz; müzikalite aracılığıyla hissettirir, sezdirir. Şiirlerde hece ölçüsü ve serbest ölçü kullanılmıştır. "Dil her şeyin üstündedir." anlayışıyla biçimlenmiştir. Özgün bir şiir dili oluşturmak esastır, bu yüzden özgün imgeler kullanılır. Aşk, yalnızlık, ölüm, çocukluk yıllarına duyulan özlem, bireyin iç dünyası, masal, rüya, mit, zaman gibi düşsel konular saf şiirin başlıca temalarıdır. Temsilcileri: Cumhuriyet Dönemi'nde saf şiir anlayışını benimsemiş başlıca şairler: Yedi Meşaleciler, Ahmet Hamdi Tanpınar, Necip Fazıl Kısakürek, Asaf Halet Çelebi, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Behçet Necatigil'dir. Yedi Meşaleciler Temsilcileri: Ziya Osman Saba, Yaşar Nabi Nayır, Cevdet Kudret Solok, Vasfi Mahir Kocatürk, Sabri Esat Siyavuşgil, Kenan Hulusi Koray, Muammer Lütfi Bahşi. Topluluğun Özellikleri: Cumhuriyet Dönemi'nin bildiri ile ortaya çıkan ilk edebî topluluğudur. Biri öykü yazarı, altısı şair olmak üzere yedi sanatçıdan oluşur. Türk edebiyatında kısa süreli ama etkili olmuş bir topluluktur. Şiirlerini "Yedi Meşale" adlı bir kitapla yayımladıkları için bu adla anılmışlardır. Sanat için sanat anlayışıyla hareket etmişlerdir. Edebiyattaki ilkelerini "samimilik, canlılık ve devamlı yenilik" olarak açıklamışlar, Türk şiirine yeni ufuklar açmayı hedeflediklerini belirtmişlerdir. Eserlerinde sembolizmin etkileri görülür. Beş Hececiler'e ve memleket edebiyatına karşı ortaya çıkmışlardır. Ziya Osman Saba topluluğun şiire en sadık şairidir. Dönemin Önemli Şairleri Ahmet Hamdi Tanpınar (1901-1962) Sanat hayatına "Musul Akşamları" şiiriyle başlamıştır. Fransız sembolistlerinden, Ahmet Haşim ve Yahya Kemal Beyatlı'dan etkilenmiştir. Doğu-Batı kültürünü sentezleyerek kendine özgü bir şiir anlayışı geliştirmiştir. Şiirlerinde zaman, rüya, hayal, musiki, masal kavramlarına yer vermiş; aşk, ölüm, metafizik şiirlerinin başlıca temaları olmuştur. Serbest şiiri denese de şiirlerini hece ölçüsüyle yazmıştır. Sanatçının "Bursa'da Zaman" ve "Ne İçindeyim Zamanın" şiirleri öne çıkar. Necip Fazıl Kısakürek (1905-1980) Edebî kişiliğini daha çok, şiir alanında verdiği eserlerle ortaya koymuştur. Türk edebiyatının mistik (gizemci) şairlerinden biridir. İlk şiirlerinde halk şiirinin yapı özelliklerinden yararlanmış ve şehir yaşamındaki bireyin iç dünyasını anlatmıştır. Dünya görüşündeki ve yaşamındaki köklü değişimlerin etkisiyle daha sonraki dönemlerde mistik duygu ve düşüncelerin hâkim olduğu metafizik şiire yönelmiştir. Şiirlerinde insanın evrendeki yerini araştırmış; madde ve ruh problemlerini, iç âleminin gizli duygu ve tutkularını dile getirmiştir. Sanat anlayışını "mutlak hakikati arama" olarak tanımlayan sanatçı, "Çile" adlı kitabının sonuna eklediği poetika bölümünde şiir anlayışını dile getirmiştir. Şiirlerini hece ölçüsüyle yazmıştır. "Kaldırımlar" şiiri büyük ilgi görmüş, bu kitabın ardından uzun süre "Kaldırımlar Şairi" olarak anılmıştır. Şairin Sakarya Türküsü, Takvimdeki Deniz, Zindandan Mehmed'e Mektup, Beklenen adlı şiirleri tanınmış şiirlerindendir. Eserleri (Şiir): Örümcek Ağı, Kaldırımlar, Ben ve Ötesi, Sonsuzluk Kervanı, Çile. Cahit Sıtkı Tarancı (1910-1956) "Otuz Beş Yaş" şiiriyle üne kavuşmuştur. Şiirlerinde sembolizmin etkileri görülür. Hece ölçüsü ve serbest ölçüyle şiirler yazmıştır. Açık ve sade bir üslup benimsemiştir. Şiiri, kelimelerle güzel şekiller kurma sanatı olarak görmüştür. Şiirlerinde sözcüklerin sıralanışına önem vermiştir. Ölüm korkusu ve yaşama arzusu başta olmak üzere aşk, yalnızlık, çocukluk günlerine duyulan özlem şiirlerinin temasını oluşturur. Otuz Beş Yaş, Memleket İsterim, Abbas, Desem ki, Gün Eksilmesin Penceremden şiirleri çok sevilmiştir. Eserleri (Şiir): Otuz Beş Yaş, Ömrümde Sükût, Düşten Güzel, Sonrası. Ahmet Muhip Dıranas (1909-1980) "Serenad" ve "Fahriye Abla" şiirlerinin sahibi olan şair Baudelaire ve sembolizmden etkilenmiştir. Anadolu'yu, yurt güzelliklerini, tarih ve doğa sevgisini işleyen şiirler kaleme almıştır. Biçim, ölçü ve uyağa bağlı kalmış; hecenin 12, 13'lü kalıplarını kullanmıştır. Sone ve terzarima gibi Batı kaynaklı nazım biçimlerini de kullanmıştır. Eserleri (Şiir): Şiirler (Ağrı, Olvido, Dağlara, Kar...). Asaf Halet Çelebi (1907-1958) Sezgi şairi olarak tanınır. İlk şiirlerinde divan şiirlerinden etkilenmiş daha sonra serbest şiire yönelmiş ve Batı şiirinin tekniklerinden yararlanmıştır. Eserlerindeki masal havası dikkat çekicidir. Eski Doğu ve Hint kültürüyle ilgilenmiş, İslam tasavvufuyla Hint mistisizmini birleştirmiştir. Çoğu kendi kültür evrenini ve şiirini etkilemiş olan Fars, Hint ve Osmanlı şairleri üzerine önemli araştırmaları ve incelemeleri vardır. Eserleri (Şiir): He, Lâmelif, Om Mani Padme Hum. Fazıl Hüsnü Dağlarca (1914-2008) Eserlerinin özü, sayısı ve hacmi bakımından Türk şiirinin en verimli sanatçılarındandır. Edebiyat dünyasında adını "Yavaşlayan Ölüm" adlı şiiriyle duyurmuştur. Şiirleri devamlı gelişme gösteren sanatçı; kurallı biçimlerden serbest biçimlere, anlamlı özlerden en yalın anlamlara varan şiir türlerini dener. Şiirleri sezgisel ve akılcı şiirler olmak üzere iki farklı dönemsel nitelik taşır. Sezgisel şiirlerinde soyut konulara yönelen şairin akılcı şiirlerinde dil duyarlılığı dikkat çekicidir. Türkçe konusundaki duyarlılığını "Türkçem benim ses bayrağım" diyerek dile getiren şair, sade ve duru bir dil kullanmıştır. Şairliğinin ilk yıllarında yayımladığı "Havaya Çizilen Dünya" adlı eserinde geleneksel biçim ve söyleyiş özelliklerini kullanmıştır. Şair, asıl edebî kişiliğini serbest ölçüyle yazdığı şiirlerini içeren "Çocuk ve Allah" adlı eserinde bulmuştur. İlk şiirlerinde hece ölçüsünü kullanan şair, sonraki yıllarda serbest şiire yönelmiştir. Destan şairi olarak bilinen şair, vatan sevgisini epik şiirleriyle dile getirmiştir. Üç Şehitler Destanı, Çanakkale Destanı gibi pek çok yapma destanı edebiyatımıza kazandırmıştır. Eserleri (Şiir): Çakırın Destanı, Toprak Ana, Yedi Memetler, Hiroşima, Nötron Bombası, Sivaslı Karınca, Türk Olmak, Delice Böcek, İçimdeki Şiir Hayvanı. Behçet Necatigil (1916-1979) "Evler şairi" olarak bilinir. Hece ve serbest ölçüyle şiirler yazmıştır. Garip şiiri çizgisinde başladığı sanat hayatını halk, divan ve Batı şiirinin özellikleriyle zenginleştirerek sürdürmüştür. Ev, aile, yakın çevre, dış dünya, aşk, ölüm, bunalım, yokluk temalarında eserler yazmıştır. Radyo oyunlarıyla da kendinden söz ettirmiş bir sanatçıdır. "Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü" ile "Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü" adlı eserleri Türk edebiyatının önemli kaynaklarındandır. Eserleri (Şiir): Kapalı Çarşı, Çevre, Evler, Eski Toprak, Arada, Divançe, İki Başına Yürümek. Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri (1923-1940) ve Saf Şiir Anlayışı: Temsilcileri ve Özellikleri
- Millî Edebiyat Dönemi Türk Şiiri: Özellikleri ve Temsilcileri
