Arama Sonuçları
Boş arama ile 850 sonuç bulundu
- Dil Bilimi ve Alt Dalları
Anlam Bilimi / Semantics : Dilsel yapıların anlamının incelenmesi. Konuşma, sohbet gibi diyalog içindeki anlamın incelenmesi, anlam biliminin değil söylem analizinin konusu olmalıdır. Anlam bilimi, kelime ve cümle seviyesindeki anlamı içerir. Antropolojik dil bilimi / Antropological Linguistics : Bir dil toplumuna ve kültürüne özgü olarak gerçekleştirilen dil incelemesi. Antropolojik dil bilimi genellikle daha az belgelenmiş dillerle ilgilenir. Bu tanım etnolinguistiği de içerir. Bilgisayar dil bilimi / Computational Linguistics : Dil incelemesinde bilgisayar biliminin kullanımı. Bu tanım yapay zeka ve Doğal Dil İşlemi (NLP)’ni de içerir; ancak matematiksel dil bilimini içermez. Bilgisayarla yapılan çeviriler en önemli faaliyet alanıdır. Dil Belgelemesi / Language Do*****entation : Dilbilimsel alan metotlarını ve alan çalışma tekniklerini içeren, dil tasviri ve belgelemesine ilişkin teori, metodoloji ve işlemler. Mesela, bir alana ait teknikler için hazırlanan el kitabı. Dil bilimi tarihi / History of Linguistics : Linguistik biliminin tarihinin ve gelişiminin incelenmesi. Mesela Saussure’ün bir biyografisi ya da Platon’un dille ilgili fikirlerinin analiz edilmesi. Dil bilimi ve Edebiyat / Linguistics and Literature : Dilbilimsel analizlerin edebî metinlere uygulanması. Bu tanım Üslup bilimini (stylistics) ve Şiir bilimini (poetics) de içerir. Dil Felsefesi / Philosopy of Language : Felsefenin dile ve dil bilimi teorisine uygulanması. Sapir-Whorf hipotezi, sözlü ve sözsüz düşüncenin karşılaştırmalı olarak ele alınması gibi konuları içerir. Dil Kazanımı / Language Acquisition : İnsan dilinin edinim sürecinin incelenmesi. Dil kazanımı, ya yetişkin veya çocukların dil edinimi ile ilgili materyallerin tasviri ya da anadili veya ikinci dil öğrenimi için kullanılabilir. Ancak, eğer materyaller özel olarak dil öğretimi, veya pedagojik bakış açısından dil öğrenimi ile ilgili olursa bunların Uygulamalı Dil bilimi (applied linguistics) içine dahil edilmesi daha doğru olur. Dilbilimsel Teoriler / Linguistic Theories : Dil bilimi için temel oluşturan, genellikle ses bilimi (phonology) ve söz dizimi (syntax) gibi birden fazla alt dalı kapsayan teoriler. Mesela Evrensel gramer teorisi, dönüşümlü gramer teorisi gibi. Edim Bilimi / Pragmatics : Bir dil kullanımının, gerçekleştiği bağlama göre incelenmesi. Genel dil bilimi / General Linguistics : Herhangi bir alt dala ya da bir dil bilimi teorisine indirgenmemiş geniş dil bilimi çalışması. Hukuksal dil bilimi / Forensic Linguistics : Dilbiliminin hukuğa uygulanması.Hukuksal dil bilimi dilbilimsel metodolojinin hukukî tesbitler yapmak için kullanılmasıdır. Sorgu odasındaki dilin analizi en iyi şekilde söylem analizi olarak tasnif edilir. Kognitif bilim / Cognitive Science : İnsan zihninin, özellikle dille ilgili olarak incelenmesi. Dil üzerine bir deney ya da öngörü; veya zihin araştırması gibi konuları içerir. Matematiksel Dil bilimi / Mathematical Linguistics : Dilin matematiksel özelliklerinin ele alındığı dil bilimi alanı. Gramerin şeklî özellikleri ile ilgili çalışmalar bu alana girer. Metin ve Külliyat Dil Bilimi / Text and Corpus Linguistics : Geniş bir pasajın, bir metnin veya metinler külliyatının dilbilimsel özelliklerinin incelenmesi. Bu tanım, metinlerin bilgisayarlı incelemesinin yanı sıra gösterge bilimi (semiotics) ve tür analizini de içerir. Psikolojik Dil Bilimi / Psycholinguistics : Hafıza ve zeka gibi, dilin arkasında yer alan psikolojik mekanizmalar vasıtasıyla, psikoloji biliminin dil bilimine uygulanması. Ses Bilgisi / Phonetics : Konuşma dilindeki seslerin yapısı, boğumlanma ve algılanması üzerine yapılan sınıflama ve inceleme çalışması. Bu tanım hem anatomik ses bilgisini hem de akustik ses bilgisini içerir. Bu alanda yapılan veri tabanı oluşturma, grafik sunum, sözlük gibi çalışmalar eğer bir dilin seslerine ilişkinse ses bilgisi altında yer alır. Ses Bilimi / Phonology : Bir dilin veya genel olarak dillerin ses sistemini oluşturan örüntülerin ve ilkelerin incelenmesi. Bu alanda yapılan veri tabanı oluşturma, grafik sunum, sözlük gibi çalışmalar eğer bir dilin ses sistemine ilişkinse ses bilimi altında yer alır. Sinirsel Dil bilimi / Neurolinguistics : Beyin yapısının ve dilin beyindeki fiziksel görünümünün incelenmesi. Beyindeki hasarların dil bozuklukları açısından incelenmesi, anadil edinimi sürecinde beynin sinirsel gelişimi gibi konular bu alana dahildir. Söylem analizi / Discourse Analysis: Birbirine bağlı konuşmalar [ya da dil kullanımları] arasındaki örüntü ve anlamların incelenmesi.Bu tanım mizah (humor) incelemeleri, karşılıklı konuşma analizi, etkileşimli sosyolinguistik ve özel şartlardaki dil kullanımını (mesela