Arama Sonuçları
Boş arama ile 850 sonuç bulundu
- Anlatım Yolları
Anlatım yolları ile anlatım türlerini karıştırmamak gerekir. Anlatım türleri sözlün anlatım, yazılı anlatım diye ikiye ayrılır. Anlatım yolları daha genel bir kavramdır. Hem sözlü anlatımda hem de yazılı anlatımda anlatım yollarından birine ya da birkaçına başvurulur. Bunlar şunlardır: 1. Açıklayıcı Anlatım, 2. Öyküleyici Anlatım, 3. Betimleyici Anlatım, 4. Tartışmalı Anlatım. Açıklayıcı Anlatım Bir konu üzerinde ayrıntılı bilgi vermek, öğretmek ya da olayı bildirmek, yorumlamak üzere yapılan anlatım türüdür. Bu anlatım yoluyla “ne, neden, niçin, nasıl, nerede, ne zaman” soruları açıklanır. Günlük konuşmalarda; edebiyat, felsefe ve ahlâk konularında, yaşanılan olaylarda sık sık açıklayıcı bilgi verir ya da başkalarının açıklayıcı bilgilerini dinleriz. Yine günlük konuşmalardaki sorulara verilen karşılıklar da açıklayıcı anlatıma girer. Açıklama yapmak için konuyu iyi bilmek, olayı görmek gerekir. Anlatım konusu yukarıdaki soruların karşılığı verilerek açıklanmalıdır. Savunulan düşünce iyi açıklanamazsa aynı düşünceler boş yere yinelenip durur. Bunu önlemek için anlatımın tümden gelim, tüme varım, benzetme gibi bilgi üretme yollarını kullanmalıyız. Şimdi de bu terimlerin ne anlama geldiğini öğrenelim. Tümden gelim: Genel bilgilerden, yargılardan, kurallardan özel bilgilere, yargılara, kurallara ulaşmaktır. Örneğin: “Çikolata diş çürütür.” gerçeğinden yola çıkarak “Ben de çok çikolata yersem dişlerim çürür.” gerçeğine vararak, “dişlerimi çürütmemek için çikolatayı çok yemem… ” gibi. Bazen benzer olaylardan, bazen bilimsel gerçeklerden hareket edilerek yeni gerçeklere, sonuçlara ulaşmaktır. Tüme varım: Tümden gelimin tersidir. Özel olay ve durumlardan genel yargılar elde etme yoludur. Yine “Çikolata diş çürütür.”, “Muhallebi diş çürütür.”, “Fondan şekeri diş çürütür.” gerçeklerinden sonra “Şekerli yiyecekler diş çürütür.” sonucu çıkar. Benzetme: Konuyla ilgili benzer olayların, durumların bir araya getirilmesi çalışmasıdır. Açıklayıcı anlatımda, şunlara da dikkat edilmelidir: • Konunun maddesi ve görüş açısı iyi belirlenmelidir. • Konuyu geliştirme ve temellendirme yollarından birinden ya da birkaçından yararlanılmalıdır. • Bunları yaparken kendi gözlemlerimizden, deneyimlerimizden ve öğrendiklerimizden yararlanılmalıdır. Öyküleyici Anlatım Yaşanmış ya da tasarlanmış bir olayın başkalarına söz ya da yazı ile anlatımıdır. Bu anlatım; olay, kişi, yer ve zaman ögelerine dayanır. Olay: Öyküleyici anlatımda öncelikle bulunması gereken ögedir. Anlatım, bir ana olay ile birçok yardımcı olay arasında kurulan ilişkilerle yapılır. Ana olay üç evrede anlatılır: Serim, düğüm, çözüm. Serim: Öyküleyici anlatımda “giriş” bölümüdür. Bu bölüm ana olayın başlangıcıdır. Öyküde yer alacak kişiler, olayın geçtiği yer ve zaman tanıtılır. Düğüm bölümünden kısa, çözüm bölümünden uzun bir bölümdür. Düğüm: Bu bölümde bir yandan ana olay yardımcı olaylarla genişlerken, bir yandan da dinleyici ya da okuyucuda merak uyandırılır. Uzun bir bölümdür. Bölümün uzunluğu ne olursa olsun, uyandırılan merağın sonuna kadar sürmesi sağlanmalıdır. Çözüm: Diğer bölümlerde uyandırılan merağın giderildiği, soruların karşılık bulduğu bölümdür. Anlatının en kısa bölümüdür. Kişiler: Öyküleyici anlatımda olayı yaşayanlardır. Olay birkaç kişi arasında geçer. Bunların kimileri olay için birinci derecede önemlidir. Olayın kolay anlaşılabilmesi için bu kişilerin anlatıda çok iyi tanıtılması gerekir. Olayların anlatımı sırasında kişiler bu niteliklerine uygun davranırlar ve konuşurlar. Yer: İnsanlar kendilerine uygun yerlerde yaşarlar, olaylar da ya bu yaşadıkları yerlerde ya da gezmeye gittikleri yerlerde geçer. Bu nedenle olayın geçtiği yer de anlatıda bulunmalıdır. Fakat bunlar öykünün anlatımını olumsuz etkilememeli, olayların akışını bozmamalıdır. Zaman: Zaman sonsuz bir akıştır. İnsan bu akış içine doğar, olaylar bu akış içinde geçer. Bu nedenle öykülemede zaman da belirtilir. Betimleyici Anlatım Bütün türlerde, tür bireyleri birbirine benzer. Yine de tek tek bakıldığında tür bireyleri arasında, kendine özgü ayırıcı nitelikler de vardır, ikizler de bile. İşte bunların söz ya da yazı ile anlatılmasına betimleme denir. Betimleme, insan ve insan dışındaki hayvan, manzara, eşya… gibi varlıkların benzerleri ile arasındaki ayırıcı, belirleyici özelliklerini anlatmaktır. Betimleme için tasvir etme de denir. Yazarın amacına göre iki türlü betimleme vardır. Bunlardan biri sanatsal betimleme, diğeri bilimsel betimlemedir. Sanatsal betimlemede okuyucunun duygularını uyandırmaya önem verilip içten bir uslup, öznel bir bakış açısı seçilirken, bilimsel betimlemede okuyucuya bilgi vermeye önem verilip, nesnel bir bakış açısını yakalamak gerekir. Betimleme söz ile resim yapmaktır. Böylece varlıklar gözönünde canlandırılabilecek duruma gelir. Betimlemede görme, tat, koku, işitme, dokunma gibi beş duyu organıyla sezilebilinen bütün özelliklere yer verileceği gibi duygulara da yer verilir. Bu da gösteriyor ki başarılı bir betimleme yapabilmek için iyi bir gözlemci olmak gerekir; çünkü betimlemedeki niteliklerin aslına uygun olması gerekir, abartma yoluna gidilmemelidir. Betimlemesi yapılan varlığın önce genel nitelikleri, sonra ayrıntıları, sonra da bizde bıraktığı duygusal etki verilmelidir. Bütün bunlar kişisel ve düzgün bir anlatımla verilmelidir. Betimlemede yer ve zaman ögeleri de bir arada bulunur. Mevsim betimlemesi: İlkbahar “Uzun süren kış ayları bitti. Köyün üzerini örten kara bulutlar gitmiş, yerini masmavi gökyüzüne bırakmıştı. Yılan gibi kıvrıla kıvrıla akan derenin suları coşmuş, coşku türküleri söyleyerek akıp gidiyordu… Vadi rengârenk tomurcuk ve çiçeklere bürünmüştü. Uykudan uyanan böcekler yuvalarından çıkarak şimdiden kış hazırlıklarına başladılar. Karıncalar sıcak günlerin uzun sürmeyeceğini bildikleri için ambarlarını yiyecekle doldurma yarışına başladılar. Bizim tembel ağustos böceği de sabahın erken saatlerinde müzik şölenine başlamış, gece gündüz demeden güzel türkülerini söylüyordu.” (Sabri Oytan, Bal Sarısı -Zerik Taşı, s. 34) İnsan betimlemesine portre denir. Betimlemedeki tüm kurallar portre için de geçerlidir. Yine de şu noktalara dikkat edilmesi gerekir: • Portreye konu olan kişi, objektif olarak anlatılmalıdır. • Kişi için kullanılan sıfatlar gerçeğe uygun olmalıdır. • Kişinin iyi nitelikleri yanında kötü nitelikleri de gösterilmelidir. • Gereksiz ayrıntılar yazılmamalıdır. • Anlatım özentisiz, açık ve akıcı olmalıdır. İnsanı ele alışına göre üç türlü