Arama Sonuçları
Boş arama ile 827 sonuç bulundu
- Öğretici Nesir Türleri
Toplumu, bilimsel, siyasal, sanatsal ya da sosyal bir konu üzerinde düşündürmeyi, tartıştırmayı, bu yolla gerçeklere ulaştırmayı, haber vermeyi amaçlayan yazı türlerine düşünce yazıları denir. Düşünce yazılarının çoğu duygusal boyutlu değildir, gözlem ya da deneyime dayalı yazılardır. Yazarın sanatlı anlatım kaygısı yoktur. Genellikle gazetelerden tanıdığımız yazı türleridir. Haber, makale, fıkra, eleştiri, deneme, söyleşi, röportaj, gezi, günlük, anı, inceleme, biyografi, otobiyografi, bibliyografi türündeki yazılar düşünce yazıları arasında yer alırlar. Anı (Hatıra) Bibliyografi Biyografi Deneme Eleştiri Fıkra Gezi Yazısı Günlük Haber Yazısı İnceleme Yazısı Makale Mektup Mülakat Nutuk Otobiyografi Röportaj Söyleşi #HaberYazısı #Röportaj #Mektup #GeziYazısı #ÖğreticiMetinler #Makale #ÖğreticiNesir #Günlük #İncelemeYazısı #Nutuk #Söyleşi #Eleştiri #Bibliyografi #Fıkra #Mülakat #AnıHatıra #deneme
- Türk Edebiyatında Düzyazı (Nesir)
Göktürk Yazıtlarının dilinin konuşma dili ile aynı olduğu görüşü yaygındır. Yazıtlardaki bir iki yabancı sözcük zaten özel addır. Uygur yazmalarında dinsel kitaplar aracılığı ile bir iki yabancı sözcük girer; fakat Türkler o dönemde din terimlerinin birçoğunu olduğu gibi almamışlar, Türkçeleştirmişlerdir. İslâm dininin etkisi ile düzyazı diline de önce din terimleri sonra sosyal içerikli sözcükler girmiştir. O dönemde dilimize giren yabancı sözcüklerden sanat eserlerinde yoğunluk Farsça sözcüklerde, bilim eserlerinde yoğunluk Arapça sözcüklerdedir. Aynı zamanda Türk halkının Orta Asya’dan beri kendi içinde anlatımını sürdürdüğü diğer masallar, destanlar, halk hikâyeleri, evliyaların yaşam öyküleri, dinsel bilgi vermeyi amaçlayan Kuran açıklamaları, kırk hadis açıklamaları ve doğaçlama yarattıkları orta oyunları birer düz anlatı örnekleri sayılabilir. Başından beri bunlar yazıya geçirildiklerinde, halkın yararlanabilmesi için, dilinin anlaşılırlığına özen gösterilmiştir. Anadolu’da din, bilim ve sanat alanlarında yazılmış ilk düzyazılar daha çok Osmanlı dönemine rastlar. Osmanlı döneminde şiirden düz yazıya geçiş birdenbire olmamıştır. İlk düzyazı örneklerinde cümle sonu ve sözcük öbeklerinin sonlarında seci denilen bir tür uyak kullanılmıştır. Dili anlaşılmayacak kadar Arapça ve Farsça sözcüklerle doludur. Cümleleri uzundur. Bunlara o dönemde süslü nesir denir. Yine 18. yüzyıldaki Sebk-i Hindi akımı bilmece gibi gizemli anlatımıyla dilin anlaşılırlığını olumsuz etkilemiştir. Din, bilim ve sanat alanlarında yazılmış düzyazılarda anlatım daha anlaşılır durumdadır: Hitabiyyat’tan . . . . . Alîmsin, ilmine gayet yok. Kadîrsin, kudretine nihayet yok. Kadîmsin, ukuul-i mütekaddimîn ve müteahhirîn dâire-i kıdemine kadem basamaz. Hakîmsin, hükema-yı evvelîn ve âhirîn hikmetin ma’rifetinden dem uramaz. Bir mâşûksun ki aşkun havâsında felekler çerhe girüp oynar. Bir mahbûbsun ki şevkin derdinden bütün gün âsiyâ-yı çerh inler. . . . . . Sinan Paşa, Tasarrunâme, 15.yy. Görülüyor ki düzyazıyı kullanmamak bakımından Divan edebiyatı ile halk edebiyatı arasında görüş ayrılığı yoktur. İkisinde de ön sırayı şiir almış, düzyazı ikinci sıraya itilmiştir. Bir farkla; halk arasında okuryazar sayısı çok az olduğu halde Divan şairlerinin hepsi okur-yazardır. Buna karşın bu edebiyatın düzyazı örneği birkaç seyahatname, tezkire, mektup, bilim eseri ve yine şiire çok yaklaşan münşeat ile sınırlıdır. Düzyazı dili Tanzimattan sonra başlatılan dilde yalınlaşma çabalarından sonra konuşma diline yaklaştı. Günümüzde artık düzyazı ile hem duygular, düşünceler anlatılmakta; hem bilimsel bilgiler verilmekte; hem de öykü, roman, tiyatro gibi sanatlı anlatımlar yazılmaktadır. Hepsinin de dili ve anlatımı herkesin anlayacağı kadar yalındır. Türk Düzyazısında Çağlara Göre Kullanılan Yazım Kuralları Göktürklerde harfler taşa kazındığı için bitiştirilmez. Yazı yukarıdan aşağıya doğru yazılır. Uygurlarda z harfi ayrı yazılır, diğerleri bitişiktir. Harf sayısının az oluşu nedeniyle, bir harf birden çok sesin karşılığı olarak kullanılır. Bu da hem okumayı güçleştirmekte; hem de bugün Uygur yazmaları üzerinden yapılacak dil tarihi çalışmalarını olumsuz etkilemektedir. Harflerin başta, ortada, sonda yazılışları değişiktir; sağdan sola doğru yazılır. Taşa kazımaktan çok kâğıda yazmaya elverişli bir yazıdır. Karahanlılar döneminde ise Arap yazısı yaygınlaşmıştır. Arap yazısı işlek bir yazı olmakla birlikte, Arap alfabesinde kimi seslerin birden çok harf ile karşılanması, kimi harflerin ise birden çok sesi karşılaması; ayrıca harflerin başta, ortada, sonda değişik yazılması metinleri güç okunur duruma getirmiştir. Türklerde kullanılan ilk noktalama işareti iki nokta üst üstedir (:). Orhun Yazıtlarında her sözcük arasına bu işaret konur. Uygurlar cümle bitimlerine nokta (.) koymuş; noktalama işaretlerinin sayısını da artırmışlardır. Arap yazısına geçildikten sonra verilen ilk eserlerin birçoğunda bu alfabeye özgü hareke adı verilen işaretler kullanılmıştır. Harekelerden üstün a, e, esre ı, i ve ötre o, ö, u, ü ünlülerini karşılar. Kimi zaman cümle bitimlerine nokta (.) konur. elif ( ), re ( ), ze ( ), dal ( ), zel ( ), je ( ), vav ( ) harfleri kendinden sonraki harf ile bitiştirilmez. Bugünkü anlamda noktalama uygulamasında Batı edebiyatı ile tanışmanın etkisi büyüktür. Türk Düzyazısında Çağlara Göre Söz Varlığı ve Cümle Yapısı Göktürk Yazıtlarında bin kadar sözcük varken, Ahmet Caferoğlu Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü’nün üçüncü baskısında 7500 sözcük olduğunu vurgulamaktadır. Bunların içinde Mani, Buda gibi dinlerin etkisiyle girmiş yabancı sözcükler elbette vardır. Divan-ı Lugat-it-Türk’teki sözcük sayısı da ondan az değildir. Yine içinde İslâmiyetin etkisi ile girmiş Adapça, Farsça sözcükler vardır. Ferit Devellioğlu’nun 1970 basımı Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat’inde Ek’iyle birlikte 65.000’den fazla yalnız Arapça, Farsça sözcük ve tamlama bulunur. Bu rakamda Türkçe ile Batı dillerinden geçme sözcükler yoktur. Bu rakam Türklerin Araplar, Farslar ile 600 yıllık dil etkileşimini belgeler. Türk Dil Kurumunun 1998 basımı Türkçe Sözlük’ünde bugünkü Türkçede kullanılan ortalama 75.000 sözcük yer almaktadır. Bu bir iki sözlük karşılaştırması Türkçenin- özellikle düzyazıdaki- sözvarlığı hakkında bir fikir vermektedir. Göktürkçede cümle yapısı genellikle basit olmakla birlikte kısa birleşik cümleler de bulunur. Uygur Türkçesinde Budist din kitaplarının etkisi ile cümle başı edatlarında, zarf tümleçlerinde artış vardır. Bu, cümle yapısını uzatır. Çevirinin doğal sonucu olarak devrik cümlelere sıkça rastlanır. Böylece cümleler, hareketlidir ve sık değişebilir. Karahanlı Türklerinin İslâmiyeti kabul etmesinden sonra anlatım diline Arapça sözcükler girdi ve Karahanlı Türkçesindeki söz varlığı arttı. Sözvarlığı içinde Arapça birçok bağlaç da vardır ve bu bağlaçlar yazılı anlatımın cümlelerini uzatır. Bu durum Osmanlıca ile yazılan düzyazı örneklerinde sayfalarca süren cümlelerin oluşmasına neden oldu. Sebk-i Hindî akımında yazılı anlatım dilinin bilmece gibi gizemli olması cümleleri de uzatmıştır. 