top of page

Anlatım Türüne Göre Paragraf Çeşitleri

Paragraflar konularını işleyiş biçimlerine göre; açıklama paragrafları, betimleme paragrafları, olay paragrafları, çözümleme paragrafları gibi türlere ayrılırlar.


1. Açıklama Paragrafları: Bir düşüncenin, bir konunun, bir sorunun, açıklandığı paragraflardır. İçinde duygu, bilgi, düşünce, yargı, yorum, dilek, öneri bulunabilir. Yardımcı düşüncelerle, örneklerle konu aydınlatılır. Açıklama paragrafında konunun ayrıntılarına girilebilir ancak bu paragraflar, okuyucuyu sıkmayacak, ilgi uyandıracak biçimde düzenlenmelidir.


“Denge bir doğa kuramıdır, temel bir yaşam ilkesidir. Dengenin ifadesini, doğada, mevsimlerde, gece ve gündüzde, hareket ve durgunlukta sürekli görürüz. Gıda uzmanı aldığımız gıdanın dengeli olması gerektiğini söyler. Ekonomist iç ve dış ticaretin dengesinden, hukukçu siyasal güçlerin dengesinden söz eder.”

(Doğan Cüceloğlu, İçimizdeki Biz, s. 103)


2. Betimleme (tasvir) paragrafı: Betimleme, “tasvir etmek” anlamındadır. Tasvir etmek ise “anlattıklarımızı zihnimizde gözle görür gibi canlandırmak” demektir. Bu yüzden bir eşyanın, bir olayın geçtiği yeri, yani manzarayı ya da olay kahramanlarını okuyucunun gözünde canlandırmak, betimleme paragraflarıyla yapılır. Roman, hikaye ve tiyatro gibi türlerde kahramanların canlandırılması, yaşadıkları çevrenin tanıtımı için betimleme kaçınılmaz olmaktadır. Betimleme bir bakıma kahramanların ve görünen çevrenin sözcüklerle resmini yapmaktır.


Örnek 1:

“Çağlayan sesleri ile gönül oyalayıp, renklerine resimlerine doyamadığımız bu şeyin adına ‘tabiat’ diyoruz. Burada tabiatın her türlüsü var: Lübnan çamları yetişen yaylaları ile dağ ve orman tabiatı, denize yukardan bakan ve çağlayan döken, sonra uzaklarda alçala alçala geniş ve derin bir kumsalda eriyen yalısı ile eşsiz bir kıyılar tabiatı, sağa döndüğümüzde gözlerinizi görünmez çizgileri ile dinlendiren, sola baktığımızda hayalinizi enginler rüyası içinde sallayan deniz tabiatı, iki taraça ile Toros eteklerine doğru geniş, düz aylık ve seyranlık ova tabiatı, hepsi, her çeşidi var. İsviçre’deki dağ karşınızda, Riviera’daki kıyılar önünüzde, Macaristan’daki ova arkanızdadır.”

Falih Rılkı Atay “Gezerek Gördüklerim”den


Örnek 2:

“Yine öyle iri kasketli ve iri belli, iri kara gözlü, kocaman gövdeli dağ gibi adamlar, istasyonda buğday çuvallarını sırtlayacaktı. Bu sinsi yağmur kasımpatıları parlatmıştır. İstasyon bahçesinde masalar, sandalyeler kalkmıştır. Yalnız o ihtiyar akasyalar. Madeni ışıltılar yayarak uzanan raylar arasında kömür toplayan, burunlarını ve bol pantolonlarını çekerek, esmer yüzlerinde beyaz dişlerini göstererek aniden gülüveren çocuklar olacak mıydı? Bir fayton kiralamalıydı. O kemikleri çıkmış sıska atları, eski ve buruşuk körüğü, iki yanında asılı asırlık kandilleri ve tütün sarısı bıyıklarını burup mütevekkil bekleyen sürücüleri görmeliydi.”