Millî Edebiyat Dönemi'nin Genel Özellikleri (1911-1923) Genç Kalemler dergisinde Ömer Seyfettin'in "Yeni Lisan" makalesinin yayımlanmasıyla başlayan bu dönem, Cumhuriyet'in ilanıyla son bulmuştur. Temelde bir dili sadeleştirme hareketi olarak başlamış; dilde, biçimde ve temada ulusal olana yönelme fikri benimsenmiştir. Eserler Türkçülük akımı etrafında şekillenmiş ve "Toplum için sanat" ilkesi benimsenmiştir. Anadolu; kültürü, tarihi, yaşantısı ve insanıyla ilk kez bu kadar kapsamlı şekilde edebiyatın konusu olmuştur. Eserlerde realizm akımının etkisi görülür. MİLLÎ EDEBİYAT DÖNEMİ ŞİİRİ Mehmet Emin Yurdakul'un Servetifünun şiirinin zirvede olduğu dönemde yazdığı Türkçe Şiirler, Milli Edebiyat Dönemi şiirinin temelini oluşturur. Büyük oranda Türkçülük ideolojisinden etkilenmiştir. Eserler, konuşma diline yakın sade bir dille yazılmıştır. Sanatçılar halk kültürüne yönelmişler, ondan beslenmişlerdir. Türk tarihi ve bütün yönleriyle Anadolu şiirlerin başlıca temalarıdır. Şiirler genellikle didaktiktir. Şiirler genellikle dörtlük nazım birimi ve hece ölçüsüyle yazılmıştır. Türk edebiyatının ilk şair topluluğu olan Beş Hececiler edebî faaliyetlerine bu dönemde başlamıştır. Mehmet Akif Ersoy; aruz ölçüsü ve nispeten ağır bir dille halkın yaşayışını ve değerlerini ön plana çıkaran manzum hikâye türünde başarılı eserler kaleme almıştır. Yahya Kemal Beyatlı da Milli Edebiyat Dönemi'nde saf (Öz) şiirin temsilcisi durumundadır. DÖNEMİN BAŞLICA ŞAİRLERİ Mehmet Emin Yurdakul (1869-1944) Türk edebiyatında "Türk Şairi", "Milli Şair" olarak anılır. Servetifünun Dönemi'nde edebî hayatına başlayan şair, dönemin şiir anlayışından farklı bir şiir anlayışı benimsemiştir. Edebî anlayışıyla ve Cenge Giderken şiiriyle Millî Edebiyat Dönemi şiirinin öncüsü sayılmıştır. Şiirde biçimsel yenilikler denemiş, yeni nazım biçimleri kullanmıştır. Türkçülük düşüncesine dayalı şiirlerini hece ölçüsüyle ve yalın bir dille yazmıştır. Şiir türündeki başlıca eserleri; Türkçe Şiirler, Türk Sazı, Ey Türk Uyan, Tan Sesleri, Ordunun Destanı'dır. Ziya Gökalp (1876-1924) Dönemine sanatından çok düşünceleriyle yön vermiştir. Türkçülük düşüncesini sistemleştirmiş, Türkçülüğün Esasları ve Türkleşmek İslamlaşmak-Muasırlaşmak eserleriyle Milli Edebiyat'ın düşünce temelini atmıştır. Türkçülük fikri doğrultusunda, lirizmden uzak, didaktik şiirler yazmıştır. Eserlerinde Batı ve halk edebiyatının etkileri görülür. Konuşma diline yakın sade bir dil kullanmıştır. Hece ölçüsünü ve dörtlük nazım birimini kullanmıştır. Şiir türündeki eserleri; Kızıl Elma, Altın Işık, Yeni Hayat'tır. BEŞ HECECİLER "Hecenin Beş Şairi" olarak da kabul edilen bu topluluk Faruk Nafiz Çamlıbel, Halit Fahri Ozansoy, Enis Behiç Koryürek, Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan Seyfi Orhon isimlerinden oluşmuştur. Grubu oluşturan bütün sanatçılar yazdıkları şiirleri ilk önce aruz vezniyle daha sonraları ise hece vezniyle kaleme almışlardır. Halit Fahri Ozansoy'un yazdığı Aruza Veda adlı şiir, aruzdan heceye geçişin şiiri olmuştur. Beş Hececiler, dönemin anlayışıyla paralel olarak "Halka Doğru" ilkesini benimsemişlerdir. Şiirlerinin ana konusu memleket sevgisi ve memleket sorunlarıdır. Halk şiiri nazım şekillerinin yanında Batı kaynaklı şekilleri de kullanmışlardır. Mahalli söyleyişleri, halk dilini kullanmışlar; sade dil anlayışı ile eserler vermişlerdir. Eserlerde didaktik ve millî ögeler ön plandadır. Şiirde folklorik malzemeleri çokça kullanmışlardır. Birçok türde eser verilmesine rağmen şiir, Beş Hececiler'in en önemli türü olmuştur. Beş Hececiler'in en güçlü şairi Faruk Nafiz Çamlıbel'dir. Faruk Nafiz Çamlıbel'in yazdığı Sanat adlı şiiri sadece bu grubun değil Milli Edebiyat'ın da bir bildirisi gibidir. Faruk Nafiz Çamlıbel (1898-1973) Beş Hececiler'in en başarılı ve en tanınmış şairidir. Şiirlerinde aşk, hasret, tabiat, ölüm, memleket ve toplumsal konuları işlemiştir. Beş Hececiler'in diğer şairleri gibi ilk şiirlerinde aruz ölçüsünü, gerçek kişiliğini bulduğu sonraki şiirlerinde ise hece ölçüsünü kullanmıştır. Yalın ve özentisiz bir şiir dili vardır. Roman, piyes, fıkra türlerinde de eser vermiş olan şair şiirleriyle ün yapmış; özellikle Han Duvarları, Çoban Çeşmesi, Sanat adlı şiirleriyle çok beğenilmiştir. ŞİİRLERİ: Han Duvarları, Gönülden Gönüle, Dinle Neyden, Çoban Çeşmesi, Bir Ömür Böyle Geçti, Akıncı Türküleri... Halit Fahri Ozansoy (1891-1971) İlk şiirlerini aruzla yazmış, daha sonra Aruza Veda adlı şiiri ile aruzu bırakmıştır. Bu şiir Beş Hececiler'in tamamının aruzdan heceye geçiş şiiri olmuştur. Şiirlerinde aşk ve ölüm konularına, hüzünlü melankolik duygulara yer vermiş; yer yer kahramanlık konularına değinmiştir. Aruz ölçüsü ile yazılmış Baykuş adlı manzum tiyatrosu ile tanınmıştır. Şiirlerinin yanında tiyatro, roman, çeviri türlerinde de eserler vermiştir. ŞİİRLERİ: Sonsuz Gecelerin Ötesinde, Rüya, Cenk Duyguları, Gülistanlar ve Harabeler. Enis Behiç Koryürek (1892-1949) İlk şiirlerini aruzla yazmış, daha sonra heceye yönelmiş ve heceyle yazdığı şiirlerle tanınmıştır. Bir şiirde birkaç vezin kullanmıştır. İlk şiirlerini Miras adıyla yayımlayan şair, gür sesli kahramanlık şiirleriyle şöhret kazanmıştır. Daha sonra kaleme aldığı mistik şiirlerini Varidat-ı Süleyman Çelebi adıyla kitaplaştırmıştır. Şiirimizde efsaneleri heyecanlı bir üslupla işleyen şair, özellikle korsanlıkla ilgili şiirleriyle sevilmiştir. ESERLERİ: Miras, Varidat-ı Süleyman Çelebi, Güneşin Ölümü. Yusuf Ziya Ortaç (1896-1967) İlk şiirlerini aruzla daha sonraki şiirlerini heceyle kaleme alan şair, Beş Hececiler arasında heceyi en iyi kullananlardandır. Eserlerinde sade ve temiz bir dil, mizahi bir üslup kullanmıştır. Şiirlerinin yanında nesir türünde ve mizahi tarzda yazdığı eserleri ile dikkat çekmiştir. Mizahi dergi olan Akbaba'yı uzun yıllar çıkarmıştır. Binnaz adlı eseri hece ölçüsüyle yazılmış üç perdelik manzum bir trajedidir. Şiir, tiyatro, mizah, anı, fıkra gibi birçok türde eser vermiştir. ŞİİRLERİ: Akından Akına, Cenk Ufukları, Kuş Cıvıltıları. Orhan Seyfi Orhon (1890-1972) Abdülhak Hamit Tarhan, Tevfik Fikret, Cenap Şehabettin'in etkisindeki ilk şiirlerini aruzla; daha sonraki şiirlerini ise heceyle yazmıştır. Şiirlerinde heceyle aruzu kaynaştırmaya çalışmış, hece ölçüsüyle gazel biçiminde şiirler yazmıştır. İnce, zarif ve duygulu şiirler yazmış olan şair, sade Türkçe karşısında olanlara şiddetle karşı koymuştur. Millî duyguları işlemekle beraber daha çok bireysel konularda yazmıştır. Mizahi yazılarında "Fiske" imzasını kullanan şair; Akbaba, Papağan, Güneş, Resimli Dünya gibi mizahi ve edebî dergilerde yazılar yazmıştır. Birçok şiiri farklı sanatçılar tarafından bestelenmiştir. ŞİİRLERİ: Fırtına ve Kar, Peri Kızı ile Çoban Hikâyesi, Gönülden Sesler. Dönemin Bağımsız Şairleri Mehmet Akif Ersoy (1873-1936) Sanat hayatına Servetifünun Dönemi'nde başlamıştır. Servetifünun Dönemi'nde de Millî Edebiyat'ta da dönemin bağımsız sanatçıları arasındadır. Sırat-ı Müstakim dergisinin başyazarlığını yapmıştır. İslamcılık düşüncesini benimsemiş, bu anlayışın Türk edebiyatındaki temsilcisi olarak kabul edilmiştir. Sanat anlayışında İslamcılığın yanı sıra milliyetçilik etkilidir. Şiirlerinde siyasi ve toplumsal konuları işlemiş, halkın yaşayış tarzını ve değerlerini yansıtmıştır. Eserlerinde dinî konuların yanı sıra hürriyet, adalet, doğruluk, vefakârlık temalarını işlemiştir. Gözlem yeteneği güçlü olan, şiirde hayali değil gerçeği esas alan şair; realisttir. Türk edebiyatında manzum hikâyenin (Hasta, Küfe, Mahalle Kahvesi, Kocakarı ile Ömer) en güçlü şairlerindendir. Klasik edebiyat kültürü ile yetişmiş, divan edebiyatı nazım şekillerinden yararlanmıştır. Eserlerini aruz ölçüsüyle yazmıştır. Aruzu Türkçeye başarıyla uygulamıştır. Eserlerinde genellikle Osmanlı Türkçesini kullanan şair, toplumsal hayatı işlediği şiirlerinde konuşma dilini kullanmıştır. Bülbül, Cenk Şarkısı, Çanakkale