18. yüzyıldaki yerlileşme akımı ile başlayan anlatım dilinde sadeleşme hareketinin dikkati çeken ilk özelliklerinden biri de cümle yapısının basitleştirilmesi ve kısalmasıdır. Tanzimat döneminde Batıya yöneliş ve gazete çalışmaları ile cümle yapısı biraz kısaldı. Cumhuriyet sonrası dilde öze dönülmüştür. 1928’deki harf devrimi, 1932’de Atatürk’ün çabaları ile kurulan Türk Dil Kurumunun çalışmaları sonucunda düzyazı anlatım dili ve cümle yapısı sadeleştirilerek bugünkü duruma getirilmiştir. Türk Düzyazısında Çağlara Göre İşlenen Konular Türklerin ilk düzyazı örneklerinde ele aldıkları konu günlük yaşam ve savaştır. Yazıtlardan çıkarılan dünya görüşleri, o zamanki Türklerin gelecek için umut yüklü olduğu doğrultusundadır. Yenisey Yazıtlarında, mezar taşlarına ölenin anısı niteliğinde yazılan birinci kişi aktarımlı yaşam öyküleri yer alır. Orhun Yazıtlarından Tonyukuk’unkinde bu anıların genişletilmişiyle karşılaşırız. Devlet adamı kimliği olduğu için Tonyukuk’un anıları tarih belgeleri niteliği de taşır. Anlatımı içtendir, bir iki atasözü de kullanılmıştır. Kültigin ile Bilge Kağan yazıtları Türklerin o ana kadarki tarihlerini konu alır. Fakat önce Uygurlarda, sonra İslâm uygarlığı etkisinde Türklerin çok dindar olduklarını görüyoruz. Bu da işlenen konuların çoğunun din ile ilgili olmasına neden olmuştur. Bunun yanında Uygurlar döneminde tıptan fala, din kitaplarından burkan hayatlarına, seyahatnamelerden mektuplara kadar birçok konuyu işlemişlerdir. İslâm uygarlığına girildiğinde Türkler edebiyat ve sanatta Farsların etkisine girerler. Konu birden çeşitlenir. Dinsel konular yine çoğunluktadır; fakat tıp, astronomi, matematik, coğrafya, anı, tarih, sözlük gibi farklı konularda da birçok eser yazılır. Osmanlıcada düzyazı şiire göre daha az kullanılsa da eserlerin konularında ve sayılarında büyük artış görülür. Dil olarak Arapça ve Farsça yazıldıkları için, bu diller bilinmedikçe ulaşılamayan eserlere de rastlanır. Düzyazıda asıl önemli konu çeşitlemesi Tanzimat’tan sonra olur. Dilden hukuka, tarihten sosyolojiye, aşktan vatan sevgisine kadar pek çok konuda eserler verilir. Çağdaş edebiyatın konu temelleri bu dönemde atılır. Türk Düzyazısında Çağlara Göre İşlenen Yazı Türleri Türklerin ilk türlerinden biri anıdır; Yenisey Yazıtlarıyla, Tonyukuk Yazıtındaki yaşam öyküleri bunlardandır. Devlet adamı kimliği olduğu için Tonyukuk’un anıları tarih yazısı da sayılır. Uygurlar döneminde bilimsel yazılar yazılır. Burkan hayatlarını anlatan bir bakıma biyografi türünün ilk örnekleri ile karşılaşılır, seyehatnâmelerde gezi yazısı türü kullanılır. Mektup türünü de işlemişlerdir. İslâm uygarlığına girildiğinde Türkler yine tıp, astronomi, matematik, coğrafya gibi bilimsel yazılar; anı, rüya tabirleri, gezi yazıları gibi yazılar yazarlar. Şuara tezkirelerinde bir bakıma biyografi ve bibliyografi yazı türlerinin ilk örnekleri görülür. Sözlük çalışmaları vardır. Düzyazıda asıl önemli yazı türleri Tanzimat’tan sonra gelişir. Bugün kullanılan yazı türlerinin hemen hepsi o dönemde gazete yazı türü olarak edebiyata girer. İşte bu dönemden sonraki yazı türlerinin artık düşünce değeri olan yazılar (makale, deneme vb.), sanat değeri olan yazılar (öykü, roman, tiyatro vb.) olarak gazetelerde yayınlandığını biliyoruz. Yazışmalar her dönem için geçerli bir yazı türüdür. #Düzyazı #nesir #TürkEdebiyatındaDüzyazı #TürkEdebiyatındaNesir
- Düşünce Yazılarının Temel Özellikleri
Fikir yazıları, tezler, doktora çalışmaları, herşeyden önce açık ve anlaşılır olmak zorundadır. İleri sürdüğünüz fikirler, delilleriniz, istediği kadar iyi olsun, eğer bu düşünceler açık ve seçik bir tarzda ifade edilmemişse kabul görmeyecektir. Bilmek başka şey, bilineni ifade etmek ise başka şeydir. Bunun için bu tip yazıları yazarken bazı genel kurallara uymak gerekir. Yazdığınız bir ispatlama metninin yahut bir ispatlama paragrafının anlaşılır olması için şu kuralları göz önünde bulundurmanın yararlı olacağını düşünüyoruz: A) Basitlik: Bir düşünce yazısında en önemli kural budur: İki kısa ve basit cümle, bir uzun cümleden daha kolay anlaşılır. Bir cümlenin uzun olması daima başınızı derde sokar, çünkü sıra ve bağlı cümleler daima beklenmedik güçlükler çıkarır ve yanlışlıklara yol açar. Üstelik okuyucuyu yorar. Bundan dolayı bağlaçları, yan cümleleri, sıfat fiil ve zarf fiilleri fazlaca kullanmayınız. Bir yazıda bozuk cümlelerin bulunmasının temel sebeplerinden birisi, cümleyi yazarken akla gelen bir şeyi hemen bu cümleye ilâve etmeye çalışmaktır. Yazmaya başlamadan o cümlede ne diyeceğinizi kesin olarak bilmelisiniz. Sonra da onu nasıl bir cümle ile ifade edeceğinize karar vermeli ve yazarken de asla bu kararınızı değiştirmemelisiniz. Unutmayınız, bir nehir geçilirken at değiştirilmez, bir cümle yazılırken ona ilâveler yapılmaz. Eğer yapacağınız değişiklik çok önemliyse, cümleyi yeniden düzenlemek gerekir. Bu kuralı uygularsanız, birçok yanlış cümleden ve anlaşılmaz ifadeden kurtulursunuz. Bir paragrafta sadece bir fikri ele alınız, bir meselenin sadece bir yönünü aydınlatınız. Aklınıza gelen önemli bir fikri ona hemen ilâve etmeyiniz. Bu fikir gerçekten önemliyse onu ayrıca ele alınız. B) Açıklık : Söyleyeceğinizi açıkça, doğrudan doğruya söyleyiniz, dolaylı bir şekilde yahut üsü kapalı olarak anlatmaya çalışmayınız. Söylediklerinizi, yeri geldikçe derli toplu bir cümleyle özetler, temel fikrinizi açık bir cümleyle tekrarlarsanız okuyucu sizi daha iyi anlayacaktır. Kelimeler, özenle seçilmiş olmalıdır: Gösterişli, iddialı, göz alıcı, moda olan kelimeler yerine söylemek istediğiniz şeyi tam ve iyi ifade eden kelimeler seçiniz. Bir dilde aynı fikri ifade eden birçok