Arama Sonuçları
Boş arama ile 853 sonuç bulundu
- Hece Ölçüsünün Özellikleri
Türk şiirinin ulusal ölçüsü hece ölçüsüdür. Hece ölçüsünde dizelerdeki hece sayısının ve duraklarının denkliği yeterlidir. Bu nedenle hece ölçüsüne parmak hesabı da denilir. Türk dilinin yapısına uygun bir ölçüdür. Hece ölçüsünün kuralları nelerdir? -Dizelerdeki hece sayısı eşit olur. -Hece sayısı yedili, sekizli on birli kalıplardan oluşur. Çok az beşli ve karışık kalıba rastlanır. -Dizelerdeki heceler, kalıp içinde belli duraklara ayrılır. Şiirde sözcüğün bu duraklarda bitmesi gerekir. -Duraklar sözcük ortasında bitmez. Dizedeki hece sayısı çift ise durak genellikle heceleri eşit böler: 8 = 4+4. Dizedeki hece sayısı tek ise genellikle hece sayısı çok olan durak ya da duraklar önde, hece sayısı az olan durak sonda bulunur: 7 = 4+3, 11 = 6+5, 11 = 4+4+3. Beşli, altılı, yedili kimi zaman da sekizli kalıplarda durak olmadığı da olur. Türk halk şiirinde ölçü vezin karşılığı ölçü, daha seyrek olarak da tartı terimi kullanılır. Türk halk şiirinde ölçü hece ölçüsüdür. Divanü Lügat-it Türk’te vezin ölçü karşılığı köğ terimi geçer. Hece ölçüsü, Türk dilinin yapısından doğmuştur. Hece ölçüsünde esas, dizelerdeki hece sayısının birbirine eşitliğidir. İlk dörtlüğün dizeleri kaç ise, ondan sonraki dörtlüklerin hece sayıları da ona uymak zorundadır. Hece ölçüsüyle söylenmiş en eski şiir örneklerini Divan-ı Lügat-it Türk’te buluyoruz. Divan-ı Lügat-it Türk’te manzumelerin hece sayıları beş ile on beş arasında değişmektedir. Saz şairleri, hece kalıpları içinde, en çok, 7, 8 ve 11’ li olanları kullanmışlardır. Âşık edebiyatında ve anonim halk edebiyatı ürünleri arasında beşli, altılı, dokuzlu, onlu, on ikili, on üçlü, on dörtlü, on beşli, on altılı kalıplara çok seyrek rastlanır. Bunlar da genelikle, türkülerde, bilmecelerde, manzum atasözlerinde görülür. Hece ölçüsünde uyum sağalayan öğelerden biri, duraklardır. Dizilerin belli bölümlere ayrılması, durguyu sağlar. Kullanılan bütün hece kalıplarda durgulara yer verilir. Duraklar gelişigüzel değildir; belirli bi düzeni vardır. Çift heceli (6, 8, 10, 12, 14, 16) dizelerde durak, dizeyi iki eşit parçaya böler. Tek heceli dizelerde ise, genelikle, çok heceli kısım dizenin ilk yarısında yer alır. Durgular aruzun takti’inde oldğu gibi sözcükleri bölmez. Divanlar, hece ölçüsünün 15’li kalıbının ‘’med ve kasır ile aldığı şekildir.’’ Kalenderi’ler hece ölçüsünün 14 ya da 13’ lü kalıbındadır. Semai’ ler ise, genellikle 16 heceli maznumelerdir. Türk halk şiirinin asıl ölçüsü, başlangıçtan beri, hece ölçüsü olarak kalmıştır; kimi halk şiirlerin aruza da yer vermesi, bu genel kuralı değiştiremez. a. Hece Sayısı: Hece ölçüsüyle yazılmış bir şiirin bütün mısralarında eşit sayıda bulunur. Hece sayısı aynı zamanda o şiirin kalıbı demektir. Bu va tan top ra ğın ka ra bağ rın da Sı ra dağ lar gi bi du ran la rın dır Bir ta rih bo yun ca o nun uğ run da Ken di ni ta ri he ve ren le rin dir Bu dörtlükteki bütün dizeler 11 heceden oluşmaktadır. Dolayısıyla bu şiir Hece ölçüsünün 11’li kalıbıyla yazılmıştır. Bu da ğı a şam de dim A şam do la şam de dim Bir ha yır sız yâr i çin Her ke se pa şam de dim Bu dörtlük 7’li hece kalıbıyla yazılmıştır. Baş ka sa nat bil me yiz, kar şı mız da du rur ken Söy len me miş bir ma sal gi bi A na do lu’muz Bu şiir Hece Ölçüsünün 14’lü kalıbıyla yazılmıştır. b. Durak: Hece ölçüsüyle yazılan şiirlerde, ahengi artırmak amacıyla mısralar belli yerlerinden ayrılır. Bu ayrım yerlerine durak (durgunlanma) denir. Durak, ahenk sağlayan bir çeşit ses kesimidir. Sözün gidişi zorlanmadan şiir okuyucusuna bir nefes payı bırakılmıştır. Duraklarda kelimelerden ortalarından