mahkemede) inceler. Söylem dökümleri, Söylem Sunum Teorisi veya farklı konuşma türleri üzerine (msl.Doktor/hasta diyaloğu) üzerine yazılan makaleler örnek olarak verilebilir. Söz dizimi / Syntax : Bir cümle içindeki kelimeler ve diğer birimler arasındaki gramatikal ilişkilerin incelenmesi. Sözlük Bilgisi / Lexicograpy : Tek dilli ya da çok dilli sözlüklerin veya sözlüksel kaynakların oluşturulması ve incelenmesi işlemi. Şekil Bilimi / Morphology : Kelimelerin yapısı ile ilgili incelemeler. Tarihsel dil bilimi / Historical linguistics : Dil değişimlerinin art zamanlı olarak incelenmesi. Bu tanım; karşılaştırmalı tarihsel dil bilimini, genetik sınıflama ile filolojik ve etimolojik incelemeleri içerir. Etimolojik inceleme sözlük bilgisine [lexicohraphy] de dahil edilebilir. Tercüme ve Aktarım / Translating and İnterpreting : Bir dili bir başka dile konuşma veya yazma yolu ile çevirme işlemi. Bu tanım; en iyi çeviri ve aktarma yöntemlerine ilişkin teorik tartışmaları ve çevirideki yardımcı uygulamaları içerir. Eğer çeviri, bir dilin yapısını örneklemek amacını taşıyorsa, çevrilen metin “Dil Tasviri” (language description) altında sınıflanmalıdır. Tipoloji / Typology : Diller arasındaki benzerlikler ve farklılıkların herhangi bir genetik ilişkiye bağlı olmaksızın incelenmesi ve dil tiplerinin kategorileştirilmesi. Bu tanım tümellerin (universals) tasvirî ve karşılaştırmalı incelemesini de içerir. Toplumsal Dil Bilimi / Sociolinguistics : Dilin, konuşulduğu toplum bağlamında incelenmesi. Çok dillilik (multilingualism), folklor, karma ve melez diller, diyalektoloji, dil planlaması ve sınıf incelemeleri toplumsal dil bilimi konuları arasında yer alır. Uygulamalı dil bilimi / Applied Linguistics : Dilbilimsel metotların dil ve eğitimde, mesela okuma-yazma ve yabancı dil öğreniminde uygulamalı olarak kullanımı. Bu tanım ikinci dil öğrenimi ve farklılaştırıcı (contrastive) dil bilimini de içerir. Öğretim materyalleri, dil öğrencileri için hazırlanan rehberler ve yetişkinlerin dil öğrenimi üzerine yapılan incelemeler de bu gruba girer. Yazı Sistemleri / Writing Systems : Konuşma dilinin kağıt üzerinde veya başka bir ortamda görsel sunumu ve yazı ve yazı sistemleri üzerine yapılan incelemeler. #TipolojiTypology #ŞekilBilimiMorphology #SinirselDilbilimiNeurolinguistics #GeneldilbilimiGeneralLinguistics #BilgisayardilbilimiComputationalLinguistics #TarihseldilbilimiHistoricallinguistics #DilbilimiveEdebiyatLinguisticsandLiterature #AnlamBilimiSemantics #UygulamalıdilbilimiAppliedLinguistics #PsikolojikDilBilimiPsycholinguistics #DilFelsefesiPhilosopyofLanguage #SöylemanaliziDiscourseAnalysis #TercümeveAktarımTranslatingandİnterpreting #ToplumsalDilBilimiSociolinguistics #DilbilimselTeorilerLinguisticTheories #YazıSistemleriWritingSystems #SözdizimiSyntax #AntropolojikdilbilimiAntropologicalLinguistics #MatematikselDilbilimiMathematicalLinguistics #DilbilimitarihiHistoryofLinguistics #DilBelgelemesi #DilKazanımıLanguageAcquisition #SözlükBilgisiLexicograpy #EdimBilimiPragmatics
- Uygur Metinleri
NAMO BUT NAMO DRAM NAMO SANG[“3 erdni” (3 cevher)] Budizm’in kutsal sözleridir. Bütün Uygur metinleri bu sözlerle başlar. 745 yılında Uygur kağanlığının kurulmasıyla birlikte Köktürkler dönemindeki Bengütaş edebiyatı yerini öncelikle bir tercüme edebiyatına bırakmıştır. Tercüme edebiyatı olarak adlandırdığımız bu edebiyat henüz İslamiyet ile tanışmamış olan Türklerin Maniheizm ve Budizmin etkisinde oluşturdukları bir edebiyattır. Türklerde yazılı edebiyatın gelişmeye başladığı bir dönem olan Uygur dönemi edebiyatının temelinde Ötüken’de egemenliklerini devam ettirdikleri dönemde Köktürk harfleriyle yazdıkları Uygur yazıtları vardır: Taryat, Tes, Şine-Usu, Somon-Sevrey, Suci, Karabalgasun, Ar Hanin, Gürbelcin, Somon-Tes, Mutrın Temdeg. Köktürklerin yıkılışından sonra Orta Asya’da Türk kültür ve edebiyatını geliştirip devam ettiren Uygurlar bir kısım eserlerde Run alfabesi olmak üzere; Brahma, Tibet, Süryani, Soğd, Uygur, Mani alfabelerini kullanmışlardır. Uygur edebiyatı manzum ve mensur olmak üzere iki kolda ürünler vermiştir. Uygur edebiyatındaki şiir parçaları Türklerin en eski manzum eserleridir. Uygurlar 762’de Bögü Kağan’ın Mani dinini kabul edişiyle birlikte bu dine girmişler; ancak Maniheizm halk arasında fazla rağbet bulmamıştır. 840 yılındaki göçten önce Doğu Uygurlarının bir bölümünün Burkan dinine girdiği düşünülmekle birlikte, Budizm Uygurlar arasında 9. yüzyıldan itibaren yayılmaya başlamıştır. 8.