portre vardır: • Dış portre: Kişinin yalnız görünüşünü anlatan portredir. • İç portre: Kişinin iç dünyasını, olaylar karşısındaki tutum ve davranışlarını anlatan portredir. • Genel portre: Kişinin hem dış hem iç özelliklerini anlatan portredir. Portre bağımsız bir yazı türü olabileceği gibi, diğer yazı türlerinin -daha çok da öykü ve romanın- içinde yer alır: “Sarı Mustafa’nın sarı, gür saçlarına, tombul yapısına, sürekli gülen yüzüne karşılık; Kösenin Yusuf, buğday benizli, seyrek sakallı, ince yapılı, orta boylu, düşünceli görünen biriydi. Dor Ali ise, iri yarı, esmer, kara bıyıklı, sağlam yapılıydı. Huyları pek birbirine benzemese bile iyi anlaşmışlar, iyi arkadaş olmuşlardı. Düzlükte birbirine yardım ederek yaşayıp gidiyorlardı.” (Behzat Ay, Dor Ali, 1966, s.11) Tartışmalı Anlatım Bir topluluğun, belli bir konuda, gerçeğe ulaşmak için, kendi aralarında yaptığı düşünce alışverişine tartışma denir. Tartışmada, bir konunun en az iki bakış açısı vardır. Tartışma sonucunda konu bilimsel sonuçlara bağlanır. Bunun için tartışmada düşüncelerin açıkça ortaya konması, özgür bir ortamda tartışılması gerekir. #AçıklayıcıAnlatım #BetimleyiciAnlatım #ÖyküleyiciAnlatım #TartışmacıAnlatım
- Anlatım Biçimleri ve Özellikleri
Bir olay anlatımı ile düşünce anlatımı aynı yöntemle olmaz. Düşünce yazılarında ve resmi mektuplarda anlatım daha ciddi; özel mektuplarda, anılarda daha içten; olay yazılarında sürükleyici, heyecan doludur. Anlatımda kimi zaman konuşma dili, kimi zaman şiir dili kullanılır. Her ikisi için de iki anlatım biçimi vardır: Dolaylı anlatım, dolaysız anlatım. Dolaylı Anlatım Öykü, roman gibi yazın türlerinde, olayların bir anlatıcının ağzından anlatılmasıdır. Ayrıca sözcük ve kavram seçiminde de dolaylı anlatım seçilir çoğu kez. Bir sözcüğü, sözlük anlamının dışında kullanmak da dolaylı anlatımdır. İstiarelere (eğretileme), dolaylamalara yer vermek de dolaylı anlatımdır. Söz gelimi bayrağımız yerine hilâl, lületaşı yerine bayaz altın, askerimiz yerine Mehmetçik, aslanlar… Dolaysız Anlatım Öykü, roman gibi yazın türlerinde, olayların kahramanın ağzından anlatılmasıdır. #AnlatımBiçimleri #DolaylıAnlatım #DolaysızAnlatım
- Yazara Bağlı Yazım Aşamaları
Yazmaya başlamadan önce yazarın gerek yazı konusu belli olduktan sonra, gerekse daha önceki deneyimlerini değerlendirmesine yazara bağlı evreler denir. Bunlar; yazarın gözlemleri, okudukları, konu üzerinde düşünmesi, bu düşünmeden doğan buluşları, tasarladığı bir ana düşüncedir. Sonra yazar bunları düzene koyar, yani plân yapar, yazmaya karar verir, yazma çalışmalarına başlar. Gözlem Yapmak Konuyla ilgili varlıkları, olayları gözleyerek ulaştığımız sonuca gözlem denir. Gözlem, yazmaya başlamadan önce ilk yapılacak işlemlerdendir. Geçmişteki gözlemlerden de yararlanılabilir. Günlük yaşam içinde birçok insan bakar kör gibi yaşamaktadır. Gözlemek; bakmak değil, görmektir. Gözlem yapmakla doğru görme, çevreyi ve insanları doğru tanıma öğrenilir. Çevredeki insanlar, eşyalar, doğa, doğa olayları ve doğrudan kendimiz olmak üzere pek çok malzeme gözlenebilir. Bunlar içinde en güç olanı iç gözlem denilen kişinin kendi kendini gözlemesidir. Gözlemle ancak çevremizdeki varlıklarla, olaylarla ilgili bilgiye ulaşırız. Çevremizde ananas meyvesi yoksa ananası gözleyemeyiz. Gözlem yapma alışkanlığındaki kişilerde kavrayışta çabukluk, ileri görüşlülük yetileri gelişir; onlar insan ilişkilerinde de başarılıdırlar, çünkü kulaktan dolma sözlere değil de gördüklerine, gözlemlediklerine inanırlar. Dört türlü gözlem vardır: 1. Doğrudan doğruya gözlem, 2. Hayal kurma, 3. Düşünme, 4. Geçmiş yaşantılarımızdan yararlanma. Gözlem yaparken başta göz olmak üzere beş duyu organımız ile duygularımız; algılama, düşünme ve sezme merkezlerimiz yoğunlukla iş başındadır. Okumak Başka birinin, harf dediğimiz birtakım işaretlerle kalıcı kıldığı duygu, bilgi, gözlem, olay… gibi deneyimlerine bir tür şifre çözerek tanık olmaya okuma, bu eyleme okumak denir. Kişinin bilgisi, duygusu, hayal gücü ve dünya görüşü okumakla da zenginleşir. Okumakla dili zenginleşir, anlatım gücü artar. Okumak da bir tür gözlem yapmaktır. Okuyarak başkalarının gözlemlerinden yararlanılır. Düşünceleri sıralarken konuyla ilgili tanımlamalar, karşılaştırmalar, örneklemeler, alıntılar, istatistik bilgiler ve kanıt göstermelerle konu geliştirilip sonuca ulaştırılır. Kullanılan dilin cümle ve anlam yapısının; dilin anlatım malzemeleri olan sözcük, deyim, terim, atasözlerinin iyi bilinmesi konu anlatımında yararlı olur. Bütün bu anlatım zenginliğine okumakla ulaşılır. Düşünmek Bir konuda, sonuca ulaşabilmek için belleğin karşılaştırma, ilgiler kurma, yeni sonuçlar üretme… gibi yetilerinden yararlanmaya düşünmek denir. İnsanı düşünmeye iten neden meraktır; bu merak çoğu kez dış dünyadan kaynaklanır. Düşünmek bizi insan yapan en önemli niteliğimizdir. Anlatıma geçmeden önceki ilk adım düşünmektir. Düşünmede sözcükler dünyasından soyut ya da somut nesnelere, nesneler dünyasından sözcüklere geliş gidiş vardır. Düşünürken geçmiş deneyimlere, okuyarak öğrenilenlere yeniden biçim verilir. Bu eylem işitilmeyen konuşmadır. Düşünme sonucu düşünce üretilir. İnsanda düşünme yetisi doğuştan vardır, fakat düşünce sonradan kişinin çevresi, eğitimi, kendi zekâsı ve bilgisi ile oluşur, doğuştan getirilmez. Bu nedenle düşünce hem kişiden kişiye hem çevreden çevreye ayrılıklar gösterir. Türkiye’de yaşayan biri ile Amerika’daki birinin ürettiği düşünceler aynı değildir. Boileau “Yazmadan önce, düşünmeyi öğreniniz.” der. Bir konu ile karşı karşıya kalındığında verilen ilk tepki düşünmektir. Konu ile ilgili nelerin ne kadar bilindiği; araştırılacak, incelenecek bilgiler bu evrede ortaya çıkar. Buluş Anlatılacakların bellekte bütün ayrıntılarıyla canlandırılması, düşüncelerin konu üzerinde yoğunlaşmasıyla varılan özgün düşünce, herkesten ayrılan kendine özgü anlatım buluş demektir. Buluşta kişinin kültüründen de izler vardır. Buluş, araştırma ve incelemeler sonucunda anlatacaklarımızın, belleğimizde canlanması, konu ile ilgili olanların ayıklanıp toplanması, ana düşüncenin belirlenmesidir. İyi buluş yapabilmek için çok okumak, iyi gözlem yapabilmek ve sağlıklı düşünmek yeter; çünkü her insan ayrı bir dünya olduğuna göre, anlatacakları zaten kendine özgü olacaktır. Buluşun en önemli bir yönü de anlatacağı konu ile okuru arasındaki bağı güçlü kurmaktaki özgünlüktür. Bunun için yazarın yazı bitimine kadar, yazacağı ya da anlatacağı konuda yoğunlaşması gerekir. Önce konuyu anlamalı, özümlemeli; sonra konuyla sanki bütünleşmelidir. Buluş