bölünemez. İyi bir durakta kelime mutlaka bitmiştir. Bir şiirde, bütün dizelerin durakları aynı olabileceği gibi, belli dizelerde farklı duraklar da kullanılabilir. Bir şiirin her dizesinde farklı duraklar kullanılmışsa, o şiir duraksız kabul edilir. Hece ölçüsünde ikili, üçlü, dörtlü, beşli, altılı duraklar kullanılmıştır. Kalıplar: Hece ölçüsüyle yazılmış bir şiirde, bir mısradaki hece sayısı o şiirin kalıbıdır. Hece ölçüsünde “ikili” den “yirmili” ye kadar kalıp vardır. Türk şiirinde en çok kullanılan kalıplar yedili, sekizli, onbirli, ondörtlü kalıplardır. #HeceÖlçüsü #HeceÖlçüsüKalıpları #HeceÖlçüsününÖzellikleri
- Serbest Nazım
Herhangi bir ölçü ve uyak kurallarına bağlı olmayan şiirdir. Serbest şiirde dizelerin uzunluk kısalıkları, uyak, redif, uyak düzeni, nazım birimi gibi nazmın bağlayıcı unsurları önemsenmez. Hatta bu unsurlardan mümkün olduğunca kaçılır. Ama tamamen kafiyesiz ve redifsizdir de diyemeyiz. Serbest şiirde bu şekil serbestliğinin yanı sıra içerik bakımından da bir serbestlik vardır. Hemen her konuda şiir serbest olarak yazılır. Konu sınırsızdır. Serbest şiir, ismindeki “serbest” kelimesinin manası gibi “kuralsız” bir şiir değildir. Şiirdeki ses ve ahenk unsurları çok uyumlu bir şekilde sağlanmaktadır. Yoksa serbest şiirler bu kadar başarılı ve güzel olmazdı. Serbest şiirin okuyucusunda da bir serbestlik görülür. Her şiir sever aynı şiiri aynı şekilde değerlendirmez. Kimisinin hoşlandığı şiirden kimileri hoşlanmaz. Ama nazımda (Divan şiiri, Türk halk şiiri, Âşık tarzı Türk şiiri…) beğeni ve takdir bakımından çoğunlukla bir ortaklık vardır. Serbest şiir Türk edebiyatına Servet-i Fünun döneminde Batı edebiyatından alınarak yeni Türk şiirine uygulanmış bir biçimdir. Orhan Veli Kanık’ın öncülüğünü yaptığı Garip akımının etkisiyle ortaya çıkmış bir şiir biçimidir. ÖRNEK: DENİZİ ÖZLEYENLER İÇİN Gemiler geçer rüyalarımda, Allı pullu gemiler, damların üzerinden; Ben zavallı, Ben yıllardır denize hasret, Bakar ağlarım. Hatırlarım ilk görüşümü dünyayı, Bir midye kabuğunun aralığından: Suların yeşili, göklerin mavisi, Lapinaların en harelisi… Hala tuzlu akar kanım İstiridyenin kestiği yerden. Neydi o deli gibi gidişimiz, Bembeyaz köpüklerle, açıklara! Köpükler ki fena kalpli değil, Köpükler ki dudaklara benzer; Köpükler ki insanlarla Zinaları ayıp değil. Gemiler geçer rüyalarımda, Allı pullu gemiler, damların üzerinden; Ben zavallı, Ben yıllardır denize hasret. Orhan Veli KANIK
- Mensur Şiir
Duygu, düşünce, yaşam ya da hayalleri şiir inceliğinde anlatan düzyazı türüdür. Düz yazı biçiminde yazılan şiirdir. Özellikle seci (düzyazıda iç kafiye) ve alliterasyonlarla (belirli ünsüzlerin tekrarı) yazılır. İç uyuma önem verildiği için dilbilgisi kurallarına uygunluk aranmaz. 19. Yüzyılda Fransız edebiyatında ilk örnekleri görüldü. Şinasi’nin Fransız edebiyatından yaptığı şiir tercümeleri edebiyatımızdaki ilk örneğidir. Edebiyatımıza Halit Ziya Uşaklıgil (Mensur şiirler, Mezardan Sesler) tarafından kazandırılmıştır. ÖRNEK: BENİM OLSAYDIN Benim olsan, ah bu mümkün olsaydı… Seni uzak, uzak, bu insanlardan pek uzak bir yere götürürdüm: Öyle bir yere götürürdüm ki orada yalnız tabiatla baş başa kalırdık… Denizle, sema ile, sahra ile kalırdık… Sade ikimiz kalırdık… Orada, yalnız ormanda yapraklarla inleyen mütehevvir rüzgarın, uzakta dalgalarla dövünen medhuş denizin, gökte şimşekleriyle gürleyen haşin yıldırımın sesiyle kalırdık… Sade ikimiz kalırdık… Sade ikimiz, unutmuş, unutulmuş, her türlü kayıttan azade iki mevcut gibi yaşardık. İlk insanlar gibi yaşardık. Benim olsaydın felaketlerine, afetlerline tahammül için kuvvet bulur, hayatın sebebini anlardım; benim olsaydın hayatı severdim.