-14. yüzyıllar arasında Uygurların oluşturduğu edebiyat daha çok manzum metinlerden meydana gelmektedir. Bu metinlerin büyük bir çoğunluğu da dini içeriklidir. Bu dönem şiirinde Türk atasözleri de kaynak olarak kullanılmıştır. “Kıt’a aliterasyonu”, “Altay aliterasyonu” veya “Söz Başı Aliterasyonu” da denilen mısra başı kafiyesi, Mani şiirinin en belirgin özelliğidir. Bu manzum edebiyatı meydana getiren ve adı bugüne kadar ulaşan Uygur şairleri ise şunlardır: Aprınçor Tegin, Pratyaya-şiri, Şıngku Şeli Tutung, Ki-Ki, Asıg Tutung, Çısuya Tutung, Kalım Keyşi, Kül Tarkan, Çu- Çu. Uygur Dönemi Türk şiirinde sözlü şiir ürünleri olarak değerlendirebileceğimiz Halk Türküleri ve atasözleri bir takım şiir ve ahenk unsurlarını içermesi bakımından önemlidir. Maniheist ilahiler bu dönem şiirinin bir türüdür. Uygur alfabesinin sırasına göre oluşturulan akrostiş şiir diyebileceğimiz bir çeşit şiir türü bu dönemde görülmektedir. Uygur Türkçesi ve Edebiyatı Uygur Türkçesi Özellikleri Uygurlar ve Türkçe Uygurlar ve Budacı Edebiyat Uygurlar ve Manici Edebiyat Uygur Alfabesinin Özellikleri Uygur Dönemi Şiirinde Türler Uygur Edebiyatında Nesir Uygur Edebiyatında Şiir Belli Başlı Uygur Şairleri İlk Türk Şair Aprın Çor Tigin Uygur Kitabeleri Altun Yaruk Irk Bitig Kitabı Kalyanamkara Papamkara Sekiz Yükmek Hikayesi Budizm’e ait dinî masallar Burkancı edebiyatta avadana ve jataka (çatik) isimleri ile yer almıştır. Burkancı şiirin bir başka türü medhiye “övgü” şiirleridir. Burkan edebiyatında medhiye için ögdi, stava terimleri kullanılmıştır. Uygur şiirinde bir de hatimeler (sonlamalar, kolofonlar) bulunur. Bunlar tercüme edilen Budist Uygur metinlerinin sonuna konulan ek bölümlerdir. Uygur Maniheist edebiyatının belli başlı eserleri arasında Irk Bitig (Fal Kitabı), Huastuanift, İki Yıltız Nom (İki Kök Kanunu) adlı eserler gelir. Burkancılığa ait kutsal kitaplar “Üç sepet” adı altında bir araya toplanmıştır: Vinayalar, Sûtralar, Abidarmalar. Bunların dışındaki eserler ise Çatikler (çeşitli dinî hikâyeler) ve bir biyografiden meydana gelir. Vinayalar, Burkancı rahip ve rahibelerin hayatını, günlük yaşamlarını düzenleyen kuralları içine alır: Karmavâcana, Pravâranâ, Vinayavibhańga. Uygurcada nom, nom sudur, nom bitig ve sudur (Sûtra) adı verilen mukaddes kitap türünde, târihî Burkan’ın bütün burkanların verdikleri veya vermiş olduklarına inanılan ‘vaazları’ bir araya toplanmıştır: Altun Yaruk (Altın Işık), Sekiz Yükmek (Sekiz Tomar), Kuanşi İm Pusar (Ses İşiten İlâh), İnsadi Sudur, Yitiken Sudur, Kşanti Kilguluk Nom Bitig. Abidarmalar Burkancılığın metafizik yönünü işleyen eserlerdir: Abidarim Kıınlig Koşavarti Şastir. Çatik adı verilen parçalar, Buda’nın hayatlarından herhangi birini anlatır. İslâmî edebiyattaki menkıbeleri hatırlatırlar. Çatiklerin bazen mûsikî refakatinde piyes gibi temsil edildikleri tahmin edilmektedir: Edgü Ögli Tigin ile Ayıg Ögli Tigin (İyi Düşünceli Şehzade ile Kötü Düşünceli Şehzade), Şehzade ile Aç Pars Hikâyesi, Çaştani Bey Hikâyesi, Dantipali Bey, Maytrisimit. Küentso (Hüen-Tsang) Biyografisi Küentso adlı Çinli bir Burkan rahibinin 630-645 yılları arasında Türkistan üzerinden Hindistan’a yaptığı seyahati anlatır. #uyguredebiyatı #uygurmetinleri #Uygurlar
- Göktürk Yazıtları
Köktürklerden önceki zamanlardan elimizde hacimli eserler bulunmadığı için Köktürkler döneminden bize ulaşan bengü taşlar bizim ilk yazılı belgelerimiz olarak hatırda kalmıştır. Költigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk bengü taşları da bunlar arasında en önemli olanlarıdır. Taşlardaki işlenmiş ve edebi dil, yüzyıllardan beri kullanılan bir dilin izlerini taşımaktadır. Şiirsel bir ifade, yan ve mecaz anlamlarla zenginleşmiş kelime dünyası bunun açık birer delilidirler. Bengü taşlardaki yazı 1893 tarihinde Danimarkalı bilgin V. Thomsen tarafından çözülmüş ve okunmuştur. Yazının çözülmesiyle anıtların Türklere ait olduğu kanıtlanmıştır. 1825’ten beri Türkçenin en eski yazılı metni olarak bilinen Kutadgu Bilig’in yerini, 1893’te Köktürk bengü taşları almıştır. Böylece yazı dilimizin tarihi 337 yıl geriye gitmiştir. Köktürklerden kalan Türkçe anıtlar, hanedanın 682’de kurulan ikinci dönemine aittir. Bu dönemden kalmış olan bengü taş ve yazıtlar şunlardır: Çoyr (687-692) Hoytu Tamir (717-720) Ongin (Işbara Tamgan Tarkan) (719-720) İhe-Huşotu (Köl İç Çor) (723-725) İhe-Aşete (Altun Tamgan Tarkan) (724) Bayın Çokto (Tonyukuk) (725-726) Birinci Orhun (Köl Tigin) (732) İkinci Orhun (Bilge Kağan) (735) İhe Nûr (730) Hangiday Köktürklerin birinci dönemine ait, bugüne ulaşan herhangi bir Türkçe metin yoktur. Çin kaynaklarından Köktürklerin birinci döneminde Türkçenin yazı dili olarak kullanıldığını kesin şekilde göstermektedir. Bizans kaynakları da İstemi Kağan’ın 567’de İstanbul’a gönderdiği elçilik heyetiyle birlikte İskitçe bir mektup yolladığını kaydederler. Bizans kaynakları, İskitlerden sonra karşılaştıkları Türk kavimlerinden uzun süre “İskit” diye söz ettikleri için buradaki İskitçe kelimesi de Türkçe olarak yorumlanmalıdır. Zaten o tarihte İskitler artık