kelime vardır, ama onlardan sadece birisi sizin söylemek istediğiniz şeye uygundur. Onu bulunuz. Dili güzel kullananlar, bir fikri ifade etmek için en uygun kelimeleri bulabilenlerdir. Bir yazıda kullanılan cümleler, sözlü ifadenin aksine iyi düşünülmüş, iyi kurulmuş, bütün öğeleri özenle yerli yerine konulmuş cümleler olmalıdır. Noktalama işaretlerinin de dikkatle konulması gerekir. C) Sağlam bir yapı : Bir ispatlama paragrafında, dört temel element bulunur. Bunlar, Tez, Delil, Sergileme ve Özettir: Tezin yahut genel fikrin ifade edilmesi: Paragrafta ele alacağınız fikri açık ve net bir cümle ile ifade ediniz. Bu sizin tezinizdir. Delil: (Argument) : Birinci cümlede söylediğiniz fikrin doğru olduğunu deliller yardımıyla ispatlayınız. Sergileme (Illustration) : Soyut fikirlerle ispatladığınız tezinizi somut örneklerle, istatistiklerle, otorite olanların sözleriyle vb.. daha güvenilir hale getiriniz. Özet: Ne söylemek istediğinizi açık bir cümle ile özetleyiniz. Böylece okuyucunuzu daha sonra gelecek olan paragrafa da hazırlamış olursunuz. Bu sıra içinde düzenlenmiş bir anlatım tarzı oldukça yararlı olmakla birlikte her paragrafta aynı sıraya uyarak tekrarlanırsa okuyucuyu sıkar. Bundan dolayı gerektiğinde bu dört adımın yerlerini değiştirebilirsiniz, tekrarları önlemek için bazı adımları atlayabilirsiniz. Bu adımlar, sadece genel bir paragrafı tanımlar. D) Fikirler : İyi bir ispatlama yazısı, iyi ve doğru fikirlerle, doğru ve anlaşılır delillerle, iyi seçilmiş örneklerle yazılır. Bundan dolayı, yazmadan önce iyi araştırınız, iyi düşününüz. Bir konuyu değişik bilim dallarının, alanların bakış açılarıyla zenginleştirerek inceleyiniz. Bir meseleyi sadece bir açıdan düşünmeyiniz, bakış açınız mümkün olduğu kadar geniş olmalıdır. Akıl yürütmeler, kıyaslar, mantıklı olmalıdır. Basmakalıp fikirlerden ve herkesin bildiği şeyleri tekrarlamaktan kaçınmak gerekir. Yazınızı okuyan orada size ait ve ilgi çekici yaklaşımlar bulabilmelidir. Fikirlerinizi üst üste yığarak, anlaşılmaz, muğlâk ve kapalı bir tarzda ifade etmeyiniz. Önce onları siz kavramalısınız. Açıkça anlamadığınız şeylerden asla söz etmeyiniz. Sizin kavramadığınız fikirleri okuyucu asla kavrayamayacaktır. Bunun için düşüncelerinizi önce küçük parçalara ayırınız. Bu, onları anlamada ve anlatmada size kolaylıklar sağlayacaktır. Gerekiyorsa küçük parçalara ayırdığınız bu fikirleri sınıflandırınız. Sonra her birini tek tek ifade ediniz. Her fikri ayrı bir paragrafta ele alınız. E) Üslup : İspatlama yazılarında açık ve net bir anlatım yolu seçiniz. Kullanacağınız dil, arkadaşlarınızla yahut aile bireylerinizle konuşurken kullandığınız günlük dilden farklı olmalıdır. Kültür yahut yazı dilini kullanmalısınız. Kullandığınız terimlerin doğru olmasına dikkat ediniz. Yazınızın tonu, ciddî olmalıdır, alaylı, ironik bir dil fikir yazılarına nadiren uygun düşer. #Düşünceyazıları #FikirYazıları
- Uygurlar ve Türkçe
Manici çevreye ait metinler Manici edebiyatta “nazım, manzume şiir” için Sanskritçeden geçme şlok ve Türkçe takşut kelimeleri kullanılmıştır. Küg kelimesi ise daha çok ezgili şiir ve nazımlar için kullanılmıştır. Baş ve Başik ise ilahi manasındadır. Aprın Çor Tigin bir şehzadedir ve bu devrede çok önemli bir isimdir. Bilinen ilk Türk şairidir ve şiirlerinden ikisi günümüze kadar gelmiştir. Bu şiirlerden birisi Mani dinini övmek amacıyla yazılmıştır. Diğeri ise “Sevgili” anlamında ve Türkçedeki ilk aşk şiiridir. Bu şiirlerin nazım birimi dörtlüktür. Nakaratlar ise daha çok ikilik ve üçlüklerden oluşmaktadır. Bu şiirlerde mısra sonlarında kafiye yoktur. Bunun yerine mısra başlarına kafiye yer almaktadır. Ahengi sağlayan ise “aliterasyon”dur. Tahminen 930 yılında ve Köktürk harfleriyle yazılmış olan Irk Bitig (Fal Kitabı), Mani çevresinde yazılmış önemli bir metindir. İçinde dine ait unsurlar bulunmakla birlikte dini bir eser değildir; bir fal kitabıdır. Her biri ayrı bir fal olarak yorumlanan 65 paragraftan meydana gelmiştir. Turfan’da bulunan Huastuanift adlı eser Mani dinine ait uzunca bir tövbe duasıdır. Bir bakıma İslâmî tövbe duasına da benzemektedir. Maniciliğe ait bir çok kavram bu metin içerisinde yer alır. Cümle yapısı sağlamdır. Burkancı çevreye ait metinler Burkancı edebiyatta “nazım, manzume, şiir” kavramı için Türkçe koşug ve takşut; Sanskritçe şlok ve padak tabirleri kullanılmıştır. Ir kelimesi ise daha çok şarkı manasına gelir. Bu devreden günümüze kalan 25 şiirin toplam mısra sayısı 1400’ü bulmaktadır. Hemen hemen tamamı dini ve pek çoğu özgündür. Bu şiirlerde en önemli ahenk unsuru mısra başı kafiyesidir. Nazım birimi çoğunlukla dörtlüktür ama sekizliklerden meydana gelenleri de vardır. “Öyle Yerlerde” yani anı teg orunlarta ilk pastoral şiirimizdir. Pratya-şiri ve Şıngku Şeli Tutung ise, Uygurlardan adları bize kadar ulaşan önemli şairlerdendir. BURKANCI EDEBİYATTA NESİR a. Vinayalar Vinayalar, Burkancı “rahip ve rahibelerin hayatını, günlük yaşamlarını düzenleyen kuralları içine alır.” Sayıları çok değildir. Karmavâcana adlı vinaya, manastır kıyafetinin kullanılışına dair bir metindir. Pravâranâ ise bir Burkan rahibinin yağmurlu bir mevsimde çekildiği inzivayı anlatır. Vinayavibhaga adlı metin manastır kurallarıyla ilgilidir. b. Sudurlar Bu kitaplarda, gerek tarihi Burkan’ın ve gerekse bütün Burkanların verdikleri veya vermiş olduklarına inanılan vaazlar bir araya toplanmıştır. Sudurlarda önce vaazın verildiği yer tasvir edilir. Sonra müritlerden biri bir soru sorar ve Burkan da sorulan bu soruya dayanarak vaazını verir. Vaaz bittikten sonra dinleyicilerden iki kişi konuyu kendi aralarında tartışırlar. Eğer sonuç alınamazsa soru tekrar Burkana sorulur. Bu böyle sürüp gider. Uygurcaya çevrilmiş en hacimli sudur Altun Yaruk’tur. Altun Yaruk, “altın ışık” manasına gelir. Beş Balık’lı Şıngku Seli Tutu? tarafından Çinceden Uygurcaya çevrilmiş olan eser, “tercümeden ziyade müstakil bir adaptasyon”dur. Şıngku Seli Tutu? birçok eklemelerle eseri genişletmiştir. Hüen- Tsang’ın ünlü seyahatnamesini de Uygur Türkçesine çeviren ve bu tercümede kullandığı “kavi” üslûbu dolayısıyla Reşid Rahmeti Arat tarafından eski Türk şairleri arasında gösterilen Şıngku Seli Tutu, Uygurlar çağı Türk edebiyatının en önemli simalarından biridir. Araştırıcılar tarafından en iyi işlenmiş metinlerden biri olan Sekiz Yükmek (Sekiz Tomar) adlı sudur, Uygurlar arasında çok yayılmış olan dinî bir eserdir. Çinceden çevrilmiş olan Sekiz Yükmek, Burkancılığa ait dinî-ahlâkî inanışlarla bazı pratik bilgileri ihtiva eder. Kısa cümleleri, açık ve samimi ifâdesi, zengin kelime hazinesi ile dikkate değer bir üslubu vardır. Şinasi Tekin tarafından işlenen Kuanşi İm Pusar (Ses İşiten İlâh), “Asil Dinin Nilüfer Çiçeği” adlı sudurun bir bölümüdür. Eserin konusu, Kuanşi İm adlı bir Bodisatva’nın (Burkan adayının) canlı varlıkların sıkışık anlarında Hızır gibi yetişerek onlara yardım etmesi ve Nirvana yolunu göstermesidir. Çinceden çevrilen eserine nerede ve kim tarafından tercüme edildiği bilinmemektedir. Tercüme ve istinsah tarihleri 13. asırdan önce olmalıdır. Çince’den çevrildiği tahmin edilen ve Semih Tezcan tarafından işlenen İnsadi Sudur, “rahiplerin karşılıklı olarak birbirlerine günahlarını anlatma” törenleri ile ilgilidir. Eserde Sundarî Kız adlı bir çatik de vardır. 