- Serbest Müstezatın Özellikleri
Müstezat’ın daha özgürce kullanılmış biçimdir. Sembolizmin yaygın olduğu bir dönemde Fransa’da ortaya çıkan bir şiir şeklidir. Servet-ı Fünun ve Fecr-ı Ati şairlerince kullanılmıştır. Uzun ve kısa dizeler düzenli veya düzensiz olarak sıralanabilir. Belirli bir kafiyeleniş görülmez. Serbest müstezatta nazım nesre yaklaştırılmıştır. Serbest müstezat Tevfik Fikret, Ahmet Haşim ve Cenap Şehabettin tarafından çok kullanılmıştır. ÖRNEK: ÖMR-İ MUHAYYEL Bir ömr-i muhayyel…Hani gülbünler içinde Bir kuşcağızın ömr-i bahârîsî kadar hoş; Bir ömr-i muhayyel…Hani göllerde,yeşil,boş Göllerde,o sâfiyet-i vecd-âver içinde Bir dalgacığın ömrü kadar zaîl ü muğfel Bir ömr-i muhayyel! Yalnız ikimiz,bir de o:Ma’bûde-i şi’rim; Yalnız ikimiz,bir de onun zıll-ı cenâhı; Hâkîlere bahş eyleyerek hâk-i siyâhı Dûşunda beyaz bir bulutun göklere âzim. Her sahn-ı hakîkatten uzak,herkese mechûl; Bir safvet-i masûmenin âgûş-ı terinde, Bir leyle-i aşkın müteennî seherinde Yalnız ikimiz sayd-ı hayâlât ile meşgul. Savtındaki eş’ar-ı pür-âhenk ile mâlî, Şİ’rimdeki elhan-ı muhabbetle nagam-saz, Ah istiyorum,göklere âmâde-i pervâz Bir lâne-i âvârede bir ömr-i hayâlî… Bir ömr-i hayâlî…Hani gülbünler içinde Bir kuşcağızın ömr-i bahârîsî kadar hoş; Bir ömr-i hayâlî…Hani göllerde, yeşil, boş Göllerde,o sâfiyet-i vecd-âver içinde Bir dalgacığın ömrü kadar zaîl ü hâlî Bir ömr-i hayâlî! Tevfik Fikret Serbest Müstezatın özellikleri
- Balad Nedir? Baladın Özellikleri Nelerdir?
14. yy.da doğmuş dans şarkısıdır. Gülünç ve acıklı olayları dile getiren şiirlerdir. Bir çeşit manzum masaldır. Üç uzun bir kısa bentten (sunu parçası) oluşur. Genellikle çapraz kafiye kullanılır. “abab” Edebiyatımızda fazla yaygın değildir. ÖRNEK: BALAD Yağmurlar dindiği zaman Geleceksin Ki kuraklık ölümdür; Işığım söndüğü zaman Güleceksin Ki karanlık ölümdür. Karanlığımda dişlerin Pırıldar ki Yine görüneceksin Kuraklığımda düşlerin Işıldar ki Yine arınacaksın Bekleyeceğim elbette Gelişini Yaşamak başka nedir; İsterse ta kıyamette İlle seni Ki bu aşk başka nedir. Ahmet Muhip Dranas Balad Nedir? Baladın Özellikleri Nelerdir?
- Triyole Nedir? Triyolenin Özellikleri Nelerdir?
On mısralı bir nazım biçimidir. İlk iki dizelik bir parçadan sonra dörder dizelik iki bent gelir. Başta yer alan iki dizenin ilki birinci dörtlüğün, ikincisi ikinci dörtlüğün son dizesinde tekrar edilir. Kafiye düzeni “ab – aaaa – bbbb” şeklindedir. ÖRNEK: HİLÂL-İ SEHER Yüzünde hasta-i sevdâ gibi melâhet var Nedir bu hâl-i perîşânın ey hilâl-i seher? Sabah-ı feyz-i bahârîde mübtesem ezhâr Çemen çemen mütemevvic nesîm-i anber-bâr Niçin? Ben anlamadım kimden etsem istifsâr? Yüzünde hasta-i sevdâ gibi melâhet var Dem-i seherde yanında şu parlayan ahter Hazân içinde solan bir çiçek gibi dil-ber Sürûr-ı fecr ile şâdân iken bütün yerler Nedir bu hâl-i perîşânın ey hilâl-i seher? Tahsin Nahit Triyole Nedir? Triyolenin Özellikleri Nelerdir?
- Sone
Servet-i Fünun döneminde Fransız edebiyatından alınmıştır. Bütün Avrupa edebiyatlarında soneye rastlanır. Sone daha çok lirik konulara elverişli olduğundan sevilmiş ve tutulmuştur. On dört mısradan oluşan bir nazım biçimidir. Sonenin ilk iki bendi dörder, son iki bendi üçer dizelidir. Sonenin ilk iki bendi son iki üçlükte söylenecek duygu ve düşünce için bir hazırlık, bir giriş bölümüdür. Özellikle son dize duygu yönünden en güçlü dize olur ve şiirin bütün etkisini üzerinde toplar. Kafiye şeması, abba – abba – ccd – ede-abba-abba ÖRNEK: MAKDEM-İ YÂR Pervâne-i zerrin gibi her zühre-i zerrin Titrerdi zümürrüd-geh-i lerzân-ı çemende Çağlardı leb-i sîm-i hıyâbân-ı semende Bir çeşme-i billûr ile bir cûy-i bilûrin Düşmüştü siyeh berg-i şebe şebnem-i sîmîn Şeb-nem gibi titrerdi kamer leyl üzerinde Bir şeb-pere-i hutfe bir âhû-yı çerende Vermişti bu nüzhet-gehe bir vahşet-i nermîn Âhû ile şeb-perre vü evrâk ile azhâr Nâ-gâh fısıldaştı leb-i âb-ı revânda Zîrâ şu perî-h^neye karşı bu evânda Ey dürr-i yetîm-i sadef-i şefkâtim, ey yâr Sen bir meh-i zî-ruh gibi yükseliyordun Muzlim korunun zıllı içinden geliyordun Cenap Şahabettin
- Terza Rima Nedir? Terza Rimanın Özellikleri Nelerdir?
