Dede Korkut Hikâyelerinin Niteliği
- Cengiz Yıldırım
- 2 Şub 2021
- 7 dakikada okunur
Yukarıda, başlıca olayları ve önemli noktaları belirtmek için ana çizgilerini verdiğimiz Dede Korkut hikâyelerinin, her biri tek başına bağımsız ve tamam bir hikâye olarak karşımıza çıkmakta, fakat hepsi birden ayrıca büyük bir bütün teşkil etmektedir.
Başta bütün beylerin kendisine bağlı oldukları bir han vardır. Genel olarak hanlar hanı diye gösterilen, Begil oğlu Emren hikâyesinde de padişah olarak vasıflandırılan bu han Kam Gan oğlu Bayındır’dır. Bütünüyle Oğuz ülkesinin hükümdarı olan Bayındır Han genel olarak arka plândadır ve hikâyelerin hiçbirinde kahraman olarak görünmez. Onun hikâyelerdeki rolü, beylere akın izni vermek, gerekince beyleri büyük divanına toplamak ve yılda bir defa büyük bir ziyafet vermektir. Akınların sonunda beyler ganimetlerin en değerlisini ona ayırırlar. O da ziyafetlerinde, gelen haraç malından beylere armağanlar verir, kahramanlık yapan bey çocuklarına giyecekler bağışlar. Buğaç ve Depegöz hikâyelerindeyse sahnede şöyle bir görünürse de rolü seyirci olmaktan ileri geçmez. Bunların dışında hikâyelerindeki yeri kahramanların kendisine manevi destek olarak bakmalarından ibarettir.
Mevki bakımından Bayındır Han’dan sonra Kazan Bey gelmektedir. Bayındır Han’ın damadı olan Ulaş oğlu Salur Kazan, aynı zamanda onun beylerbeyidir ve bütün İç Oğuz ve Taş Oğuz ( Dış Oğuz) beyleri kendisine bağlıdır. Birlikte yapılan savaşları o idare eder, en önde ve ortada o bulunur.
Kazan Bey’den sonra ona bağlı Oğuz beyleri gelmektedir. Bu beylerin bir kısmı hikâyelerin esas kahramanı durumunda olup ötekileri derece derece olaylara karışan ve divanlarda toplantılarda adları geçen şahıslardır.
Hikâyeleri elimizdeki şekliyle tespit eden meçhul sanatkâr her hikâyeyi ayrı olarak işlemeye önem vermiş, her hikâyeyi düzenlerken yalnız onu düşünmüş ve her hikâyeye en büyük etki kuvveti verebilmek için elindeki malzemeyi istediği şekilde kullanmaktan çekinmemiştir. Hikâyeler hep aynı tip, vaka ve kahramanlarla doludur. Bunların içinde aynı kâfir beylerinin her hikâyenin sonunda Oğuz beyleri tarafından tekrar tekrar öldürülmesi gibi gariplikler bile vardır.
Dede Korkut hikâyeleri genel olarak birtakım mücadelelerin destanlarıdır. Bu mücadelelerin ikisi Oğuzların kendi aralarında geçer. Bunlardan birinde (Dirse Han oğlu Buğaç) mücadele bir beyin oğlu ile kendi adamları arasında geçer. Ötekinde İç Oğuz ile Taş Oğuz (Üç Ok-Boz Ok) karşılaşır.
İki hikâyedeyse mücadele tabiat ve insanüstü kuvvetlere karşıdır. Birinde Delü Dumrul Azrail’in karşısına çıkar, ötekinde Basat, Depegöz adındaki devi öldürür.
Bunların dışında kalan sekiz hikâyede mücadele Oğuz beyleri ile kuzeydeki ve batıdaki kâfirler arasındadır. Düşmanların en büyüğü Şökli Melik’tir. Diğer düşmanlar Kara Arslan Melik, Kara Tüken Melik, Buğaçuk Melik, Arşun oğlu Direk Tekfur ve diğer melik ve tekfurlardır.
