Arama Sonuçları
Boş arama ile 850 sonuç bulundu
- Kültigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk
Genel olarak “Orhun Abideleri” diye adlandırılan Tonyukuk, Köl Tigin ve Bilge Kağan bengü taşlaru, Köktürk edebiyatının en uzun ve en mükemmel örnekleridir. Bilge Kağan anıtı 79, Köl Tigin 71, Tonyukuk anıtı ise birinci taşı 35, ikincisi 27 olmak üzere 62 satırdan oluşur. üç metinde geçen kelime sayısı yaklaşık 6000’dir. Farklı kelimelerin sayısı ise 840’tır. Moğolistan’ın başkenti Ulanbator’un yaklaşık 75 km doğusunda bulunan Tonyukuk anıtı iki bengü taştan oluşmaktadır. Tonyukuk bengü taşı 725-726 yılları arasında dikilmiştir. Tonyukuk bengü taşının son satırında Türk Bilge Kagan Türk sir bodunug Oguz bodunug igidü olurur (Türk Bilge Kağan, muzaffer Türk milletini, Oğuz milletini besleyerek tahtta oturmaktadır) denildiğine göre Tonyukuk anıtının, Bilge Kağan’ın hükümdarlık dönemi olan 716-734 tarihleri arasında dikildiği kesindir. Bengü taşı diktiren ve üzerindeki yazıları yazdıran doğrudan doğruya Bilge Tonyukuk’tur. Bengü taşta Türk milletinin Çin tutsaklığından kurtuluşu ve İlteriş Kağan zamanı ile Kapgan Kağan’ın ilk yıllarında Köktürklerin Oğuzlarla, Kırgızlarla, Türgişlerle ve Çinlilerle yaptığı savaşlar anlatılmakta; bütün bu olaylarda Tonyukuk’un rolü özellikle belirtilmektedir. Köl Tigin bengü taşı 21 Ağustos 732 tarihinde Bilge Kağan tarafından diktirilmiştir Köktürklerin birinci dönemdeki şevket devrini, daha sonra nasıl zayıflayıp Çin’e tutsak olduklarını, Çin esaretinden nasıl kurtulduklarını ve nihayet Köl Tigin’in kahramanlıklarla dolu hayatını anlatır. Köl Tigin, İlteriş Kağan’ın oğlu ve Bilge Kağan’ın kardeşidir. 71 satırdan oluşan Köl Tigin bengü taşının yazarı Bilge Kağandır. Olaylar Bilge Kağan tarafından anlatılmaktadır. Bengü taş ve barkın duvarları üzerine yazıyı bizzat yazan veya yazılmasına nezaret eden, Köl Tigin’le Bilge’nin yeğeni Yollug Tigin’dir. Muhtemelen Bilge Kağan metni daha önce hazırlayıp Yollug Tigin’e vermiş hatta belki de Bilge Kağan tarafından nutuk olarak oluşturulan metin Yollug Tigin tarafından not edilmiş; sonra da taşlar üzerine kazınmıştır. Köl Tigin bengü taşı, Türk edebiyatının san’atkârane üslûpla yazılmış ilk eseridir. Muharrem Ergin’in belirttiği “yalın ve keskin üslûp, hükümdarâne eda ve ihtişamlı hitap tarzı” anıtta hemen kendini hissettirmektedir. “Teŋri teg teŋride bolmış Türk Bilge Kagan ” diye başlayan ilk satırdan itibaren âdeta göklerden gelen muhteşem bir sesleniş asırları delip geçerek ruhumuzu titretir. “Üze kök teŋri asra yagız yir kılındukda ikin ara kişi oglı kılınmış ” cümlesiyle başlayan satırları okuyunca semavî bir yücelik benliğimizi sarar. Köl Tigin’in ölümü üzerine Bilge Kağan’ın söyledikleri ise trajik bir çığlıktır. “Görür gözüm görmez gibi, bilir aklım bilmez gibi oldu… Gözden yaş gelse önleyerek, gönülden feryat gelse bastırarak düşünceye daldım… İki şad ve kardeşlerimin, oğullarım, beylerim ve milletimin gözü kaşı perişan olacak diye düşündüm” ifadeleri, lirik ve trajik unsurların iç içe girdiği şaheser bir üslûbu yansıtmaktadır. Bilge Kağan, Türk milleti için olduğu kadar kendisi için de çok büyük bir mana ve değer ifade eden kahraman kardeşi Köl Tigin’in ölümü üzerine gözünden yaşlar dökmek, haykırıp feryat etmek istemekte; fakat işgal ettiği kağanlık mevkii, bütün yakınlarının, beylerinin ve milletinin üzerindeki sorumluluğu buna mani olmaktadır. Böyle bir trajik hâlin birkaç kelime içinde bu kadar veciz şekilde anlatılması, edebiyatımızın ilk yazılı örnekleri için çok yüksek bir edebî değer ifade eder. Bilge Kağan bengü taşı 24 Eylül 735 tarihinde, oğlu Teŋri Kağan tarafından diktirilmiştir. Bilge Kağan anıtının büyük bölümü Köl Tigin anıtındaki metinle aynıdır. Sadece Köl Tigin’in bulunmadığı olaylar Bilge Kağan anıtında farklıdır; bunlar da çok azdır. Bilge Kağan bengü taşında da Bumın ve İstemi Kağan zamanlarındaki şevket devri, Çin’e nasıl tutsak olunduğu, Çin esaretinden nasıl kurtulunduğu, Bilge Kağan’ın savaşları ve Türk milleti için yaptıkları anlatılır. Tonyukuk, Köl Tigin ve Bilge Kağan bengü taşlarındaki ilk edebî metinlerimizi Muharrem Ergin, “Orhun Abideleri” adlı eserinde mükemmel bir şekilde değerlendirmektedir: “Türk adının, Türk milletinin isminin geçtiği ilk Türkçe metin… İlk Türk tarihi… Taşlar üzerine yazılmış tarih… Türk devlet adamlarının millete hesap vermesi, milletle hesaplaşması… Devlet ve milletin karşılıklı vazifeleri… Türk nizamının, Türk töresinin, Türk medeniyetinin, yüksek Türk kültürünün büyük vesikası… Türk askerî dehasının, Türk askerlik san’atının esasları… Türk gururunun ilâhî yüksekliği… Türk feragat ve faziletinin büyük örneği… Türk içtimaî hayatının ulvî tablosu.. Türk edebiyatının ilk şaheseri… Türk hitabet san’atının erişilmez şaheseri… Hükümdarâne eda ve ihtişamlı hitap tarzı… Yalın ve keskin üslûbun şaşırtıcı numunesi… Türk milliyetçiliğinin temel kitabı… Bir kavmi bir millet yapabilecek eser… Asırlar içinden millî istikameti aydınlatan ışık… Türk dilinin mübarek kaynağı… Türk yazı dilinin ilk, fakat harikulâde işlek örneği… Türk yazı dilinin başlangıcını milâdın ilk asırlarına çıkartan delil… Türk ordusunun kuruluşunu en az 1250 sene öteye götüren vesika… Türklüğün en büyük iftihar vesilesi olan eser… İnsanlık âleminin sosyal muhteva bakımından en mânalı mezar taşları… Dünyanın bugün belki de en büyük meselesi olan Çin hakkında 1250 sene evvelki Türk ikazı…
- Tonyukuk Yazıtı