Servet-ı Fünun şairleri tarafından batıdan alınarak edebiyatımıza kazandırılmış nazım biçimidir. Üçer dizeli bentlerden oluşur. Son bent genellikle tek dizeden meydana gelir. Bent sayısında herhangi bir sınırlama yoktur. Bent sayısı az olan terza-rimalarda son dizenin şiirin en güçlü ve etkili dizesi olmasına dikkat edilir. Kafiye düzeni örüşük kafiyedir. “aba – bcb – cdc – e” Terza-rima Türk şiirinde ilk olarak Tevfik Fikret tarafından denenmiş; fakat en güzel örneklerini Ali Canip Yöntem vermiştir. ÖRNEK Mavi bir gölge uçtu pencereden Baktım: âvâre bir küçük kelebek Yarama geldi kim bilir nereden Belli yorgundu; bir veremli çiçek Gibi serpildi lambanın yanına Bir duman uçtu, gitti titreyerek… Anladım kıydı yavrucak canına Söyle ey mavi gölge, söyle eğer Bir ölümden de çok fenaysa bana, Şu karanlık, şu kimsesiz geceler. Ali Canip YÖNTEM Terza Rima Nedir? Terza Rimanın Özellikleri Nelerdir?
- Modern Şiirin Özellikleri
Terza Rima Sone Triyole Balad Serbest Müstezat Mensur Şiir Serbest Nazım Türk şiiri yüzyılların verdiği alışkanlıkla vezinsiz, kafiyesiz pek düşünülmemiştir. Fakat 19. yy’dan itibaren batı etkisi altına giren şiirimiz, Fransız sembolistlerinin etkisiyle vezin ve kafiye gibi kayıtlara bağlı olmayan bir şiir akımıyla, yani serbest nazımla tanışmıştır. Özellikle 1937’den sonra Orhan Veli, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet’le başlayan vezinsiz-kafiyesiz şiir akımı, Türk şiirine yeni bir soluk getirmiştir. Buna rağmen bu şiir akımı günümüze kadar gelen tartışmalı bir konu olmuştu. Cahit Tanyol’un bu tartışmalar çerçevesinde eski şiirle yeni şiiri değerlendirmesi ilginçtir: “Birçok şair keman çalmasını bilmediği hâlde koltuğunda kemanla dolaşan adama benzer. İşte kafiyesiz şiir söyleyen gençler, bu gibilerin sahteliğini açığa vurmak için o aleti kırmakla iyi bir iş gördüler. Vezinli-kafiyeli binlerce tekerleme ve klişeleşmiş hayaller Türk şiirinde tekrarlanıp durdu. Vezinsiz-kafiyesiz şiir cereyanı bu kişilerden şiiri kurtardı ve kötü şiiri dayandığı en sağlam temel destekten mahrum etti.“ Yeni şiirin mimarlarından Oktay Rıfat ise meseleye bir başka açıdan bakıyor: “Duyu ettiğimiz şeyi şiir hâlinde tespit ederken, klâsik şairin yaptığı gibi akla baş vurmak, vezin ve kafiyenin de işe karıştığı akla uygun bir mimarî hazırlamak, bir şimşek gibi çakıp sönen duyunun elimizden kaçıp gitmesine mal olabilir.” Şu bir gerçek ki, serbest şiirler şiirin alanı genişlemiş, yetenekleri artmış ve bugünkü modern Türk şiiri doğmuştur. Bugünkü modern Türk şiiri dünya şiirinde olduğu gibi, insan duygularındaki karmaşıklığı bütün yönleriyle yansıtabilmektedir. Bugünkü şiir adetâ gerçeğin, yaşantının dili konumundadır. Ancak, bu şiir akımı da yeteri kadar anlaşılmadığı için, birtakım yozlaşmalara uğramıştır. Serbest şiir çoklarının sandığı gibi bir kuralsızlık, bir başıboşluk ve bir vezinsizlik değildir. Serbest şiirin kendine has bir vezni, bir kurgusu ve bir bütünlüğü vardır. Serbest şiirde bir rahatlık değil, aksine, bir kaos vardır. Serbest olarak yazılan her bir şiir için ayrı bir vezin gereklidir. Bir şiir için yaratılan vezin, bir başka şiir için kullanılamaz, kullanıldığı takdirde tekrara düşülür ve gelişigüzel şiirler ortaya çıkar. Maalesef serbest şiirin bu incelikleri gözden kaçırıldığı için ortaya şiirle alâkası olmayan yığınla şiir, hatta şiir kitapları çıkmaktadır. Ne yazık ki böylesi hatalar yüzünden Türk şiiri birtakım yaralar almaktadır. Şiir alanında yaşanılan olumsuzlukların bir sebebi de hiç kuşkusuz şiire meraklı bir toplum oluşumuzdur. Aziz Nesin şiire olan bu merakımızı, “Türkiye’de her üç kişiden dördü şairdir.” sözleriyle gayet çarpıcı bir şekilde dile getirmiştir. Nesin, bu sözüyle şiire olan bilinçsiz ilgimizden yakınıyordu. Modern Şiirin Özellikleri #TerzaRimaNedir #SoneNedir #SerbestNazımNedir #BaladNedir #SerbestMüstezatNedir #TriyoleNedir #MensurŞiirNedir
- Halk Şiirinin Genel Özellikleri