ne kadar güzel ise anlatım o kadar basmakalıplıktan kurtulur, yazara ve yazıya değer kazandırır. Buluşun gerçeğe uyması, doğal ve inandırıcı olması, kanıtlanabilir olması gerekir. Ana Düşünceye Ulaşma Düşünceleri iyi ve doğru yazmak yetenek işi değildir. Kullanılan dili iyi bilmek, yazma tekniğini bilmek, iyi düşünmek, konuyu kavramak, yazının amacını saptayarak düşünceleri bu amacı destekleyecek sırayla dizmek gerekir. Bu nedenle yazıya başlamadan ana düşünceyi belirlemek, bütün düşünceleri bu ana düşünceyi destekleyecek biçimde işlemek gerekir. Plânlama (Tasarlama) Anlatımda altıncı adımdır. Tasarlama, bir yazıda neyin, ne kadar yazılacağının önceden belirlenmesi ve sıraya konması için yapılan bir ön çalışmadır. Tasarlama, düşüncelerimizi karmaşıklıktan kurtarır. Dinleyen ya da okuyanla aramızdaki bağın daha sağlıklı ve tez kurulmasını sağlar. Karar Yukarıdaki çalışmalar sağlıklı yapılarak ana düşünceye ulaşıldı yazılacaklar tasarlandı ise, kişi anlatım yollarından birini seçerek konu ile ilgili düşüncelerini bildirmeye karar verir. Anlatımın en önemli adımıdır. Ancak karar olumlu ise güzel ve kalıcı bir yazı doğacak demektir. #YazaraBağlıYazımAşamaları #YazılıAnlatımAşamaları
- Yazılı Anlatımda Plan ve Önemi
Çağımız bilgi çağıdır. Bilgi, düzenli, plânlı çalışmalar ve araştırmalar sonucu kazanılır. Bir konuyla ilgili duygu, düşünce ve görüşlerimizi düzene koymaya plân yapma denir. Yazar, yazmak istediği bir konuda ön hazırlıklarını yaptıktan sonra, konu ile ilgili görüşünü destekleyecek düşüncelerini düzene koyar. Yazısını artık bu plân çerçevesinde yazar. Plânlı bir yazıda gereksiz bir cümle, hatta sözcük bile yoktur, konu bütünlüğü sağlandığı için okununca kolay anlaşılır. Plân, yazar için yazmayı, okur için okumayı zevk haline getirir, belleği düzenli çalışmaya alıştırır. Plân yapma gereğini çevremizden öğreniyoruz; çünkü biz çok düzenli, plânlı bir doğanın içine doğuyoruz. Tüm doğa olaylarının bir düzeni vardır. Geceden sonra gündüz, ilkbahardan sonra yaz gelir. Tohum ağaç olur, ağaç çiçek açar, meyve verir. Meyve olgunlaşarak yine tohum verir. Bu düzen hiç değişmeden sonsuza dek bu sırayla sürecek. Her söyleyeceğimizi ve yazacağımızı önceden plânlamamız bu yüzdendir. Plânsız yazılarda duygu, düşünce karmaşası -belki de zıtlıklar- olur; en önemli noktalar gözden kaçabilir, savunulan düşünce açık seçik savunulamayabilir, hatta yazar savunduğu düşünceyle ters düşülebilir. Bu nedenlerden ötürü plânlı yazmak çok önemlidir. Plânlı yazmada düşünceler bir sıra ile ana düşünceye ulaşır. Bu da okuyucu ile aramızda olan düşünce bağının tez kurulmasını ve kalıcı olmasını sağlar. Plânın Bölümleri Plân yapmanın amacı, yazıyı bölümlere ayırarak kolay anlaşılmasını sağlamaktır. Giriş/Serim Yazının konusunun belirtildiği paragrafa giriş denir. Okuyucu bu bölümde yazıya çekilirse sonrasını daha istekli okur. Çoğu kez giriş bir paragraftır. Bazen iki, üç paragraf olabilir. Olaylı yazılardaki giriş paragrafı ya da paragraflarına serim denir. Gelişme/Düğüm Konunun gövdesi sayılabilen bölüm gelişme olduğu için bir yazıda en az iki üç paragraftır. Bu paragraflar okuyucunun merakını artıracak, onu okumaya isteklendirecek biçimde yazılmalıdır. Gelişme bölümü bitene kadar okuyucu yeni düşünce, görüş ve örneklerle doyurulmalıdır. Olay anlatan yazıların gelişme paragraflarına düğüm denir. Kimilerinde betimlemelere yer verilir, kimilerinde çözümlemelere gidilir. Ana olay, ona bağlı yan olaylar ile desteklenir. Karşılıklı konuşma ve dramatizasyonların bulunduğu paragraflar da vardır. Olayların düğümlendiği yerlerde düğüm paragrafları vardır. Okuyucunun merakı bu paragraflarda doruğa ulaşmalıdır. Sonuç/Çözüm Sonuç düşünce yazılarının son bölümüdür. Konu bu bölümde bir yargı ile biter. Okuyucuyu asıl etkileyecek bölümdür. Onun için bu bölümün daha önceki giriş ve gelişme paragraflarında anlatılanlara ters düşmemesi gerekir. Yeni bir düşünce öne sürülmez. Önce söylenenler belleklerde yer edecek şekilde vurgulanır. Bir ya da birkaç cümlelik paragraftır. Olaya dayalı anlatımlardaki sonuç bölümüne çözüm denir. Yazının büyüklüğüne göre birkaç paragraflık bölüm, birkaç sayfa dolduracak sayıdaki paragraftan da oluşabilir. Plân Türleri Yazı yazarken üç türlü plândan biri uygulanır. Düşünce Plânı Makale, konferans, röportaj ve inceleme… gibi bütün düşünce değeri olan yazılarda uygulanan plândır. Yapısı üç bölümdür; giriş, gelişme, sonuç. Duygu Plânı Konu; duygu, hayal ve heyecan olarak ele alınacaksa duyguya dayalı plân yapılır. Sanat değeri olan yazıların; günlük, anı, gezi, röportaj gibi düşünce yazılarının; haber, mektup, rapor… gibi kimi yazışmaların içindeki paragraflarda uygulanan plândır. Duygu kimi zaman en doruk noktadan başlatılır, kimi zaman da duygunun kıpırdanışı, yoğunlaşması, doruk noktaya ulaşması, arkasından yaşanan durgunluk ile işlenir. Başarılı bir anlatımda yazarın ya da şairin duyguları ile okuyucu ya da dinleyicinin duyguları örtüşür. Böyle yazıları okurken ya da dinlerken kimi zaman kahkahalarla güleriz, kimi zaman ağlarız, kimi zaman durgunlaşırız. Olay Plânı Sanat değeri olan yazıların tümünde; günlük, anı, gezi, röportaj gibi düşünce yazılarında; haber, mektup, rapor… gibi yazışmaların içindeki kimi bölümlerde uygulanan plândır. Yapısı serim, düğüm, çözüm olmak üzere üç bölümden oluşur. #YazıdaPlan #YazılıAnlatımAşamaları
- Yazılı Anlatımda Yazma Aşaması
Yazım aşaması, yazmaya başlandığında konunun anlatım kuralları çerçevesinde işlenme sürecidir. Konu Üzerinde söz söylenen, yazı yazılan, sanat eseri oluşturulan duygu, düşünce, olay, sorun, ya da duruma konu denir. Konu olmadan yazı olmaz. Konu; yaşamın her kesitinden, toplumun her kesiminden seçilebilir. Çevredeki varlıklar, olaylar, toplumun sorunları, gözlemlerimiz, düşlerimiz ve her türlü düşünce konu olabilir. Konu için önemli olan ilginç ve geliştirmeye elverişli olması, anlatım kurallarına uygun yazılması ya da söylenmesidir. Konunun ana maddesi: Konuyu oluşturan varlık, olay, düşünce ya da sorundur. Konunun bakış açısı: Konunun ana maddesinin hangi yönden değerlendirileceğidir. Kişisel, toplumsal, sanatsal… gibi. Yazı türü: Bir konu makale, fıkra, mektup, şiir, öykü, anı… gibi türlerden her hangi biriyle anlatılabilir. Buna yazar karar verir. Konu Türleri Konu niteliğine göre türlere ayrılır: • Toplumsallık Bakımından Konular: Bu bakış açısıyla öznel sorunlara dayandırılmış konulara bireysel konular denir. Böyle yazılarda yazar kendi kişisel özelliğini yazı ile dışa vurur. Toplumun tümünü ya da bir bölümünü ilgilendiren konulara