1328’de Çince’den çevrilen, tahta baskıları da bulunan Yitiken Sudur büyü ile ilgili bir metindir. Kşanti Kılguluk Nom Bitig adlı sudur ise bir günah çıkarma kitabıdır. c. Çatikler Sudurlar içinde yer alan ve Uygurların çatik dediği jâtaka türü, Uygur dil ve edebiyat metinleri arasında özel bir yere sahiptir; çünkü bunlar bazen bir hayli uzun masallardır. Çok defa da sudurlardan ayrı kitaplar halinde yazılmışlardır. Çatikler, Burkanların çeşitli hayatlarını anlatan, olağanüstü olaylarla süslü masallardır. İslâmî edebiyattaki menkıbeleri hatırlatırlar. Prens Kalyanamkara ve Papamkara Hikâyesi adıyla meşhur olan Edgü Ögli Tigin İle Ayıg Ögli Tigin (İyi düşünceli Şehzade ile Kötü Düşünceli Şehzade) en tanınmış çatiklerden biridir. Bin Buda mabetlerinde bulunan bu eserde, iyi bir şehzadenin bütün canlılara yardım etmek ve canlıların birbirlerini öldürmelerine engel olmak üzere çok değerli bir mücevheri ele geçirmek için çıktığı maceralı yolculuk anlatılır. Altun Yaruk içinde bazı çatikler de vardır. Bunların en meşhurlarından biri Şehzade ile Aç Pars Hikâyesi’dir. Çatikte, açlıktan ölmek üzere olan bir parsı kurtarmak isteyen fedakâr şehzade anlatılır. Parsın ölmemesi için şehzade kendisini ona yem eder. Dantipali Beğ hikâyesinde ise kendini feda eden bir geyiktir. Çaştani Beğ hikâyesinde Çeştani Beğ’in ülkesinde yaşayan insanlara hastalık ve belalar getiren şeytanlarla mücadelesi anlatılır. Toharca’dan Türkçeye çevrilmiştir. Toharca’dan çevrilen başka bir eser de Maytrisimit’tir. Eserde, Maitreya Burkan’ın menkıbevî hayatı anlatılır. Maitreya, Müslümanların mehdisi gibi, istikbalde gökten yere inip insanları nirvanaya ulaştıracak olan bir Burkan’dır. Ülüş adı verilen bölümlerden meydana gelmiştir ve dramatik özelliği ile dikkat çeker. 3. Abidarmalar Abidarmalar, Burkancılığın metafizik yönünü işleyen eserlerdir. “Kuru, sıkıcı, ağır” bir ifadeye sahip olan bu eserler, “Türkçenin ilim ve felsefe dili olarak da kullanıldığını ve dilin imkânlarının zenginliğini gözler önüne sermektir”. Abidarim Kıınlıg Koşavarti Şastir adlı eser Çinceden tercüme edilmiş hacimli bir eserdir. 4. Diğerleri Küentso (Hüen-Tsang) Biyografisi adıyla tanınmış eserin Burkancı Uygurlardan kalan eserler arasında önemli bir yeri vardır. Bu eser, Küentso adlı Çinli bir Burkan rahibinin 630-645 yılları arasında Türkistan üzerinden Hindistan’a yaptığı seyahati ve Çin’deki hayatını anlatan bir seyahatname ve biyografidir. Şıngku Seli Tutu? tarafından tahminen 10. asrın birinci yarısında Uygurcaya çevrilmiştir. Eser, 7. asırdaki Türk ülkeleri hakkında müşahedeye dayanan bilgileri dolayısıyla bizim için çok önemlidir. Tercüman, bu eserde şiirle nesir arası “kavi” üslubunu kullanmıştır.
- Uygurlar ve Manici Edebiyat
Göktürk Devleti’ne bağlı olarak yaşayan Uygurlar 745 yılında Göktürk Devleti’ne son verdiler. Uygur adını alan bu devlet, 840 yılında Kırgızlar tarafından Orhun bölgesinden atılarak Tarım ve Hoço bölgelerine göçtüler. Buraya göçen Uygurlar, önce Mani dinini, daha sonra da Budizm’i kabul ettiler. Tarım bölgesindeki Uygurların bu iki din etkisinde kalarak meydana getirdikleri edebiyat, genellikle dinî, ahlâkî nitelikliydi ve daha çok Çince, Sanskritçe, Toharca, Tibetçe ve Soğdcadan yapılan çevirilere dayanıyordu. Belirli bir uygarlık düzeyine erişen, kâğıt üzerine basım tekniğini de öğrenen Uygurlar, Göktürk alfabesini bırakıp Soğdak yazısından geliştirilmiş Uygur yazısını kullandılar. Günümüzde Uygur yazısıyla yazılmış pek çok metin elimize geçmiştir. Manici Uygurlardan kalma bu el yazıları, yüzyıllarca toprak altında kaldıkları için büyük ölçüde tahribata uğramıştır. Bunlardan bir kısmı manzum parçalardır. Eldeki bu şiirler hece vezniyle yazılmış olmakla birlikte, dizelerin hece sayıları eşit değildir. Bu dönemde dinî şiirler yanı sıra lirik ya da pastoral şiirler de yazılmıştır. Reşid Rahmeti Arat tarafından dilimize çevrilen bu dönem şiirleri 1965 yılında “Eski Türk şiiri” adıyla yayımlanmıştır. Ayrıca, söz konusu şiirlerin bazıları Talât Tekin, Osman Fikri Sertkaya (Türk Dili Dergisi, Türk Şiiri Özel Sayısı I, [Eski Türk Şiiri], Sayı 409, Ocak 1986) ve Şinasi Tekin (Türk Dünyası El Kitabı: İslâmiyet Öncesi Türk Edebiyatı, Ankara 1998) tarafından günümüz Türkçesine çevrilerek yayımlanmıştır. “TAN TANRISI” İLÂHÎSİ Turfan kazılarında elde edilen yazmalar arasında bulunan bu ilâhî, 16×9,4 cm büyüklüğünde çift varak üzerine (varakların birinde Soğdca Mani metinleri yazılıdır.) Uygur harfleriyle yazılmıştır. Manzum Manici dua ve ilâhîleri önce A. von Le Coq “Manihaica” II (1919) ve III (1922), daha sonra W. Bang “Manichaische Hymen” (1925) ve W. Bang-Gabain “Türkische Turfan Texte III” (1930) tarafından işlenerek yayımlanmış, bunlar daha sonra Reşid Rahmeti Arat tarafından bir araya getirilmiştir. tang tengri kelti tang tengri özi kelti tang tengri kelti tang tengri özi ketli Tan Tanrı geldi, Tan Tanrı kendisi geldi; Tan Tanrı geldi, Tan Tanrı kendisi geldi. turunglar kamag begler kadaşlar tang tengrig ögelim Kalkınız, bütün beyler, kardeşler, Tan Tanrı’yı övelim! körügme küm tengri siz bizni küzeding körünügme ay tengri siz bizni kurtgarıng Gören Güneş Tanrı siz bizi koruyun! Görünen Ay Tanrı, siz bizi kurtarın! tang tengri yıdlıg yıparlıg yaruklug yafluklug tang tengri (5) tang tengri (5) Tan Tanrı, güzel kokulu, misk kokulu, parıltılı, ışıltılı Tan Tanrı (5 kez)! Tan Tanrı (5 kez)! tang tengri yıdlıg yıparlıg yaruklug yafluklug tang tengri tang tengri Tan Tanrı, güzel kokulu, misk kokulu, parıltılı, ışıltılı Tan Tanrı! Tan Tanrı!