Tonyukuk anıtı dört cepheli iki dikilitaş halindedir. Yazılar, diğer taşlara göre daha silik durumdadır. Tonyukuk, Bilge Kağan’ın babası İlteriş Kağan’ın amcası Kapgan Kağan’ın ve Bilge Kağan’ın baş bilicisi yani başveziri idi. Bu anıtı ihtiyarlık devrinde kendisi diktirmiştir ve yazılar da kendisine aittir. Taşlarda Göktürklerin Çin esaretinden nasıl kurtulduğu, kurtuluş savaşının nasıl yapıldığı ve Tonyukuk’un neler yaptığı anlatılır. Birinci yazıt, 243 cm; ikinci yazıt ise, 217 cm yüksekliğindedir. Birinci yazıtta 35, ikinci yazıtta 27 satır Göktürk harfli Türkçe metin bulunmaktadır. T onyukuk Anıtı’nın 1. Taş Güney Cephesi“ Geyik yiyerek, tavşan yiyerek oturuyorduk. Milletin karnı tok idi. Düşmanımız çevremizde ocak gibi idi, biz ateş idik. B öyle otururken Oğuz’dan casus geldi. Casusun sözü şöyle idi: Dokuz Oğuz boyu üzerine kağan oturmuş; Çin’e Kunı Sengün’ü göndermiş; Kıtay’a Tongra Esim’i göndermiş. Şu haberi göndermiş: Azıcık Türk (Köktürk) boyu var; fakat kağanı yiğit, danışmanı bilgili. Bu iki kişi var oldukça seni, Çinliyi öldürecek, diyorum; doğuda Kıtay’ı öldürecek, diyorum; beni, Oğuz’u mutlaka öldürecek diyorum. Çinli, sen güney yönünden saldır; Kıtay, sen doğu yönünden saldır; ben de kuzey yönünden saldırayım; Türk Sır boyunun yerinde hiç kimse kalmasın; mümkünse hepsini yok edelim, diyorum. B u haberi işitince gece uyuyasım gelmedi, gündüz oturasım gelmedi. Bunun üzerine kağanıma arza çıktım. Şunu arz ettim: Çinli, Oğuz, Kıtay… bu üçü birleşirse biz kalırız. Dıştan sarılmış gibiyiz. Yufka iken delmek kolay imiş, ince iken koparmak kolay. Yufka kalın olsa delmek zor imiş, ince yoğun olsa koparmak zor. Doğuda Kıtay’dan, güneyde Çin’den, batıda batılılardan, kuzeyde Oğuz’dan gelecek iki üç bin askerimiz var mı acaba? Böyle arz ettim. K ağanım, ben Bilge Tonyukuk’un arzını işitti, gönlünce idare et dedi. Kök Öng’ü çiğneyerek Ötüke ormanına doğru orduyu sevkettim. İnek ve yük arabalarıyla Togla’da Oğuz geldi. Üç bin askeri varmış. Biz iki bin idik. Savaştık. Tanrı yarlığadı, yendik. Irmağa döküldüler. Pek çoğu da dağıttığımız yerde öldü. O ndan sonra Oğuz tamamıyla geldi. Türk milletini Ötüken yerine, beni, Bilge Tonyukuk’u Ötüken yerine yerleşmiş diye işiten güneydeki millet; batıdaki, kuzeydeki, doğudaki millet geldi.”
- Kültigin Yazıtı
3,35 metre yükseklikte, kireçtaşından yapılmış ve dört cephelidir. Doğu-batı cephelerinin genişliği aşağıda 132, yukarıda 122 santimetredir. Kuzey-güney cepheleri de aşağıda 46, yukarıda 44 santimetredir. Üst kısım kemer şeklinde ve yukarıda beş kenarlı olarak bitmektedir. Anıttaki satırların uzunluğu 235 santimetredir. Yazıtın doğu yüzünde 40; güney ve kuzey yüzlerinde 13’er satır Göktürk harfli Türkçe metin vardır. Batı yüzünde ise, devrin Tang İmparatoru’nun Köl Tigin’in ölümü dolayısıyla gönderdiği Çince mesajına yer verilmiştir. Batı yüzde Çince yazılar dışında yazıta sonradan eklenmiş Göktürk harfli iki satır bulunmaktadır. Yazıtın kuzeydoğu, güneydoğu, güneybatı yüzlerinde de (pahlarda) Göktürk harfli Türkçe metinler mevcuttur. Kültigin yazıtında Göktürk tarihine ait olaylar, Bilge Kağan’ın ağzından nakledilerek birlik, bütünlük mesajı verilir. Yazıtın doğu, kuzey ve güney yüzlerinin yazıcısı, Yollug Tigin, batı yüzünün yazıcısı ise, Tang İmparatoru Hiuan Tsong’ın yeğeni Çang Sengün’dür. Köl Tigin yazıtının doğu yüzünde, bütün Türk boylarının ortak damgası olduğu sanılan dağ keçisi damgasına; doğuya ve batıya bakan “tepelik” kısımlarında ise, kurttan süt emen çocuk tasvirlerine yer verilmiştir. Yazıt, geçen yaklaşık 1300 yıllık süreç içinde önemli ölçüde tahrip olmuştur. Zira yazıtın doğu ile kuzey yüzlerini birleştiren kısım yıldırım düşmesi sonucunda parçalanmıştır. Orijinalinde kaplumbağa kaide üzerinde bulunan yazıt, bu kaidenin de parçalanması üzerine 1911 yılında, sunak taşından kesilen granit bir blok üzerine oturtulmuştur. K ültigin Yazıtı’nın Güney Yüzü“ Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağanı, bu zamanda oturdum. Sözümü tamamiyle işit. Bilhassa küçük kardeş yeğenim, oğlum, bütün soyum, milletim, güneydeki Şadpıt beyleri, kuzeydeki Tarkat, Buyruk beyleri, Otuz Tatar ……….. Dokuz Oğuz beyleri, milleti! Bu sözümü iyice işit, adamakıllı dinle: Doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına, batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar, onun içindeki millet hep bana tâbidir. Bunca milleti hep düzene soktum. O şimdi kötü değildir. Türk kağanı Ötüken ormanında otursa ilde sıkıntı yoktur. Doğuda Şantung ovasına kadar ordu sevk ettim, denize ulaşmama az kaldı. Güneyde Dokuz Ersin’e kadar ordu sevk ettim, Tibet’e ulaşmama az kaldı. Batıda İnci nehrini geçerek Demir Kapı’ya kadar ordu sevk ettim. Kuzeyde Yir Bayırku yerine kadar ordu sevk ettim. Bunca yere kadar yürüttüm. Ötüken ormanından daha iyisi hiç yokmuş. İl tutacak yer Ötüken ormanı imiş. Bu yerde oturup Çin milleti ile anlaştım. Altını, gümüşü, ipeği ipekliyi sıkıntısız öylece veriyor. Çin milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak milleti öylece yaklaştırırmış. Yaklaştırıp, konduktan sonra, kötü şeyleri o zaman düşünürmüş. İyi bilgili insanı, iyi cesur insanı yürütmezmiş. Bir insan yanılsa, kabilesi, milleti, akrabasına kadar barındırmazmış. Tatlı sözüne, yumuşak ipek kumaşına aldanıp çok çok, Türk milleti, öldün; Türk milleti, öleceksin! Güneyde Çogay ormanına, Tögültün ovasına konayım dersen, Türk milleti, öleceksin! Orda kötü kişi şöyle öğretiyormuş: Uzak ise kötü mal verir, yakın ise iyi mal verir diyip öyle öğretiyormuş. Bilgi bilmez kişi o sözü alıp, yakına gidip, çok insan, öldün! O yere doğru gidersen, Türk milleti öleceksin! Ötüken yerinde oturup kervan, kafile gönderirsen hiç bir sıkıntın yoktur. Ötüken ormanında oturursan ebediyen il tutarak oturacaksın. Türk milleti, tokluğun kıymetini bilmezsin. Açlık, tokluk düşünmezsin. Bir doysan açlığı düşünmezsin. Öyle olduğun için, beslemiş olan kağanının sözünü almadan her yere gittin. Hep orda mahvoldun, yok edildin. Orda, geri kalanınla her yere hep zayıflayarak, ölerek yürüyordun. Tanrı buyurduğu için, kendim devletli olduğum için, kağan oturdum. Kağan oturup aç, fakir milleti hep toplattım. Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım. Yoksa, bu sözümde yalan var mı? Türk beyleri, milleti, bunu işitin! Türk milletini toplayıp il tutacağını burda vurdum. Yanılıp öleceğini yine burda vurdum. Her ne sözüm varsa ebedî taşa vurdum. Ona bakarak bilin. Şimdiki Türk milleti, beyleri, bu zamanda itaat eden beyler olarak mı yanılacaksınız? Ben ebedî taş yontturdum …. Çin kağanından resimci getirdim, resimlettim. Benim sözümü kırmadı. Çin kağanının maiyetindeki resimciyi gönderdi. Ona bambaşka türbe yaptırdım. İçine dışına bambaşka resim vurdurdum. Taş yontturdum. Gönüldeki sözümü vurdurdum … On Ok oğluna, yabancına kadar bunu görüp bilin. Ebedî taş yontturdum … İl ise, şöyle daha erişilir yerde ise, işte öyle erişilir yerde ebedî taş yontturdum, yazdırdım. Onu görüp öyle bilin. Şu taş …. dım. Bu yazıyı yazan yeğeni Yollug Tigin.”