Mustafa Kutlu, “Sözün Nihyeti ve Sevdanın Bidyeti” hikyesinden

Betimleme paragraflarında olay, eşya, hayvan, manzara ve insan betimlenebilir. Her varİığm ve kavramın bir resim çizer gibi anlatımı ortaya konabilir. Bu durumda paragraflarda karşımıza çıkan betimlemeler:

1. Olay betimlemesi

2. Eşya betimlemesi

3. Hayvan betimlemesi

4. Manzara betimlemesi

5. İnsan betimlemesi

a. Fiziki betimleme

b. Ruhi (tinsel) betimleme, biçiminde gruplandırılabilir.


Betimleme örnekleri:


Olay betimlemesi:

‘Mart başlayalı kırkını geçmiş nice tanıdıklarım hastalandı. Bazılarının bronşiti, bazılarının romatizması azmış. Baharın hastalıkları saymakla tükenmez ki,.. Mart güneşi canlılığı ile çöreklenip yatan bütün yılanları uyandırıyor. Toprağın yeniden gençliğe kavuştuğu bu mevsimde, hava, kuş cıvıltıları ile beraber insan iniltileri ve hırıltıları ile dolu. Dün, neşeli bir kır köşesinde baharın bu iki zıt levhasını yan yana gördüm: Bir tarafta genç hayvanlar oynaşıyor, kuşlar uçuyor; diğer tarafta ise yaşlı hastalar, yorgun iskeletlerin soğumuş kemiklerini güneşte ısıtmakla meşgul. Bahar, bir muhasip gibi, hayata yeni kavuşturduğu mahkûmların sayısını, yaşayanların toplamından çıkartmakta.”

Ahmet Haşim, “Bize Göre”

Fiziki betimleme:

“Milly Buck şafak sökerken barakadan çıktı. Sundurmada durarak biran gökyüzüne baktı. Şişman, çarpık bacaklı, uçları aşağı doğru kıvrık bıyıklı, avuçları nasır bağlamış dört köşe elleri olan bir adamdı. Su rengindeki gözlerinde düşünceli bir ifade vardı. Şapkasının altından fırlayan saçları dik dik ve dağınıktı. Bir yandan sundurmada duruyor, bir yandan da gömleğinin eteğini pantolonunun içine sokmaya çalışıyordu. Kemerini çözdü. Tekrar bağladı. Aradan geçen yıllar zarfında Billy’nin göbeğinin ne derece fark ettiğini kemerindeki yıpranmış deliklerden anlamak mümkündü. Havayı iyice kontrol ettikten sonra birini işaret parmağıyla kapatıp kuvvetle sümkürerek burun deliklerini sırayla temizledi. Sonra ellerini ovuşturarak ahıra doğru ilerledi.”

John Steinbeck , “Kırmızı Midilli”den


Ruh betimlemesi:

“Giton, dolgun yüzlü, yanakları şişkin, dik bakışlı, kendine güvenir, omuzları geniş, göbekli, bakışı sağlam, yürüyüşü sert biridir. Konuşurken de kendine pek güvenir, fakat karşısındakini hemen hiç dinlemez. Ona sözlerini tekrar ettirir. Mendili kocamandır, burnunu gürültüyle siler, uzağa tükürür, bağırarak hapşırır. Gündüz uyur, derin derin, herkesin içinde de olsa horlayarak uyur. Yemekte, arabada yeri herkesten çok yer kaplar. Gezintilerde hep ortadadır, o durunca durulur, yürüyünce yürünülür. Ona uyar herkes, isterse konuşanın sözünü keser. Fakat onun sözü kesilmez, o istediği kadar söyler ve söylediği kadar dinlenir. Herkes onun düşüncesindedir. Verdiği haberler doğrudur. Oturunca koltuğa gömülür. Bacak bacak üstüne atar, kaşlarını çatar, şapkasını birden arkaya atarsa, bu iddialı, kendini beğenmiş, küstah bir alın ortaya çıkarıyor demektir. Öfkelidir, sabırsızdır, iddiacıdır, şakacı, küstah, inatçı, gevşek, ahlak konusunda zayıftır. Kahkahalarla güler, politikacıdır, gizli işleri vardır, kendini zeki, değerli sanır. Zengindir.”