Şehitlerine şairin tanınmış şiirleridir. Şiirlerini Safahat adlı kitabında toplamıştır. Safahat şu yedi bölümden oluşur: Safahat, Süleymaniye Kürsüsünde, Hakkın Sesleri, Fatih Kürsüsünde, Hatıralar, Asım, Gölgeler. Yahya Kemal Beyatlı (1884-1958) Sanat hayatına Millî Edebiyat Dönemi'nde başlamış, Cumhuriyet Dönemi'nde de devam etmiştir. Saf (Öz) şiir anlayışının Türk edebiyatındaki güçlü temsilcilerinden biridir. Neoklasisizm akımının etkisinde kalmıştır. Batı şiiri ile divan şiirinin özelliklerini başarıyla birleştirmiştir. Ok şiiri dışında bütün şiirlerini aruz ölçüsüyle yazmıştır. Aruzu Türkçeye başarıyla uygulamıştır. "Türkçe ağzımda annemin sütüdür." diyen şair, İstanbul Türkçesini başarıyla kullanmıştır. Sembolizmden beslense de Türk edebiyatında parnasizmin güçlü temsilcilerindendir. Şiirin biçim ve ahenk unsurları açısından kusursuz olmasına önem vermiştir. İstanbul, aşk, ölüm, sonsuzluk, Osmanlı tarihi şiirlerinin başlıca temalarıdır. Çok sevdiği İstanbul'un güzelliklerini şiirlerinde başarıyla yansıtan şair, "İstanbul Şairi" olarak tanınmıştır. En çok tanındığı lirik şiirlerinin yanında Akıncı, Mohaç Türküsü gibi epik şiirler de yazmıştır. Sessiz Gemi, Bir Başka Tepeden, Rindlerin Akşamı, Süleymaniye'de Bayram Sabahı şiirleri ünlüdür. ŞİİRLERİ: Kendi Gök Kubbemiz, Eski Şiirin Rüzgârıyle, Rubâiler ve Hayyam Rubâilerini Türkçe Söyleyiş. Millî Edebiyat Dönemi Türk Şiiri: Özellikleri ve Temsilcileri
- Örneklerle Cümle Türleri: Yapısına ve Anlamına Göre Cümleler
Örneklerle Cümle Türleri: Yapısına ve Anlamına Göre Cümleler Türkçenin en temel konularından biri olan Cümle Türleri , hem günlük hayatta doğru ifade kurmak hem de TYT Türkçe sınavında başarı sağlamak için kritik bir öneme sahiptir. Bu yazıda; yüklemin türünden öge dizilişine, anlamına göre cümlelerden yapısına göre cümlelere kadar tüm başlıkları, akılda kalıcı çözümlü örneklerle inceleyeceğiz. Cümle Türleri YÜKLEMİN TÜRÜNE GÖRE CÜMLELER 1. Fiil (Eylem) Cümlesi: Yüklemi çekimli fiil olan cümlelerdir. Örnek: Hazırladığı kitaba son bir kez göz attı. Açıklama: Cümlenin yüklemi olan "göz attı" söz grubu bir eylem (fiil) bildirdiği ve geçmiş zaman kipiyle çekimlendiği için bu bir fiil cümlesidir. 2. İsim (Ad) Cümlesi: Yüklemi isim ya da isim soylu olan cümlelerdir. Örnek: Okumam gereken bir sürü makale vardı. Açıklama: Cümlenin yüklemi olan "vardı" kelimesi, bir yere ulaşmak anlamındaki "varmak" fiili değil; "yok" kelimesinin zıddı olan "mevcut" anlamındaki isimdir. Ek eylem alarak yüklem olduğu için isim cümlesidir. ÖGE DİZİLİŞİNE GÖRE CÜMLELER 1. Kurallı Cümle: Yüklemi sonda olan cümlelerdir. Örnek: Öteki uçta zil uzun uzun çalıyor. Açıklama: Yüklem olan "çalıyor" kelimesi cümlenin en sonunda yer aldığı için kurallı bir cümledir. 2. Devrik Cümle: Yüklemi sonda olmayan cümlelerdir. Örnek: Sözcükler bir müzik parçası gibi akıyor sanki. Açıklama: Yüklem olan "akıyor" kelimesi cümlenin sonunda değil, ortasında kullanıldığı için devrik bir cümledir. 3. Eksiltili Cümle: Yüklemi olmayan cümlelerdir. Örnek: Az veren candan, çok veren maldan.... Açıklama: Cümlede yargıyı tamamlayan bir yüklem (örneğin "verir" veya "gider") kullanılmamış ve cümle üç nokta ile bitirilmiştir. Bu yüzden eksiltili cümledir. ANLAMINA GÖRE CÜMLELER 1. Olumlu Cümle: Yargının gerçekleştiğini anlatan cümlelerdir. Örnek: Dün evin anahtarlarını kaybettim. Açıklama: "Kaybetme" eylemi gerçekleşmiştir. Olayın kötü olması cümlenin olumsuz olduğu anlamına gelmez, eylemin yapılmış olması cümleyi anlamca olumlu kılar. Not: Biçimce olumsuz olduğu hâlde anlamca olumlu cümleler vardır. Bir cümlenin biçimce olumsuz olması için yüklemde "yok, değil" sözcükleri ya da "-me, -mez, -siz" ekleri bulunmalıdır. Örnek: Bu kitapları sevmiyor değilim. (seviyorum) . Açıklama: Cümlede hem "-miyor" olumsuzluk eki hem de "değil" edatı vardır (eksi çarpı eksi, artı eder mantığı). Anlam "seviyorum" olduğu için anlamca olumludur. 2. Olumsuz Cümle: Yargının gerçekleşmediğini anlatan cümlelerdir. Örnek: Dün akşam sevdiğim programı izleyemedim. Açıklama: "İzleme" eylemi gerçekleşmemiştir. "-me" olumsuzluk eki kullanıldığı için cümle olumsuzdur. Not: Biçimce olumlu olduğu hâlde anlamca olumsuz cümleler vardır. Örnek: Ne sana küstüm ne de bir başkasına. (küsmedim) . Açıklama: Cümlede herhangi bir olumsuzluk eki yoktur (biçimce olumlu). Ancak "ne... ne..." bağlacı cümleye "ikisi de olmadı" anlamı kattığı için cümle anlamca olumsuzdur. 3. Soru Cümlesi: Bir soruya cevap almak amacıyla kurulan cümlelerdir. Örnek: Arkadaşına doğum günü hediyesi olarak ne aldın?. Açıklama: Muhataptan bir bilgi veya cevap istendiği için soru cümlesidir. 4. Ünlem Cümlesi: Sevinç, kıvanç, acı, korku, şaşma gibi duyguları anlatan cümlelerdir. Örnek: Ne kadar da güzel şehirler var!. Açıklama: Cümle bir yargıdan ziyade bir hayranlık ve beğeni duygusu içerdiği için ünlem cümlesidir. YAPISINA GÖRE CÜMLELER 1. Basit Cümle: Tek bir yargı bildiren cümlelerdir. Örnek: Dördüncü kat merdivenlerinde ışıklar yanmıyor. Açıklama: Cümlede sadece "yanmıyor" yüklemi vardır. İçinde fiilimsi veya başka bir yargı (yan cümlecik) bulunmadığı için basit cümledir. 2. Birleşik Cümle: Temel bir yargı dışında yardımcı bir yargı bulunduran cümlelerdir. a) Girişik Birleşik Cümle: Yardımcı yargının fiilimsi ile kurulduğu birleşik cümlelerdir. Örnek: Gözlerini kapatıp öylece bekledi. Açıklama: "Bekledi" temel yargıdır. "Kapatıp" sözcüğü zarf-fiil olduğu için yan cümlecik kurmuştur. b) Şartlı Birleşik Cümle: Yardımcı yargının şart kipi ile kurulduğu birleşik cümlelerdir. Örnek: Bu kadar merak ettiysen kapıyı çal. Açıklama: "Çal" temel yargıdır. Yan cümlecik olan "merak ettiysen" ifadesi "-se/-sa" şart kipiyle temel cümleye bağlanmıştır. c) Ki'li Birleşik Cümle: Yardımcı yargının "ki" ile kurulduğu birleşik cümlelerdir. Örnek: O kadar çok çalıştı ki artık tatile gitmek istiyor. Açıklama: İki ayrı yargı "ki" bağlacı ile birbirine bağlanarak birleşik bir yapı oluşturmuştur. d) İç İçe Birleşik Cümle: Yardımcı yargının alıntı bir cümle ile kurulduğu birleşik cümlelerdir. Örnek: "Biz hayatta yaşayamadıklarımızı yaşatırız romanlarda." demiş. Açıklama: Temel yüklem "demiş"tir. Başkasından aktarılan tırnak içindeki cümle, temel cümlenin nesnesi görevinde bir yan cümlecik olduğu için iç içe birleşik cümledir. 3. Sıralı Cümle: En az iki temel yargının bulunduğu ve yargıların birbirine virgül ya da noktalı virgülle bağlandığı cümlelerdir. Örnek: Soluğunu tutmuş, seslerin dinmesini bekliyor. Açıklama: "Tutmuş" ve "bekliyor" şeklinde iki ayrı yüklem vardır. Bu iki cümle birbirine virgülle bağlandığı için sıralı cümledir. Bağımlı Sıralı Cümle (Öge Ortaklığı Olan): Örnek: Çalışmaları yurt çapında tanınmış, beğenilmişti. Açıklama: "Tanınan kim/ne?" -> Çalışmaları. "Beğenilen kim/ne?" -> Çalışmaları. Özne her iki yüklem için de ortaktır, bu yüzden bağımlıdır. Bağımsız Sıralı Cümle (Öge Ortaklığı Olmayan): Örnek: Kapı açıldı, iri yarı bir adam içeriye girdi. Açıklama: Birinci cümlenin öznesi "kapı", ikinci cümlenin öznesi "adam"dır. Hiçbir öge ortak olmadığı için bağımsız sıralı cümledir. 4. Bağlı Cümle: En az iki temel yargının bulunduğu ve yargıların bağlaç ile bağlandığı cümlelerdir. Örnek: Dün uğrayamadım çünkü gece çalıştım. Açıklama: "Uğrayamadım" ve "çalıştım" iki ayrı cümledir. Bu cümleler "çünkü" bağlacı ile birbirine bağlandığı için bağlı cümledir.