- Göktürk Türkçesinin İmla Özellikleri
Türklerin tarihte kullanmış olduğu alfabeler arasında Köktürk, Uygur, Arap, Latin ve Kiril alfabeleri başlıca önem arz edenlerdir. Bunlardan biri de Köktürk anıtları diye bilinen Köl Tigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk abidelerinin yazılmış olduğu Köktürk alfabesidir. Köktürk alfabesi 38 harften oluşmaktadır. Bunlardan 4’ü ünlü, 31’i ünsüz, 3’ü çift ünsüz sesler için kullanılır. Ünlüler için kullanılan harfler ikişer ünlüyü gösterir. Yani a/e, ı/i, o/u, ö/ü için bir işaret kullanılmıştır. Ünsüzler için kullanılan 31 harften 20’si kalın ve ince sesler için ayrı ayrıdır. Bu 31 harfin 7’si kalınlık-incelik bakımından nötr harflerdir. Ünsüzler için kullanılan 31 harften 4’ü çoğunlukla ünlü-ünsüz veya ün-süz-ünlü değerindedir (ok, uk, ko, ku/ ök, ük, kö, kü/ ık, kı / iç, çi). Çift ünsüz için kullanılan harfler ise şunlardır: lt, nç, nt. Alfabede ünlüler azdır ama bu ünsüzlerin fazlalığı ile giderilmeye çalışılmıştır. a, e, ı, i sesleri birbirine karıştırılmadan okunabilir. Fakat yuvarlak ünlülerde açıklık yoktur. BUNLARDAN o ile u, ö ile ü okuyuşta karıştırılabilir. Bu yüzden araştırmacılar Köl Tigin/Kül Tigin benzeri farklı okuyuşlarda bulunabilmişlerdir. Köktürk harfleri çoğunlukla dikey ve çapraz çizgilerden oluşmuşlardır. Kavisli çizgiler düz çizgilere göre daha az kullanılmışlardır. Yatay çizgi ise çok azdır. Harflerin bu karakterlerini, sert cisimler üzerine kazıyarak yazma tekniğinin tabiî bir sonucu olarak değerlendirenler olmuştur. K öktürk yazısında bütün ünlüler gösterilmez. Ünlülerin gösterilmediği durumlar şunlardır: a, e ünlüleri, kelime sonu hariç, genellikle gösterilmez. Bu durum, kalın ünsüzlerin ab-ba, ad-da, ag-ga, ak-ka, al-la, an-na, ar-ra, assa, at-ta, ay-ya seslerini; ince ünsüzlerin eb-be, ed-de, eg-ge, ek-ke, el-le, en-ne, er-re, esse, et-te, ey-ye seslerini birlikte verebilme özelliğinden kaynaklanmaktadır. İlk hecelerden sonraki hecelerde bulunan ı, i genellikle yazılmaz. İlk hecedeki ı, i ünlülerinin yazılmadığı da olur. Köktürk yazısında noktalama işareti olarak sadece üst üste konan iki nokta kullanılmıştır. Bu iki nokta kelimeleri veya kelime gruplarını ayırır.
- Göktürk Kitabelerinin Önemi
Köktürk kitabeleri Türklerin hacimli ilk yazılı belgeleri olmaları dolayısıyla çok büyük bir öneme sahiptirler. İnsanların kimlik belgeleri olduğu gibi milletlerin de kimlik belgeleri vardır. Bu kitabeler Türklerin kimlik belgeleridir âdeta. Kitabelerin önemini en iyi şekilde kitabeler üzerinde çalışanlar ifade etmişlerdir: Bu isimlerden biri olan Muharrem Ergin “Orhun Âbideleri” adlı eserinde abideleri şu şekilde değerlendirmiştir: “Türk adının, Türk milletinin isminin geçtiği ilk Türkçe metin… İlk Türk tarihi… Taşlar üzerine yazılmış tarih… Türk devlet adamlarının millete hesap vermesi, milletle hesaplaşması… Devlet ve milletin karşılıklı vazifeleri… Türk nizamının, Türk töresinin, Türk medeniyetinin, yüksek Türk kültürünün büyük vesikası… Türk askerî dehasının, Türk askerlik san’atının esasları… Türk gururunun ilâhî yüksekliği.. Türk feragat ve faziletinin büyük örneği… Türk içtimaî hayatının ulvî tablosu… Türk edebiyatının ilk şaheseri… Türk hitabet san’atının erişilmez şaheseri… Hükümdarâne eda ve ihtişamlı hitap tarzı… Yalın ve keskin üslûbun şaşırtıcı numunesi… Türk milliyetçiliğinin temel kitabı… Bir kavmi bir millet yapabilecek eser. Asırlar içinden millî istikameti aydınlatan ışık… Türk dilinin mübarek kaynağı… Türk yazı dilinin ilk, fakat harikulâde işlek örneği… Türk yazı dilinin başlangıcını milâdın ilk asırlarına çıkartan delil… Türk ordusunun kuruluşunu en az 1250 sene öteye götüren vesika… Türklüğün en büyük iftihar vesilesi olan eser… İnsanlık âleminin sosyal muhteva bakımından en mânalı mezar taşları… Dünyanın bugün belki de en büyük meselesi olan Çin hakkında 1250 sene evvelki Türk ikazı… ” Bengü taşlar üzerinde çalışanlardan biri olan Talat Tekin’in değerlendirmesi de şöyledir: “Orhon yazıtları yalnızca siyasî ve askerî olayların oluş sırasıyla hikâye edildiği kuru bir harp tarihi değildir. Tam tersine, bu yazıtların özellikle Bilge Kağan’ın beylerine ve halkına seslendiği ve onları Çinlilerin entrikalarına ve anayurdu bırakıp uzak diyarlara gitmelerinin doğuracağı felâketlere karşı uyardığı bölümleri son derece etkili bir anlatım gücüne ve güzelliğine sahiptir. Bu bakımdan Orhon yazıtlarının Türkçenin en eski ve en güzel hitabet örnekleri olduğu söylenebilir.” Türk edebiyatının en önemli isimlerinden biri olan Fuat Köprülü ise, Köl Tigin ve Bilge Kağan anıtlarını şu şekilde değerlendirmiştir: “Üslûp bazı yerlerde biraz kuru, muttarit, hatta ekseriyetle ‘tahkiye’de dürüst bir mantık tertibinden mahrumdur. Lâkin buna rağmen, bazı parçalarda eda o kadar canlı ve ahenkli, o kadar samimî ve derin tahassüslere mâkestir ki (duygulanmaları yansıtır ki), işte buralarda çok kuvvetli ‘maşerî bir lirizm,, ‘destanı bir ruh’ kendini kuvvetle hissettiriyor; burada, hatta alelâde nakil ve hikâyenin fevkinde (üstünde) ‘bediî bir gaye’ de takip edilmektedir: Kısa lâkin kat ‘î ve vâzıh cümleler, tasvirlerinde sahtelikten tamamen uzak sade ve kuvvetli bir ifade, birbiriyle ahenktar bir surette telif edilmiş fiiller, arada ifadeyi yeknesaklıktan kurtarmak için fiillerin değiştirilmesi, tekrarlar, hülâsa bütün bu gibi beyan incelikleri, bu kitabeleri alelâde bir lisan ve tarih vesikası şeklinden kurtarıyor… GökTürkçenin bu kadar muntazam ve güzel, imlâsı mazbut bir nesir lisanı olabilmesi için, herhâlde uzun tekâmül devirleri geçirdiği muhakkaktır. “ Nihal Atsız da “Türk Edebiyatı Tarihi”nde Köl Tigin bengü taşını şöyle değerlendirmektedir: “…Bu yazılarda yalan, mübalega, boşuna öğünme yoktur. Türk milletinin bütün ahlâkî safiyeti, bütün değerleri ve kusurları apaçık göze çarpmaktadır.