Dede Korkut akıl hocalarıdır. Oğuz kavminin bütün müşkülünü o çözer. Dede Korkut aynı zamanda ozandır ve hikâyelerde anlatılan her mücadelenin sonunda yapılan şenliklerde kopuz çalıp destanlar söyler. Bütün hikâyeler mücadelelerin sonunda onun tarafından düzenlenerek sahiplerine ithaf edilmiştir.
Oğuzlar Müslümandır. Fakat din çok kuvvetli bir unsur olarak görünmez. Müslümanlıkları daha çok dıştadır. Zaten yaşadıkları çağ peygamberlerin çağıdır. Aralarında Bügdüz Emen peygamberi görmüş ve Oğuz’da sahabesi olmuştur. Savaşta beyler daima önceden abdest alıp iki rekât namaz kılarlar. Düşmana saldırırken adı görklü Muhammed’e salavat getirirler. Mücadele sonunda daima, aldıkları kalelerin kiliselerini yıkıp mescit yapar, keşişleri öldürüp ezan okuturlar. Fakat öte yandan bol bol şarap ve kımız içtikleri görülür. At eti yerler. İçlerinde Delü Dumrul Azrail’i bile bilmez, onunla savaşmaya kalkar. Mücadelelerinin hiçbirisi din uğruna değildir. Düşmanları kâfir diye anmakla beraber onlarla mücadeleleri tamamıyla dünyevidir ve hiçbir kahraman din kahramanı değildir.
Aile çok sağlam bir durumdadır. Tek eşlilik esastır. Ancak çok zor durumlarda birden fazla kadın alınabilmektedir. Bunun tek örneği Beyrek’in kendisini tutsak bulunduğu hisardan kaçıran Bayburt beyinin kızını almasıdır. Diğer durumlarda hiçbir zaman ikinci bir kadın almak hatıra gelmez. Karısından çocuğu olmayanlar bile bunu düşünmezler. Kadınlara çok saygı gösterilir. Gerekince, Begil’in karısının yaptığı gibi, kocalarına akıl öğretirler. Kadınlar kocalarının kâfir kızlarıyla düşüp kalkmalarını, kâfir kızlarının onlara sakilik etmelerini kıskanmazlar. Kocalar karılarına sevgilim diye hitap ederler. Evin işlerine, ziyafetlere kadın nezaret eder. Çok kuvvetli bir ana sevgisi vardır. Babalar da çocuklarına çok düşkündürler. Çocuğu olmayanların Allah’ın gazabına uğradığına inanılır. Karı kocanın karşılıklı davranış ve seslenişleri içten ve saygılıdır. Aile başkanı baba olmakla beraber bir koca baskısı yoktur. Çocukların ana babaya hürmeti kesindir. Babanın bir sözünü iki eden çocuk iyi sayılmaz. Ana hakkı Tanrı hakkıdır. Erkek çocuk kıza üstün tutulur.
Ahlak çok kuvvetlidir. Yalan söz nedir bilmezler. Aralarında bir tek yalan söyleyen vardır, onun da adı Yalancıoğlu kalmıştır. Namus için can verilir.
Hikâyelerdeki hayat tarzı ise göçebe hayatıdır. Yazın yaylaya göçer, kışın ovaya inerler. Evlerin daha ziyade büyük göçebe çadırı şeklinde olduğu anlaşılır. Başlıca varlıkları hayvanlardır. Her beyin büyük tavlaları, ağılları vardır. Başlıca hayvanları at, deve ve koyundur. Geçimlerinde yağmacılığın ve avların da yardımı olur. Beylerin ünlü çobanları ve ılkıcıları vardır.