ortada yoktur. O hâlde Köktürklerin daha ilk hükümdarları zamanında Türkçeyi bir yazı dili olarak kullandıklarını söyleyebiliriz. GÖKTÜRK KİTABELERİ Göktürk Kitabelerinin Önemi Göktürk Kitabelerinin Bulunuşu Kültigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk Bilge Kağan Yazıtı Kültigin Yazıtı Tonyukuk Yazıtı En Eski Türkçe Yazarları Göktürk Alfabesi Göktürk Kitabelerinde Din Anlayışı Göktürk Kitabeleri Üzerine Yapılan Çalışmalar Göktürk Türkçesinin İmla Özellikleri Göktürk Türkçesi ile Günümüz Türkçesi ile İlişkisi Göktürk Türkçesi – Türkiye Türkçesi Sözlüğü Runik Harfli Türkçe Kitabeler Köktürkler döneminde taşlara yazılan yazılarla oluşturulan bir edebiyat oluşturulmuştur. “Taş üzerine yazı yazmak” fiili için Köktürkler biti-, ur-, tokı- fiillerini kullanmışlardır. Biti- fiili, Çince biet kelimesinden türetilmiş bir kelimedir. Biet, Çincede “fırça” anlamına gelmektedir. Yazıda fırça kullanan Çinliler, “yazmak” fiilini bu kelimeden yapmışlardır. Bitigçi, biti- fiilinden iki yapım ekiyle türetilmiş bir kelimedir; g ile “yazı” anlamında bitig yapılmış, oradan da -çi(n) ile “yazıcı” anlamında bir meslek ismi (bitigçi) türetilmiştir. Bu türevlerin ortaya çıkması için araştırmacılar biti- fiilinin 3-4. yüzyıllardan önce de kullanılmış olması gerektiğini vurgulamışlardır. Hatta Şinasi Tekin bit+i- fiilinin Türkler tarafından milât sıralarında türetilmiş olabileceğini düşünmüştür. Tokı- fiili, vurma sesini anlatan tok yansıma ismine dayanmaktadır. Tok ismine +ı- eki getirilerek tokı- fiili türetilmiştir. “vurmak” anlamındadır. Türklerin “(taşa) yazı yazmak” için “vurmak” anlamındaki ur- ve tokı- fiillerini kullanması, yazı yazma işleminin vurarak yapıldığını göstermektedir. Orhun Yazıtları, 8. yüzyılın ilk yarısında Göktürk Devleti’nin kurulduğu Orta Asya’nın doğusundaki Orhun ve Selenga Irmakları boyunca dikilmiştir. Göktürk alfabesiyle yazılmış olan bu yazıtların bir yüzü Çincedir. Bu yazıtlar Göktürk Devleti’nin kurucularından Bilge Kağan, Kül Tigin ve Vezir Tonyukuk adına dikilen kitabelerdir. Bilim dünyasına ilk kez 1730 yılında İsveçli Strahlenberg tarafından tanıtılan bu yazıtlar, 1893 yılında Danimarkalı bilgin Thomsen tarafından okunmuştur. Göktürk harfleri ve yazıtları ilk kez Necip Asım (Yazıksız) tarafından 1899 yılında bir yazıyla tanıtılmış ve tamamı yine Necip Asım tarafından Türkçeye çevrilerek 1925 yılında yayımlanmış, daha sonra da, bulunan tüm yazıtları toparlayan Hüseyin Namık Orkun tarafından 1935-1941 yılları arasında dört cilt olarak “Eski Türk Yazıtları” adıyla basılmıştır. Yazıtlar Türk dili, tarihi, edebiyatı, sanatı, töresi hakkında önemli bilgiler vermektedirler. Türk ve Türkçe adı, ilk kez Doğu Göktürkler dönemine ait bu yazıtlarda geçmektedir. Yazıtların üçü çok önemlidir. İki taştan oluşan Tonyukuk 716, Köl Tigin (Kültigin) 732, Bilge Kağan 735 yılında dikilmiştir. Köl Tigin yazıtı, Bilge Kağan’ın ağzından yazılmıştır. Kültigin, Bilge Kağan’ın kardeşi, buyrukçu ihtiyar Tonyukuk ise veziridir. Anıtların olduğu yerde yalnızca dikilitaşlar değil, yüzlerce heykel, balbal, şehir harabeleri, taş yollar, su kanalları, koç ve kaplumbağa heykelleri, sunak taşları bulunmuştur. Bengü Taş (Sonsuz Taş) Edebiyatı ürünleri olarak da adlandırılan Orhun Yazıtları’nı meydana getiren eserler şunlardır: Tonyukuk Yazıtı: 724-726 yılları arasında dikilen Tonyukuk Yazıtı, Göktürk hanlarına vezirlik eden Tonyukuk tarafından yazdırılmış olup aynı boyda yan yana dikilmiş iki taştan ibarettir. Bu taşlar Orta Moğolistan’da Ulan Batur kentinin 50 km uzağındadır. Bu yazıtta Türk anı edebiyatının ve Türk tarihçiliğinin ilk temsilcisi olan Tonyukuk, içinde bizzat bulunduğu olayları ve döneminin tarihini yalın bir dille anlatmaktadır. Kültigin Yazıtı: 732 yılında Bilge Kağan tarafından küçük kardeşi Kültigin adına dikilmiştir. Kültigin’in kahramanlıklarını anlatan bu yazıt Bilge Kağan’ın ağzından yazılmış olmakla beraber, metinlerin yazarı, Yollug Tigin’dir. Tonyukuk Yazıtı’ndan 300 km uzaklıkta Orhun nehri yakınına dikilmiştir. Bilge Kağan Yazıtı: 735 yılında Bilge Kağan’ın oğlu tarafından dikilmiştir. Yazıtın üç yüzü Türkçe, bir yüzü Çince yazılmıştır. Düzenlemesi ve biçimi, Kültigin Yazıtı’nın benzeri olan bu yazıtta, Göktürklerin tarihi ve Bilge Kağan’ın, milleti için yaptıkları anlatılır. Bilge Kağan’ın ağzından yazılan bu yazıtın metni de Yollug Tigin’e aittir. Bilge Kağan Yazıtı, Kültigin Yazıtı’nın 1 km kadar uzağına dikilmiştir. #göktürkkitabeleri #göktürkyazıtları #göktürkler #göktürkçe #bilgekağan #tonyukuk #kültigin #orhunyazıtları
- Türk Mitolojisi