Halk şiir terimi, Halk içinde yetişmiş kişileri (ozanların, âşıkların) ya da adları bilinmeyen halk sanatçıların hece ölçüsü ile ve özel biçimde ortaya koydukları nazım türlerini kapsamına alır. Yani halk şiir alanına hem bireysel hem de anonim ürünler girer. Yöntem açısından da halk şiiri terimini kullanmak gereklidir: Adları bilinen ya da bilinmeyen halk sanatçıların, başlangıçtan günümüze değin ortaya koydukları eserleri bir bütün halinde ele almak ve incelemek zorundayız. Tür edebiyatı bir bütündür ve inceleme yönteminin buna uygun olması gerekir. Halk şiirinin, ister yazanı bilinsin ya da bilinmesin sonuç olarak her iki çeşidi de bir halk sanatçısının elinden çıkmış şiirlerin tümü için halk şiiri demekte de bir sakıncası yoktur. Halk Edebiyatı ve onun bir dalı olan halk şiiri, aslında halk bilimi alanına girer. Âşık edebiyatı ise, bireysel temele dayananan belli kuralı ve özelikleri olan bir edebiyattır. Çağlar Boyunca Türk Halk Şiirine Genel Bakış Türklerin tarihleri kadar eski bir edebiyatları vardır. Yazının bilinmediği bu çağlarda bu edebiyat sözlü idi. İslâmlıktan önce Türk edebiyatı bir bütündü; aydınlar ve halk için iki ayrı edebiyat yoktu. Çünkü, yazı diliyle konuşma dili aynıydı. Ozanların şiirlerindeki dil, halkın ve ulusun dili idi. Bu ayrımlaşma, yüksek tabaka ve halk için iki ayrı edebiyat, İslâmlıktan sonra Türk edebiyatında ortaya çıkar ve yüzyıllar boyunca yan yana yaşar. Türkler tarihleri boyunca, çeşitli alfabeler kullanmışlardır: Göktürk alfabesi, Uygur alfabesi, Manihey alfabesi, Soğd alfabesi, Arap alfabesi. Orta Asya’da yaşayan Türkler, hangi dini kabul etmişlerse, o dinin alfabesiyle yazmışlardı. Bunların en eskisi Orhun Yazıtları’ndaki Yenisey-Orhun alfabesi. Yaklaşık olarak beşinci yüzyıldan dokuzuncu yüzyıla değin kullanıldığı sanılan Orhun alfabesisinin Türklerce ne zaman bulunduğu ya da hangi kaynaktan alındığı kesinikle bilinmemekte. Bu duruma göre, Yenisey- Orhun alfabesisinin beşinci yüzyılda Türkler arasında geçerli olduğu kabul edilirse, en azından bin yüz yıllık bir yazılı edebiyatımız var demektir. Kutatgu Bilig ile Divanü Lügat-it Türk’teki manzum parçalar, savlar, Budizm ve Maniheizm çevrelerinde yazılan eserler, eski Türk şiiri ve edebiyatı hakında bizi aydınlatmaktadır. Sözlü eserler; ölçü, tür, konu bakımlarından, yüzyıllar boyunca, pek az değişikliğe uğramıştır. Sözlü edebiyat geleneği, yazılı edebiyat döneminde de unutulmamıştır. Eski Türk topluluklarında ozanlar bütün ilkel topluluklarda görüldüğü gibi, çeşitli görevlileri üzerlerinde toplamışlardı: Kahramanlık şiirler söylüyor, büyücülük ve hekimlik yapıyorlardı. Bu halk sanaçılarına, çeşitli Türk kavimler tarafından ayrı adlar verilmiştir; Altay Türkleri Kam, Kırgızlar Baksı, Yakutlar Oyun, Tonguzlar Şaman, Oğuz Türkleri de Ozan adını vermişlerdir. Bunların görevleri bütün milletlerde aynı idi. Eski Türklerde üç büyük tören vardı: Şölen (Şaylan), Sığır, Yuğ. Şölen, Oğuz Türklerin askerî-dinî nitelikte törenleriydi. Türkler, avcılığı seven bir bil ulustur. Türklerin ulusal totemlerinden birisi yak (Tibet sığırı)’tır. Totemin yılda bir kez avlanması gerekir, bunun için büyük bir av partisi yapılırdı. Eski Türkler Tibet öküzüne sığır dedikleri için bu avlarına da sığır adını vermişlerdi. Adına ilk kez rastladığımız yuğ’lar ise ölüler için yapılan genel dini törenlerdir. Şölen’lerde, sığır’larda, yuğ’larda törenin yönetimi büyücü-şairlerin elinde idi. Türk şiirlerin en eski örnekleri, belki de bu büyücü-şairlerin törenler sırasında müzik eşliğinde söyledikleri parçalardır. Bütün ilkel toplulukların edebiyatlarında, şiir, mitolojik kimlikte başlar, daha sonra dinî kılığına bürünür. Toplumsal gelişme daha ileri basamağa ulaşınca, dini konular yerlerini dini omayan konular alır. Türk şiirinde de başta destanî şiirler, dini şiirlere dönüşmüş, daha sonraları da her konu şiirin alanına girmiştir. Türklerin şair-çalgıcıları hakkında en eski bilgiler, Hiyungnularla