- Uygurlar ve Budacı Edebiyat
Mani dininin yanı sıra, Uygurların bir bölümü, Budizm’den etkilenerek bu dini seçmişler; ayrıca, Çin ve Hint kültürü etkisi altında kalıp daha sonra kullandıkları Göktürk alfabesini de bırakarak 18 harfli Uygur alfabesini kullanmışlardır. Uygurlardan günümüze ulaşan yazma ve basma yapıtlarının önemli bir bölümü, Budizm’le ilgili çevirilerdir. Turfan bölgesinde bulunan Uygur eserlerinin bir kısmı yazma, bir kısmı ise basılı metinlerdir. Budist Uygurlardan kalan manzum eserler, Manici Uygurlara ait şiirlerden daha fazladır. Hemen hemen tamamı dinî içerikli olan Budacı ya da Burkancı şiirler genellikle dörtlükler hâlinde yazılmışlardır. Budizm’i öğretmek amacıyla yazıldıklarından, şiirsellikten uzak, didaktik parçalardır. Bunların bir kısmı da çeviridir. Bu şiirlerin 25’i Reşid Rahmeti Arat tarafından dilimize kazandırılmış, bazıları ise, Talât Tekin, Osman Fikri Sertkaya ve Şinasi Tekin tarafından bazı farklılıklarla günümüz Türkçesine çevrilmiştir. ÖYLE YERLERDE Budacı Uygur şiirlerinin en güzeli olarak tanımlanan bu şiir, Reşid Rahmeti Arat tarafından sekizer dizelik 4 parça olarak, Talât Tekin tarafından ise 4 dörtlük olarak çevrilmiştir. Esas olarak dinî bir eser olan bu şiirde, doğa içinde yapılacak meditasyon zevki anlatılırken başarılı bir doğa tasviri yapılmış ve duygular olabildiğince şiirsel bir anlatımla verilmiştir. Adkaşu turur kat kat tagda, amıl aglak aranyadanta Artuç sögüt altınınta, akar suvlukta Amrançıgın uçdaçı kuşkıyalar tirinlik kuvraglıkta Adkagsızın mengi tegingülük ol, anı teg orunlarta Sıra sıra, kat kat dağlarda, sâkin (ve) tenha aranyadan’da, Ardıç ağaçları altında, akar su(lar) boyunca, Sevinçle uçuşan kuşçukların toplandığı yerlerde, Hiçbir şeye bağlanmadan huzura ermeli, öyle yerlerde! İç tering kat bük tagta, irteki söki aranyadanta İdiz tikim kayalık basguklug erip idi tikisizte İmirt çogurt sögüt arasınta inçge kök suv kıdıgınta İlinmeksizin dyan olurguluk ol, anı teg orunlarta İç içe, derin, kat kat dağlarda, eski (ve) kadim aranyadan’da Yüce (ve) yalçın kayalık doruklar altında, tam sessizlik içinde, İmirt, çoğurt ağaçları arasında, ince mavi suların kıyısında, Hiçbir şeye ilinmeden dyân’a dalmalı, öyle yerlerde! Sengir bulung tering tagta, seviglig aranyadanta Sermelip akar suvluk erip sep sem aglakta Sekiz türlüg yiller üze tepremetin, serilip anta Sere yalnguzın nom mengisin tegingülük ol, anı teg orunlarta Girintili çıkıntılı yüce dağlarda, sevimli aranyadan’da, Süzülüp akan sular arasında, ıpıssız tenhalıkta, Sekiz türlü yel ile kımıldamadan dinlenip orada, Sabırla, yapayalnız, dinî huzura ermeli, öyle yerlerde! Kökerip turur körkle tagta, köngül yaraşı aglak orunta Köp yigi telim sögütlüg erip köpirip turur kölmen suvlukta Köz başlap kaçıgların yıgınıp közünmiş bililmişçe [orun]larta Küsençigsizin mengi tegingülük ol, anı teg orunlarta Göğerip duran güzel dağlarda, gönle uygun tenha yerlerde, Sık (ve) yoğun söğütlüklerde ve köpürüp duran gölcüklerde, Göz başta bütün duyulardan sıyrılıp, her şeyin görünür, bilinir gibi olduğu yerlerde, Hiçbir arzu beslemeden huzura ermeli, öyle yerlerde! ANA BABAYA ŞÜKRAN – SAYGI VE SEVGİ Budist Uygurlardan kalan şiirlerden biri de evlâtların, anne ve babalarına şükran, sevgi ve saygılarını dile getiren uzun bir şiire ait bölümlerdir. Bu şiirin bazı bölümlerini Budist Uygur şiirine örnek olarak veriyoruz. Anaka ataka yazmışnıng Ayıg kılıçlarımıznı sakınıp Ayagka tegimliglerning üskinte Alku kşanti kılu teginürbiz Anaya babaya karşı işlediğimiz Kötü amellerimizi düşünüp Saygıya değerlerin huzurunda Tümünü itiraf, ikrar ederiz. Tuga kılınçlıg özkiyemiz Tolganmış kiçig ögümüz Tugum ajun tutmışımızta Tumlugda isigde emgenip (Bizi) doğurmuş olan cancağızımız! Sancı çekmiş anneciğimiz! Doğum dünyasına vardığımızda, Soğukta sıcakta eza çekip Tokuz ay on kün kötürüp Tolgatı tugurtunguzlar Tugtumuz erser ögüçümüz Tozdın topraktın örü kılıp Tolp et’özümizni yup Torkuta işgirtide yörgeding …………… Dokuz ay on gün (bizi) taşıyıp Sancılar çekerek doğurdunuz. Doğunca da, anneciğimiz, Tozdan topraktan kaldırıp (Ve) tüm vücudumuzu yıkayıp Atlasa, ipeğe sardınız. ……………… Ölke ödüşke bulganıp Ögüçüm sini örletdim Ölmüng ödüşnüng içinte Ögükkiyem yatmazun tip Islağa pisliğe bulanıp Anneciğim seni kızdırdım; Islak pislik içinde Yavrucuğum yatmasın diye Kutsuz kıvsız özümin Kurug orunta yatgurdı Kulunçakım tip okşanu Korkınçıg emgek …… ……………… Hayırsız, bahtsız nefsimi Kuru yerlerde yatırdı Taycağızım diye okşayıp Müthiş acılar …… ……………… Emgenü tolganu igitip Emiglig meng üze igitding Erdini teg mening ögüçüm Ermez …………………… Eza cefa ile besleyip Meme aşı ile doyurdun; İnci gibi (değerli) anacığım Değil ………………… Yaragsız yavız edler Yaratıgı bolmış özkeyem Yantud utlı bilmedin Yarçıladım ögüçüm[ke] Yaramaz, kötü nesneler Yapıcısı olmuş (bu) nefsim; Minnet, şükran bilmeden Karşı geldim anacığıma.