- Çağdaş Kırgız Edebiyatı: Destanlardan Cengiz Aytmatov’a
Çağdaş Kırgız Edebiyatı: Destanlardan Romanlara Uzanan Bir Yolculuk Kırgız Sözlü Edebiyatı ve Destanlar 20.yüzyıla kadar yazılı edebiyatları olmayan Kırgız Türklerinin çok zengin bir halk edebiyatı vardır ve bu edebiyata nazım türleri hâkimdir. Halk edebiyatı türleri içerisinde destan ve halk hikâyeleri önemli bir yer tutar. Destanlar arasında Manas , Kurmanbek , Er Tabıldı , Kedeykan , Olcobay Menen Kişimcan gibi eserlerin yanı sıra; eski âdetlerle hayat pratikleri hakkındaki şiirler, bilmeceler, atasözleri, hikâye ve masallar, efsaneler, dinî ve lirik şarkılar zengin Kırgız folklorunun önemli türleridir. Bu destanlar arasında Manas Destanı , Kırgız sözlü edebiyatının şaheseri ve aynı zamanda dünya edebiyatının en uzun destanıdır. 500.000 beyitten fazla olan bu destan, bugüne kadar sözlü olarak "Manasçı"lar tarafından getirilmiştir. Keldibek, Maymanbay, Timbek, Sagımbay Orazbakoğlu ve Sayakbay Karalayoğlu önemli Manasçılardır. Kahraman Manas'ta bir halkın millet olması yolunda gerekli olan her türlü özelliği görmek mümkündür. Yiğit Manas için ülke, bağımsızlık ve özgürlük kutsaldır. Aladağ'ın birlik ve bütünlüğü, ana dil, gerçek dostluk ve fedakârlık, atayurtta yürütülen helal işler, örf ve âdetler, ana-baba, büyüklere hürmet ve misafirperverlik onun için kutsal değerlerdir. Manas Destanı, bu özellikleri taşıdığı için Kırgız halkının gözünde kutsaldır; Manas ruhu sayesinde Kırgız halkı ahlaklı, namuslu ve saygın olmuştur. Bu destan geçmişten günümüze Kırgız halkına ilham kaynağı olmuştur. Mitler ve Efsaneler Kırgız mitleri ve efsaneleri; doğaya, topluma ve dünyaya bakış açılarından, örf ve âdetlerden, hayallerden doğmuştur. Bu anlatılar teşhis (canlandırma/animizm), fetişizm veya totemizm, olağanüstü güçler ve büyüyle doludur. Örneğin; "Tootay Mergen cana üç arkar" (Tootay Mergen ve üç dağ keçisi), "Kayberendin Eesi" (Yok olanın sahibi), "Döötü Usta cana İtelgi" (Döötü Usta ve İtelgi) ve "Kız Küyöö" (Kız damat) gibi mit ve efsaneler mevcuttur. 20. Yüzyılda Kırgız Yazılı Edebiyatı Kırgızlarda yazılı edebiyat 1920'lerden sonra gelişmeye başlamıştır. 1917 Ekim İhtilali'nden sonra Orta Asya coğrafyasında okullaşmaya önem verilmiş, halkın eğitimden geçirilmesi kararlaştırılmış ve okuma-yazma oranı artmıştır. Bu sayede 20'li yılların ilk yarısında gazeteler yayınlanmaya başlanmış ve Kırgız yazılı edebiyatının ilk örnekleri görülmüştür. Başlangıçta okullarda Kazakça ve Tatarca eğitim verildiği için, Kırgız edebiyatının ilk simalarından Sıdık Karaçev 'in ilk eserleri Tatarca olarak Tatar gazetelerinde; Kasım Tınıstanov 'un ilk şiirleri ise Kazak Türkçesinde ve Kazak gazetelerinde yayınlanmıştır. Üniversite öğrencileri Erkin Caş adında bir duvar gazetesi ve Tunguç Adım adında el yazısı ile çoğaltılan bir dergi çıkarmışlardır. 1919-1924 yılları arasında Alma-Ata'da Kömek adlı Kazakça gazetede; Taşkent'te Ak Col gazetesinde, Şolpan ve Cas Kayrat dergilerinde genç Kırgız yazarlar Kasım Tınıstanov, Sıdık Karaçev, O. Lepesov, A. Tokombaev, K. Bayalinov, C. Tülögabılov, İ. Kudaybergenov ve M. Bayçerikov'un eserleri yayınlanmaya başlamıştır. Kırgız Türkçesi ile yazılan ilk eser, 1911'de çıkan Moldo Kılıç Şamırkanuulu'nun Zilzala adlı şiir kitabıdır. 1924 yılında çıkmaya başlayan Erkin Too ve Leninçil Caş gazeteleri edebî eserlere geniş yer vermiştir. Dönemin Önemli Şairleri ve Akınları Toktogul Satılganov (1864-1933): Kırgız akınlarının en ünlü ve büyüğü olan Satılganov, Ketmentöbö ilinde doğmuştur. Kendi yaşadığı zor dönem ve ailesinden aldığı kültür onun sanatını etkilemiştir. İlk dönemlerinde "Alımkan" , "Nasılkan" gibi aşk şiirleri; "Beş Kaman" , "Arzımatka" gibi eleştirel şiirler; "Emne Kızık" , "Güldöp al" gibi felsefi şiirler yazmıştır. Ekim İhtilali'nden sonra yeni dönemi öven şiirler de kaleme almıştır. Satılganov aynı zamanda aytışlara (atışmalara) katılan bir ozandır ve Naymanbay ile Arzımat gibi büyük akınları yenmeyi başarmıştır. Usta bir komuzcu ve bestecidir. Togolok Moldo (1866-1942): Gerçek ismi Bayımbet Abdrahmanov'dur. Tanrı Dağı'ndaki Kurtka bölgesinde doğan Moldo, Kırgız halkının Çin ve Hokand Hanlığı baskısı altında olduğu zor yıllarda yaşamıştır. Din mektebinde eğitim almış, küçük yaşta babasını kaybetmiş ve bu acıyı şiirlerine yansıtmıştır. Sovyet ideolojisini öven eserler de vermiştir. Kasım Tınıstanov: İslami ve Rus tarzı eğitim almıştır. 1919'da Taşkent'te Kazak-Kırgız Eğitim Enstitüsü'nde okurken şiir yazmaya başlamıştır. Erkin Too gazetesinin redaktörlüğünü yapmış, milliyetçi fikirleriyle öne çıkmış ve Kazak-Kırgız toplumlarında sınıf çatışması olmadığını belirterek anti-sosyalist temaları işlemiştir. Sovyetler Birliği'nin İlk Yılları (1920-1930'lar) Bu dönemde Kırgız edebiyatı, Sovyet rejimine uygun bir yapı kazanır. Aalı Tokombayev , Coomart Bökönbayev ve Kubanıçbek Malikov dönemin önde gelenleridir. Halkların kardeşliği, Ekim İhtilali sonrası gelişmeler, toplum yararı için fedakârlık, feodal ve burjuva geleneklerinden kurtuluş başlıca temalardır. Coomart Bökönbayev: Akın ve oyun yazarıdır. "Cer alan kedeylerge" (Yer alan fakirlere, 1927) ilk şiiridir. Emgek Tölü , Altın Kız , Coomarttın Irları gibi kitapları vardır. II. Dünya Savaşı'na dair "Koş Ala-Too uulun ketti maydanga" (Hoşça kal Ala-Dağ, oğlun gitti cepheye), "Acal menen Ar-Namıs" gibi şiirler yazmıştır. II. Dünya Savaşı ve Sonrası Savaş yıllarında vatan savunması ve kahramanlık temaları işlenir. Süyünbay Eraliyev , E. Uzakbayev, Sooronbay Cusuyev ve Alıkul Osmonov bu dönemin önemli isimleridir. Süyünbay Eraliyev (1921-?): Savaşa katılmış ve yaralanmıştır. Dostoruma Kat (Dostlarıma Mektup) adlı kitabı yayınlanmıştır. Şiirlerinde sade ama derin anlamlı bir dil kullanmıştır. Ak Möör ile Bolot 'un buluşma sahnesini anlatan epik şiiri dikkat çekicidir. Sooronbay Cusuyev (1925-?): Toktogul Ödülü sahibi şairdir. İlk şiir denemelerini Emnelikten Süyömün (Neden Seviyorum) kitabında yayınlamıştır. Moskova'da edebiyat eğitimi almıştır. Alıkul Osmonov (1915-?): Yetimhanede büyümüştür. Çabuul edebî dergisinde çalışmış, Rusya'yı ve Rus insanını anlatan şiirleriyle dikkat çekmiştir. Modern Nesrin Öncüleri ve Gelişimi Sıdık Karaçev (1901-1937): Dram ve nesir türünde eser veren ilk Kırgız sanatçılarındandır. "Üylönüüdön kaçtı" (Evlilikten kaçtı), "Süygönünö koşula albadı" (Sevdiğine ulaşamadı) gibi öyküleri ve Erksiz Kündördö gibi hikâyeleri realist nesrin ilk ürünleridir. Cengiz Aytmatov (1928-2008): Kırgız edebiyatının en büyük ismi ve dünyanın en büyük romancılarından biridir. "Cemile" hikâyesiyle ünlenmiştir. Yüzyüze , Selvi Boylum , İlk Öğretmen , Deve Gözü , Toprak Ana , Gülsarı , Beyaz Gemi , Gün Olur Asra Bedel , Dişi Kurdun Rüyaları gibi şaheser niteliğinde eserleri vardır. Tölögön Kasımbekov: Tarihî romanları ile dikkat çeken bir yazardır. Sıngan Kılıç (Kırılan Kılıç) adlı tarihî romanı büyük ilgi görmüştür. Bu eserinde 1842-1876 yılları arasında Hokand Hanlığı döneminde Kırgızların hayatını anlatmıştır. İlk öyküsü "Cılkıçının uulu" (Çobanın oğlu) 1952'de yayınlanmıştır.