- Göktürk Kitabelerinin Bulunuşu
Köktürk yazılı metinlerinden ilk defa 13. yüzyılda İlhanlı tarihçisi Alâeddin Ata Melik Cüveynî bahsetmiştir. Tarihçi İbni Arabşah da 15. yüzyılda yazdığı “Acâibü’l-Makdûr fi Nevâib-i Teymur” adlı eserinde Köktürk harflerinden söz etmiştir. Romen seyyah ve şarkiyatçı N.Gavriloviç Milescu, Batıda Yenisey yazıtlarından bahseden ilk kişi olmuştur. Milescu’dan sonra Batıda Yenisey yazıtlarından bahseden ikinci isim Nicolaes Witsen’dir. 1687’de Rusya ve Sibirya haritasını çizen Witsen, 1692’de yayımladığı Noord-en Oost Tartarye (Kuzey ve Doğu Tataristan) adlı eserinde “Tobol’a dökülen Tura nehri üzerindeki Verhoturye kasabası civarında rastladığı kaya üzerine yazılı meçhul harflerden bahsetmektedir. 1721 yılının son günlerinde Güney Sibirya’da Abakan bölgesinde genç bir doktor olan Alman bilgin Messerschimidt ile genç bir harita subayı, dağ bayır dolaşarak araştırmalar yapmaktadırlar. Genç subay, 8 Temmuz 1709’daki Poltava savaşında Ruslara esir düşerek Sibirya’da ikamete mecbur tutulan İsveçli yüzbaşı Johann Philipp Tabbert (von Strahlenberg)’tir. Messerschimidt, 1722 yılının Ocak ayında bir Kazak köylüsünün de yardımıyla Yenisey’e dökülen Uybat ırmağının kollarından Bey nehri kıyısında, Çarkov köyü yakınlarındaki bir tepenin üstünde, 3.20 metre yüksekliğinde bir taş bulur. Bu taş, Yenisey bengü taşlarından Üçüncü Uybat yazıtıdır. Messerschimidt Abakan şehrine dönünce, dostu yüzbaşı Johann Tabbert’e bu keşfini anlatır. İki arkadaş yeni taşlar bulmak ümidi içinde merakla araştırmalarına devam ederken yine bir Kazak köylüsünden insan boyundaki bir taş heykelin haberini alırlar. 1722 yılının 24 Ocağında yüzbaşı Tabbert birkaç yardımcısı ile birlikte Yenisey’i geçerek Tes ırmağı kıyılarına gelir. Burada, yüzü doğuya dönük, 1.76 metre boyundaki Yenisey-Tes yazıtını bulurlar. Johann Tabbert’in esaret hayatı 1722’de bitince ülkesi İsveç’e döner ve Messerschimidt’in notlarının yayımlanmasını bekler. Fakat ne notlar yayımlanır, ne de Messerschimidt’ten bir haber gelir. Genç doktorun topladığı bütün malzeme Petersburg İlimler Akademisindedir. Bir kısmı, 1729’da Akademi mazbatalarında yer alan notların tamamı ancak 1960’larda Berlin’de altı cilt hâlinde yayımlanır. Messerschimidt’ten haber alamayan Johann Tabbert von Strahlenberg, Stockholm’de 1730 yılında meşhur eserini neşreder: Das Nord und Östliche Teil von Europa und Asia. Eserde, Yenisey kıyılarında bulunan iki taştaki yazılar ile madenî bir ayna üzerindeki tek satırın kopyaları da vardır. Bu ilk keşiflerden sonra diğer keşifler birbirini kovalamıştır. N. A. Kostrov 1857’de Acura yazıtını, bir Hakas köylüsü ise 1878’de Altın Köl I-II yazıtlarını bulur. Sonraki yıllarda Kemçik Kayabaşı (Kaya Ucu), Oya, Uybat II, Tuba II ve Ak Yüs yazıtları keşfedilir. 1888’de Aspelin’in başkanlığında bir Fin sefer heyeti önce Çaa Köl yazıtlarını, daha sonra Ottuk Daş ve nihayet o güne kadar bulunanların en uzunu olan 12 satırlık Elegest yazıtını keşfetmişlerdir. Aynı heyet, Uyuk Arhan, Uyuk Tarlag, Tuba yazıtlarını da bulmuştur. Yeni keşiflerle ve eski keşiflerin mükemmel yeni kopyalarıyla dönen heyetin bu çalışması 1889’da Helsinki’de yayımlanmıştır. Bu yayında Yenisey’deki 32 yazıtın kopyası yer almıştır. İlim adamları elde kopyaları bulunan meçhul yazının peşine düşerler. 1889 yılında Moğolistan’a gönderilen etnograf ve gazeteci Nikolay M. Yadrintsev, Moğolistan’da araştırmalar yaparken aynı yazıyı taşıyan daha büyük taşlar bulmuştur. N. M. Yadrintsev, 1889 yılının 18 Temmuzunda, Ulan Bator’un 400 km kadar batısındaki Koşo-Çaydam gölü yakınlarında kaplumbağaya benzer bir taş heykelin yanına uzanmış 3.75 metre boyunda beyaz mermerden olan ve Köl Tigin’e ait olduğu sonradan anlaşılan bengü taşı bulur. Yadrintsev, bir kilometre ötede üç parçaya bölünmüş hâlde Bilge Kağan abidesini de bulur. Yadrintsev’in aynı yıl yayımlanan raporu Avrupa bilim çevrelerinde duyulur duyulmaz Finliler, Axel O. Heikel’in başkanlığında bir heyeti, Ruslar da W. RAdloff başkanlığında bir heyeti Moğolistan’a gönderirler. 1890 ve 1891 yıllarındaki yolculuklardan sonra her iki heyetin seyahatinin neticesi 1892’de yayımlanmıştır. Bu arada Yadrintsev, Moğolistan’daki araştırmalarına devam etmiş, 1891’de Ongin bengü taşını da keşfetmiştir. Araştırmacı Klementz de Moğolistan’a gitmiş ve 1893 yılında Hoytu-Tamir kaya yazıtlarını bulmuştur. Köl Tigin ile Bilge Kağan abidelerinin 360 km doğusunda bulunan Tonyukuk bengü taşı, 1897’de Klements tarafından keşfedilir. Suci bengü taşı 1900’de, Şine-Usu bengü taşı 1909’da Finli Ramstedt tarafından keşfedilir. İhe-Huşotu bengü taşı, Kotwicz tarafından bulunur.