- Uygur Kitabeleri
Uygur dönemi edebiyatının temelini oluşturan unsurlar Uygur yazıtlarıdır. Yerleşik düzende yazılı bir edebiyata geçişi gösteren bu kitabelerin kimi az hacime sahip olsa da varlığı ve içerdikleri bakımından Türk Edebiyatının olduğu kadar ondan daha da fazla Türk Dilinin tarihi seyri açısından önemi çok fazladır. Uygurlar döneminde oluşturulan bu ilk kitabeler Köktürk harfleriyle yazılmıştır. Yazıt, kitabe, bengütaş, bitig, anıt kelimeleri bu türden üzerinde yazılar olan dikili taşlar için kullanılmaktadır. Bu döeneme ait bitigler şunlardır: 1. Taryat 2. Tes 3. Şine-Usu 4.Somon-Sevrey 5.Suci 6.Karabalgasun 7.Ar Hanin 8.Gürbelcin 9.Somon-Tes 10.Mutrın Temdeg. 1. Taryat Bitigi: Üç parça halindeki bitig! Taryat bölgesinde bulunmuştur. 29+1 satırdan oluşan bitig, bugün Ulan Batur’da Tarih Müzesinde bulunmaktadır. 753 yılında Moyun Çor tarafından diktirilmiştir. Yazarı Bilge Kutlug Tarkan Sengün’dür. Kimi satırlar Şine- Usu bitigi ile aynıdır. Bitigde Moyun Çor ile babası Köl Bilge’nin savaşları ile Göktürklerle Uygurların ilişkileri anlatılmaktadır. 2. Tes Bitigi: Hövsgöl eyaleti, Övörbulag bölgesinde 1976’da bulunan bitig, bugün Ulaan Baatar Tarih Müzesindedir. 22 satırdan ibarettir. 757 yılı civarında Moyun Çor tarafından diktirildiği tahmin edilen Bitigde Uygurların atalarından bahsedildiği zannedilmektedir. 4. Somon-Sevrey Bitigi: Güney Gobi bölgesinde, Somon-Sevrey’de bulunmuştur. 7 satırlık kısa bir metinden oluşan Bitigin üzerinde 7 satırlık Soğdakça bir metin daha vardır. Bitigde Bögü Kağan’ın 762’de Çin’e yaptığı seferden bahsedilir. 5. Suci Bitigi: Kuzey Moğolistan’da Ar-Aşatu dağı, Dolon-Huduk civarında bulunan yazıt 11 satırdan oluşur. Boyla Kutlug Yargan adına tahminen 745-780 arasında dikilmiştir. Bitigde Boyla Kutlug Yargan’ınyaptıkları ve zenginliği anlatılmaktadır. 7. Ar Hanin Bitigi: Bulgan aymağında Hişig Önder sumda bulunan bitig üç satırdan ibarettir. 8. Gürbelcin Bitigi: 1929’da bulunan bitig Hugunu-han dağında, Gürbelcin bölgesindedir. Bir kaya üzerine yazılmış 3 satırdan ibarettir. Bu üç satırın her birinde Teŋri kulı bitidim yazmaktadır. Ercilasun Kâşgarlı’daki Kulbak maddesinden yola çıkarak Gürbelcin bitiginin “Kulbak’ın Bitigi”olduğunu söylemektedir. 9. Somon-Tes Bitigi: Tek satırdan oluşan bir bitigdir. 10. Mutrın Temdeg Bitigi: Üzerinde kutlug yazan bakırdan bir mühürdür.
- Uygur Edebiyatında Şiir
745 yılında Uygur kağanlığının kurulmasıyla birlikte Köktürkler dönemindeki Bengütaş edebiyatı yerini öncelikle bir tercüme edebiyatına bırakmıştır. Tercüme edebiyatı olarak adlandırdığımız bu edebiyat henüz İslamiyet ile tanışmamış olan Türklerin Maniheizm ve Budizmin etkisinde oluşturdukları bir edebiyattır. Uygur edebiyatındaki şiir parçaları Türklerin en eski manzum eserleridir. Uygurlar 762’de Bögü Kağan’ın mani dinini kabul edişiyle birlikte bu dine girmişler; ancak Maniheizm halk arasında fazla rağbet bulmamıştır. 840 yılındaki göçten önce Doğu Uygurlarının bir bölümünün Burkan dinine girdiği düşünülmekle birlikte Budizm Uygurlar arasında 9. yüzyıldan itibaren yayılmaya başlamıştır. 8.-14. yüzyıllar arasında Uygurların oluşturduğu edebiyat daha çok manzum metinlerden meydana gelmektedir. Bu metinlerin büyük bir çoğunluğu da dini içeriklidir. Uygur şiirinin bir bölümü Maniheist çevreye ait eserler meydana getirse de daha büyük bir bölümünü Budizm çevresine ait manzumeler oluşturur. Uygurlar manzum edebiyatta kendilerine ait ölçü biçimleri, ahenk unsurları, nazım birimleri oluşturmuşlardır. Örneğin Mani edebiyatında “nazım, manzume, şiir” için Hintçeden geçen şlok ve Türkçe takşut kelimeleri kullanılmıştır. Küg kelimesi de şiir ve nazım için kullanılan terimlerden biridir ve bu terim aynı zamanda ezgiyi de ifade eder. Soğdakça kökenli baş ve başik kelimeleri de Manici edebiyatta ilâhî anlamına gelmektedir. Mani çevresi edebiyatından ancak sekiz şiir bulunmaktadır. Mani şiirinde dörtlük şeklindeki nazım biriminin yanı sıra manzum hikâyelerde beşlikler de görülmektedir; ayrıca bağlantı maksadıyla iki veya üç mısralı birlikler de kullanılmaktadır. Uygur şiirinin en küçük nazım birimi ise beyitlerdir. Bu dönem şiirinde Türk atasözleri de kaynak olarak kullanılmıştır. “Kıt’a aliterasyonu”, “Altay aliterasyonu” veya “Söz Başı Aliterasyonu” da denilen mısra başı kafiyesi, Mani şiirinin en belirgin özelliğidir. Mısra sonlarında kafiye çok azdır. Ek ve kelime tekrarlarıyla redife başvurulduğu da olur. Kelimelerin ve mısraların tekrarı da ahenk unsuru olarak kullanılmıştır. “Ölüm”, “Hakana Arz”, “Sevgili” ve “Tan Tanrı” şiirleri Mani şiirinin en güzel örnekleridir. Maniheist ilahiler de bu dönem şiriinin önemli birer parçasıdır. Burkancı edebiyatta “nazım, manzume, şiir” kavramı için takşut ile birlikte Türkçe koşug kelimesi; ayrıca Sanskritçe şlok ve padak tabirleri kullanılmıştır, Ir kelimesi ise daha çok “şarkı” anlamına gelmektedir. Burkancı edebiyatta da yine tercüme eserler dikkat çekmektedir. Bu dönem eserlerine dinî inanışlar ve motifler hâkimdir. Nazım birimi genellikle dörtlük olmakla beraber sekizliklerden meydana gelen şiirler de görülür. Burkancı şiirde de en önemli ahenk unsuru mısra başı kafıyesidir. Mısra sonu ahenk unsurları, Burkancı şiirde daha ileri bir derecededir. “Gramer aliterasyonu” denilen eklerle yapılan redif Burkancı şiirde çok kullanılmıştır; ayrıca mısra sonu kafiyesine de rastlanmaktadır. Burkancı şiirde hece sayısı kimi zaman 7 kimi zaman 20 olabilmektedir. Kısa mısralı şiirlerde 4 + 3 duraklı hece vezni kullanılmıştır. “Öyle Yerlerde”, “Alfabe”, “Aklın özünün Öğretimi Sutrası” şiirleri Burkancı şiirin önemli örnekleridir. Bu dönem şiirlerinin içeriklerinde tövbe ve övgü unsurları bulunmaktadır. Ayrıca bu dönem şiirinde tercüme ile oluşturulmuş şiirlerin sonlarında yer alan Uygurlar tarafından yazılmış olan parçalar mevcuttur. Bu şiir parçaları, çevirisi yapılan dinî metinlerin kopyalanmasının veya basılmasının amacını; çevirinin yerini ve zamanını; çevirmenin, yazarın veya baskıyı yapanların adlarını, bu metinleri çevirmenin, kopyalamanın, yazmanın ve basmanın ödülünü yüklenen kişilerin adlarını göstermeleri açısından oldukça önemlidir.