Yunanca; mitologia (µυθολογία), mithos (µυθος) yani “söylenen ya da duyulan söz” ve logos (λογος) yani “konuşma” kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur. Eski Yunan’da “geçmişte söylenenlerin tekrar edilmesi “ gibi bir anlam barındırmaktayken zamanla Batı dillerinde “efsane” anlamı kazanmıştır. Çağdaş kullanımda, mitoloji ya belirli bir din veya kültürdeki mitlerin bütününü tanımlar (örneğin: Yunan mitolojisi, Türk mitolojisi, Hint Mitolojisi) ya da mitlerin incelenmesi, yorumlanması, toplanması (belki yeniden oluşturulması) ve benzeri çalışmaları içeren bilgi, bilim dalını tanımlar. Mitoloji, Concise Oxford English Dictionary’de; a) Mitlerin, özellikle de belirli bir dinî veya kültürel geleneğe ait olanların, bir bütünü, b) Yaygın anlamda benimsenmiş fakat abartılmış veya kurgusal bir hikâyeler veya inançlar kümesi, c) Mitlerin incelenmesi (bilimi); Ana Britanica’da ise mitoloji, “belirli bir uygarlığa ya da dinsel geleneğe özgü inançları, uygulamaları, kurumları ya da doğa olaylarını açıklamak amacıyla görünüşte gerçekten yaşanmış olayları aktaran, çoğunlukla kökeni bilinmeyen ve en azından kısmen geleneğe dayanan söylenceler toplamı” şeklinde tanımlanmaktadır. Terim, bünyesinde barındırdığı tanım özelliği ile mecâzî şekilde, belirli bir görüş, anlayış veya kavramı hayalî (veya efsanevî) olarak etiketlemek için de kullanılmıştır. Çok sık rastlanır olmasa da, ayrıca günlük kullanımda mit sözcüğü gerçekte doğru olmayan bir hikâye veya anlatı için tercih edilir ve çoğunlukla bir yanlışlık ve/veya doğru olmayan unsur vurgusu barındırır. Mitoloji, zaman zaman Türkçe’de söylenbilim veya söylencebilim olarak da adlandırılmıştır. TÜRKLERDE MİTOLOJİK UNSURLAR Din ve Mitoloji Efsanelerimiz Mitlerin Oluşumu Mitoloji Nedir? Mitolojinin Özellikleri Oğuz Kağan Destanındaki Mitolojik Unsurlar Türk Mitolojisinde Acun ve Dünya Türk Mitolojisinde Ay Türk Mitolojisinde Dünyanın Şekli Türk Mitolojisinde Gök Direği Türk Mitolojisinde Gökyüzü Türk Mitolojisinde Güneş Türk Mitolojisinde İnsan Türk Mitolojisinde Kutsal Dağlar Türk Mitolojisinde Kutsal Irmaklar Türk Mitolojisinde Serap Türk Mitolojisinde Yer Alan Belli Başlı Motifler Türk Mitolojisinde Yer ve Yeraltı Türk Mitolojisinde Yıldızlar Türk Mitolojisinin Ortaya Çıkışında Etken Olan Kavramlar Türklere Göre Yaratılış ve Dünyanın Var Oluşu #mitoloji #mitolojinedirefsane #türkmitolojisi
- Türk Destanları
Kahramanlarının olağanüstü eylemlerini coşkulu, törensel bir üslupla anlatan ve genellikle birkaç bölümden oluşan manzum yapıtlardır. Bilinen en eski edebiyat türlerinden biridir. Eski Yunanlılar (Odessa, İlyada), Sümerler (Gılgamış), İranlılar (Şehnâme), Hindliler (Ramayana, Mahabarata), Finliler (Kalavela), Cermenler (Niebelungen), Ruslar (İgor), Fransızlar (Chansons de Geste) gibi milletlerin tarihî kahramanlarından bahseden ve doğrudan doğruya o milletin sinesinden fışkırmış millî destanları vardır. Bütün bu destanlar, millet tarafından oluşturulmuş, sadece kişiler tarafından kaleme alınmıştır. Millî destanda başlıca şu özellikler bulunmalıdır: Ortaya koyanı millet yani toplum olmalıdır. Destan, bir ferdin, bir sanatkârın değil milletin ortak dehâsının ürünüdür. Ortaya koyucusu ortak deha olduğu gibi, değerlendirilmesi de ortak zevkin süzgecinden geçmiştir. Konusu millet hayatı olmalıdır. Bu bakımdan destan, millî kültür değerlerinin bir hazinesi, millî ve sosyal hayatın ayrıntılı bir tablosu demektir.Büyük bir kahramanlık menkıbesi olmalıdır. Millî destanlar genellikle kahra-manlık duygularının çok yüksek insanî özellikler olarak işlendikleri destanlardır. Yüksek bir coşkunluk ifadesi taşımalıdır. Bu gibi destanlarda coşkun bir hava ve yüksek perdeden söyleyiş insanı sürükleyip götürür. Eserde tabiat unsuru da ön plândadır. Bu tabiat durgun ve sakin değil, tıpkı kahramanları gibi canlı ve aktif, hayata ve olaylara, hikâyeye adeta katılan bir tabiattır. Tabiatın tamamlayıcısı olarak da hayvanlar büyük bir yer işgâl etmektedir. Öyle ki, kahramanların ağlaması, bağırması ve bir çok hareketleri hayvanlara benzetilerek bir meziyetmiş gibi aynı kelimelerde birleştirilir. İçinde hızlı bir hayat tarzı hüküm sürmektedir. Zaman zaman bir tek cümle veya deyişle zamanların aşıldığını ve yılların üzerinden uçularak geçildiği görülür. Tarihle ilgi vardır. Destan tarih değildir, ancak tarihe de tamamen kayıtsız değildir. Destan tarihten doğar ve tarihî bir olaya dayanır. Destan, tarihî olayların millet hayatında bıraktığı şiirleşmiş, sanat eseri haline gelmiş şeklidir de denilebilir. Destanların en önemli tarafı, tarihî olmalarından çok, milletin ortak vicdanından doğmuş olmalarıdır. Bir coğrafya vardır. Tarihe dayanma özelliğinin yanı sıra bir de tarihî coğrafya vardır. Uzun, büyük ve manzum eserlerdir. Fakat beyit sayısı sabit değildir. Artar, eksilmez. Türk Destanları Alp Er Tunga Destanı Battal Gazi Destanı Bozkurt Destanı Cengiz Han Destanı Danişmend Gazi Destanı Edige Destanı Ergenekon Destanı Göç Destanı Köroğlu