toplumsal konular denir. Böyle yazılarda yazar toplumun tümünün ortak sorunlarıyla ilgilenir. “Türk Parasından Üç Sıfırın Atılması” ile ilgili bir konu toplumsaldır. • Yerellik Bakımından Konular: Bir bölgeyi ilgilendiren konulara yerel konular denir. “İçanadolu Bölgesi Tarımında Verimliliğin Artırılması İçin Birkaç Öneri” gibi bir yazı yereldir. Konu “Türkiye Tarımında Verimliliğin Artırılması İçin Birkaç Öneri” olsaydı ulusal konu olurdu; çünkü evren içinde Türkiye’deki çiftçileri ilgilendiren bir yazıdır. Bir yönüyle de Türkiye’nin ekonomisini yakından ilgilendirdiği için yerelliği tüm Türkiye olarak düşünülmelidir. Bir konu bütün dünyayı ilgilendiriyorsa böyle konulara evrensel konular denir. “AIDS’ten Korunma Yolları” gibi bir yazı evrenseldir. • Somutluk Bakımından Konular: Bir konu nesnelse, beş duyu organıyla algılayabilecek nesneleri kapsıyorsa somuttur; bir konu nesnel değilse, beş duyu organıyla algılanamayacak kavramları kapsıyorsa soyuttur. Her konu bir yönüyle mutlaka insanla ilgili olduğuna göre konu türlerini birbirinden kesin çizgilerle ayırmak güçtür, ancak ağırlıklı olarak bireysel, ağırlıklı olarak evrensel ve soyuttan çok somut kavramlar işlenmiştir gibi bir yorum yapılabilir. Konunun Seçimi Biri tarafından önerilmiş konuyu yazmak çok güçtür. Bu nedenle yazmada başarılı olmak için konuyu, yazacak kişinin kendisi seçmelidir. Yazarları yazmaya iten neden genellikle gözlemleridir. Kimi zaman da kişi zorunlu olarak bir yazı türü seçer; gelen bir mektuba karşılık yazması, işe başvurmak için bir dilekçe ya da özgeçmiş yazması, görevlendirildiği bir konuda rapor yazması… gibi. Konunun Sınırlandırılması Konu seçiminde çoğu kez özgür olunamamakla birlikte, konuya bakış açısı seçme ve sınırlandırma bütünüyle yazarın kendine kalmıştır. Konu sınırlandırılmaz ise düşünceler her paragraf için ayrı ayrı yani dağınık olur, toparlanamaz. Sınırlandırılmadan yazılmış yazıları anlamak da güçtür. Konu sınırlandırıldıkça açıklık kazanır. Sözgelimi, çocuklar üzerine pek çok yazı yazılabilir, fakat konu “çocuk” olarak verilirse hiç bir şey yazılamaz, çünkü çok genel bir konudur. “çocuk”u önce ülke ile sınırlayalım: Türkiye’de çocuk. Sonra yaş ile sınırlayalım: 13-15 yaş grubu. “13-15 yaş çocukları” da konu olamaz, konu hâlâ sınırsız. “Sanayide çalışan çocuklar” diye çocuk sınırını çizelim. Üzerinde düşünülecek sorun ne? Sorun “suç işleme nedenleri” olsun. Her nedenin bir ilişki kaynağı vardır: Aile ilişkileri, mahalledeki arkadaşlık ilişkileri, konu komşu ilişkileri, iş çevresinde usta-çırak ilişkisi, çıraklar arası ilişkiler… Bunlardan “çıraklar arası ilişkiler”i seçelim. Şimdi konuyu toparlayalım. Üzerinde araştırma yapacağımız konu “Türkiye’de Sanayide Çalışan 13-15 Yaş Grubu Çocukların, Çıraklar Arası İlişkilerinde Suça Dönüşen Eylemleri”. Artık yazı için hazırlığa başlayabiliriz. Gözleme bu çevreden başlarız. Mahkeme kayıtlarından bu yaş grubuyla ilgili dosyaları inceleriz, suçları sınıflandırırız… gibi. Konunun Ana Düşüncesi Yazarı yazmaya iten asıl neden, yazının yazılış amacıdır. Buna ana düşünce denir. Yazarın amacı bu ana düşünceyi vermektir. Yazıyı araç olarak kullanmaktadır. Bakış Açısı Bir konu üzerinde birden çok kişiye yazı yazdırılsa, her yazan kendine göre bir ana düşünce geliştireceğinden, ortaya birden çok ana düşünce ve birden çok bakış açısı çıkacaktır. Aynı olaya bir yazar olumlu bakarken, bir yazar olumsuz bakabilir. Günümüzde “Türkiye’de Kesintisiz Sekiz Yıllık Eğitim” için herkesin söyleyecek birkaç sözü var, fakat kimseninki bir diğerinin aynısı değildir. Konu Başlığı Başlık yazının adıdır. Yazıyı okutan nedenlerden biri yazı başlığıdır. İlginç bir başlık okuyucuyu meraklandırır, okuyucu bu merak ile yazıyı okur. Onun için yazı yazarken içeriğinin iyi olmasına dikkat etmenin yanı sıra o yazıya iyi bir başlık bulmak gerekir. Başlık, düşünce yazılarında ana düşünceden çıkartılır. Ana düşüncedeki konunun maddesi (Ataç Dipdiri, Borsada Dalgalanma), vurgulanan amaç (Dünya Barışı) ya da sanatlı bir yazımla (Zeytin Dalı) ya da onları çarpıcı bir biçimde vurgulamaya yarayacak maddenin sıfatı, eylemin zarfı; konuyu vurgulayacak özlü bir söz (Devletin Fotoğrafı), bir deyim… konu başlığı olabilir. Olay yazılarında başlık bulmak için malzeme çoktur. Başlık kısa olmalı fakat konuyu tam kapsamalıdır. Başlığın kısalığı yazının türüne de bağlıdır. Bir düşünce yazısı, bir roman ile bir inceleme yazısının başlığı aynı kuralla verilemez; örneğin, inceleme yazılarında başlık açıklayıcı bir iki sözcükle başlar, gerçek başlık yazılır, tamamlayıcı bir iki sözcükle biter. Eskişehir İli Mihalıççık İlçesi ve Yöresi Ağızları (Ses Bilgisi-Metinler-İndeks). Bu örnekte gerçek başlık: Mihalıççık İlçesi ve Yöresi Ağızları’dır. Açıklayıcı bilgi: Eskişehir İli, tamamlayıcı bilgi: (Ses Bilgisi- Metinler-İndeks). Başlık yazının üstündeki sıraya, satır ortasına ya da satır başına yazılır. Ya her harfi büyük harfle yazılır ya da her sözcüğün ilk harfi büyük harfle yazılır. Konunun Anlatımında Yardımcı Olan Diğer Ögeler Yazmaya başladıktan sonra; yazar gerek konuyu daha iyi anlatabilmek, gerek okuyucuyu etkilemek için konu ile ilgili duygularını, hayallerini, düşüncelerini toparlamalıdır. Bu düşüncelerini destekleyebilmek için kullandığı eşyaları, olayları bir amaçta yani ana düşüncede birleştirmelidir. Sonra yazar bunları düzene koyar, yani kâğıt üzerinde bir plân (tasarı) yapar, yazacaklarını bu tasarıma göre yerleştirir ve yazar. Duygu: Kişinin kendi eylem ve düşünceleri dışında kalan duyumların; dıştan gelen eylemlerin, nesnel ve bireysel etkilerin kişinin iç dünyasında uyandırdığı duyumların tümüne duygu denir. Duygulanmak canlı olmanın en ilk ve en belirgin özelliğidir. İnsan birdenbire çok yüksek bir ses duysa önce korkar, sonra nedenini merak eder. Merak insanı düşünmeye iter. Olasılıklar üzerinde durur, bu hayal etmedir, eşya ve olayları araştırarak gerçeğe ulaşmaya çalışır. Aynı sesi bir hayvan duysa o da korkar fakat yapacağı ilk ve son iş kaçmaktır. Ancak ortalık sakinleştikten sonra yerine döner. Günümüzde kimi araştırmacılar bitkilerin de duygulandıkların ileri sürerler. Demek ki duygu yalnız insanlara özgü değildir. Düşünce: Düşünmenin biçim almasıyla düşünce oluşur. Bir kişinin yazı yazarken; gözlemleri, deneyimleri, okunanları değerlendirirken en büyük yardımcısı düşünme yetisidir. Konu ile ilgili malzeme düşünsel düzene oturtulmazsa yazıda bütünlük sağlanamaz. Eşya: İnsan; kemik ve etin deri ile örtülmesi; saç, kaş, tırnak ile bezenmesi ile yaratılmış bir doğa harikasıdır. Bu