- Uygur Edebiyatında Nesir
Uygur edebiyatının genel özelliği dinî içerikli olmasıdır. Bunlar 762’de Bögü Kağan’ın mensup olduğu Maniheizm ve daha sonraları mensup oldukları Budizm çevreleridir. Mani edebiyatında meydana getirilen mensur eserler sayıca ve hacim bakımından çok değildir. Maniheist hikâye örneklerinin en önemlileri Hristiyan Süryaniler aracılığıyla Uygurlara geçmiş olan Ezop masallarının Uygurca çevirileridir. Tahminen 930 yılında ve Köktürk harfleriyle kaleme alınmış olan Irk Bitig (Fal Kitabı), dinî bir eser değil, bir fal kitabıdır. Her biri ayrı bir fal olarak yorumlanan 65 paragraftan meydana gelmiştir. Turfan’da bulunan Huastuanift adlı eser Mani dinine ait uzunca bir tövbe duasıdır. Pek çok nüshası bulunan bu metin, maniciliğe ait birçok kavramı ihtiva etmesi bakımından önemlidir. Eserde çok sık kullanılan şartlı birleşik cümlelerin bazen uzamasına rağmen cümle yapısının sağlam olarak kalması ilgi çekicidir. Tarım havzasında bulunmuş diğer Mani metinleri arasında İki Yıltız Nom (İki Kök Kanunu) adlı Maniheizmin felsefesi ile ilgili bir eser de vardır. Burkancılığa ait kutsal kitaplar üç sepet adı altında bir araya toplanmıştır: Vinayalar, Sûtralar, Abidarmalar. Bunların dışındaki eserler ise Çatikler (çeşitli dinî hikâyeler) ve bir biyografiden meydana gelir. Vinayalar, Burkancı rahip ve rahibelerin hayatını, günlük yaşamlarını düzenleyen kuralları içine alır. Sayıları çok değildir. Karmavâcana adlı vinaya, manastır kıyafetinin kullanılışına dair bir metindir. Pravâranâ, bir Burkan rahibinin yağmurlu bir mevsimde çekildiği inzivayı anlatır. Vinayavibhańga adlı metin manastır kurallarıyla ilgilidir Uygurcada nom, nom sudur, nom bitig ve sudur adı verilen mukaddes kitap türünde, târihî Burkan’ın bütün burkanların verdikleri veya vermiş olduklarına inanılan ‘vaazları’ bir araya toplanmıştır. Uygurcaya çevrilmiş en hacimli sudur Altun Yaruk’tur (Altın Işık). Beş Balık’lı Şıngku Seli Tutuŋ tarafından Çinceden Uygurcaya çevrilmiş olan eser adaptasyon nitteliğindedir. Sekiz Yükmek (Sekiz Tomar) adlı sudur, Uygurlar arasında çok yayılmış olan dinî bir eserdir. Çinceden çevrilmiştir. Kuanşi İm Pusar (Ses İşiten İlâh), “Asil Dinin Nilüfer Çiçeği” adlı sudurun bir bölümüdür. Çinceden çevrilmiştir. Çinceden çevrildiği tahmin edilen İnsadi Sudur, rahiplerin günah çıkarma törenidir. Eserde Sundarî Kız adlı bir çatik de vardır. 1328’de Çinceden çevrilen, tahta baskıları da bulunan Yitiken Sudur büyü ile ilgili bir metindir. Kşanti Kilguluk Nom Bitig adlı sudur ise bir günah çıkarma kitabıdır. Çatik adı verilen parçalar, Buda’nın hayatlarından herhangi birini anlatır. İslâmî edebiyattaki menkıbeleri hatırlatırlar. Çatiklerin bazen mûsikî refakatinde piyes gibi temsil edildikleri tahmin edilmektedir. Prens Kalyanamkara ve Papamkara Hikâyesi adıyla meşhur olan Edgü Ögli Tigin ile Ayıg Ögli Tigin (İyi Düşünceli Şehzade ile Kötü Düşünceli Şehzade) en tanınmış çatiklerden biridir. Aslı Çince olan ve 10. yüzyılda Uygurcaya çevrilen eserde çok canlı bir hikaye üslûbu vardır. Altun Yaruk içinde bazı çatikler de vardır. Bunların en meşhurlarından biri Şehzade ile Aç Pars Hikâyesi’dir. Diğeri ise Dantipali Bey hikâyesidir. Çaştani Bey hikâyesinde Çaştani Beğ’in şeytanlarla mücadelesi anlatılır. Eseri Şilazin adlı bir mütercim Toharcadan Türkçeye çevirmiştir. Dantipali Bey ise emrindeki geyikleri kurtarmaya çalışan beyin hikâyesidir. Maytrisimit Toharcadan çevrilmiştir. Prajnâraksita adlı İl-Balık’lı bir Türk tarafından tercüme edilen eserde Maitreya Burkan’ın menkıbevî hayatı anlatılır. Burkancı Uygur edebiyatında daha pek çok çatik vardır. Küentso (Hüen-Tsang) Biyografisi Küentso adlı Çinli bir Burkan rahibinin 630-645 yılları arasında Türkistan üzerinden Hindistan’a yaptığı seyahati ve Çindeki hayatını anlatan bir seyahatname ve biyografidir. Uygurlardan kalma birçok hukuk belgesi de bulunmaktadır. Hristiyan ve Müslüman çevreye ait metinler.
- Uygur Dönemi Şiirinde Türler
Uygur dönemi şiirinin genel özelliği dinî içerikli olmasıdır. Bununla birlikte dinî özelliği olmayan unsurlara da rastlanabilir. Uygur Dönemi Türk şiirinde sözlü şiir ürünleri olarak değerlendirebileceğimiz Halk Türküleri ve atasözleri bir takım şiir ve ahenk unsurlarını içermesi bakımından önemlidir. Bunlar içlerinde kıta aliterasyonunun ve bu dönem şiirinin diğer bazı özelliklerini de içerir. Türk dilinde başlangıçtan itibaren belli şekiller içerisinde karşımıza çıkan atasözü, fal ve bilmeceler, Aprın Çor Tigin gibi adı bugüne kadar gelen ve de daha adlarını bilmediğimiz pek çok şairin kıta alliterasyonları ile söylenmiş dörtlüklerden oluşan ilahilerine kaynak oluşturmuştur. Maniheist ilahiler bu dönem şiirinin bir türüdür. Bu dönem ilahi metinleri, Maniheizm dinine girmiş olan Uygurların dinî inançları gereği ihtiyaç duydukları ve dolayısıyla tercüme edilmiş olan metinlerdir. Bu dönemden günümüze kadar gelmiş olan ilahilerde kıta aliterasyonu, iç aliterasyon gibi unsurlar kendini göstermektedir. İlk mani ilahilerinin tarihini, ancak bunların tespitinde kullanılan Uygur yazısının şekline bakarak çıkarmak mümkün olmaktadır. Bu dönemin belli başlı ilahileri arasında “Adınçıg Türkçe Başıg” , “Mani’ye Büyük İlahi”, “Parlak Tanrı”, “Tan Tanrı” sayılabilir. Burkancı şiirin de belli başlı türleri vardır. Uygur alfabesinin sırasına göre oluşturulan akrostiş şiir diyebileceğimiz bir çeşit şiir türü bu dönemde görülmektedir. Dörtlükler halinde yazılan bu şiirler alfabeyi ve alfabedeki harf sırasını vermeyi hedefler. Meselâ Reşid Rahmeti Arat’ın “Eski Türk Şiiri” adlı eserinde yer alan bir manzumede mısra başı kafiyeleri, Soğdak alfabesi sırasına göredir. Bu, bizim divan edebiyatındaki elifnâmelerde gördüğümüz önemli bir özelliktir. Daha Uygur dönemi şiirinde bu geleneğin varlığını göstemesi bakımında oldukça önemlidir. Burkancı şiirin başka türleri arasında Budizm inanışında ölüm gerçeği ve insan varlığının geçiciliği, sadaka vermenin önemi vb. gibi din adamı olmayanlar için şiir içerikli olarak oluşturulan şiirler ve tövbe dualarını saymak mümkündür. Budizm’e ait dinî masallar Burkancı edebiyatta avadana ve jataka (çatik) isimleri ile yer almıştır. Avadanalarda buda olmaya aday olan varlıkların, Burkanlık mertebesine ulaşabilmek için yaptıkları faaliyetler anlatılır. Jatakalarda (Çatiklerde) ise Tanrı, insan, hayvan, aç ruh, cehennem, cin gibi beş, altı varlığın şeklinde Burkanın başından geçen olaylar anlatılır. Uygur edebiyatında üç avadana, on bir jataka bulunmaktadır. Budist edebiyatının manzum jatakalarının hiçbiri tam değildir. En ünlü manzum jataka olarak Viśvantara- jataka sayılabilir. Burkancı şiirin bir başka türü methiye “övgü” şiirleridir. Burkan edebiyatında medhiye için ögdi, stava terimleri kullanılmıştır. Medhiyelerin büyük bir kısmı Budalara, Bodisavatlara itaf edilmiştir. Buda ya da Bodisavat rahipler, Budizm dininde saygıdeğer varlıklardır. Dolayısıyla onlara övgüler yapılmıştır. Bunun yanında devrin Moğol ve Uygur yöneticilerine yazılmış medhiyeler de vardır. Eski Türk şiirinde yirmi beşten fazla medhiye bilinmektedir. Bu türün önemli örnekleri arasında Yirmi Bir Tanrıya Övgü sayılabilir. Uygur şiirinde bir de hatimeler (sonlamalar, kolofonlar) bulunur. Bunlar çevirisi yapılan Budist Uygur metinlerinin sonuna konulan ek bölümlerdir. Bu bölümler genellikle çevirisi yapılan dinî metinlerin kopyalanmasının veya basılmasının amacını; çevirinin yerini ve zamanını; çevirmenin, yazarın veya baskıyı yapanların adlarını, bu metinleri çevirmenin, kopyalamanın, yazmanın ve basmanın mükâfatını yüklenen kişilerin adlarını gösterir. Çoğunlukla başkafiye sistemine göre, manzum yazılan bu bölümler için sonlama, kolofon terimleri de kullanılmaktadır. Bu türün örneklerinden birini Şaraki’nin Avalokiteśvara (Pamapani) methiyesinin sonunda bulmak mümkündür. Bu dönem şiiri genellikle dinî içerikli olsa da dinî içerik taşımayan din dışı şiirlere de rastlanmaktadır.