Destanı Köroğlu Destanının Özellikleri Manas Destanı Manas Destanı ve Edebiyatımızdaki Yeri Oğuz Kağan Destanı Oğuz Kağan Destanının Muhteviyatı Satuk Buğra Destanı Timur Destanı Türeyiş Destanı Türklerin Yaratılış Destanı Şu Destanı Bir kahraman etrafında olaylar gelişir. Bu kahraman konuşulduğu, tanındığı çevrelerin şartlarını da şahsında barındırabilen bir kahramandır. Mükemmel denilebilecek bir dil özelliğine sahiptir. Destan dili, bağlı olduğu dilin en güzel örneğini teşkil eder. Bu dil, yüzyıllarca milletin ağzında süzüle süzüle adeta atasözleri ve vecizeler dizisi haline gelmiş bir dildir. Destan, dili bakımından mukaddes kitapların dilini andırır. Destanların oluşmasında çekirdek, gelişme ve tespit olmak üzere üç aşama vardır. Milletin ilk zamanlarında onu toptan sarsan bir tarihî olay üzerine destan çekirdeği oluşur; sonra bu çekirdek uzun zaman bir destan devri yaşayan o millet tarafından yeni olaylarla geliştirilir; son olarak da bu gelişme tamamlandıktan sonra, fakat erimeden, canlı iken yazılı devreye geçilerek bir sanatkârın onu tespit etmesi gerekir. Destanlarda başlıca şu iki unsur yer alır: Destanlar, tarihî bir temel olaya dayanır. Bu olay tek ve derli toplu, ilgi uyandırıcı kahramanlık göstermeye müsait ve olağanüstü özelliklere sahiptir. Bir bütün olarak değil, bir takım bölümler halinde anlatılır. Olay içinde genel ilgiyi üzerinde toplayan belli başlı bir tarihî şahıs vardır. Bu şahıs, destanı yaratan ırkın kahramanlık, sadakat, merhamet, vb. gibi bütün üstün meziyetlerini şahsında toplar. Yaptığı büyük ve önemli işlerle milletin takdirini kazanır. O daima örnek insandır. Etrafındaki her şeye ve herkese hakimdir. Destanlarda ikinci derecedeki şahıslar da önemlidir. Bunların her biri iyi veya kötü, ayrı bir davranış şeklinin (aşk, merhamet, kıskançlık, gayret, ihtiras, alçaklık, vs.) temsilcisidirler. Tanrılar, tanrıçalar, yarı tanrılar gibi, gerçek kişilerin kaderlerini tayin eden mitolojik varlıklar da destanlarda yer alır. Destanlar, meydana geldikleri tarihte, ait oldukları milletin ortak ülküsünü belirtirler. Bu özelliklerinden dolayı, millet hayatında önemli yer tutarlar. Ayrıca milletin kendilerine güven duymalarını sağlar ve yeni nesillerde millî şuurun gelişmesinde yardımcı olurlar. Tarihî veya sosyal bir sebeple uzaklaşılan millî benliğe yeniden dönüşü kolaylaştırırlar. Destanlar, eski çağlarda ezgiye eşlik etmeye en uygun biçimde, çoğunlukla nazımla düzenlenmiştir. Epik şiirin en güzel örnekleri olan destanlarda olağanüstü olayların, doğaüstü kahramanların, tanrıların savaşlarının yanı sıra; eski çağ insanlarının inanışları, yaratılış ve varoluş konusundaki düşünceleri; ulusların özlemleri ve düşleri de dile getirilir. Destanlar insanların olayları dinleme ve anlatma gereksiniminden dolayı kuşaktan kuşağa yayılmıştır. Destanlar; tarih, düşünce ve sanat bakımından büyük değer taşırlar. Tarihi aydınlatır, düşünce ve sanata kaynak oluştururlar. Bilimsel tarih araştırmaları yanında, tarihi olaylar karşısında halkın duygu ve düşüncelerini yansıtırlar. Destan kahramanlarının doğaüstü özellikler göstermesi, olayların olağanüstülüklerle anlatılması destanların gerçeklerden uzak olduğunu göstermez. Destanlar, anlatımlarındaki olağanüstü özellikler ayıklandığında ulusların tarihini aydınlatan en önemli kaynaklardır. Yüzyıllar boyunca Türklerin duyuş, düşünüş, inanış ve hayallerini; güzel sanatlarını; aşk, aile, vatan, ulus ve devlet anlayışlarını Türk destanlarında görebiliriz. #destan #türkdestanları
- Sav
Sav, İslamiyet öncesi Türk edebiyatında atasözünün karşılığıdır. Bir düşünceyi, bir deneyimi, bir öğüdü, en az sözcükle kısaca anlatan kalıplardır. Biçim olarak bir düz yazı tümcesi veya bir şiir dizesi gibi olabilirler. İslamiyet öncesi Türk edebiyatına ait savların kimileri küçük ses değişiklikleriyle, Türkçede bugün de yaşamaktadır. İslamiyet öncesi Türk edebiyatına ait en güzel savları XI. yüzyılda Kaşgarlı Mahmud’un yazdığı Divânü Lûgati’t Türk adlı eserde görüyoruz. Örnekler: Aç ne yimes tok ne times (Aç ne yemez tok ne demez.) İt ısırmas at tepmes time(İt ısırmaz at tepmez, deme.) Biş erngek tüz ermes(Beş parmak düz (bir) olmaz.) Yılan kendü egrisin bilmes, tevi boynun egri tir (Yılan kendi eğrisini bilmez, deve boynun eğri,” der.) Ot tese ağız köymez (Ateş demekle ağız yanmaz.) Suw bermeske süt ber (Su vermeyene süt ver. Öküz adakı bolgınca buzağı başı bolsa yeğ (Öküz ayağı olmaktan buzağı başı olmak iyidir.) Ağılda oglag togsa arıkta otı öner (Ağılda oğlak doğsa, ırmakta otu biter.) Ermegüge bulıt yük bolır (Tembele bulut yük olur) Teve silkinse eşgekke yük çıkar (Deve silkinse eşeğe yük çıkar.) Yir basruku tag, budun basrıku beg (Toprağın dengesini dağlar, ulusun düzenini beyler sağlar.) Tay atasa at tınur; oğul eredse baba dinlenür (Tay yetişirse at dinlenir; oğul erleşirse baba dinlenir.) #atasözü #sav #türkatasözleri