- Göktürk Kitabelerinde Din Anlayışı
Kitabelerde, Köktürklerin din anlayışına dair ipuçları bulunsa da bu bulgular bizi çok da ayrıntılı bilgilere götürmemektedir. Neticede anıtlar taşa dokunmuş bir edebiyatın kalıntılarıdır ve hacimce sınırlıdır. Yine de bu sınırlı hacimdeki anıtlarda Köktürklerin Kök Tengri inançlarının izlerine rastlamak mümkündür. Anıtlarda Tanrı ile ilgili ifadelerin geçtiği satırlardan bazıları şunlardır: Tengri yarlıkadukın üçün özüm kutum bar üçün kagan olurtum. (Köl Tigin, Güney 9) “Tanrı buyurduğu için, kendim devletli olduğum üçün, kağan oturdum.” Üze Türk Tengrisi Türk ıduk yiri subı ança itmiş. (Köl Tigin, Doğu 10,11) “Yukarıda Türk tanrısı, Türk mukaddes yeri, suyu öyle tanzim etmiş.” Tengri küç birtük üçün kangım kagan süsi böri teg ermiş, yagısı kony teg ermiş. (Köl Tigin, Doğu 12) “Tanrı kuvvet verdiği için babam kağanın askeri kurt gibi imiş, düşmanı koyun gibi imiş.” Tengri yarlıkaduk üçün illigig ilsiretmiş, kaganlıgıg kagansıratmış, yagıg baz kılmış, tizligig sökürmiş, başlıgıg yükündürmiş. (Köl Tigin, Doğu 15) “Tanrı lütfettiği için illiyi ilsizletmiş, kağanlıyı kağansızlatmış, düşmanı tâbi kılmış, dizliye diz çöktürmüş, başlıya baş eğdirmiş.” Öd tengri yaşar. Kişi oglı kop ölgeli törümüş. (Köl Tigin, Kuzey 10) “Zamanı Tanrı yaşar. İnsan oğlu hep ölmek için türemiş.” Tengri teg tengride bolmuş Türk Bilge Kagan bödke olurtum. (Bilge Kağan, Kuzey, 1) “Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağanı, bu zamanda oturdum.” Biz iki bing ertimiz. Süngüşdümüz. Tengri yarlıkadı, yanydımız. (Tonyukuk, Güney, 9) “Biz iki bin idik. Savaştık. Tanrı lutfetti, dağıttık.” Buradaki ifadelerden Köktürklerin Tanrı’yı gökte düşündükleri ve ona inandıkları anlaşılıyor. Tanrı, buyuran, lütfeden ve güç verendir. Bütün güç işler ve zorluklar, onun yardımıyla aşılır. Düşmanları yenmek, başarı kazanmak, kudret sahibi olmak onun lütfuyla gerçekleşir. O güç verdiği için ona inananlar kuvvetli, onların düşmanları ise zayıftır. “Zamanı Tanrı yaşar. İnsan oğlu hep ölmek için türemiş.” ifadelerinden de anlaşılacağı üzere Tanrı ölümsüzdür; ölümlü olan insanoğludur. Zamanı sonsuz yaşayan ise ancak Tanrı’dır. Bu kısa ipuçlarında da görüldüğü gibi kitabelerdeki Tanrı inancı, İslamiyet’teki Tanrı inancına oldukça yakındır.
- Göktürk Kitabeleri Üzerine Yapılan Çalışmalar
Bengü taşların dilini çözme çalışmaları Wilhelm Radloff ile Vilhelm Thomsen arasında tatlı bir rekabete sahne olmuştur. Thomsen, harflerin sırrını 25 Aralık 1893’te çözmüş ve 171 yıldan beri ilim adamlarını uğraştıran abidelerin Türklere ait olduğunu bütün dünyaya duyurmuştur. Radloff, 19 Ocak 1894’te Köl Tigin anıtını 50 nüsha olarak yayımlamıştır. Thomsen’in 1896’daki titiz ve mükemmel yayını, daha sonraki yayınlara daima örnek ve kaynak olmuştur. Türkiye’de Köktürk anıtlarını ilk tanıtan bilim adamı 1895’te Necip Âsım olmuştur. Thomsen’in meşhur eserinin alfabeyle ilgili kısmından istifade eden Necib Âsım, 1897 yılında Pek Eski Türk Yazısı adıyla İkdam Külliyatı arasında küçük bir risale yayımlamıştır; böylece ülkemizde Köktürk harfleri ve abideleri hakkında ilk kitap yayımlanmış olur. Şemseddin Sami, Orhun abidelerini bizde yayımlama girişiminde bulunanilk kişidir. 1903 tarihinde 104 sayfalık bir deftere, Köl Tigin bengü taşının doğu cephesini, orijinal harfleriyle, transkripsiyonu ve tercümesiyle kaydetmiştir. Köktürk bengü taşlarının kısmen de olsa ilk tercümesi Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun “Gönül Hanım” adlı romanının içinde yer almaktadır. Köktürk harflerini bizde ilk tanıtan Necib Âsım olduğu gibi, Orhun abidelerini ilk defa yayımlayan da yine kendisidir. Necib Âsım Orhun Âbideleri adlı çalışması, hem Köl Tigin ve Bilge Kağan bengü taşlarının metin ve tercümelerini, hem de Orhun Türkçesinin gramerini içine almaktadır. Ragıp Hulusi’nin Thomsen’den çevirdiği üç büyük taşa ait tercüme, Moğolistan’daki Türkçe Kitabeler adı ile Türkiyat Mecmuası’nın üçüncü cildinde, 1935 yılında yayımlanmıştır. Türkiye’de bengü taşları en geniş ölçüde işleyen, tarihçi Hüseyin Namık Orkun’dur. 1936-41 yıllarında 4 cilt olarak çıkan Eski Türk Yazıtları adlı eserde, o yıllara kadar bulunmuş olan Köktürk harfli ne varsa, fotoğraflarıyla, transkripsiyon ve tercümeleriyle, açıklamalarıyla, sözlüğüyle yer almıştır. 1943’te Nihal Atsız Türk Edebiyatı Tarihi adlı eserinde Tonyukuk ve Köl Tigin bengü taşlarının Günümüz Türkçesine çevrilmiş şekillerini vermiştir. Bugüne kadar 40 civarında baskı yapan Muharrem Ergin’in Orhun Âbideleri adlı çalışması ilk baskısını 1970’te yapmıştır. Eserde üç büyük bengü taşın okunuş ve tercümeleri bulunmaktadır. Son yıllarda Osman F. Sertkaya’nın konuyla ilgili çalışmaları olmuştur. 