- Kürk Mantolu Madonna'nın Sırrı: Neden Hâlâ Çok Okunuyor?
Zamanın Tozunu Silkeleyen Roman: Kürk Mantolu Madonna Neden Hâlâ Başucumuzda? Türk edebiyatının raflarında bazı kitaplar vardır ki, zamanın yıpratıcı etkisine direnirler. Ne dilleri eskir ne de anlattıkları dertler. Sabahattin Ali’nin 1943 yılında, İkinci Dünya Savaşı’nın gölgesinde yayımladığı Kürk Mantolu Madonna , bu direncin en muazzam örneğidir. Yıllardır "çok satanlar" listesinin zirvesinden inmeyen, kahve fincanlarının yanına iliştirilip sosyal medyada binlerce kez paylaşılan bu eser, sadece bir popüler kültür ögesi midir? Yoksa günümüz insanının ruhundaki derin bir yaraya mı parmak basmaktadır? Raif Efendi’nin sararmış defterinin sayfaları arasında, bugün neden hâlâ kendimizi bulduğumuzun analizi, aslında modern insanın yalnızlığının da analizidir. 1. Modern Çağın Hastalığı: "Anlaşılmamışlık" Hissi ve Raif Efendi Romanın bu kadar sevilmesinin temelinde, başkarakter Raif Efendi ile kurulan güçlü özdeşim yatar. Raif Efendi, dışarıdan bakıldığında silik, pısırık, etliye sütlüye karışmayan, hayatın sillesini sessizce yiyen bir "kaybeden" gibi görünür. İş yerinde hor görülür, ailesi tarafından sömürülür ve tüm bunları büyük bir kabullenişle sineye çeker. Ancak Sabahattin Ali, bize bu silik dış kabuğun altında volkanlar gibi kaynayan, derin, hassas ve sanatla dolu bir iç dünya gösterir. Günümüz insanı, özellikle de şehir hayatının kalabalığı içinde yalnızlaşan birey, tam olarak bu noktada Raif Efendi’de kendi yansımasını görür. Çoğumuz, dış dünyada takınmak zorunda olduğumuz sosyal maskelerin altında, kimsenin görmediği o zengin iç dünyamızın anlaşılmasını beklemiyor muyuz? Raif Efendi’nin o meşhur cümlesi, aslında 21. yüzyıl insanının kolektif iç sesidir: “Dünyada bana 'ne istiyorsun?' diye sorsalar hiç düşünmeden vereceğim cevap şudur: 'Anlaşılmak istiyorum.'” 2. İdealize Edilmiş Aşk ve Ruh İkizi Arayışı Modern ilişkilerin hızla tüketildiği, duyguların emoji’lere indirgendiği bir çağda, Raif Efendi ile Maria Puder arasındaki ilişki, okuyucuya "saf ve çıkarsız" bir bağın mümkün olduğunu hatırlatır. Bu aşk, tensel bir tutkudan ziyade, iki ruhun birbirini tanımasıdır. Raif, Maria’nın tablosunu gördüğü anda, daha kadınla tanışmadan onun ruhunu tanımıştır. Maria Puder ise güçlü, ne istediğini bilen ama aynı zamanda kırılgan ve erkek dünyasına güvenmeyen bir karakterdir. Raif’in ondan hiçbir şey talep etmeyen, sadece "var olmasını" seven o naif hâli, Maria’nın duvarlarını yıkar. Günümüz okuru, bu romanda, kaybettiği veya hiç bulamadığı o "ideal aşkı" ve "ruh ikizi" kavramını bulur. Aşkın trajik sonu ise bu idealizasyonu daha da güçlendirir; çünkü yarım kalan aşklar, tamamlananlardan her zaman daha efsunludur. 3. Yabancılaşma ve Kalabalıklar İçindeki Yalnızlık Sabahattin Ali, eserinde sadece bir aşk hikâyesi anlatmaz; aynı zamanda bireyin topluma yabancılaşmasını da ustalıkla işler. Raif Efendi, Berlin’de de Ankara’da da aslında bir yabancıdır. Kendi ailesinin içinde bile sürgündür. Bugün teknoloji sayesinde milyarlarca insanla "bağlantıda" olsak da, paradoksal bir şekilde tarihin en yalnız dönemlerinden birini yaşıyoruz. Kalabalıklar arasında "bir başınalık" hissi, Raif Efendi’nin melankolisiyle birebir örtüşmektedir. Okur, Raif’in Berlin sokaklarındaki aylak dolaşmalarında kendi varoluşsal sıkıntılarını hisseder. 4. Dilin Gücü: Sadeliğin İçindeki Derinlik Kürk Mantolu Madonna ’nın her nesil tarafından rahatlıkla okunabilmesinin bir diğer önemli nedeni de Sabahattin Ali’nin dilidir. Yazar, süslü ve ağdalı bir Osmanlıca yerine; duru, akıcı ama bir o kadar da vurucu bir Türkçe kullanır. Karmaşık duyguları en yalın hâliyle ifade edebilme yeteneği, kitabın okuyucuyla arasında doğrudan bir köprü kurmasını sağlar. Eserdeki aforizma niteliğindeki cümlelerin bugün dahi dillerden düşmemesinin sebebi, bu "sadeliğin ihtişamı"dır. Sonuç Olarak: Bir Ayna Olarak Roman Kürk Mantolu Madonna , bir dönem romanı gibi görünse de aslında zamansız bir insanlık durumunun fotoğrafıdır. Sabahattin Ali, Raif Efendi karakteri üzerinden bize şunu fısıldar: Yanınızdan geçip giden, önemsemediğiniz o sessiz insanların içinde ne fırtınalar koptuğunu bilemezsiniz. Ve belki de, siz de o insanlardan birisiniz. Bu roman, gürültülü bir dünyada kendi sessizliğine çekilmiş insanların birbirine gönderdiği gizli bir selamdır. İşte bu yüzden, insan ruhu "anlaşılmak" istediği sürece, Raif Efendi’nin siyah kaplı defteri okunmaya devam edecektir.