- Sagu
İslamiyet öncesi dönem Türk kültüründe önemli bir yari olan cenaze merasimlerinde dönemin ozanları ölen kişinin kahramanlıklarını, iyiliklerini anlatan şiirler söylerlerdi. İşte İslamiyet öncesi döneminde yuğ adı verilen cenaze törenlerinde söylenen bu şiirlere “sagu” adı verilir. Sagu halk şiirinde “ağıt”, divan şiirinde ise “mersiye” adını almıştır. Saguları, ölen kişiler için yapılan dualar olarak da düşünmek mümkündür. Ölen kişinin iyi tarafları anlatılarak Tanrı tarafından iyi bir insan olarak algılanması amaçlanmıştır. Hece ölçüsüyle söylenen sagular, tıpkı koşuklar gibi düz kafiye (aaaa/bbba/ccca/-aaab/cccb/dddb) ile söylenir. Kültürümüze ait sagu örneklerini Kaşgarlı Mahmut’un Divan ü Lugati’t-Türk adlı eserinde bulmamız mümkündür. Günümüze kadar gelmiş olan Alp Er Tunga sagusu Türklerin milli kahramanı olan Alp Er Tunga’nın ölümünden duyulan büyük acıyı anlatmaktadır. Özgün hali Alp Er Tunga öldi mü? Isız ajun kaldı mu? Ödlek öçin aldı mu? Emdi yürek yırtılur. Ödlek yarağı içine aldun mi? Oğrun tuzağ uzattı Begler begin azıttı Kaçsa kah kurtulur? Begler atın urgurup Kadgu anı turgurup Mengzi yüzi sargarup. Korkum angar türtülür. Uluşıp eren börleyü’ Yırtıp yaka urlayu Sıkrıp üni yırlayu Sığtap közi örtülür. Könglüm için ötedi. Yitmiş yaşıg kartadı Kiçmiş ödig irtedi Tün kün kiçip irtelür Günümüz Türkçesiyle Alp Er Tunga öldü mü? Kötü dünya kaldı mı? Felek öcünü aldı mı? Şimdi yürek yırtılır. Feleğin silahı hazır Gizli tuzak kurdurur Beyler beyini vurdurur Kaçsa nasıl kurtulur? Beyler atlarını yorup Kaygıdan çaresiz durup Beti benzi sararıp Sarı safrana döndüler. Erler kurt gibi hıçkırdı Yaka bağır yırtıp durdu Acı ağıtlar çığırdı Yaş akar gözler kurur. Gönlüm içinden yandı. Yetmiş yaşa dayandı Geçmiş zamanı andı. Geçen günler nerdedir? #alpertunga #islamiyetöncesişiir #sagu #sözlüdönemedebiyat
- Koşuk
Genellikle kendi başına bütünlüğü olan dört dizeli bentlerden oluşan koşuklar, manilere ve koşmalara kaynak olmuştur. Türkler İslamiyet öncesi belli dönemlerde, “sığır töreni” adı verilen av törenlerinde, “Şölen” adı verilen kurban törenlerinde ziyafetler ve yengi ile biten savaşlar sonunda, tüm boyların erkekleri bir araya gelerek eğlenirdi. Bu eğlencelerde söylenen çoklukla aşk, doğa ve yiğitlik konularını işleyen şiirlere “koşuk” adı verilir.Ayrıca halk edebiyatında en çok kullanılan ve en çok sevilen nazım biçimidir. Halk şiirindeki karşılığı koşmadır. Koşuk örneklerini Kaşgarlı Mahmut’un Divan ü Lugati’t-Türk adlı eserinde görmekteyiz. Koşuk türünün belli başlı özellikleri şunlardır: Hece vezni ve yarım kafiye ile söylenen şiirlerdir. Kopuz eşliğinde söylenir. Yiğitlik, aşk, tabiat konularını işler. Nazım birimi dörtlüktür. Bu şiirlerde düz kafiye kullanılır: aaaa, bbba, ccca… (aaab cccb dddb) Bu şiirlerin İslâm sonrası halk edebiyatındaki adı koşma’dır. Sığır denilen sürek avlarında söylenen lirik şiirlerdir. Özgün hali Öpkem kelip ogradım Arslanlayu kökredim Alplar başın togradım Emdi meni kim tutar Kanı akıp yoşuldu Kabı kamug deşildi Ölüg birle koşuldu Togmuş küni uş batar Kaklar kamug kölerdi Taglar başı ilerdi Ajun tını yılırdı Tütü çeçek çerkeşür Etil suwı aka turur Kaya tübi kaka turur Balık telim baka turur Kölün takı küşerür Günümüz Türkçesi Öfkelenip dışarı çıktım Arslan gibi kükredim Yiğitler başını doğradım Şimdi beni kim tutabilir. Kanı akıp boşandı Derisi baştan başa deşildi Ölülerle bir oldu Doğan güneş işte batıyor Kuru yerler hep gülerdi Dağbaşları göründü Dünyanın soluğu ılındı Türlü çiçekler sıralandı İtil suyu akar durur Kaya dibini oyar durur Bütün balıklar baka durur Gölü bile taşırırlar Özgün hali Yay yarupan ergüzi Aktı akın munduzı Toğdu yaruk yılduzı Tıngla sözüm külgüsüz Agdı bulut kükreyü Yağmur tolı sekrüyi Kalık anı ügriyü Kança barır belgüsüz Türlük çeçek yarıldı Barçın yadım kerildi Uçmak yeri körüldi Tumluk yana kelgüsüz Günümüz Türkçesi Bahar geldi Kar suları seller gibi aktı Tan yıldızı da doğdu Sözümü gülmeden dinle Bulut gürleyerek yükseldi Yağmur, dolu yağdı Rüzgar önüne kattı nereye gider bilinmez Rengarenk çiçekler açıldı İpek yaygılar serildi Cennet yeri görüldü Soğuklar artık gelmez #islamiyetöncesişiir #sav #koşma #sagu #sözlüedebiyat #koşuk
- Kompozisyon