1985 yılında Büyük Türk Klasikleri dizisinin 1. cildinde, “Bengütaş Edebiyatı” başlığıyla Ahmet B. Ercilasun da Köl Tigin ve Tonyukuk anıtlarının yeni bir aktarımını vermiş ve anıtları edebî yönden değerlendirmiştir. Amerika’dan Japonya’ya kadar bütün dünya Türkologları hâlâ heyecanla bengü taşlar üzerine eğilmektedir. Japon bilginlerinden H. Onogavva, Rus Türkoloğu Sergey E. Malov, Çekoslovakyalı Lumir Jisl, İ. A. Batmanov, Fransız Türkoloğu Rene Giraud Rus Sergey G. Klyaştornıy, Fransız Louis Bazin gibi isimler abideler üzerinde çalışmışlardır. Kazak Türk bilgini Gubeydulla Aydarov, Kırgız Çetin Cumagulov, Azeri Alisa Şükürov ile A. A. Meherremov, Özbek G Abdurahmanov ile A. Rustemov gibi isimler de Türk cumhuriyetlerinde konuya ilgi duyan ve çalışmalar yapan araştırmacılardır. 1995’te TİKA, Moğolistan Tarihi Eserleri Atlası adlı bu konuda büyük boy bir albüm yayımladı. Osman F. Sertkaya’nın Göktürk Tarihinin Meseleleri adlı eseri de 1995’te yayımlanmıştır. 2000 yılında Türk Dil Kurumunda Ahmet B. Ercilasun ve Osman F. Sertkaya tarafından yürütülen albüm projesinin ilk eseri de yayımlanmıştır: İsmail Doğan, Kafkasya ‘daki Göktürk (Runik) İşaretli Yazıtlar, Ankara 2000. 2002’de Türk Dil Kurumu projesinin ikinci albümü de yayımlanır: İsmail Doğan, Doğu Avrupa’daki Göktürk (Runik) İşaretli Yazıtlar, Ankara 2002 Projeler dışında özellikle Talat Tekin’in çalışmaları dikkati çekmektedir. Tekin 1988’de Orhon Yazıtları (Kül Tigin ve Bilge Kağan), 1994’te Tunyukuk Yazıtı, 1995’te Orhon Yazıtları (Kül Tigin, Bilge Kağan, Tunyukuk) ve 2000’de Orhon Türkçesi Grameri adlı eserlerini yayımlamıştır. Son yıllardaki diğer önemli çalışmalardan bazıları şunlardır: Gubeydulla Aydarov, Yazık Orhonskih pamyatnikov drevnetyukskoy pis’mennosti VIII v., Alma-Ata 1971. A. N. Kononov, Grammatika yazıka tyurkskih runiçeskih pamyatnikov (VII-IX vv.), Leningrad 1980. Marcel Erdal, Old Turkic Word Formation I-II, Wiesbaden 1991.
- Türk Edebiyatının En Eski Yazarları
Tonyukuk, Költigin ve Bilge Kağan anıtlarının yazarları Tonyukuk, Bilge Kağan ve Tengri Kağan edebiyatımızın en eski üç yazarı olarak nitelendirilebilir. Tonyukuk yazıtını diktiren ve üzerindeki yazıları yazdıran Bilge Tonyukuk’tur. Bilge Tonyukuk tahminen 645-650 yıllarında Çin’de doğmuş; Köktürklerin 679’da başlayan ve 682’de İlteriş’le başarıya ulaşan istiklâl hareketlerinin liderlerinden biri olmuş; İlteriş’in kağanlığı ile Kapgan’ın kağanlığının ilk yıllarında başvezirlik ve başkomutanlık yapmış; Bilge Kağan döneminde, 716-725 yılları arasında başmüşavir ve stratejist olarak görevde bulunmuş; tahminen 725-726 yıllarında vefat etmiş büyük bir devlet ve siyaset adamıdır. Türk istiklâlini sağlamak ve Türk devletini büyütmek için kağanlarla omuz omuza çarpışmış kahraman bir asker (alp), Türk devletinin politikasına uzun zaman yön vermiş akıllı ve hikmet sahibi (bilge) bir devlet adamıdır. Bilge Tonyukuk, Türk hatıra edebiyatının ilk temsilcisi ve ilk Türk tarihçisidir. İki parça hâlindeki 62 satırlık bengü taşında, içinde bulunduğu olayları sade ve sanatsız bir şekilde, halk diliyle anlatır. Zaman zaman ayrıntılar üzerinde durmakla beraber genellikle olayları sözü uzatmadan, ana çizgileriyle verir; yeri geldikçe milletin ders alması için öğütlerde bulunur; bazen de atasözlerine ve deyimlere başvurur. 71 satırdan oluşan Köl Tigin bengü taşının yazarı Bilge Kağan’dır. Olaylar Bilge Kağan tarafından anlatılmaktadır. Bengü taş ve barkın duvarları üzerine yazıyı bizzat yazan veya yazılmasına nezaret eden, Köl Tigin’le Bilge’nin yeğeni Yollug Tigin’dir. Muhtemelen Bilge Kağan metni daha önce hazırlayıp Yollug Tigin’e vermiş, hatta belki de Bilge Kağan tarafından nutuk olarak oluşturulan metin Yollug Tigin tarafından not edilmiş; sonra da taşlar üzerine kazınmıştır. İlteriş Kağan’ın oğlu, Kapgan Kağan’ın yeğeni, Tonyukuk’un damadı ve Köl Tigin’in ağabeyi olan Bilge Kağan 698-716 yılları arasında 19 yıl şadlık, 716-734 yılları arasında 19 yıl kağanlık yapmış olan bir devlet adamıdır. Türk tarihinin en büyük hükümdarlarından biri ve Türk hitabet edebiyatının ilk büyük ismidir. Türk edebiyatının ilk isimleri olan Tonyukuk hatıra türünün, Bilge Kağan ise hitabet türünün ilk örneklerini vermişlerdir. Köl Tigin bengü taşı, Türk edebiyatının sanatkârane üslûpla yazılmış ilk eseridir. Muharrem Ergin’in de “yalın ve keskin üslûp, hükümdarâne eda ve ihtişamlı hitap tarzı” şeklinde ifade ettiği üslup, anıtta kendini hissettirmektedir. Buradaki dil, edebiyatımızın ilk yazılı örnekleri için çok ileri seviyededir. Bilge Kağan bengü taşı 24 Eylül 735 tarihinde, oğlu Teŋri Kağan tarafından diktirilmiştir. Bilge Kağan anıtının büyük bölümü Köl Tigin anıtındaki metinle aynıdır.