ilgilidir. İslamlıktan sonra da çeşitli Türk sülalelerinin ordularında halk şair-çalgıcıların bulunduğu tarihi kaynaklar bildirmektedir. Gaznelilerde, Karuhanlılarda, Selçuklularda, Harzemşahlarda, Altın Orduda, Mısır Memlüklerinde, Anadolu Selçuklularında, Osmanlılarda ve Anadolu Beyliklerinde, saraylarda, ordu ve halk arasında şair-çalgıcılar, ozanlar bulunuyor ve eski geleneği sürdürüyordu. Yakın zamanlara dek, İslamlıktan önce Türk şairlerinden sadece Çuçu’nun adını biliyorduk.3Turfan kazılranında ele geçen Mani metinlerinden, sekiz Türk şairinin daha adlarını öğrenmiş oluyoruz: Aprınçur Tigin, Kül Tarkan, Sangku Seli Tutung Ki-Ki, Paratyaya-Şiri, Asıng Ttung, Cışuya Tutung, Kalım Keyşi. Oğuz Türklerinin Ozan dedikleri şair- çalgıcılara başka Türk kavimlerinde rastladığımız gibi, bu sözcüğü öteki Türk kavimlerinde görmekteyiz. On üçüncü yüzyılda, Mısır Memluk ordularındaki şair-çalgıcılar Ozan diye anılıyordu. On dördüncü ve on beşinci yüzyıllarda, Azerî alanında da halk şair-çalgıcılarına Ozan deniliyordu. Fuat Köprülü ise, Ozan sözcüğünü ozmak köküne bağlamaktadır; ozmak, ‘’önce gelmek, ileri geçmek’’ anlamlarındadır. Bu kökten türemiş iki sözcük daha vardır: Ozgan (koşuda birinci, gelen köpeklere verilen ad), ozuş (kurtuluş). Fuat Köprülü, ozgan ile ozan’ın aynı olduğu fikrindedir. Ozanlar, ilk zamanlar büyücü, oyuncu, hekim, şarkıcı ve çalgıcı görevlerini yüklenmişlerdi. Sonraları, şiirin hem ezgisini, hem sözünü, hem çalgıyı anlatır oldu. Üçüncü aşamada, şair-çalgıcı yani kopuzlarıyle şiirler söyleyen halk şairi anlamında kullanılmaya başlandı. Ozanlık geleneği, on beşinci yüzyılan ortalarına dek sürmüştür. İsla kültürünün etkisiyle ozanlar ve ozanlık geleneği, yerini âşıklara bırakmıştır.
- Uyak ve Redif
Şiirde çoğunlukla dizelerin sonunda, kimi zaman da dizelerin başında ya da içinde; anlamca ayrı en az iki sözcük arasındaki ses ya da seslerin benzeşmesine uyak denir. Yüzyıllarca uyak ile şiir öyle birlikte kullanılmıştır ki, şiir denilince akla gelen ilk özelliklerinden biri de uyaktır. Uyağa Divan edebiyatında kafiye, Halk edebiyatında ise daha çok ayak da denir. Çünkü çoğu kez uyak bir sonraki dizenin oluşmasına yardımcı olur. Yine uyak kullanımı bakımından Divan şiiri, Halk şiiri ile çağdaş şiir arasında büyük farklar vardır. Dizilişlerine Göre Uyak Türleri Uyak dizilişleri nazım biçimlerine göre olmakla birlikte kendi içinde düz, çapraz, sarmal, örüşük uyak gibi türlere ayrılır. Düz Uyak: Şiirin nazım birimindeki bütün dizeler kendi içinde uyaklanırsa, buna düz uyak denir: aaaa-bbbb, aaa-bbb… Ölürsem yazıktır sana kanmadan- a Kolların boynumda halkalanmadan- a Bir günüm geçmiyor seni anmadan,- a Derdine katlandım hiç usanmadan…- a Diyorlar: “Kül olmaz, ateş yanmadan,- a Denizler durulmaz dalgalanmadan.”- a Orhan Seyfi Orhon Çapraz Uyak: Nazım birimi dörtlük olan bir şiirde uyak, birer dize atlayarak kurulursa çapraz uyak oluşur: abab-cdcd… Bir daha o fırsat geçer mi ele?- a Dün gördüm, bugün de göresim geldi!- b Gülüşü o kadar hoştu ki hele,- a Lebinden koncalar deresim geldi!- b Yusuf Ziya Ortaç Sarmal Uyak: Nazım birimi dörtlük ya da üçlük olan bir şiirde uyak, her birimde, ilk dize ile son dizede aynı olursa sarmal uyak denir. Ara dize ya da dizelerde uyak ilk dizeden ayrıdır: abba cddc… Gecenin sularında- a Mehtâp bir nilüferdir,- b Açılmış bir kederdir – b Gecenin sularında. – a Ali Mümtaz Arorat Örüşük uyak edebiyatımıza Fransız edebiyatından geçmiş, ilk kez Servet-i Fünun edebiyatında terza-rima nazım biçiminde kullanılmıştır. Uyak dizilişi; aba-bcbcdc- ded… dır: Bir varak-pâre-yî hazan-dîde- a Ayrılıp sâk-ı meyve-bârından- b Düştü bir şâirâne ümmîde- a Ses Benzerliklerine Göre Uyak Türleri Yarım Uyak Şiirin ahengi, dize sonlarında, belli aralıklarla yinelenen bir ünsüz ile sağlanıyorsa, buna yarım uyak denir. Eskiden kültürlü şairler yarım uyağı uyaktan saymazlardı; fakat halk şairleri yarım uyağı başarı ile