bedenin dışında kalan soyut, somut tüm varlıklar eşyadır. Bu geniş anlamıyla saçımızdaki tokadan, ayağımızdaki çoraptan evimize, bahçemize, kullandığımız tabak, kaşık, kilim, koltuk, örtüye, kitaba, çevremizdeki kuşlara, dağlara, denizlere, yıldızlara kadar, her varlık bir eşyadır. Eşyalar bizi güzellikleriyle, iyi ya da kötü durumlarıyla etkilerler; fakat insanlara bu yetmez, eşyalar arası düzeni, ilgiyi, dengeyi bulup çıkarmak için gözlemler yaparlar, deneyler yaparlar; bunları yazılarında malzeme olarak kullanırlar. Olay: Eşyanın biçim ya da konum değiştirmesine olay denir, çocuğun büyümesi, güneşin karanlığı aydınlatması, çiçeğin açması, trenin hereket etmesi… gibi. Gözlem içine olayı da alır. İyi bir gözlemde olayların neden-sonuç ilişkisi ortaya çıkarılır. Olayların akışı duygulara yer verilmeden aktarılırsa nesnel anlatım vardır; duygulara yer verilerek aktarılırsa öznel anlatım vardır. Olayları iyi gözlemleyebilmek yazı yazmayı kolaylaştırır. Hayal: İnsan duygulanır, düşünür, eşya ve olayları gözledikten sonra, belleğinde bu gördüklerinin benzerini canlandırır, buna hayal denir. Hayal, bellekte tasarlanan, canlandırılan ve gerçekleşmesi istenen düştür. Hayal etme gücüne muhayyile, tasarım; hayal etme eylemine tasavvur etme, tasarlama da denir. İyi bir hayal örgüsü ile anlatılan soyut bir konu sanki görünecek kadar, resmi yapılacak kadar somutluk kazanır. Bir hayal açıklanırken benzetmelerden, yakıştırmalardan, eğretilemelerden yararlanılır. Böylece aslında olmamış bir olay olmuş gibi, olmayan bir nesne varmış gibi bizi etkiler. Hayal etmek, düşünmekten ayrı bir boyuttur. Düşünürken bakış açımızı gözlemlerimiz, bilim ve teknoloji yönlendirir; hayal ederken bakış açımızı iç dünyamız ve duygularımız yönlendirir. Bir insan ancak kendisi gibi hayal edebilir, hayaller taklit edilemez. Bu nedenle yazarların iç dünyalarına, kişilik özelliklerine ancak onların yazdıkları hayaller ile ulaşılır. Amaç: Yaşamımızda hayalden sonraki adım amaçtır. Amaç, erişilmek istenen sonuçtur. Bir kere hayalledik mi artık onun gerçekleşmesi için çırpınırız. O hayale ulaşana dek yaşantımızı hayalimiz, gerçekleşmesi yönünde plânlarız. Yazma aşamaları da bu düzen üzerine kurulur. Konuyu belirleyip gerekli gözlem yapıldıktan, malzeme hazırlandıktan sondaki iş, konunun sınırlarının çizilmesidir. Bunun için de “Bu konuyu niçin yazıyorum?” sorusunu sorarak amaç belirlemek gerekir. Amacı belirtilmiş yazı sınırlandırılmış da olur. Yazmanın öncelikle beş amacı vardır: a. Öğretme, b. Haber verme, c. Savunma, d. Okuyanı kendi dünyamıza çekme. e. Yazdıklarımızın kalıcı olmasını sağlama. Yazı yazmak için hazırlıklar bittikten sonraki en vazgeçilmez amaç, o yazının bitirilip ortaya çıkarılması olmalıdır. #YazmaAşaması #YazılıAnlatımAşamaları #BakışAçısı #AnaDüşünce #Konu #KonuBaşlığı #KonununSınırlandırılması
- Yazılı Anlatımın Genel Özellikleri
İnsanların birbirleri arasında, konuşarak yüz yüze başlattıkları iletişim git gide onlara yetmedi; çünkü her zaman yüz yüze olmaları olanaksızdı. Bunun için duman ile, davul v.s. sesi ile bu iletilerin ulaşabileceği uzaklıktaki yakınlarıyla haberleştiler. Bu iletişim türü çok sınırlıdır ve kalıcı değildir. İnsanların, unutmamak ve gelecek kuşaklara aktarmak için daha kalıcı bilgilere gereksinimi vardı. Bu nedenle mağara duvarlarına çizilen resimlerle, düğümlü iplerle de bu bilgileri saklamaya çalıştılar. Bilgileri geleceğe saklama düşüncesi git gide gelişerek bugün kullanılan yazı türlerini oluşturdu. Yazılı Anlatım Aşamaları Yazıyı Planlama Aşaması Yazma Aşaması Yazara Bağlı Aşamalar Yazılı anlatımın iki boyutu vardır. Bir yazar ile konu arasında, bir de yazmaya başladığında konu ile anlatım kuralları arasında. Bunlardan ilkine yazara bağlı evreler, ikincisine yazmaya bağlı evreler ya da anlatım süreci denir. Yazara bağlı evreler; yazarın gözlemleri, okudukları, konu üzerinde düşünmesi, bu düşünmeden doğan buluşları, tasarladığı bir ana düşüncedir. Yazıda üzerinde durulan; yazı yazılan; sanat eseri oluşturulan duygu, düşünce, olay, sorun ya da duruma konu denir. Başlık yazının adıdır. Plân yapmanın amacı, yazıyı bölümlere ayırarak kolay anlaşılmasını sağlamaktır. Üç türlü plân vardır: Düşünsel plân, duygusal plân, olay plânları. Düşünce yazılarında giriş, gelişme, sonuç; olay yazılarında serim, düğüm, çözüm bölümleri vardır. Sözlü Anlatım İle Yazılı Anlatım Arasındaki Farklar: – Sözlü anlatım seslidir, yazılı anlatım sessizdir, sözlü anlatımdaki seslerin yerini yazılı anlatımda harf deniler işaretler almıştır. – Sözlü anlatım toplumun değişik kesimlerine göre söyleyiş ayrılığı gösterir: İstanbullu kız derken, Eskişehirli gız der. Yazılı anlatımda yöresel ayrılıklar kalkar. – Sözlü anlatım daha kuralsız, daha gelişigüzeldir; yazılı anlatım kurallıdır. Yazım kuralları ile yine yazıdan ayrılamaz durumdaki noktalama işaretleri vardır. Bunlar da gelişigüzel kullanılamaz. – Sözlü anlatımda yöresel ve kişisel kullanım esneklikleri doğaldır. Yazılı anlatım, kuralcılığı ile biraz yapay kalır ama bundan yazılı anlatım dili uydurmadır anlamı çıkmamalıdır. – Sözlü anlatım yüz yüzedir; anlatım baş, el, kol, gövde hareketleriyle desteklenir; anlaşmada dinleyicinin dil mantığı da büyük yardımcıdır. Yazılı anlatım yüz yüze olmadığı için yazılan her söz, yazıldığı gibi işlem görür. Dil mantığı işe yaramayabilir. Yazılı anlatım gücünü, yalnız yazarın dilini kullanmadaki ustalığından ve eksiksiz uygulayacağı yazım kurallarından alır. Bu da dili olgunlaştırır; kültür dili, edebiyat dili, sanat dili ortaya çıkar. – Sözlü anlatım söylenir söylenmez unutulmaya başlar, çoğu kez aynı konuşmayı aynı biçimde bir kez daha dinleme şansımız yoktur. Yazılı anlatım ürünleri kalıcıdır. Yazıldığı günkü gibi yüzyıllarca kalır. #YazılıAnlatım #YazılıAnlatımTürleri
- Hazırlıksız Konuşma Türleri ve Kuralları