- Türk Dünyasında Alfabe Meselesi: Arap Alfabesinden Latin ve Kiril’e Geçiş
Çağdaş Türk Edebiyatlarında Alfabe Serüveni: Arap Alfabesinden Latin ve Kiril'e Geçiş Türk dili, tarih boyunca çok çeşitli alfabelerle yazılmış olsa da bu alfabeler arasında en uzun süre kullanılanı Arap alfabesi olmuştur. Ancak matbaanın yaygınlaşması ve basılı eser sayısının artmasıyla birlikte, Arap harflerinin yapısından kaynaklanan bazı sorunlar dizgi ve basım işlerini yavaşlatmış, günlük gazete basımlarında aksamalara neden olmuştur. Bu durum, Türk dünyasında köklü bir alfabe tartışmasını ve değişim sürecini başlatmıştır. Alfabe Islahı ve İlk Girişimler Osmanlı aydınları, harflerin başta, ortada ve sondaki yazılışlarını standartlaştırarak çözüm aramışlarsa da bu çabalar maliyeti ve zaman kaybını azaltmada yeterli olmamıştır. Alfabe değişikliği fikri Osmanlı'da kapalı bir şekilde tartışılırken Rus yönetimi altındaki Türk aydınları bu konuyu daha rahat gündeme getirebilmiştir. Bu konudaki en somut adımlardan biri Azerbaycan sahasından gelmiştir. Mirza Fethali Ahundzade, 1857'de alfabe meselesini ele almış ve 1863'te İstanbul'a gelerek Arap harflerinin ıslahına dayalı projesini Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye'ye sunmuştur; fakat bu tasarı kabul görmemiştir. Aynı dönemde İdil-Ural Tatarları arasında fonetikleştirilmiş Arap alfabesi kullanımı yaygınlaşmış, bazı aydınlar ise Rusça öğretimi veya misyoner etkileriyle Kiril harflerini kullanmaya başlamıştır. Sovyet Siyaseti ve 1926 Bakü Türkoloji Kurultayı 1920'lerin başında Azerbaycan Sovyet Cumhuriyeti'nde Latin alfabesine geçiş için komiteler kurulmuş ve konu "gericilik-ilericilik" ekseninde tartışılmaya başlanmıştır. Sovyet hükümeti, 1926'da Bakü'de I. Türkoloji Kurultayı'nı toplayarak alfabe meselesine yön vermiştir. Bu kurultayda alınan en önemli kararlar şunlardır: Bütün Türk boyları için tek bir Latin alfabesinin uygulanması kararlaştırılmıştır. Ortak edebî dil ve imla kurallarının korunması hedeflenmiş, bölgecilik eğilimleri reddedilmiştir. Bu geçiş süreci, o dönemde Sovyet yönetimi tarafından Türk halklarının Arap alfabesiyle (dolayısıyla İslam kültürüyle) bağını koparmak amacıyla desteklenmiştir. "Böl ve Yönet": Latin'den Kiril'e Dönüş İsmail Gaspıralı'nın "dilde, fikirde, işte birlik" düsturuyla yaygınlaşan ortak kültür ideali, sömürgeci Rus yönetimini korkutmuş ve Türk boylarını ayrı ayrı "uluslar" hâline getirme siyasetini tetiklemiştir. 1928'de Türkiye Cumhuriyeti'nin Latin alfabesine geçmesiyle Türk dünyasında kısa süreli bir alfabe birliği sağlansa da Sovyetler Birliği bu birliği bozmak için strateji değiştirmiştir. Latin alfabesinden vazgeçilerek her Türk boyu için farklılaştırılmış Kiril alfabeleri dayatılmıştır. Bu parçalama politikasının sonuçları şöyledir: Özbekçe, Kazakça, Kırgızca gibi lehçelerin alfabeleri birbirinden uzaklaştırılmıştır. Azeri Kiril alfabesindeki "A", "O", "E" harflerinin ses değerleri ile Özbek alfabesindeki karşılıkları farklılaştırılmıştır. Rusçaya özgü harf ve işaretler alfabelere eklenmiştir. Sonuç olarak, konuşunca birbirini anlayan Türk boyları, birbirinin yazdığını okuyamaz hâle gelmiştir. 1991 Sonrası ve Yeniden Birlik Arayışı 1991'de Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla bağımsızlığını kazanan Türk cumhuriyetlerinde Latin alfabesi yeniden gündeme gelmiştir. 18-20 Kasım 1991'de İstanbul'da düzenlenen "Milletler Arası Çağdaş Türk Alfabeleri Sempozyumu"nda, Türkiye'deki alfabeyi esas alan 34 harfli ortak bir Latin alfabesi tasarısı kabul edilmiştir. Günümüzde Azerbaycan, Türkmenistan ve Gagavuzlar Latin alfabesine geçmiş olsa da Tataristan ve Başkurdistan gibi bölgelerde bu geçiş Rusya Federasyonu tarafından engellenmiştir. Kırım Tatarları ise resmî bir değişiklik olmasa da Latin harfleriyle yayın yapabilmektedir.
- Çağdaş Türk Edebiyatlarının Oluşum Süreci ve Tarihî Gelişimi
Çağdaş Türk Edebiyatlarının Doğuşu: Tarihî Süreç ve Gelişim Çizgisi Türk dünyası, tarihin en eski zamanlarından beri farklı coğrafyalara yayılarak zengin bir kültürel miras oluşturmuştur. Günümüzde 180-200 milyonluk bir nüfusa sahip olduğu düşünülen bu büyük topluluk, edebiyat ve kültür sahasında da köklü bir geçmişe sahiptir. Bu yazımızda, Çağdaş Türk Edebiyatlarının oluşum sürecini, coğrafi dağılımları ve modernleşme hareketleri ışığında inceleyeceğiz. Türk Dünyasının Coğrafi ve Kültürel Sınıflandırılması Türk boyları tarih boyunca üç kıtaya yayılmış ve gittikleri bölgelerde birçok devlet kurmuştur. Hazar Denizi merkez alındığında Türk dünyası coğrafi olarak üç ana grupta toplanabilir: Güneybatı Türklüğü Kuzeybatı-Kuzeydoğu Türklüğü Doğu Türklüğü. Bu topluluklar arasında bağımsız devlet kuranlar olduğu gibi başka milletlerin yönetimi altında yaşayanlar veya yok olmaya yüz tutmuş küçük halklar da bulunmaktadır. Osmanlı Mirası ve Edebiyatın Bölünmesi Osmanlı Devleti'nin Avrupa'dan çekilmesiyle birlikte 19. ve 20. yüzyıllarda birçok Türk topluluğu sınırlar dışında kalmıştır. Bu toplulukların edebiyatlarını tamamen ayrı birer yapı olarak görmek doğru değildir; zira bu edebiyatlar Osmanlı edebiyatının bir uzantısıdır ancak bulundukları ülkelerin siyasi atmosferinden etkilenmişlerdir. Özellikle Irak Türkmen edebiyatı, Osmanlı edebiyatının bir kolu sayılmakla birlikte zamanla Azerbaycan Türkçesi özelliklerinin ön plana çıktığı mahalli bir nitelik kazanmıştır. Azerbaycan Sahası: Bölünme ve Modernleşme Azerbaycan Türkleri, Oğuz Türklerinin batı kolunu oluşturur. Ancak 1813 Gülistan Antlaşması ile Azerbaycan, Rusya ve İran arasında ikiye bölünmüştür. Rus işgali, Azerbaycan'da değişimi ve "modernleşmeyi" beraberinde getirmiştir. Bu sürecin önemli kilometre taşları şunlardır: Eğitim: 1830'da Şuşa'da ilk resmî Rus okulu açılmış, bunu diğer şehirler izlemiştir. Ayrıca "Usul-i Cedid" adı verilen modern eğitim kurumları, halkın cehaletten kurtarılmasında ve millî bilincin oluşmasında büyük rol oynamıştır. Basın: Tiflis'te çıkarılan Rusça gazeteler ve kurulan matbaalar, kültürel hayatı canlandırmıştır. Bağımsızlık: 1918'de kurulan Millî Azerbaycan Cumhuriyeti, 1920'de Bolşevik işgaliyle son bulsa da 1991'de yeniden bağımsızlığını kazanmıştır. Haydar Aliyev'in "Biz bir millet, iki devletiz!" sözü, Türkiye ile olan bağları özetler niteliktedir. Kuzey Türkleri: Kırım ve İdil-Ural Bölgesi Kuzeybatı grubunda Kırım, İdil-Ural ve Sibirya Tatarları ile Kazak, Kırgız gibi boylar yer alır. Altın Orda'nın mirası olan hanlıkların (Kazan, Kırım, Astarhan vb.) zamanla Rus hakimiyetine girmesi, bu bölgelerdeki edebi ve kültürel hayatı derinden etkilemiştir. Kırım Tatarları: 1475'te Osmanlı'ya bağlanan Kırım'da yazı dili Çağataycadan Osmanlı Türkçesine dönmüştür. 1783 Rus işgali sonrası ise Anadolu'ya büyük göçler başlamıştır. Kazaklar ve Diğerleri: Rus yönetimi altında yaşayan bu topluluklarda Panslavizm etkisi görülmüş ve Rus kültürü baskın hâle gelmeye başlamıştır. Basın Hayatı ve Alfabe Mücadelesi Rusya Türklerinin uyanışında matbaanın ve süreli yayınların rolü büyüktür. 20. yüzyıl başlarında Bakü ve Petersburg gibi merkezlerde Arap harfli matbaalar çoğalmıştır. Alfabe Reformu: Alfabe konusunda ilk ciddi adımı Azerbaycanlı Mirza Fethali Ahundzade atmış ve 1857'de bir alfabe tasarısı hazırlamıştır. Politik Müdahale: Sovyet yönetimi, Türk boylarını birbirinden koparmak amacıyla Latin alfabesinden Kiril alfabesine geçmiş ve her boy için farklı bir alfabe düzenleyerek kültürel izolasyon uygulamıştır. 1905 Kongreleri ve Siyasi Uyanış 1905 Rus Meşrutiyeti, Rusya Müslümanları için bir dönüm noktası olmuştur. Düzenlenen kurultaylarda Türk toplulukları şu kararları almıştır: Rus vatandaşlarla eşit haklar talep etmek. Siyasi birlik için "İttifak" adında bir parti kurmak. Eğitimde birliği sağlamak ve İstanbul Türkçesini ortak edebî dil olarak öğretmek. Bu kongreler, Rusya Türklerinin ortak bir şuur etrafında birleşebileceğini göstermesi bakımından tarihî bir öneme sahiptir.