- Göktürk Alfabesi (Orhon Yazısı)
Taspar (Tapo) Kağan (572-581) için, bir budizm kitabı olan Nirvana Sutra’nın Türkçe çevirisi yapılmıştı. Hazar Kağanlığı ile Batı (Avrupa) Avar Kağanlığı’nda da Orhun yazısı kullanılmıştır. Mayatskiy kazılarında ele geçen seramik parçaları ve tuğlalar üzerinde bulunan yazılar bunun kanıtlarıdır. Ayrıca Macaristan’da bulunan ve Orhun harfleriyle yazılmış olan dört satırlık yazıt, Batı Apar dönemine aittir. Bizanslı Priskos (5.yy.ortası) anılarında, Hun yazmanlarının ayrı bir yazı ile hazırladıkları metinleri Attila’ya okuduklarını söyler ki bu da Avrupa Hunlarının kendi öz yazılarının bulunduğunu kanıtlar. Orhun alfabesinin harflerinden oluşan Tuna Bulgarlarının yazısı, bu Hun yazısının devamıdır. Demek ki, 4.yy.da Avrupa’ya gelen Hunlar, Orhun yazısını da birlikte getirmişlerdi. Asya Hunlarının milli yazıları da oldukça yaygındı. Çin yıllıkları şöyle der: “Uygurların ataları Kao-kü’ler Çince yazar, fakat Hunca da yazarlardı. Klasikleri, Hun dili ile okurlardı”. Buna karşın, daha sonraki dönemlerdeki Çin yıllıklarında, Türklerin yazılarının bulunmadığına ve Göktürklerin de yazı bilmediklerine dair kayıtlardan kasıt, onların Çin alfabelerini kullanmamalarıdır. Yoksa aynı Çin kaynakları, Türklerin Orhun yazısı ile yazdıklarını birçok kez bildirmektedir. Mesela, yukarıdaki Türklerin yazılarının bulunmadığını bildiren Çin kaydından 40 yıl önce, yine aynı Çin kaynakları, Kök Türk yazısından söz etmektedir. Son yıllarda Orta Asya’da yapılan keşiflerle, Orhun yazısının Hunlardan daha önce de kullanıldığı ortaya konulmuştur. Isık Göl yakınlarındaki Esik Kurganı (Altın giysili adamın mezarı), 1970?de açılmış ve içindeki gümüş bir çanağın üzerinde Orhun yazısı ile yazılmış satırlara rastlanmıştır. Esik Kurganı, MÖ 5-4. yüzyıldan kalmadır. Ayrıca, Tanrı Dağları’ndaki MÖ 2. yüzyıla ait Kuray Kurganı’nda da Orhun yazısı ile yazılmış 5 harflik bir metin vardır. İlerideki kazı ve araştırmalarla birlikte bu örneklerin çoğalacağı muhakkaktır. Orhun Yazısı’nın Kökeni Orhun yazısının nereden çıktığı konusunda çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bu yazının kökeni ile ilgili başlıca görüşler şunlardır: İskandinav run’ları, Arami, İrani, Eski Türk damgaları, Sogd, Pehlevi, Parth, Grek. Her nedense, araştırmacıların çoğu, Millî Türk Yazısı’na Sami (Arami) ve İndo-İrani bir köken bulmak için yoğun bir çaba göstermektedirler. Ancak bu görüşler pek inandırıcı değildir. Nedenleri de şunlardır: Öncelikle, Türk-Orhun harfleri çentme-oyma (runik) nitelik taşırlar ki Türklerin çevresindeki kavimlerden ne İranlılar, ne Hintliler, ne de Çinliler bu tür harf kullanmamışlardır. Arami alfabesi ve ondan türeyen yazılar da (Armazique, Parsi, Pehlevi, Sogd vb) çentme-oyma nitelik taşımazlar. Karakter bakımından Orhun yazısına en yakın tek alfabe batıdaki eski Germen runik yazısıdır ki, Orhun-Türk yazısı ile Germen runik yazısı arasında ne tarihi açıdan, ne de dil açısından bir ilgi yoktur. Arami alfabesindeki 22 harfe karşılık, Orhun alfabesinde 38 harf vardır ve Orhun yazısının Arami ya da İrani bir alfabeden kaynaklandığını öne sürenler, bu alfabelerin daha o çağlarda Türkler tarafından Türk dilinin fonetiğine göre nasıl düzeltilip geliştirildiğini açıklayamamaktadırlar. Türk yazısına köken olduğu iddia edilen Pehlevi ve Aramazique yazıların ilk örnekleri en erken milat sıralarına indiği halde, Türk yazısının ilk örnekleri çok daha eskilere, MÖ 5-4. yüzyıllara (Esik ve Kuray kurganları) değin gitmektedir. Orhun yazısının kaynağı hakkında ileri sürülen görüşlerden en doğrusu ve akla yatkın olanı, bu yazının Eski Türk damgalarından çıktığı görüşüdür. Nitekim Çinliler, Eski Türklerin değnekler üzerine çentikler çizerek, ok ucuyla balmumu üstüne işaretler yazarak haberleştiklerini ve resmi belgelerini saptadıklarını bildirmektedirler. Orhun yazısının Türk buluşu olduğunu söyleyenler, bu yazının eski Türk damga ve işaretlerinden çıktığını kabul ederler. Gerçekten de Orhun yazısındaki harflerden OK sesini veren harf ok’a, (A)Y sesini veren harf Ay’a, (E)S sesini veren harf (s) süngüye, (E)B sesini veren harf ev’e (Eski Türkçe’de “eb”), (A)T – T(A) sesini veren harf dağ’a (Eski Türkçe’de “tag”), (E)L sesini veren harf el’e, (E)R sesini veren harf de er’e yani adam’a benzemektedir. Orhun Yazısı’nın İmlası Orhun yazısı, Göktürk Anıtları’ndan önce Yenisey yazıtlarında da kullanılmıştır. Yenisey yazıtlarında 150?den fazla işaret vardır. Bu işaretlerin sayısı Göktürk Anıtları’nda 38?e düşürülmüştür (sözcük ayırma işareti hariç). Yukarıdaki tabloda bir örneğini gördüğünüz Orhun Alfabesi, 38 harften ve bir sözcük ayırma iminden oluşur. Harflerin karakteri, genel olarak, kesin ve düz çizgilerden oluşması ve birbirleriyle bitişmemesidir. Orhun yazısı sağdan sola ve yukarıdan aşağıya doğru yazılır. Alfabedeki 38 harfin 34?ü ünsüz, 4?ü ünlüdür. Kimi ünsüzlerin ince ve kalın ünlülülerle ayrı ayrı kullanılan iki türü vardır. Kimi ünsüzler ise iki sesin birleşmesinden oluşur. Sözcük başı ve içinde A harfi yazılmaz ama sözcük sonunda muhakkak belirtilir. Bunun nedeni, ünsüz işaretlerinin çoğunun A ya da E ile başlayıp yine A ya da E sesi ile biten ses öbeği değerinde olmasıdır. Örneklerde, ince ünlülerle birlikte kullanılan S harfinin bazen Ş sesi yerine kullanıldığı görülür. Benzer biçimde Ş harfi de bazen kalın S sesi için kullanılmıştır. Sözcük başındaki I, İ, O, U, Ö, Ü ünlüleri her zaman yazılır.