Günlük Konuşmalar Bir günün çeşitli zaman dilimlerinde gereksinimlerin karşılanması, isteklerin, duygu ve düşüncelerin belirlenmesi konuşmayı zorunlu kılar. Bu tür konuşmalar önceden bir hazırlık gerektirmeyen konuşmalardır. Bu türdeki konuşmalara günlük konuşmalar veya gelişigüzel konuşmalar denir. İçinde bulunulan durum, seslenilen kişi(ler), amaç(lar) vb. değişkenler günlük konuşmanın türlerini belirler. Karşılaşılan durumların çokluğu günlük konuşma türlerinin de çoğalmasına yol açar. Bir gün içinde aynı anda veya değişik zaman dilimlerinde bu türlerden birkaçı veya hepsi kullanılabilir. Günlük konuşmalarda dikkat edilmesi gereken bazı kurallar vardır. Bu kurallarda türlerin özelliklerine göre bazı değişiklikler olsa da günlük konuşmalarda dikkat edilmesi gereken kurallar temelde aynıdır. Günlük konuşma türlerinin özelliklerine değinilerken konuşurken dikkat edilmesi gereken noktalar da belirtilecektir. Günlük konuşmalar başlıca şu türlere ayrılabilir: Söyleşi İki veya daha çok kişinin karşılıklı konuşmasıdır. Bu konuşma bir karara varmak amacı ile yapılmaz. Arkadaşça, dostça konuşarak hoşça vakit geçirmek amacı vardır. Söyleşirken dikkat edilmesi gereken kurallar vardır. Bu kuralların diğer günlük konuşma türleri için de geçerli olduğu unutulmamalıdır. Bu kurallar şunlardır: • Söylenilenler doğru olmalıdır. • Dedikodu yapılmamalıdır. Unutulmamalıdır ki, siz bir başkasının dedikodusunu yaparsanız, sizin olmadığınız ortamlarda da sizin dedikodunuz yapılacaktır. • İçten davranılmalı, insanlarla pazarlıksız bir iletişim kurulmalıdır. • Konuşmanın uygun zamanlarında karşıdaki kişinin adı söylenmelidir. • Sadece bir kişi konuşmamalıdır. Söyleşinin karşılıklı konuşma olduğu unutulmamalıdır. • Dinleyen kişiye zorla bir görüşü benimsetmeye çalışılmamalı, o kişinin de görüşlerine saygı gösterilmelidir. • Konuşurken konuşmanın olanaklarından (bkz. Ünite 3) yararlanılmalı; ama bağıra bağıra konuşulmamalıdır. • Konuşurken el – kol eylemleri abartılmamalıdır. Yoksa söylenilenden çok eylemlere dikkat edilir. • Konuşanın sözü kesilmemeli, düşüncesini söylemesine olanak sağlanmalıdır. • Sonradan konuşma ortamına gelenleri konuşmaya katmak için konuşulan konu kısaca o kişiye de anlatılmalıdır. Konu gelen kişiye açıklanmak istenmiyorsa ortak bir konu üzerinde konuşulmaya başlanmalıdır. Tanışma – Tanıştırma Günlük yaşamda kişilerle tanışmak ve tanıştırılmak durumunda kalınabilir. Bu, yeni dostlukların, arkadaşlıkların başlangıcı olabilir. İletişimde bu ilk dakikaların önemi büyüktür. Tanışma ve tanıştırmada bazı kalıplaşmış sözler söylenir. Yalnız, bu sözler zorunluluk olduğu için değil, içtenlikle söylenmelidir. Tanışmada, tanışacak kişilerden, sonra gelen adını ve soyadını söyler. Diğeri ise “memnun oldum” diyerek kendi adını söyler. Hal hatır sorularak konuşma devam ettirilir. Konuşma sonunda ayrılırken tanışıldığı için memnun olunduğu belirtilir ve yeniden görüşülmek istendiği bildirilir. Tanıştırmada ise tanışmadan değişik olarak kişilerin adları ve gerekirse mesleklerini tanıştıran kişinin söylemesidir. Tanışma birebir yapılan bir eylemken, tanıştırma üçüncü bir kişinin aracılığıyla gerçekleşen bir eylemdir. Tanıştırma görevini üstlenen kişi küçükleri büyüklere, erkekleri kadınlara, sonra gelen kişi/leri önce gelmiş kişi/lere tanıtmaya özen göstermelidir. Tanıştırmada da kişiler tanıştırıldıklarından dolayı memnun olduklarını belirtirken el sıkışırlar. Uzatılan elin sıkılmaması bir görgü ve saygı kuralıdır. Elin sıkılmaması, havada bırakılması karşı tarafa saygısızlıktır. Öncelikle büyüklerin ya da kadınların el uzatması gerekir. Soru Sorma ve Soruya Karşılık Verme Soru sorulmadan önce izin istenir. İzin verilince soru anlaşılır ve kısa biçimde sorulmalıdır. Soruya karşılık verecek kişi de soruyu anlaşılır ve kısaca yanıtlamalıdır. Sorunun yanıtı bilinmiyorsa açık yüreklilikle yanıtın bilinmediği belirtilmelidir. Yanlış yanıtlar vererek karşı tarafı aldatmak doğru değildir. Soru soran kişi sorusunun karşılığını alınca -bilinsin ya da bilinmesin- teşekkür etmelidir. Soruya karşılık veren kişi ise yaptığı yardımın önemli olmadığını belirtecek sözler söylemelidir. “Bir şey değil” gibi. Özür Dileme Yaşamda bazı nedenlerden dolayı yanlışlar yapılabilir veya yapılanlar, söylenilenler karşınızdaki tarafından yanlış anlaşılabilir. Bu durumu düzeltmek, karşınızdakinin gönlünü almak, dostluk ve arkadaşlık ilişkilerinin devamını sağlamak için özür dilenmelidir. Ancak özür dilemek bir çözüm değildir, özür dilenecek durumların yaratılmaması daha doğrudur. Özür dilenerek her şeyin düzeleceği, eskisi gibi olacağı umulmamalıdır. Fakat bazı durumlar vardır ki; yapılmak istenmeyen davranışlarda bulunulur, söylenilmek istenmeyen amacını aşan sözler çıkıverir ağızdan. Bu gibi durumlarda özür dilemek bir gerekliliktir. Özür dilemekten çekinmemek gerekir. Özür içten dilenmeli, özür dilemek için özür dilenmemelidir. Kusurlu olunduğu kabul edilip bağışlanmak için özür dilenmelidir. “Özür dilerim olur biter” diye düşünülmemeli insanların duyguları incitilmemelidir. Özür dilendikten sonra bir daha özre neden olan davranışta bulunmamaya, sözü söylememeye özen gösterilmelidir. Özür dilenirken niçin özür dilendiği belirtilip bunu oluşturan neden/ler açıklanır. Kısa, açık konuşmak, sözleri yinelememek; karşıdaki kişinin sinirli olabileceği varsayılarak yeni bir özre ortam oluşturmamak için sakin olmak gerekir. Özür dilenen kişi de sakin olmalı; karşı tarafın sözünü kesmemeli; özrün içten dilendiğini, aslında yapılmak istenmeyen davranışlarda bulunulduğunu, söylenmek istenmeyen sözler söylendiğini, özür dileyen kişinin o anda kendini kontrol edemediğini kabul etmelidir. Telefonla Konuşma Çağımız iletişim çağı. İletişimin sağlanması için teknoloji, insanlara çeşitli olanaklar sunmaktadır. Telefon da bu olanaklardan biridir. Bu iletişim aracı günümüzde oldukça yaygın olarak kullanılmaktadır. Özellikle cep telefonlarının yaygınlaşmasıyla telefon konuşmaları daha da çoğalmıştır. Telefonda konuşurken şunlara dikkat edilmelidir: • Telefon konuşmaları olabildiğince kısa yapılmalıdır. Telefon faturası konuşan kişi tarafından ödense bile telefon hatları boşu boşuna meşgul edilmemeli, konuşulan kişinin işi olabileceği de düşünülmelidir. • Araç sürerken telefonla konuşulmamalıdır. Bu, trafik kurallarınca da yasaklanmıştır. Telefonla konuşmanın dikkat dağıtarak, kazaya neden olabileceği unutulmamalıdır. • Konser, tiyatro, sinema vb. sanatsal etkinliklerin topluca izlendiği / dinlendiği yerlerde, herhangi bir uyarı yapılmasa bile, cep telefonları kapatılmalıdır. • Toplu taşıtlarda telefonla konuşmak, hele hele sohbet etmek uygun düşmez. Ya telefon daha önceden devre dışı bırakılmalı ya da o anda konuşulamayacağı belirtilerek kapatılmalıdır. • Yolda, sokakta yürürken telefonla konuşulmaması daha doğrudur. Bu durumlarda dikkat dağılması bazı kazalara yol açabilir. Uygun bir yerde durulup konuştuktan sonra yürümeye devam etmek gerekir. • Telefonda bağırarak konuşulmamalıdır. • Telefonla kişileri rahatsız etmeye, onlara uygunsuz sözler söylemeye, onların sinirlerini bozmaya kimsenin hakkı yoktur. Bu tür durumlar “telefon sapıklığı” olarak nitelendirilip bu kişilerin tedavi edilmesi gerekli görülmektedir. • Bir yer aranmak istendiği zaman telefon