- XII.-XIII. Yüzyıllar Batı Türk Edebiyatı ve Anadolu’da Gelişim
Türklerin Anadolu'ya Gelişi ve Tarihsel Süreç Türklerin Oğuz boyları, X. yüzyıldan itibaren Seyhun (Sirderya), Maveraünnehir, Harezm ve Horasan bölgelerine yerleşmişler; XI. yüzyılda batıya yaptıkları göç ve akınlarla egemenliklerini Azerbaycan, Irak ve Anadolu'ya kadar genişletmişlerdir 1 . Sultan Alp Arslan'ın 1071 yılında kazandığı Malazgirt Zaferi, Türklere bütün Anadolu yollarını açmıştır 2 . Türkler, 1071-1078 yılları arasında Sivas, Kayseri, Konya, Ankara, Alaşehir, İzmir ve Ayasluk (Selçuk) gibi büyük merkezleri ele geçirmişler; üç dört yıl içinde Anadolu'nun büyük bir kısmını fethederek ilk beylikleri kurmuşlardır 3 . Anadolu Selçuklu Devleti’nin Kuruluşu ve Yükselişi Malazgirt Zaferi'nden sonra Anadolu'nun fethinde önemli rol oynayan Kutalmışoğlu Süleyman Şah, büyük bir mücadeleden sonra Bizanslılardan İznik'i alıp başkent yaparak Anadolu Selçuklu Devleti'ni kurmuştur (1075-1080) 4 . Süleyman Şah'tan sonra oğlu I. Kılıç Arslan (1092) devletin başına geçmiştir 5 . Anadolu birliğini kendi adlarına kurmak isteyen Danişmendliler Beyliği, Anadolu Selçukluları tarafından 1175'te ortadan kaldırılmıştır 6 . I. Alaaddin Keykubad dönemi (1220-1237), Anadolu Selçuklu Devleti'nin her yönden en yüksek devri olmuştur 7 . Ancak Alaaddin Keykubad'ın ölümünden sonra (1237) Selçuklu Devleti'nin yükseliş devri sona ermiş ve yerine geçen oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev ile birlikte çöküş dönemi başlamıştır 8 . 1243'te Kösedağ Savaşı’nda Moğollara yenilen Anadolu Selçuklu Devleti, bundan sonra kendini toparlayamamış ve Sultan II. Mesud'un 1308'de ölmesiyle birlikte yıkılmıştır 9 . Anadolu Beylikleri Dönemi Anadolu Selçuklu Devleti'nin zayıflaması ve Moğol baskısının zamanla azalmasından faydalanan Türkmen beyleri, bulundukları bölgelerde yavaş yavaş Selçuklularla ilişkilerini keserek bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir 10 . Anadolu Selçuklularının hâkimiyetindeki topraklarda kurulan bu beyliklere "Tavâif-i Mülûk" veya "Anadolu Beylikleri" denir 11 . Anadolu'da kurulan başlıca beylikler şunlardır: Karamanoğulları, Lâdik (İnançoğulları), Sahip Ataoğulları, Menteşeoğulları, Karesioğulları, Germiyanoğulları, Eşrefoğulları, Saruhanoğulları, Aydınoğulları, Alâiye, Hamidoğulları, Dulkadiroğulları, Eratnaoğulları, Çobanoğulları, Candaroğulları, Pervaneoğulları, Taceddinoğulları ve Kadı Burhaneddin Beyliği 12 . XII. ve XIII. Yüzyıllarda Anadolu'da Edebiyatın Gelişimi Anadolu'nun Müslüman Türklerle başlayan tarihinde, Türklerin daha önce yaşadıkları Doğu ve Batı Türkistan, Horasan ve İran bölgelerinde kazandıkları birikimlerin büyük yeri vardır 13 . Bilim adamları; Anadolu'daki devlet ve divan geleneği, kayıt ve hesap usulleri, dinî yönelişler, edebî ve mimarî tercihlerde Karahanlı, Gazneli ve Selçukluların devlet gelenekleri ve âdetlerinin etkisi olduğuna işaret eder 14 . Aynı şekilde Anadolu, Selçuklularla yeni bir kimlik kazanmaya başladığında, Türklerin daha önce bulundukları coğrafyalarda gelişen şiir anlayışı ve zevki de bu yeni vatana taşınmıştır 15 . Dolayısıyla Anadolu'da Farsçanın ilgi görmesi, bu dilde yazılan edebî eserlerin okunması ve Farsça eserlerin yazılması doğal bir şekilde devam etmiştir 16 . Anadolu'da Türkçeye Yöneliş ve Türk Edebiyatının Öncüleri Zamanla bir Türk yurdu hâline gelen Anadolu'da gelişen Türk edebiyatının temelinde, Türklerin daha önce yaşadıkları Orta Asya ve İran bölgelerinde kazandıkları birikim ve ortaya koydukları edebî eserlerin önemli yeri vardır 17 . Türk Edebiyatının Anadolu'dan Önceki Genel Durumu Türklerin Anadolu'ya gelmeden önce, İslâm medeniyetine girdikleri dönemde dil ve edebiyatlarının gelişmiş bir durumda olduğunu gösteren en önemli örneklerden biri Kutadgu Bilig'dir 18 . Karahanlılar döneminde Kutadgu Bilig gibi bir eserin birden karşımıza çıkması, Türk edebiyatının zengin ve büyük bir edebiyat, Türkçenin de işlenmiş bir dil olduğunu göstermektedir 19 . Türklerin İslâm dini ve kültürüyle karşılaşmalarından sonra Türk edebiyatında Arap ve Fars edebiyatındaki nazım şekilleri ve türleri, aruz vezni ve yeni kafiye sistemi ile edebî eserler yazılmaya başlanmıştır 20 . Bu durum, Türk edebiyatının zamanla zenginleşmesine ve gelişmesine katkı sağlamıştır 21 . Türk şairleri, şiirde önemli bir ahenk unsuru olan aruzun hece vezni ile benzer ve ortak yönlerine dikkat etmişler; heceye yakın, özellikle on birli hece veznine uyan aruz kalıplarını tercih etmişlerdir 22 . İlk zamanlar Kutadgu Bilig gibi eserlerde açık ve anlaşılır bir dil kullanılırken, Türkçe kelimelerin (hece yapısının) aruza tam olarak uymamasından dolayı zamanla Arapça ve Farsçadan alınan kelimeler artmıştır 23 . Bu kelimelerin bir kısmı Türkçenin bünyesine uygun hâle getirilse de dilin açık ve anlaşılır durumunu ortadan kaldırmıştır 24 . Türklerin Orhun alfabesinden sonra kullandıkları Uygur alfabesi, Karahanlılar döneminde satır altı Kur'an tercümelerinde ve Atabetü'l-Hakâyık gibi eserlerde karşımıza çıkar 25 . Uygur alfabesi, yazım benzerliğinden dolayı Arap alfabesine geçişi kolaylaştırmıştır; ancak bu alfabe çeşitliliği Selçuklu ve Gaznelilerde görülmez 26 . Bu devletler döneminde Arap alfabesi kullanılmıştır. Türkçe eserlerin yazılmaması, bu dönemlerde Türkçenin sadece konuşma dili olarak kalmasına sebep olmuştur 27 . Karahanlılar döneminde edebî faaliyetler, devletin yıkıldığı 1212 yılına kadar kesintisiz devam etmiştir 28 . Hoca Ahmed Yesevi'den sonra gelen ve onun yolunu izleyen Hakîm Süleyman Ata, Zengi Ata, Seyyid Ata ve Şeref Ata gibi sufiler, Yeseviliği devam ettirdikleri gibi Türkçe eserler de vererek halkı aydınlatmışlardır 29 . XIII. yüzyılın başında Moğol istilası baş göstermiş; Necmeddin-i Kübra gibi büyük sufiler bunlarla mücadele ederken şehit düşmüşler, ancak bunların öğrencilerinden (dervişler) bazıları Anadolu'ya gelmişlerdir 303030 . Yesevî ve Kübrevî dervişlerinin Anadolu'da Türk kültür ve edebiyatının gelişmesinde önemli katkıları olmuştur 31 . Anadolu Selçukluları Döneminde Genel Edebî Durum Anadolu, 1071'den sonra Selçuklularla yeni bir döneme girmiştir 32 . Yesevî ve Kübrevî dervişleri yanında pek çok ilim adamının da Anadolu'ya gelmesiyle Anadolu'da kültür merkezleri oluşmaya başlamıştır 33 . Bir fıkıh âlimi ve tabip olan Ahi Evren , Hoy şehrinden gelerek Kayseri'ye yerleşmiştir 34 . Ahiliğin kurulup gelişmesinde büyük emeği bulunan, İslâmî inanç ve fütüvvet ilkelerine bağlı kalarak tekke ve zaviyelerde öğrenci-hoca ilişkilerini düzenleyen Ahi Evren, gittiği yerlerde esnafı teşkilatlandırmış ve Anadolu ahilerinin başı kabul edilmiştir 35 . Anadolu Selçuklu hükümdarlarından I. Gıyaseddin Keyhüsrev, I. İzzeddin Keykavus ve I. Alaaddin Keykubad iyi yetişmiş, edebî zevk sahibi hükümdarlardı 36 . I. Gıyaseddin Keyhüsrev'in cihan hâkimiyetinden başka köklü bir millî tarih şuuru vardı 37 . I. İzzeddin Keykavus, şair bir hükümdar olup Farsça şiirler yazıyordu 38 . I. Alaaddin Keykubad ise