Kompozisyon sözü bize batı dillerinden, Fransızcadan geçmiştir. Fransızcada “composer” fiili; birleştir, meydana getir, okul ödevi yap anlamına gelir. Kompozisyon sözcüğü “composer” fiilinden türetilmiştir. Eski edebiyatımızda bu söze karşılık olarak “inşa” sözü kullanılmıştır. Ancak bu söz, şiir dışındaki bütün edebi türlere ad olmuştur. Kompozisyonun tam karşılığı olarak, “tahrir” sözü kullanılmıştır. Bugün kompozisyon sözü ile düzenli ve planlı yazı yazmak ve konuşmak kastedilmektedir. O halde kompozisyon demek, bir konu hakkındaki duygu ve düşüncelerimizi, kültür dağarcığımızdaki o konu hakkındaki düşüncelerle planlı ve düzenli bir şekilde bütünleştirmektir. YAZIDA YER ALMASI GEREKEN TEMEL ÖZELLİKLER Yazının okunaklı, açık seçik olması esastır. Okunaksız yazı değerlendirmede öğrencinin kaybına neden olur. Öğretmenler okunmayan yazıyı okumak zorunda değillerdir. Yazının okunaklı olması gerekliliği sadece Türkçe, Dil ve Anlatım, Türk Edebiyatı dersleri için gerekli değildir. Diğer bütün dersler ve hayatın tamamı için gereklidir. Unutmamak gerekir ki; her yazı okunmak için yazılır. Okunamayan bir yazı ile suya yazılan bir yazı arasında hiçbir fark yoktur. Her ikisi de işe yaramaz. Yazının güzel olması da aranılan bir özelliktir. Ancak güzel yazı yazmak bir yetenek işidir. Ancak okunaklı yazmak yetenek işi değil bir gerekliliktir. Herkes güzel yazı yazamaz; ama herkes okunaklı yazı yazabilir.Yazıyı Düzeltme Yolları Yazıyı düzeltmenin yolu, yazıyı okunaksız ve çirkin yapan hususları görmekten geçer. Şu üç unsura dikkat edilmediğinde, rastgele davranıldığında yazı okunamaz duruma gelir ve çirkinleşir. 1. Yazının eğimi: Her insan, yazarken harfleri sağa veya sola eğimli ya da dik yazar. Yazı yazarken elimiz nasıl alışmışsa yazının eğimi öyle olmalıdır. Bu durum sürekli değiştirilmemelidir. Aynı kağıt üzerinde yazının farklı yönlere yatırılması yazıyı da kağıdın bütününü de çirkinleştirir. 2. Yazının harf büyüklüğü: Yazıyı oluşturan harfler, aynı boyutlarda olmalıdır. Yazı içinde bazı harflerin boyut olarak diğerlerine göre daha büyük veya küçük olması yazımızın çirkin olmasına neden olan en temel faktörlerdendir. Bu yüzden yazarken harflerin aynı ebatlarda olmasına dikkat etmeliyiz. 3. Sözcük aralıkları: Yazıda sözcükleri arasındaki aralık düzensiz olmamalıdır. Sözcükler arasındaki aralık yazınızın harflerindeki ebada göre iki harf boyutunda olmalıdır. Kelimler arasında gereğinden fazla veya az aralık bırakılırsa yazı çirkinleşir. Yazıda yukarıdakilerden başka, silinti ve kazıntılardan kaçınmaktır. Silinti ve kazıntılardan kurtulmanın yolu, önce düşünmek, yazacaklarımıza karar vermek en sonunda da düşündüklerimizi planlı bir şekilde yazmaktır. #kompozisyon
- İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı
Türklerin henüz yazıyı kullanmadıkları dönemlerde oluşturdukları edebiyat ürünleri sözlü dönem edebi ürünleri olarak adlandırılmaktadırlar. Sözlü olarak ortaya çıkan edebi metinler; kulaktan kulağa ve nesilden nesile aktarılarak varlığını sürdürüler. Ancak bu aktarım sonsuza kadar sürmez. Kimi eserler zamanla unutlur, kimi eser de bir derlemeci tarafından yazıya aktarılarak ölümsüz hale gelir. İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatının M.Ö. 5000’li yıllara kadar gittiiği tahmin edilmektedir. Sözlü dönem dediğimiz edebiyat dönemi de M.Ö. 5000’li yıllardan başlayarak M.S. 7. yüzyıla kadar devam etmiştir. M.S. 7. yüzyılda yazılan Göktürk Kitabeleri edebiyatımız içiin yeni bir dönem açmıştır. Bu da yazılı dönemdir. Ancak unutulmamalıdır ki sözlü edebiyat geleneği Göktürk Kitabelerinin yazılmasıyla son bulmamıştır. Hem yazılı hem de sözlü edebiyat ürünleri birlikte verilmiştir. Sözlü edebiyat geleneği yakın bir zamana kadar varlığını sürdürmüştür. Sözlü gelenek dönemi edebi metinlerinin özelliklerini şöyle özetleyebiliriz: Bu dönem ürünleri tamamıyla manzumdur. Nesir alanında eser yoktur. Dönemin yaşayış tarzını ve kültürünü yansıtan eserlerdir. Bu dönemde Türkler, göçebeliğe dayanan günlük hayatlarında ve özellikle düzenledikleri törenlerde (sığır: av töreni; şölen: ziyafetler; yuğ: ölüm töreni) bir araya geldiklerinde “ozan”, “kam” veya “baksı” denilen şairler “kopuz” denilen saz eşliğinde “koşuk”lar ve “sagu”lar söylerlerdi. Bu şiirler (sagu, koşuk, destan) hece ölçüsüyle söylenen ve yarım kafiye kullanılan şiirlerdir. Anlatım söze dayanır. Düşünce ve hayaller şiirle anlatılmıştır. Nazım biçimi dörtlük, vezin hece veznidir. Yarım kafiye kullanılmıştır. Dil sadedir. Hiçbir yabancı dilin etkisi yoktur. Bu ürünler düzenlenen törenlerde (sığır: av töreni; şölen: ziyafetler; yuğ: ölüm töreni) ortaya çıkmıştır. Şiirler kopuz denilen saz eşliğinde söylenir. Daha çok somut konular işlenmiştir. Kahramanlık, savaşlar, tabiat ve aşk konuları işlenir. Şairlere ozan, kam, baksı, oyun, şaman gibi adlar verilir. Kaşgarlı Mahmud’un Divânü Lûgati’t Türk adlı eserinde ve Turfan kazılarında ele geçirilen metinlerde adlarına ve şiirlerine rastlanan ilk Türk şairleri Aprın Çor Tigin, Çuçu, Ki-ki, Kül Tarkan, Asıg Tutung, Pratyaya Şiri, Kalun Kayşı, Çisuya Tutung’dur. #sözlüdönemtürkedebiyatı #göktürkkitabeleri #sav #islamiyetöncesitürkedebiyatı #türkedebiyatı #türkdestanları #sagu #sözlüedebiyat #koşuk