görüşmesinden önce kağıt ve kalemin ulaşılabilir bir yerde hatta telefonunu yanında olması gerekir. • Telefon açılıp “alo” denince aranan istenen yer olup olmadığı sorulur. Bunun için ya aranılan telefon numarası söylenir “iyi günler, 335 05 80 mi?” ya da kurum, kuruluş, kişi adı söylenir “ iyi günler Anadolu Üniversitesi mi?” gibi.. • Aranan yer doğru ise arayan kişi kendini tanıtıp görüşmek istediği kişinin ya da birimin adını söyler. • Görüşülmek istenen kişiye ulaşınca görüşme konusu kısaca belirtilmeli varsa sorular açık, anlaşılır biçimde sorulmalıdır. Karşılık verecek olan da sorulara açık, anlaşılır ve kısa biçimde yanıt vermelidir. • Günün saatine göre karşılıklı iyi gün dilekleri söylenerek görüşme bitirilir. Telefonla arayan telefonu önce kapatmalıdır. Arananın telefonu kapatması doğru değildir. Görüşme Herhangi bir konuda bilgi toplamak amacı ile o daldaki bir uzmanla yapılan konuşmalara denir. Günlük konuşmalarda bir amaca yönelik olması bakımından bu tür, diğerlerinden değişik özellikler gösterir. Görüşmeye gidilmeden önce bazı hazırlıkların yapılması gerekir. Görüşmenin hangi konuda, kiminle, ne zaman, nerede olacağının saptanması gerekir. Görüşülecek kişiden randevu alınması ve sorulacak soruların da görüşmeden önce hazırlanması gerekir. Görüşmeye giderken temiz ve özenli giyinilmelidir. Ağız temizliğine de ayrıca önem verilmelidir. Görüşülecek kişi ile karşılaşılınca görüşme isteyen kendini tanıtarak niçin geldiğini belirtmelidir. Görüşülecek kişi yer gösterip “oturunuz” demeden oturulmamalıdır. Eğer görüşme bir büroda gerçekleşecekse çanta, paket vb. eşyalar görüşülecek kişinin masasının üzerine bırakılmamalı; ayakta dururken ellerle veya vücutla masaya dayanılmamalı; masadan bazı eşyalar alıp oynanmamalı; masadaki belgeler karıştırılmamalı, okunmamalıdır (Bu belirtilen durumlar izin istemek, belge imzalatmak vb. durumlar için girilen bir yetkilinin odasında da yapılmamalıdır). Görüşme isteğinde bulunan böyle bir görüşmeye neden gereksinim duyulduğunu, elde edilecek bilgilerin nerede kullanılacağını belirterek söze başlar ve görüşülen kişiye daha önce saptanan soruları sırasıyla sorarak öğrenilmek istenen konunun çerçevesini belirler. Görüşme sırasında gerekirse alınan yanıtlar doğrultusunda yeni sorular sorulmalı; ama konudan uzaklaşılmamalıdır. Açıklanmak istenmeyen yönleri açıklığı kavuşturmak için direnilmemeli, sorularla karşı taraf zor durumda bırakılmamalıdır. Konuşanın sözü kesilmemeli, söylenilenler not edilmelidir. Görüşme bitince kesinlikle teşekkür edilir ve iyi günler dilenir. Günlük konuşmalarda bunlar dışında yol sorma, kutlama, baş sağlığı gibi konuşma türleri de yapılır. Bu tür konuşmalarda da diğerlerinde olduğu gibi duygu, düşünce ve istekler açık ve kısa olarak belirtilmelidir. #HazırlıksızKonuşmaTürleri #Tanıştırma #Tanışma #ÖzürDileme #Söyleşi #SoruSorma #TelefonGörüşmesi #Görüşme #GünlükKonuşmalar #CevapVerme
- Hazırlıklı Konuşma Türleri ve Özellikleri
1. Tek Kişilik Konuşmalar Konferans Bilgilendirmek amacıyla uzman bir kişinin topluluk karşısında yaptığı konuşmaya denir. Bunun dışında uluslararası bir sorunun çözümlenmesi için yapılan toplantılara da konferans denmektedir. Burada konferansın birinci anlamı üzerinde durulacaktır. Konferansı veren kişiye konuşmacı veya konferansçı denir. Konuşmacı alanında uzman bir kişidir. Konferans sanat, edebiyat, eğitim, tarım, çevre, toplumsal yaşam, ekonomi, bilim, teknik vb. alanlarda verilebilir. Her konferans uzun araştırma ve inceleme sonunda hazırlanır. Bu araştırma ve incelemeler raporlaştırılır. Konuşmacı dinleyici kümesinin özelliklerini göz önünde bulundurarak konuşmasını hazırlamalıdır. Terimlerden özellikle sakınılmalı, dinleyicinin anlayacağı bir dil kullanılmalıdır. Konuşmacı bir sunucu tarafından izleyicilere tanıtıldıktan sonra konuşmacı konuyu tanıtıp amacını açıklar. Konferans çok uzun olmamalıdır. Konuşma sonunda konuşmacı izleyicilerin sorularını yanıtlar. Söylev Tek kişinin izleyici önünde olanları bilgilendirmek daha çok da coşturmak amacıyla yaptığı uzun konuşmalara denir. Söylev verene söylevci denir. Burada asıl amaç konferanstaki gibi bilgi vermek, izleyenleri duygulandırıp coşturmaktır. Konferansla söylevi bir birinden ayıran en önemli özellik sesin olanaklarıdır. Sesin olanaklarının kötü kullanılması iyi bir söylevi konferans havasına sokabilir. Bunun için sesin olanaklarının iyi kullanılması gerekmektedir. Bunun dışında iyi bir söylevci yapacağı konuşmanın yer ve zamanını iyi ayarlamalı, içten ve doğal olmalı, abartılı el – kol eylemlerinde bulunmamalı, yazılı metne sık sık bakmamalıdır. Mustafa Kemal Atatürk çok iyi bir söylevcidir. Bunu da Nutuk adlı ölümsüz eseriyle kanıtlamıştır. Demeç Önemli bir kimsenin herhangi bir sorun üstünde söyledikleri ya da bir yetkilinin ilgili olduğu konuda yayın örgenlerine yaptığı açıklamadır. Demeç verilirken demeç veren kişi konuşmasına bir seslenişle başlar. Sesin olanaklarından yararlanılmalı, fakat yapmacık, abartılı davranışlardan özellikle kaçınılmalıdır. Konuşmacı vereceği bilgiyi sözü dolandırmadan doğrudan söyler. Verilecek bilgi kısa cümlelerle açık ve anlaşılır biçimde söylenmelidir. Duyuru Herhangi bir olguyu, bir işi, bir durumu duyurmak için yayımlanan yazılı ya da sözlü haberdir. Duyuruda amaç dinleyicinin dikkatini bir noktada toplamaktır. Bir gezinin, oyunun, serginin, filmin yeri, zamanı duyuru yoluyla insanlara iletilir. Hemen hemen her durum duyuru konusu olabilir. Sanat ve spor etkinlikleri, seçim sonuçları, eleman alımı gibi…. Duyuru sözle olabildiği gibi yazıyla de yapılabilir. Duyurular kısa olmalı, hemen amaç belirtilmelidir. Bu, duyurunun önemli bir niteliğidir. Açış Konuşması Bir etkinliği, toplantıyı başlatmak, bir yeri hizmete açmak, yıldönümü, yaş günü, karşılama gibi özel günlerde yapılan konuşmalara denir. Açış konuşmasını yapan kişi devlet büyüklerinden biri olabileceği gibi o konuyla ilgili bir yetkili de olabilir. Konuşmayı yapacak kişi konu üzerinde bilgili olmalı, konuşmasını abartılı sözlere, tekrarlarla uzatmamalıdır. Açış konuşması kısa ve konunun bütününü açıklayıcı olmalıdır. Açış konuşması iyi dileklerle bitirilmelidir. Bir Kişiyi Topluluğa Tanıtma Bir topluluğa bir kişinin tanıtılması gerektiğinde yapılan konuşmalardır. Tanıtma konuşmaları kısa olmalıdır. Tanıtılacak kişinin adı, soyadı -gerekiyorsa unvanı- mesleği, mesleği ile ilgili başarıları, varsa yapıtları belirtilerek orada bulunma nedeni açıklanır. Kitap Tanıtma Bir kitabı tanıtırken yapılan konuşmalardır. Kitap tanıtmak bir anlamda