- Uygur Alfabesinin Özellikleri
Göktürklerin yıkılışından sonra Orta Asya’da Türk kültür ve edebiyatını geliştirip devam ettiren Uygurlar bir kısım eserlerde Run alfabesi olmak üzere; Brahma, Tibet, Süryani, Soğd, Uygur, Mani alfabelerini kullanmışlardır. Bu kadar çok çeşitli alfabe kullanmış olmaları onların farklı din ve kültür çerçeveleri içerisine girişlerine bağlanabilir. Bu çeşitli alfabeler içerisinde Uygurlar arasında en yaygın olanları Soğd, Uygur ve Mani alfabeleri olmuştur. Brahma alfabesi ancak Budizmle ilgili dini metinler, tıp metinleri ve takvim metinlerinde kullanılmıştır. Bu yazı soldan sağa doğru satırların birbirine yatık olarak yazıldığı yarı alfabetik yarı hece yazısıdır. İlk defa Karabalgasun yazıtında kullanılan Soğd alfabesi ise Uygurlar arasında hem din hem de ticaret yoluyla girmiş ve ilgi görmüştür. Yirmi iki işaretten oluşan bu yazı sağdan sola doğru yazılır ve imlası oldukça tutarsızdır. Uygurlar Budizm ve Maniheizm dinlerine mensup olmuşlardır. Dolayısıyla Mani alfabesinin de kullanılış sebebi yine Mani dinine giriş ve bu dinle ilgili eserler nedeniyle olmuştur. Bu alfabe Mani dini ile ilgili metinlerin bir kısmında kullanılmıştır. Bu alfabe sağdan sola doğru yazılmaktadır. Fonetik bir yazı sistemine dayanan Tibet yazısı Uygurlar arasında en az rağbet gören alfabe olmuştur. Çok küçük metin parçalarında bu yazıya rastlanır. Uygurlar döneminde Maniheizm ve Budizm yanında onlar kadar olmasa da Hristiyanlık da küçük bir kesimde rağbet görmüş ve bu Hristiyan Türkler Uygur alfabesinin yanı sıra Süryani alfabesini de kullanmışlardır. Orta Asya’da yerleşik düzende bir edebiyat ve kültür dairesi oluşturmaya başlayan Uygurların kullandıkları Uygur alfabesi ise tam olarak esası belli olmayan Arami asıllı bir Soğd alfabesinden meydana gelmiştir. Türklerin en uzun süre ve en geniş ölçüde kullandığı bu alfabede on sekiz işaret bulunur. Sağdan sola doğru yazılan alfabede harfler bazıları istisna olmakla birlikte bitişik yazılırlar. Satırlar birbirine paraleldir. Ünlü ve ünsüz harf sayısı sınırlı olan bu alfabede ünlüler için ancak üç işaret vardır. Ünsüzler ise on beş tanedir. Alfabede bulunan bu harfler tıpkı Arap alfabesinde olduğu gibi kelime içi, ortası ve sonunda değişik şekillerde yazılırlar. Türkler tarafından uzun bir süre kullanılan bu alfabe, Uygurların yıkılışı ve İslamiyetin Türkler arasında yayılmaya başlamasından sonra da önemini hemen kaybetmemiş onunla eserler yazılmaya devam etmiştir. Buhara, Semerkand gibi bazı önemli merkezlerde alfabenin kullanılmasına son verilmiş, ardından yavaş yavaş alfabe Arap alfabesi karşısında etkisini kaybetmiştir. Bununla birlikte Moğol devletinin kuruluşu ile birlikte yeniden canlanmış ve uzun bir süre Moğolların resmi yazı sistemi olmuş ve Moğollar arasında kullanılmaya devam etmiştir. Hatta öyle ki Fatih Sultan Mehmet’in sarayında bile rağbet bulmuş, sarayda Uygur yazısı ile eserler yazılmıştır. Türkçenin daha sonraki dönemlerinin verimleri olan Kutadgu Bilig ve Atabet’l- Hakayık gibi önemli eserlerin bazı nüshaları Uygur harfleri ile yazılmıştır. Bunun gibi İslami devrin önemli eserlerinin de bir kısmının Uygur harfleri ile yazılmış nüshaları mevcuttur(BULUNMAKTADIR). Bunlar arasında Miraçname, Tekiretü’l Evliya, Harezmî’nin Muhabbetnamesi vb. gelir. Bunun yanısıra Altın Ordu, Kırım ve Kazan sahalarında Uygur yazısının kullanılmaya devam ettiğini görülmektedir. Bu dönemlerde yarlık adı verilen fermanlar Uygur yazısı ile yazılmıştır. Ayrıca, Büyük Türk dilcisi Kaşgarlı Mahmut büyük eseri Divan-ü Lügati’t Türk’te Uygur alfabesini devrinin Türk alfabesi olarak gördüğünü ifade etmiştir.
- Aprın Çor Tigin ve Şiirleri
Mani dini etkisi altında yazılmış şiirlerden ikisinde, bunların Aprın Çor Tigin adlı bir şaire ait olduğu kaydedilmiştir. Bu varsayımdan hareketle, adı günümüze kadar gelebilmiş ilk şair, Aprın Çor Tigin’dir. Bu nedenle pek çok kaynakta Aprın Çor Tigin’in, adı bilinen en eski Türk şairi sayılabileceği belirtilmektedir. Turfan kazılarında bulunan bu şiirler ilk kez A. von Le Coq tarafından 1919 yılında yayımlanmıştır. Bu şairin elimize geçen iki şiirinden ilki, üç dörtlükten oluşan ve ilâhî tarzında yazılmış bir övgüdür. İlk dörtlüğü zedelenen bu şiirin ikinci ve üçüncü dörtlükleri şöyledir: İLÂHÎ Bilegüsüz yiti vaj[ır ti]yür Bilegüsüz yiti vajı[r ti]yür Vajırda ötvi biligligim tözünüm yarukum Vajırda ötvi biligligim bilgem yangam Bilenmeden keskin (olan) elmas(tır) derler; Bilenmeden keskin (olan) elmas(tır) derler; Elmastan daha keskin bilgilim, asilim, ışığım, Elmastan daha keskin bilgilim, bilgem, filim. Kün tengri yarukın teg köküzlügüm bilgem Kün tengri yarukın teg köküzlügüm bilgem Körtle tözün tengrim külügüm küzünçüm Körtle tözün tengrim burkanım bulunçsuzum Gün Tanrıışığı gibi göğüslüm bilgem, Gün Tanrı ışığı gibi göğüslüm bilgem; Güzel (ve) asil Tanrım, ünlüm, koruyanım! Güzel (ve) asil Tanrım, Buda’m, bulunmazım! Aprın Çor Tigin’in ikinci şiiri, aşk konusunda yazılmış din dışı bir şiirdir. Yedi dörtlükten oluşan bu şiirin ilk dörtlüğü kayıptır. “Sevgili” adı verilebilecek olan bu şiir, Uygur edebiyatının, dolayısıyla Türk şiirinin ilk ve en eski lirik şiir örneği sayılmaktadır. SEVGİLİ kasınçığımın öyü kadgurar men kadgurdukça kaşı körtlem kavışıgsayur men Yavuklumu düşünüp dertleniyorum. dertlendikçe kaşı güzelim kavuşmayı özlüyorum öz amrakımın öyür men öyü evirür men ödü/…/ çün öz amrakımın öpügseyür men Kendi sevgilimi düşünürüm ben düşünürüm düşünürüm de… [mısra kopuk!] kendi sevgilimi öpmek isterim ben barayın tiser baç amrakım baru yime umaz men bağırsakım Kaçıp gitsem güzel sevgilim gene de gidemem ki ben merhametlim! kireyin tiser kiçigkiyem kirü yime urnaz men kin yıpar yıdlıgım Sokulayım desem (sana) yavrucuğum gene de sokulamam ki ben misk gibi güzel kokulum! yaruk tengriler yarlıkazunın yavaşım birle yakışıpan ardılmalım Işık Tanrılar sayesinde huyu güzelimle birleşip ayrılmayalım küçlüg priştiler küç birzünin közi karam birle külüşüpen külüşügin oluralım Kudretli meleklerin kudreti sayesinde kara gözlümle gülüşüp oturalım.