kullandılar. Türkü’den Kuru kütük yanmayınca tü t er mi? Ak göğsün üstünde çimen bi t er mi? Vakti gelmeyince bülbül ö t er mi? Öter gider bir gözleri sürmeli… Karacaoğlan Yukarıdaki örnekte tüter, biter, öter sözcüklerindeki -t- ünsüzü koşmanın uyağını oluşturmaktadır. • Kimi zaman yarım uyakta bir ünsüz yerine iki ünsüz benzeşir, bu durumda şiirin ahengi daha da arttırılmış olur: Hayvanlar Destanı’ndan Bak kelerle kirpilerin de rd ine, Tâ beseher kurbağanın vi rd ine, Atmasalar Kaf Dağı’nın a rd ına Yıkardı âlemi hemen ejderha. Aşık Ömer Şiirin ahengi -rd- çift ünsüzü ile arttırılmış. • Şiirin ahengi, dize sonlarında, belli aralıklarla yinelenen bir kısa ünlü ile sağlanıyorsa da yarım uyak oluşur: Koşma’dan Güzelin derdinden eylemem şekv a , Bana yâr gerektir, gerekmez düny a . Dost için ölürsem gam değil ban a , Yâr uğruna vermiş serin desinler. Mecnunî Bu şiirin ahengi, dize sonlarında yinelenen kısa – a ünlü ile sağlanmış. Bu nedenle yarım uyaklı bir şiirdir. • Yarım uyaktaki ünsüzlerden biri, diğer dizelerdeki uyak sağlayan iki ünsüzle boğumlama noktası bakımından benzeşirse, bu durumda yarım uyak biraz daha zayıflar. Fakat bu durumdaki dizeler arasında da yarım uyak var sayarız; çünkü uyak tanımında “en az iki dize arasındaki ses benzerliği”nden söz edilmektedir. Koşma Garip yiğit yârin anar eğlenir, Âdet budur: Yâre varan söylenir. Sensiz yola gitmem, yolum bağlanır, Dağ başı dumandır hey kara gözlüm. Aşık Şiirin ahengi – g- ünsüzü ve boğumlama noktası buna yakın olan -y- ünsüzü ile sağlanmış. Tam Uyak Şiirin ahengi, dize sonlarında belli aralıklarla yinelenen bir ünsüz ve bir ünlü ile sağlanıyorsa buna tam uyak denir. Demen Mecnûn’a fenn-i aşkı ekmil etti kâm il dür Benüm yanumda ol divâne bilmez nesne câh il dür Hayâlî Yukarıdaki örnekte kâmil, câhil sözcüklerindeki -i- ünlüsü ve -l- ünsüzü şiirin uyağını oluşturmaktadır. • Arapçadan, Farsçadan Türkçeye geçen sözcüklerdeki uzun ünlülerle sağlanan uyak da tam uyak sayılır. Eski şiirimizde kültürlü şairler tam uyağı bol bol kullanmışlardır. Işk bir âhen kafes biz tûtî-i gûy â sıyuz Yukarıdaki örnekte şair gûyâ, şeydâ sözcüklerindeki -â- ünlüsü ile şiirin uyağını sağlamıştır. Şiirin uyağı tam uyaktır. • Bir de tam uyaktaki ünsüzlerden biri, diğer dizelerde uyak sağlayan iki ünsüzle benzeşirse ya da ünlülerden biri, diğer dizelerde uyak sağlayan iki ünlüyle boğumlama noktası bakımından benzeşirse, tam uyak biraz zayıflar. Fakat yine de dizeler arasında tam uyak var sayılır. Pire Destanı’ndan Mutaflar hep derildiler şaştılar, Görüldüler et hamalları kaçtılar, Ayağına yüz çift manda koştular, Gövdesi çok, çekilecek hal değil Aşık Ömer Örneğimizde şiirin ahengi, -ş- ünsüzü ile boğumlama noktası ş’ye yakın olan -ç- ünsüzü ve -a- ünlüsü ile boğumlama noktası a’ ya yakın olan -o- ünlüsü; yani aş, aç, oş ses ikilileri ile sağlamış. Zengin Uyak Şiirin ahengi, dize sonlarında, belli aralıklarla yinelenen ikiden çok sesle sağlanıyorsa buna zengin uyak denir. Divan şiirinde ve çağdaş şiirde bol bol kullanılır. Şâm-ı zülfünle gönül Mısrı harâb oldı diyu Sana iletdi kebûter ha beri döne döne Sen durub raks idesen karşuna ben boynum eğem İne zülfün koça sen sîm- beri döne döne Necâti Yukarıdaki örnekte şiirin ahengi haberi, beri sözcüklerindeki -b-, -e-, -r-, -i- ses birliği ile sağlanmıştır, şiirin uyağı zengin uyaktır. • Arapçadan, Farsçadan Türkçeye geçen sözcüklerdeki bir ünsüz ve bir uzun ünlü ile sağlanan uyak da zengin uyak sayılır. Yandı dü cihân âteş-i âhumla ve lîkin Ben senün eyâ şâh-ı cih ân yandum elünden Şol sunduğun âteş midir ey sâkî bana kim Sen aldın ele câm ham ân yandum elünden Ahmet Paşa Şiirin ahengi, -â- uzun ünlüsü ve -n- ünsüzü ile sağlandığından zengin uyak sayılır. • Zengin uyaktaki ünsüzlerden biri, diğer dizelerde uyak sağlayan iki ünsüzle ya da ünlülerden biri, diğer dizelerde uyak sağlayan iki ünlüyle boğumlama noktası bakımından benzeşebilir. Bu durumda zengin uyak