La Bruyör, Karakterler”den


Hayvan betimlemesi:

“Küçük yüzü pek sevimli idi: Pırıldayan, genç, hemen hemen çocuk gözleri ve pembe burnunun ucu görünüyordu. Vücudu, ipek gibi, tertemiz, sıcacık, güzel kokulu, dokunulması ve öpülmesi zevkli bir küme, Ankara yapağısı içinde kayboluyordu. Kulaklarının arasında canlı gözler üzerine bir kurdele gibi dümdüz yerleştirilmiş, siyah bir takke omuzlara atılıvermiş kısa, siyah bir pelerin ve en son, bir yelpaze gibi kımıldanıp duran sorguca benzer siyah bir kuyruk. İşte yeni kedimiz.”

Piyer Loti


3. Olay paragrafı: Dikkat çekecek özellikte ya da ibret alınacak nitelikte olayların anlatıldığı paragraflardır. Bu tip paragraflarda olay belli bir zaman sırası içinde genellikle süssüz ve yorumsuz bir şekilde anlatılır.


Bu tür paragraflar roman ve hikaye gibi edebiyat türlerinde daha yaygın kullanılırlar. Bu paragraflar roman ve hikaye kişilerini belli bir mekan içinde anlatırlar. Olay paragrafları yazıda hareketliliği sağlarlar.


Örnek 1:

“-Kolunun diyetini benim verdiğimi unutuyorsun galiba, dedi. Ben olmasam şimdi çolak kalacaktın.

Koca Ali yine cevap vermedi. Acı acı gülümsedi. Kızardı. Sonra birden sarardı. Hızla döndü. Bilediği satırların en büyüğünü kaptı. Sıvalı kolunu, yüksek kıyma kütüğünün üstüne koydu. Kaldırdığı satırı öyle bir indirdi ki... 0 anda kopan koluna tuttu. Gördüğü şeyin dehşetinden gözleri dışarı fırlayan Hacı kasabın önüne:

-Al bakalım, şii diyetinı verdiğin şeyi! diye hızla fırlattı. Sonra esvabının kolsuz kalan yenuni sıkı bir düğüm yaptı. Dükkandan çıktı. Onun vaktiyle geldiği yer gibi, şimdi gittiği yeri de şehirde kimse öğrenemedi.”

Ömer Seyfettin “Diyet” hikayesinden


Örnek 2:

“- Söylesene be!... Sen misin?

Kadın biraz kımıldandı, sonra o vücuttan inanılmayacak kadar boğuk, kalın bir yaşlı şişman Lehli kadın sesiyle:

-Benim, dedi, adım Emine, babamın adı Abdullah, anamınki Hürmüz.,. Üç yüz yirmide doğmuşum, rumi hesap, hamidiyemde öyle kayıtlı imiş, kağıdıma Yanık Emine yazmışlar amma o yanlış, bana Yatık Emine derler...

Karakollarda, mahkemelerde tekrar ede ede öğrenmiş, ezberlemiş olduğu bu sözleri bir biri arkasından kayıtsızca söylüyordu.

Teğmen sözünü keserek:

-Bana bak, dedi. Yatık Emine misin, Yanık Emine mi, her ne herze ise, bana onun gereği yok; burası Ankara değil, aklını başına al, uslu uslu otur, ufak bir uygunsuzluğunu duvarsam seni karakola çeker, eşek sudan gelinceye kadar döverim, kemiklerin kırılır anladın mı? Şimdi marş!

Refik Halit Karay “Yatık Emine hikayesinden


4. Çözümleme Paragrafları: Yazıda ele alınan konunun parçalara ayrılarak işlendiği, konunun daha iyi anlaşılmasının sağlandığı paragraflardır. Konunun temel öğeleri bulunarak sonuca gidilir.