- Bilge Kağan Yazıtı
Kültigin Anıtının bir kilometre uzağındadır. 734 yılında ölen Bilge Kağan adına oğlu Tenri Kağan tarafından yaptırılan bu anıt 735 yılında dikilmiştir. Yazıtta Bilge Kağan’ın ağzından devletin nasıl büyüdüğü anlatılmakta ve Kültigin’in ölümünden sonraki olaylar ilave edilmektedir. Ayrıca kağanın konuşmasından başka yeğeni Yuluğ Tigin’in kayıtları da yer almaktadır. Yaklaşık 3,75 metre yüksekliğinde olan yazıt, dört cephelidir. Yazıtın doğu yüzünde 41, kuzey ve güney yüzlerinde 15’er satır Göktürk harfli Türkçe metin bulunmaktadır. Batı yüzünde ise, (Köl Tigin yazıtında olduğu gibi), Çince bir metne yer verilmiştir. Batı yüzün tepelik kısmının ortalarına da Göktürk harfli Türkçe manzum metin yazılmıştır. Yazıtın güneydoğu, güneybatı ve batı yüzlerinde de (pahlarda) Göktürk harfli Türkçe küçük metinler bulunmaktadır. Yazıtta olayları nakleden, öğütler veren Bilge Kağan’dır. Yazıta Köl Tigin’in ölümünden sonraki olaylar da ilave edilmiştir. B ilge Kağan Yazıtı’nın Kuzey Yüzü “ Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağanı, bu zamanda oturdum. Sözümü tamamiyle işit. Bilhassa küçük kardeş yeğenim, oğlum, bütün soyum, milletim, güneydeki Şadpıt beyleri, kuzeydeki Tarkat, Buyruk beyleri, Otuz Tatar, … Dokuz Oğuz beyleri, milleti! Bu sözümü iyice işit, adamakıllı dinle: Doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına, batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar, onun içindeki millet hep bana tâbidir. Bunca milleti hep düzene soktum. O şimdi kötü değildir. Türk kağanı Ötüken ormanında otursa ilde sıkıntı yoktur. Doğuda Şantung ovasına kadar ordu sevk ettim, denize ulaşmama az kaldı. Güneyde Dokuz Ersin’e kadar ordu sevk ettim, Tibet’e ulaşmama az kaldı. Batıda İnci nehrini geçerek Demir Kapıya kadar ordu sevk ettim. Kuzeyde Yir Bayırku yerine kadar ordu sevk ettim. Bunca yere kadar yürüttüm. Ötüken ormanından iyisi hiç yokmuş. İl tutacak yer Ötüken ormanı imiş. Bu yerde oturup Çin milleti ile anlaştım. Altını, gümüşü, ipeği, ipekliyi sıkıntısız öylece veriyor. Çin milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak milleti öylece yaklaştırırmış. Yaklaştırıp, konduktan sonra, kötü şeyleri o zaman düşünürmüş. İyi bilgili insanı, iyi cesur insanı yürütmezmiş. Bir insan yanılsa kabilesine, milletine, akrabasına kadar barındırmaz imiş. Tatlı sözüne, yumuşak ipek kumaşına aldanıp çok çok, Türk milleti, öldün; Türk milleti, öleceksin! Güneyde Çogay ormanına, Tögültün ovasına konayım dersen, Türk milleti, öleceksin! Orda kötü kişi şöyle öğretiyormuş: Uzak ise kötü mal verir, yakın ise iyi mal verir diyip öyle öğretiyormuş. Bilgi bilmez kişi o sözü alıp, yakına varıp, çok insan öldün! O yere doğru gidersen Türk milleti, öleceksin! Ötüken yerinde oturup kervan, kafile gönderirsen hiç bir sıkıntın yoktur. Ötüken ormanında oturursan ebediyen il tutarak oturacaksın. Türk milleti, tokluğun kıymetini bilmezsin. Acıksan tokluk düşünmezsin. Bir doysan açlığı düşünmezsin. Öyle olduğun için beslemiş olan kağanının sözünü almadan her yere gittin. Hep orda mahvoldun, yok edildin. Orda, geri kalanınla, her yere zayıflayarak ölerek yürüyordun. Tanrı buyurduğu için, kendim devletli olduğum için kağan oturdum. Kağan oturup aç, fakir milleti hep toplattım. Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım. Yoksa bu sözümde yalan var mı? Türk beyleri, milleti, bunu işitin! Türk milletini toplayıp il tutacağını burda vurdum. Yanılıp öleceğini yine burda vurdum. Her ne sözüm varsa ebedî taşa vurdum. Ona bakarak bilin. Şimdiki Türk milleti, beyleri, bu zamanda itaat eden beyler olarak mı yanılacaksınız? Babam kağan, amcam kağan oturduğunda dört taraftaki milleti nasıl düzene sokmuş … Tanrı buyurduğu için kendim oturduğumda dört taraftaki milleti düzene soktum ve tertipledim … kıldım. … Türgiş kağanına kızımı … fevkalâde büyük törenle alı verdim. Türgiş kağanının kızını fevkalâde büyük törenle oğluma alıverdim … fevkalâde büyük törenle alı verdim … yaptırdım … başlıya baş eğdirdim, dizliye diz çöktürdüm. Üstte Tanrı, altta yer bahşettiği için gözle görülmeyen, kulakla işitilmeyen milletimi doğuda gün doğusuna, güneyde … batıda … S arı altınını, beyaz gümüşünü, kenarlı ipeğini, ipekli kumaşını, binek atını, aygırını, kara samurunu, mavi sincabını Türk’üme, milletime kazanı verdim, tanzim edi verdim … kedersiz kıldım. Üstte Tanrı kudretli … Türk beylerini, milletini … besleyin, zahmet çektirmeyin, incitmeyin! … benim Türk beylerim, Türk milletim,… kazanıp … bu … bu kağanından, bu beylerinden … suyundan ayrılmazsan, Türk milleti, kendin iyilik göreceksin, evine gireceksin, dertsiz olacaksın. … Ondan sonra Çin kağanından resimciyi hep getirttim. Benim sözümü kırmadı, maiyetindeki resimciyi gönderdi. Ona bambaşka türbe yaptırdım. İçine dışına bambaşka resim vurdurdum. Taş yontturdum. Gönüldeki sözümü vurdurdum … On Ok oğluna, yabancına kadar bunu görüp bilin! Ebedî taş yontturdum … yontturdum, yazdırdım. … O taş türbesini … “
- Sürrealizm (Gerçeküstücülük)
Gerçeküstücülük, her türlü gerçek yaratışın kaynağının bilinçaltında olduğunu savunan görüştür. Usun egemenliğine son vermeyi amaçlayan bu görüşü Andre Breton “Her türlü estetik ve ahlâkî endişenin dışında, usun denetiminde olmadan düşüncenin yazılması işidir” diye tanımlar. Gerçeküstücülük, kendisinden öncekilerce umursanmayan çağrışım biçimlerine, rüyanın gücüne, çıkarsız düşünceye dayanır. Usun dışında kendiliğinden ortaya çıkan ruhsal durum ve olaylar bilinçaltının ürünüdür. Ruhsal olayların olduğu gibi aktarılması amacı vardır. Gerçeküstücülere göre, bilinçaltını alışılmış diye anlatmak güçtür. Dile değişik bir anlatım biçimi verilmelidir. Noktalama imlerinin yararına inanılmakla birlikte akıcılığı önleyeceği düşüncesiyle kullanılmamıştır. Gerçeküstücülük, bir varoluş biçimi olarak çağın gereğine uyup yeni bilgi ve değerlerin ardında koşmuştur. Bunun için eskiyi yıkmayı amaçlar. Gerçeküstücülere göre mutluluk, gündelik yaşamın içinde, yaşanılan çevrededir. Bu akımın öncüsü sayılan Andre Breton, gerçeküstücülükten birdirgesinde “sözle, yazıyla ya da başka bir biçimde düşüncenin gerçek işleyişini ortaya koymak için kullanılan katıksız ruhsal kendiliğindencilik” biçiminde söz eder. Şiir türünde Breton’un yanı sıra Aragon, Prevent, Char, Soupault; tiyatroda ise Artaud gerçeküstücülük alanında eserler vermişlerdir. Ö ZGÜR BİRLİK O rman ateşi saçlı karımIsı şimşeği düşünceli K aplan ağzında susamurubelli karım E n iri yıldızlar demeti ağızlı kokart ağızlı karım A k toprak üzerinde ak sıçan izi dişli karım A mber dilli perdahlanmış cam dilli K esilmiş kurban dilli karım G özlerini açıp kapayan bebek dilli İ nanılmaz taş dilli karım Ç ocuk el yazısı elifi kirpikli karım K ırlangıç yuvası kenarı kaşlı K ış bahçesi tavanı şakaklı arduvaz şakaklı karım C am buğusu şakaklı Ş ampanya omuzlu karım B uz altında kalmış yunus başlı çeşme omuzlu karım K ibrit bilekli R astlantı parmaklı kupa beyi parmaklı karım K esilmiş saman parmaklı Z erdeva koltuk atlı karım S aint-Jean gecesi ve kurt bağrı koltuk altlı karım D eniz köpüğü ve bölme kollu karım D eğirmen ve buğday karışımı kollu F üze bacaklı karım. . . . . A ndre Breton(Çeviren: Selâhattin Hilâv)