Çocuklarını, zamanı gelince, evlendirmek isterler. Bir çocuğa baş kesip kan dökmeden ad takmazlar. Böyle hallerde ad takma işini Dede Korkut yapar. Nişanlanma yüzük takmak suretiyle olur. Beşik kertme şeklinde nişanlanma da vardır. Düğünler yedi gün yedi gece veya kırk gün kırk gece sürer. Düğünde güveyinin yüzüğüne ok atarlar. Gerdek güveyinin okunun düştüğü yere dikilir. Düğünde kadınlar ve erkekler ayrı ayrı yerlerde eğlenirler. Başlıca sazları kopuzdur. Savaşta davullar ve borular çalınır.
Birisi ölünce atının kuyruğunu keser veya atını boğazlayarak yemeğini verirler.
Dede Korkut’taki insan tipi alp tipidir. İnsanda aranılan vasıf kahramanlıktır. Kadınlarda bile bu tipe önem verilir. Kahramanların hayatı daha çok göçebe hayatının gereği olarak, dışa dönüktür.
Hikâyelerde tabiat büyük bir yer tutar. Bu tabiat canlı bir tabiattır. Göçebe psikolojisiyle tabiat unsurları birer canlı gibi sayılmışlardır. Dağa beddua edilir, sudan haber sorulur.
Hikâyelerde en çok tekrarlanan unsurlardan biri de avdır. Ava da aşağı yukarı bir akın kadar önem verilir. Büyük hazırlıklar görülür ve gerekirse bir haftalık avlar tertip edilir.
İşte kısaca belirttiğimiz bütün bu unsurlar hikâyelere dağılmış olarak anlatılmaktadır. Hikâyelerin bağımsızlığına rağmen saydığımız bütün bu noktalar ya tekrar olarak veya birbirlerini tamamlayarak bütün hikâyelere geçmiş bulunmaktadır. Onun içindir ki hikâyeler tek başlarına bağımsızdır. Fakat hepsi birden aynı zamanda büyük bir bütün teşkil etmektedir. Bu bütünlük şüphesiz bir destan bütünlüğü değildir. Bütün hikâyeler tek bir kahraman üzerinde toplanmadığı ve zincirleme bir bütün teşkil etmediği için Dede Korkut kitabına bir destan gözüyle bakamayız. Fakat hikâyelerin birbirleriyle olan bağlılığı manalı bir bütün teşkil etmekte ve bunların büyük bir destandan ayrılmış bulunduğunu açıkça göstermektedir. Esasen hikâyelerin bu şeklini belirleyen meçhul sanatkârın bütün kuvvetiyle onları bağımsız hâle getirmeye çalışmasına rağmen aradaki bağların büsbütün kopmamış olması da bundandır. Çünkü bu hikâyelerin esas malzemesi hep aynı kaynaktan çıkmış gibi gözükmekte ve daha önce oluştuğu anlaşılan büyük bir Oğuz destanına dayanmaktadır.
Hikâyelere ayrı ayrı geniş anlamıyla destan demek de mümkün değildir. Çünkü hikâyeler küçüktür. En uzunları olan Beyrek bile destan dediğimiz büyük kahramanlık menkıbesinin ancak küçük bir parçası olabilecek büyüklüktedir. Fakat hikâyelerin esas karakteri destanidir, epiktir. Bu bakımdan onları birer destan parçası saymak ve bunun için onlara dar anlamda destan demek mümkündür. Fakat bu hususta kullanılacak en uygun tabir destansı hikâye’dir. Dede Korkut hikâyeleri için masal sözünü kullanmak ise hiç doğru değildir. Çünkü hiçbir aslı esası olmayan, kahramanları adsız ve baştanbaşa uydurma, zamansız, mekansız hikâyeler için kullanılan ve “légende” karşılığı olan masal kelimesinin Dede Korkut hikâyelerine uyacak hiçbir tarafı yoktur. Dede Korkut hikâyeleri tam bir destan karakterinde olan, bir tarihî vakaya dayanan ve destan tarzında teşekkül etmiş bulunan kahramanlık menkıbeleridir.