Örnek 1:

“Trene daha bir buçuk saat vardı. Bütün kafile, istasyonun arkasında büfe vazifesini gören bakkal kulübesinin hemen eşiğinde alçak iskemlelere oturmuşlar; içerde hazırlanan çayı bekliyorlardı. Hepsinin yüzünden son üç günün yorgunluğu akıyordu. Uykusuzluk, içki mahmurluğu bütün yüzlerde sert, ince, sanki tutkaldan bir maskeye benziyordu. Bununla beraber hepsi yine uyanık, canlı, birbirine karşı az çok nazik ve bu son fırsatların anını kaçırmamaya azimli idi. Hemen hepsi bir lahza bir uykuya iner gibi hafızasına dalıyor, bir şey unutup unutmadığını düşünüyorlar, icabında küçük defterlere, paltonun, ceketin ceplerinde telaşla araştırdıkları kağıtlara bakıyorlar sonra yanı başındakinin kulağına ve bakışlarına kısa fısıltılarla akıyorlardı. Bu baş başa fısıltılar dışında, arada bir verilen küçük kaş göz işaretleri, hatırlatan, ısrar eden, şüpheyle düşünen yahut vadeden bakışlarla uzaktan uzağa, şüphesiz birincisinden biraz daha dağınık, fakat onun kadar ehemmiyetli ikinci bir konuşma dahayadı. Ve bütün bunların üstünde, ara sıra yüksek sesle yapılan şakalar, ehemmiyetsiz dikkatler meclisin umumi adabını muhafaza ediyordu.”

Ahmet Hamdi Tanpınar “Teslim Hikayesi”nden


Örnek 2:

“Oscar Wilde: ‘Her sanat sapına kadar yararsızdır’ der. Bundan daha doğru ve bundan daha yanlış söz zor bulunur. Doğrudur, çünkü gündelik anlamıyla yarar, çıkar duygusunda olan sanat, her şeyden önce sanat değildir. Gerçek sanat yarar, çıkar düşünmez, düşündüğü anda sanat olmaktan çıkar, üstelik insanları kandırır ve sömürür de. Sanat sevgisi insanın ne sağlığını artırır, ne kazancını, ne rahatını. Gerçeği, hem sanatçıyı hem çevresini tedirgin eder, sahtesiyse tedirgin etmez, ama kafasını, yüreğini körletir; daha kötü. Wilde’in sözü, yine de yanlıştır, çünkü bütün yararlıların en yararlısı, insanı insan eden şeydir, o şeyse en çok sanatta vardır. Ölümlü dünyamızda bize yaşamanın tadını duyurmuş, insanı daha insanca yaşatmış, insana her şeyden çok yaklaştırmış olan sanatın yararı, düşünebileceğimiz bütün yararların en büyüğüdür. Sanatın bilimi, bilimin tekniği dürtüklemesinden doğan yararlar bunun yanında hiç kalır. ‘En tatlı ve en acı şey nedir?’ diye bir bilmece vardır; dil bilmecesi: Sanat için de ‘en yararlı ve en yararsız, en kârlı ve en zararlı şey’ diye bir bilmece yapılabilir.”

Sabahattin Eyüboğlu “Sanat Üzerine Denemeler”den


"Mesaj şudur: Bırakmaktan ve denemekten vazgeçmediğiniz sürece asla yenilmiş değilsiniz. Başarısızlıklarımızdan işlerin nasıl yapılmayacağını öğreniriz. Edison ampulü keşfetmek için yaptığı ilk altı bin denemede başarılı olamamıştı. Cesaretinin kırılıp kırılmadığı sorulduğunda şöyle yanıtladı: “Hayır. Şimdi bunu yapamayacağınız altı bin yolu da iyi biliyorum.” Edison gibi bizim de bazen başarıyı öğrenmeden başarısızlığı öğrenmemiz gerekiyor."

bottom of page