Oğuz töresine bağlı, Türkçeden başka Arapça, Farsça ve Rumca bilen bir sultandı 39 . I. İzzeddin Keykavus gibi Farsça manzumeler yazan Alaaddin Keykubad, Bahaeddin Veled gibi bazı ilim adamı ve şairlere yakınlık gösterip bunları himaye etmiştir 40 . XIII. yüzyılda Anadolu'da edebî faaliyetlerin Farsça eserlerle devam ettiği görülür; bunda Genceli Nizamî ve Attar gibi büyük şairlerin tesiri vardır 41 . "Ben Farsça söylüyorum fakat aslım Türktür." diyen ve Türk edebiyatını da yönlendiren Mevlânâ 'nın, Nizamî ve Attar'dan etkilenen şairler arasında ayrı bir yeri vardır 42 . Mevlânâ'dan sonra, onun meclisinde bulunan Hoca Ahmed Fakih, Türkçe şiirler söylemeye başlamış; Sultan Veled ise Türkçe şiir söylemede bir hayli ileri gitmiştir 43 . Bunları XIV. yüzyılda Yunus Emre , Gülşehrî ve Âşık Paşa gibi şairler izlemişlerdir 44 . Anadolu'da Türkçeye Yaklaşım ve İlk Türkçe Eserlerin Yazılma Süreci Gazneliler ve Selçuklular döneminde Arap harflerinin kullanılmasına bağlı olarak gerek resmî belgeler gerekse edebî metinler Arapça ve Farsça yazılmıştır 45 . XIII. yüzyıla girerken Arapça ve Farsçaya göre ikinci planda kalan Türkçe, edebiyat dili ve resmî dil olmada en azından yarım yüzyıl bir kayba uğramıştır 46 . Mevlânâ'nın Türkçe şiirleri ve mülemmaları bu devirde Türkçenin lehinde bir işaret gibi algılanmıştır 47 . Sultan Veled de hem bundan dolayı hem de Mevlevî dergâhlarında Türkçeye ihtiyaç olduğunu fark ederek Türkçeye yönelmiştir 48 . Karamanoğlu Mehmed Bey ve Türk Dilinin Resmiyet Kazanması Karamanoğlu Mehmed Bey'in 13 Mayıs 1276 tarihinde; "Şimden girü hiç kimesne kapuda ve divanda ve mecâlis ve seyrânda Türkî dilinden gayrı dil söylemeyeler." şeklinde alınan divan kararını okuması ve bu karardan sonra Yazıcıoğlu Ali'nin Selçuk-nâme'sinden öğrendiğimize göre "Defterler dahi Türkçe yazılacaktır." şeklinde emir vermesi, Türk yazı dilinin asıl başlangıcı olmuştur 49 . Bu dönemde Türkçenin henüz tespit edilmiş gramer kuralları ve yaygınlaşmış bir imlasının bulunmayışı, Türkçe eser yazmak isteyenlerin karşılaştıkları büyük bir zorluktur 50 . Kâtipler Türkçenin imlasını bilmedikleri için çok sıkıntı çekmişlerdir; Türkçe kelimelerin yazımında çeşitlilik görülmüş, bir kelime birkaç şekilde yazılmaya başlanmıştır. Fakat Oğuz Türkçesi yazılan eserler sayesinde zamanla yazı dili hâline gelerek edebî dil özelliği kazanmıştır 51 . Anadolu'da Türkçenin Önderleri: Gülşehrî, Yunus Emre ve Âşık Paşa Karamanoğlu Mehmed Bey'in Türkçe ile ilgili emri, dönemin şair ve yazarlarının Türkçe eser yazmalarında etkili olmuştur 52 . Bu dönemde Türkçe eser yazanların başında Gülşehrî, Yunus Emre ve Âşık Paşa gelir 53 . Gülşehrî: İlk eseri Felek-nâme 'yi Farsça, Mantıku't-Tayr 'ı ve diğer şiirlerini ise Türkçe yazan Gülşehrî, böylece Türkçe eser yazmada öncü durumuna gelmiştir 54 . Yunus Emre: Anadolu'da gelişen Türk edebiyatının temelinde yer alan, dilimizin gücünü keşfeden ve gönülleri aydınlatan şairdir 55 . Risâletü'n-Nushiyye ile Divan 'ında açık bir dil kullanan şairin Divan'ındaki dili, mesnevisine göre daha coşkun ve akıcıdır; onun asıl kendini ve iç hâlini anlattığı dil, Divan'ındaki dilidir 56 . Âşık Paşa: Devrin Türkçe üzerine düşünen ve yeni fikirler ortaya koyan diğer büyük şairidir 57 . Âşık Paşa, Batılı dil bilginlerinin ancak XVIII-XIX. yüzyıllarda üzerinde durdukları "dilin oluşumu/ortaya çıkışı" konularını onlardan dört beş yüzyıl önce daha geniş olarak dile getirmiştir 58 . Âşık Paşa, 10.613 beyti bulan ve XIV. yüzyılın en büyük mesnevisi olan Garib-nâme 'de yalnız Türkçe üzerinde değil, genel dilbilimin alt dallarından biçimbilim (morfoloji) içerisinde yer alan konular hakkında da görüşler ileri sürmüştür 59 . Âşık Paşa, Türkçenin Arapça ve Farsça gibi dillerden farkı olmadığını, her dilin mutlaka doğruyu, güzeli ve gerçeği (Hakk'ı) anlattığını belirtmiştir 60 . Germiyanoğulları, Aydınoğulları ve İsfendiyaroğulları beylikleri ile zamanla büyük bir devlete dönüşen Osmanlıda, kuruluşundan itibaren Türkçeye büyük önem verilerek şair ve yazarların Türkçe telif veya tercüme eser yazmaları teşvik edilmiştir 61616161 . Anadolu'da Yazılan İlk Türkçe Eserler ve Destanlar Anadolu'ya yerleşen Türklerin büyük bir kısmı Oğuz Türkleri olduğu için, burada konuşulan dilin temelini Oğuz lehçesi oluşturmuş; Oğuz lehçesi Anadolu'da büyük bir değişikliğe uğramamış, zamanla gelişerek "edebî dil" hâlini almıştır 62 . XII-XIII. yüzyıllarda eski Türk destanları, Dede Korkut Hikâyeleri ile Ebu Müslim ve Battal Gazi gibi Müslüman kahramanların etrafında gelişen menkıbeler, Anadolu'yu Türkleştirmek ve İslamlaştırmak için büyük mücadele veren Oğuz boyları için önemli manevî güç kaynağı olmuştur 63 . Böylece Anadolu'da Danişmend Ahmed Gazi'nin kahramanlıklarının anlatıldığı Dânişmend-nâme , Battal Gazi etrafında meydana getirilen Battal-nâme gibi dinî, tarihî, menkıbevî destanlar ortaya çıkmıştır 64 . Anadolu'da yazılan ilk Türkçe eserler şunlardır: Çarh-nâme: Ahmed Fakih'in bu eseri, Anadolu'da XIII. yüzyılda yazılan ilk Türkçe eser olarak kabul edilir 65 . Mantıku't-Tayr: Gülşehrî'nin XIV. yüzyıl başlarında yazdığı eserdir 66 . Kaybolan Eserler: Gülşehrî'nin bahsettiği manzum Şeyh San'ân Kıssası , Şeyyad İsa'nın Salsal-nâme 'si ve İbni Alâ'nın Dânişmend-nâme 'si Anadolu Selçukluları devrinde yazıldığı hâlde bugün elimizde bulunmayan Türkçe eserlerdir 67 . Nasreddin Hoca: XIII. yüzyılda Selçuklular devrinde yaşamış Türk mizahının büyük bir temsilcisidir 68 . Fıkraları Balkanlarda çok yayılmış ve birçok yabancı dile çevrilmiştir 69 . Karışık Dilli Eserler ve Oğuz Türkçesinin Gelişimi XII. yüzyıldan itibaren Doğu ve Batı Türkleri arasında yeni ve birbirinden farklı yazı şiveleri meydana gelmeye başlamıştır 70 . Anadolu'da yazılan ilk eserlerin büyük bir kısmının Farsça ve Arapça olması, XI-XIII. yüzyıllar arasında Oğuz Türkçesinin yazılı eserlerde yer almadığı düşüncesini doğurmuştur 71 . Oğuz Türkçesinin XI. yüzyılın ikinci yarısındaki dil yapısı hakkında en sağlıklı bilgiyi veren eser Kâşgarlı Mahmud'un Divânu Lugâti't-Türk 'üdür 72 . Behçetü'l-Hadayık ve Geçiş Dönemi Özellikleri Haliloğlu Ali'nin 1303'te hece vezniyle yazdığı Kıssa-i Yûsuf ile Fahreddin bin Mahmud İbni'l-Hüseyn'in Behçetü'l-Hadayık fi-Mev'izeti'l-Halâyık adlı eseri, XIII. yüzyılda yazılan "karışık dilli" (hem Doğu Türkçesi hem Eski Anadolu Türkçesi özellikleri bulunduran) Türkçe eserlerdir 73 . Behçetü'l-Hadayık , dinî-ahlaki mensur bir öğüt kitabıdır. 41 meclisten oluşan eser; Recep, Şaban ve Ramazan ayları ile Bayram ve Aşure'nin fazileti, peygamberlerin vefatı ve Yusuf kıssası gibi konuları ihtiva etmektedir 74 . Şeyh Ali b. Muhammed'in 1303'te istinsah ettiği bu eser, Arapça ve Farsça bilmeyen vaizlerin isteği üzerine yazılmış olup XI. yüzyıl Türkçesi ile XIII. yüzyıl Anadolu Türkçesi arasında köprü vazifesi gören bir eserdir 75 . XII.-XIII. Yüzyıl Batı Türk Edebiyatı ve Anadolu'da Gelişim | Dil Edebiyat XII.-XIII. Yüzyıllar Batı Türk Edebiyatı ve Anadolu’da Gelişim