Dede Korkut Kitabında bu hikâyelere boy denilmektedir ki bu kelime “destan” sözünün Türkçe karşılığıdır. Kitapta boy kelimesi ile hikâyelerin türü belirtilmekte ve vasıflandırılmaktadır. Hikâyelere içindekiler bakımından verilen ad ise Oğuzname’dir. Demek ki eserin kendisine göre Dede Korkut hikâyeleri boy şeklinde Oğuzname’lerdir.
Dede Korkut hikâyeleri şekil bakımından destan ile halk hikâyesi arasında bir yer tutar. Hikâyeler manzum ve mensur olarak belirlenmiştir. Olayların anlatılışı, vakaların hikâyesi mensur olarak geçer, fakat seslenme ve konuşmalar genel olarak manzum şekildedir.
Fakat Dede Korkut’taki mensur parçalar normal mensur hikâyelerde gördüğümüz nesre hiç benzememektedir. Birbirini kovalayan cümleler büyük bir ahenkle sıralanmakta, bunların meydana getirdikleri akıcı bütünlük, taşıdıkları uyak unsurlarının dışında ayrı bir ölçü izlerini taşımaktadır. Uyaklı olmayan yerlerde de düzenli bir nesirle karşılaşılması Dede Korkut nesrinde manzumeye yakın bir ifadenin bulunduğunu açıkça göstermektedir. Hatta bu yüzden manzum ve mensur parçaları birbirinden ayırmak bazen çok güç olmakta, bazen da imkânsız bir hâle gelmektedir. Dede Korkut’un nesrini böyle bir çeşit yarı manzume haline getiren, kanaatimizce, onun kaynağıyla ilgilidir. Gerek Dede Korkut Kitabının yapısı, hikâyelerin şekil ve muhtevası, gerekse tarihî deliller ve çeşitli Oğuz rivayetleri bu hikâyelerin, eskiden oluşmuş büyük bir Oğuz destanından ayrılan, yeni unsurlar eklenerek zamanla bağımsız hâle gelen parçalar olduğunu göstermektedir. Dede Korkut Kitabının, destansı unsurlar taşımak bakımından Türk halk hikâyeleri arasında başka bir benzerinin bulunmaması da bundandır. Her hâliyle bir hikâyeleşmiş destan görünüşünde olan Dede Korkut kitabı, içinden çıktığı Türk çevresi henüz destan çağını tamamlamadan düzenlendiği ve yazıldığı için hikâyeler içindekiler bakımından olduğu gibi, şekil bakımından da büyük ölçüde destan izlerini taşımaktadır. İşte bu nedenle kitabın mensur kısımları da çok özgün bir karaktere bürünmüş ve nesirle nazım arasında bir çeşit destansı nesir benliğini almıştır. Hikâyelerin aşağı yukarı yarı yarıya manzum şekilde olması, bilhassa bazen tasvirlerde bile manzum ifadenin kullanılması ve bunların aynen tekrarlanması da bundan ileri gelmektedir.
Kitaptaki manzum parçalar esas olarak seslenmelere ve konuşmalara ait kısımlardadır. Hikâyelerin üslubu “style direote” tarzında olduğu için konuşmalar daima kahramanların ağzından anlatılmakta, kahramanların sözleri vakaları anlatan üçüncü şahıs tarafından hikâye edilmeyerek aydur sözü ile doğrudan doğruya sahiplerine bırakılmaktadır. Çok hareketli olan bu hikâyelerde şahıslar daima sahnede olduğu için eserin büyük bir kısmı bu konuşmalardan ibaret olup aydur sözü de böylelikle en çok geçen kelimelerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu konuşmaların karşılaşmalarda ve heyecanlı anlarda geçenleriyse, ozan geleneği gereğince, daima manzum olduğu için kitap aşağı yukarı yarı yarıya manzum parçalarla doludur.