biraz zayıflar; fakat yine de dizeler arasında zengin uyak var sayılır. Mani Kekliği bıçakladım, Tüyünü saçakladım. Yari koynumda sandım, Yastığı kucakladım. Şiirin ahengi -ç- ünsüzü, boğumlama noktası ç ‘ye yakın olan -c- ünsüzü ve -a- ünlüsüyle sağlanmıştır. Tunç Uyak Bir dizenin sonundaki bir sözcük başka bir dizenin sonundaki sözcüğün sonunda geçiyorsa, buna tunç uyak denir. Cinaslı uyak aynı zamanda bir söz sanatıdır. Halk şirinde, divan şiirinde ve çağdaş şiirde bol bol kullanılır. Gözlerin mavi mine , Vuruldum perçe mine . Aşkın beni çevirdi, Aslı’nın Kere m’ine Yusuf Ziya Ortaç Cinaslı Uyak Şiirin ahengi, dize sonlarında belli aralıklarla yinelenen sesteş sözcüklerle sağlanıyorsa, buna cinaslı uyak denir. Aynı zamanda bir söz sanatı olan cinaslı uyak Halk şirinde, Divan şiirinde ve çağdaş şiirde bol bol kullanılır: Avluya kuyu kazdım, İçine düşe yazdım. Ayrılık mektubunu Hem ağladım hem yazdım. Redif Yukarıdaki örneklerde uyak oluşturan ses ya da sesler koyu gösterildi. Birçoğunda koyu seslerden sonra da harf kaldı. İşte bu sesler rediftir. Şiirde ahengi sağlamak için dize sonlarında benzeştirilen seslerin anlamları ya da görevleri aynı ise bu benzeşmeye redif denir. Redif, şiirin ahenk ögelerindendir. Kimi şiirler kafiyesizdir; şiirin ahengini yalnız redif sağlar. Fuzulî’nin Su Kasidesi gibi kimi divan şiirleri de redifine göre ad alır. Kimi divanlarda şiirler redifi oluşturan son harfe göre alfabetik sıraya dizilir. Yinelenen seslerin özelliğine göre redif kendi içinde ek redif, sözcük redifi, sözcük öbeği redifi, nakarat gibi türlere ayrılır. Ek Redif Şiirin ahengi, dize sonlarındaki sözcükleri üzerine getirilmiş aynı görevdeki yapım ya da çekim eki ile tamamlanıyorsa ek redif oluşur. Tabirin sığmaz kalem e , Derdin dermandır yârem e . İsmin yayılmaz âlem e , Aşıklarda meşk olmasa. Aşık Veysel Örnekte; kaleme, yâreme, âleme sözcüklerindeki -e eki, ad durum eklerinden yönelme eki olduğu için ek rediftir. Sözcük Redifi Şiirde ahenk, dize sonlarına getirilmiş aynı anlam ve görevdeki bir sözcük ile tamamlanıyorsa, sözcük redifi oluşur. Hep Gölge . . . . . Gece … hep gölge, ger-â-ser gölge … Leylin ezlâl-i elem dârıyle Kaldı senden bu muğber gölge … Mehmet Fuat Köprülü Sözcük Öbeği Redifi Şiirde ahenk, dize sonlarına getirilmiş aynı anlam ve görevdeki birden çok sözcük ile tamamlanıyorsa, sözcük öbeği redifi oluşur. Bir Günün Sonunda Arzu’dan Akşam, yine akşam, yine akşam Bir sırma kemerdir suya baksam. Akşam, yine akşam, yine akşam Göllerde bu dem bir kamış olsam. Ahmed Haşim Yukarıdaki şiirde Akşam, yine akşam, yine akşam dizesi sözcük öbeği redifini oluşturmaktadır. Nakarat Nakarat, bir şarkı ya da türküde, her nazım biriminden sonra yinelenen, şiirde bütünlüğü sağlayan bir ya da iki dizelik bölümdür. Bir şarkı ya da türkü bestelendiğinde nakaratlar arasında beste ayrılığı yoktur. Kavuştak ya da vasıta da denilir; çünkü bir birimi sonraki birime bağlar. Zeynep Türküsü Zeynep bu güzellik var mı soyunda? Elvan elvan güller açmış koynunda. Arife gününde bayram ayında Zeynebim, Zeynebim, allı Zeynebim! Yedi köy içinde şanlı Zeynebim! Söğüdün yaprağı narindir narin, İçerim yanıyor dışarım serin, Zeyneb’i bu hafta ettiler gelin. Zeynebim, Zeynebim, allı Zeynebim! Yedi köy içinde şanlı Zeynebim!
- Şiirde Ölçü ve Ölçü Türleri
Hece Ölçüsü Aruz Ölçüsü Ölçü ile şiir öyle bütünleşmiştir ki, şiir denilince akla gelen ilk özelliklerden biri ölçüdür. Şiirin dizelerindeki hecelerin sayısına, yapısına ve durağına bağlı denklikle sağlanan ahenk ile ritme ölçü (vezin) denir. Türk şiirinin ulusal ölçüsünde dizelerdeki hece sayısının ve duraklarının denkliği yeterli sayılmış; bu ölçüye hece ölçüsü denmiştir. Halk şiirinde genellikle hece ölçüsü kullanılmıştır. Divan şiirinde kullanılan aruz ölçüsü’nde ise dizedeki hece sayısının ve duraklarının denkliğinin yanı sıra hecelerin karakteri de göz önünde tutulmuştur. #AruzÖlçüsü #AruzVezni #HeceÖlçüsü