Bu manzumeler gerek içindekiler, gerek şekil bakımından destansı Türk şiirinin çok güzel ve çok orijinal örneklerini teşkil etmektedir. Taşıdıkları kahramanlık unsurları, göçebe hayatıyla yakından ilgili tabiat ve hayvanlara dayanan geniş ve canlı tasvir ve benzetmeler, akıp giden bir coşkunluk ve yiğitçe edası bakımından canlı bir destan havası taşıyan bu parçalar şekil bakımından çok dikkate değer durumdadırlar. Kafiyeleri bakımından genel olarak hafif bir ses benzerliği verecek şekilde yarım kafiyeli olan, birçok defa da ahengi tekrarlarla elde eden bu manzumelerde vezin yoktur. Fakat ölçüsüz bir mısra yapısı içinde bir iç ahengi meydana getirilebilmiş ve meçhul sanatkâr bu parçaların taşıdığı içlilik ve sadeliği ölçünün baskısından uzak tutarak, serbest nazmın çok başarılı örnekle rini vermiştir.
Dede Korkut hikâyelerindeki bu manzume tarzının bir geleneğe dayanmadığını kabul etmek imkânsızdır. Aksine ilk Türk şiirinin bu tarzda manzum bir yapıya sahip olması çok muhtemeldir. Dede Korkut hikâyelerinin kendisinden ayrılmış olduğu anlaşılan meçhul büyük Oğuz destanının bu tarzda bir serbest nazımla oluşmuş bulunmasına ihtimal vermemek için hiçbir sebep yoktur. Aksine bütünü bakımından kuvvetli bir destan havası taşıyan Dede Korkut Kitabındaki bu manzum parçaların taşıdığı destansı unsurlar, bunların bir destanın küçük parçaları olması ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Hikâyelerin belirlendiği zamanın destan çağı olduğu düşünülürse bu ihtimalin yabana atılır bir şey olmadığı daha iyi anlaşılır. Hele çeşitli hikâyelerde belirli tasvir ve seslenişler için hep aynı manzum parçaların tekrarlanması elimizdeki metnin tespit edildiği devirde bu tarz manzumelerin çok tutulduğunu açıkça göstermektedir. Oğuzların halk şairleri olan ozanların o devirlerde Oğuzlar arasında çalıp söyledikleri şiirlerin ve Oğuz destanlarının bu şekilde manzum parçalar olduğu anlaşılıyor. Dede Korkut Kitabında bu manzum parçalar hep ozanların söylediği şekilde söylenmekte ve şahıslar ozanları taklit etmektedirler. Çağatay lügatlerinde ozan kelimesinin karşılığı olarak verilen bilgiler bu manzum parçalar için çok dikkati çekecek durumdadır. Bu lügatlerde ozanların vezinsiz şiir söyledikleri bildirilmektedir. Şeyh Süleyman Efendi lügatinde ozan kelimesinin karşılığı olarak verilen “mani tarzında vezinsiz ve nağmesiz bir teranedir ki Oğuz Han hikâye ve destanında söylerler” şeklindeki ozan için doğru olmayan açıklama, ozanın söylediği şiirler ve destan parçalarının vezinsiz olduğunu göstermek bakımından çok önemlidir ve baştanbaşa Dede Korkut’taki manzum parçalara uymaktadır.
Dede Korkut Kitabında bu manzum parçalara soy ve soyluma denilmektedir. Böyle manzumeler söylemeye de soyla- deniliyor. Aynı şekilde destan için boy ve destan söylemek için de boyla- tabirleri kullanılmıştır. Bundan da anlaşılıyor ki o devirde Oğuzlar arasında çok tutulan destanlara boy, bir destanın içindeki parçalara da soy denilmektedir. Böylece Dede Korkut hikâyelerindeki manzume şeklinin Oğuz destanındaki şekillerle aynı olduğu daha iyi aydınlanmış olmaktadır. Yani Dede Korkut’taki manzume tarzı Oğuz destan tarzıdır.

















Yorumlar