kitabın eleştirisidir. Kitap tanıtımının yapılmasının amacı kitabı tanıtacak kişiyle birlikte dinleyicilerin de bilgilenmesini sağlamak, dinleyicilerde okuma isteği uyandırmaktır. Özellikle öğrenciler için hazırlanmış yardımcı kitaplar öğrenciyi kitap okumaktan uzaklaştırmaktadır. Bu yollardan yararlanılarak yapılacak bir tanıtımın hiçbir yararı olmaz. Kitap tanıtımının amacına ulaşabilmesi için kitabı tanıtacak kişinin kesinlikle kitabı, ulaşabilirse kitap için yazılmış diğer yazıları okuması gerekir. Kitap başkalarının görüşleriyle değil, bu işle görevli kişinin görüşleriyle tanıtılmalıdır. Kitap tanıtırken şu bilgilerin verilmesine dikkat edilmelidir. Kitap Tanıtım Planı A. Dış Yapı: Kitabın adı, yazarın adı-soyadı (varsa Türkçeye çevirenin adı-soyadı), kitabın türü, basıldığı yer, yayınevi, basılış tarihi, kaçıncı baskı olduğu, sayfa sayısı. B. İç Yapı: Yazar üzerine bilgi, kitabın türü üzerine bilgi, özet, ana düşünce, biçem (üslup), kitabı tanıtacak kişinin kişisel yorumu. 2. Küme Konuşmaları (Toplantılar) Açıkoturum (Panel) Bir konu üzerinde, değişik görüşlerdeki kişilerin bir başkan yönetiminde izleyici önünde tartışmasına açıkoturum veya panel denir. Açıkoturumda konuşmacı sayısının 4-8 kişi olması uygun olur. Açıkoturumu yöneten başkan konuşulacak konuyu ve açıkoturumda nasıl bir yol izleneceğini açıklayarak konuşmacıları tanıtır. Açıkoturumun başarılı olabilmesi başkanın oturumu iyi yönetmesiyle olabilir. Başkan konuşmacılara konuyla ilgili görüşlerini açıklamaya olanak sağlayacak sorular yöneltir. Bütün konuşmacılara aynı soru sorulabileceği gibi değişik sorular da sorulabilir. Konuşmacıların hangi sırayla, ne kadar süre konuşacakları başkan tarafından belirlenir. Bunun için başkan her konuşmacıya eşit süreyle söz vermeli, gerekmedikçe konuşmacının sözünü kesmemelidir. Konuşmanın akışına göre konuşmacılardan bazı noktaların açıklanması, daha ayrıntılı bilgi verilmesi istenebilir. Her konuşmacı birer kere konuştuktan sonra zaman uygunsa ikinci kere her konuşmacıya söz verilebilir. Bu turda yapılacak konuşma süreleri daha kısa olur. Oturum sonunda başkan her konuşmacının konuya bakış açısını belirtip görüş ayrılıklarını, birleşme noktalarını özetleyerek bir sonuca varır. İzleyenlerden soru sormak isteyenlere sırasıyla söz verir. Günümüzde radyo ve televizyon kanallarında da açıkoturumlar düzenlenmektedir. Bu durumlarda ya izleyicilerin / dinleyicilerin soruları telefonla öğrenilir ya da izleyici sorularına yer verilmeden oturum kapatılır. Forum Herkesi ilgilendiren bir sorun üzerinde insanların görüşlerini bildirip tartışarak sorunun çözülmesi amacı güdülen toplantılardır. Forum, eski Roma kentlerinde yurttaşların kamu işlerini konuşmak için toplandıkları alana verilen addan gelir. Forumda konuşmacı kadar dinleyici de sorunu çözmek için görüş belirtir, tartışmaya katılır. Amaç sorunun tartışılarak bir karara varabilmektir. Forum da bir başkan tarafından yönetilir. Forumda başkanlık yapmak biraz daha zordur. Görüş bildirenlerin ve görüşlerin çok olması bu tür toplantıların yönetimini güçleştirmektedir. Münazara (Eytişme) İki yönden de savunulacak bir nitelik taşıyan konunun bir başkanın yönetiminde ve toplumun önünde savunulmasına münazara veya eytişme denir. Eytişme bir konuşma oyunu, yarışıdır. Tartışmadan ayrılan yanı da budur. Önemli olan tartışarak doğruyu bulmak değil, üstlenilen tezi iyi savunmaktır. Eytişmede iki küme oluşturulur, konunun bir yönü bir küme tarafından savunulurken, diğer yönü öbür küme tarafından savunulur. Bu konuşma yarışı sonunda hangi kümenin birinci olduğu daha önce saptanan jüri üyelerince belirlenir. Eytişme, okullarda öğrencilerin konuşma yeteneğini geliştirmek amacıyla kullanılan bir yöntemdir. Günümüzde, bazı uzmanlar bu yöntemin kullanılmasını doğru bulmamaktadırlar. Eytişmede bilimsellikten söz edilemediği için yanlış bilgiler de edinilebilir. Bu da konuşma ilkelerinde olan gerçeklik ilkesinin çiğnenmesidir. Bazen kendilerinin bile doğru bulmadığı bir düşünceyi sadece birinci olmak için savunmak öğrencilerin gelişimini olumsuz etkileyebilir. Eytişme yeni düşüncelere açık bireyler yetiştirmek için uygun bir tartışma yöntemi değildir. Bilgi Şöleni (Sempozyum) Bilimsel, sanatsal ya da düşünsel bir konunun alanlarında uzman en az üç kişi tarafından izleyici önünde sunulmasıdır. Sempozyum Yunancada, yemek ve içkinin olduğu bilim ve felsefe konularının konuşulduğu toplantı anlamına gelir. Bir bilgi alış-verişi niteliğini taşıdığı için sempozyum daha çok alandaki diğer insanları ilgilendirir. Dinleyici kümesi alandakiler veya alana ilgi duyanlardır. Sempozyumda açıkoturumdaki gibi bir başkan konuyu açıklar ve konuşmacıları tanıtır, söz söyleme sırasını belirler, sonunda da konuyu özetleyip soru sormak isteyen izleyicilere söz verir. Konuşmacılar konuyu ele alış biçimlerine göre sunarlar. Burada amaç tartışmak değil durumu saptamak veya çözüm getirmektir. Sempozyum bir kaç gün sürebilir. Bu konuşmalar ve varılan sonuçlar bilimsel bir değer taşıdığı için yazıya geçirilerek sonradan yayımlanır. Kurultay (Kongre) Bir konuyu görüşmek üzere çeşitli ülkelerden gelen delegelerin katılımıyla gerçekleştirilen uluslararası toplantılara veya bir kurumun belli zamanlarda ya da gerektikçe yaptığı toplantılara “kurultay” denir. Dil kurultayı, eğitim kurultayı gibi çeşitli başlıklar altında düzenlenen kurultaylarda, yapılan çalışmalar üzerine dinleyiciye bilgi verilir. Kurultaylar kamuoyuna açık olabileceği gibi (toplumu ilgilendiren kurultaylar böyledir), kapalı da olabilir (toplumun genelini ilgilendirmeyen kooperatif kurultayları böyledir). Kurultaylar konunun önemine, konuşmacı sayısına, konuşma sürelerine göre bir kaç oturum sürebilir. #Söylev #Münazara #Sempozyum #TanıtımKonuşması #Açıkoturum #HazırlıklıKonuşma #Panel #Demeç #AçışKonuşması #BilgiŞöleni #Kurultay #Konferans #Forum #Eytişme #Açıkoturum #Duyuru #KonuşmaTürleri #Kongre
- Sözlü Anlatım
Dilin doğuşu ile ilgili kuramlara dikkat edilirse, bütün kuramlar dilin konuşma dili olarak ortaya çıktığını kabul etmektedir. Konuşma ise ciğerlerdeki havanın dışarı çıkarken çıkarttığı ses veya sesler değildir. Konuşmanın temeli sayılan sesin belirli kurallar doğrultusunda bir arada söylenmesi gereklidir. Bu seslerin kurallı bir biçimde bir arada söylenmesi de konuşmayı oluşturmaz. Sözlü Anlatım Türleri Hazırlıklı Konuşma Hazırlıksız Konuşma Konuşmanın tanımı şöyle yapılabilir: Beyinde oluşan bir iletinin konuşma örgenlerinden yararlanılarak dinleyen kişiye ses titreşimleriyle iletilmesidir. Görüldüğü gibi konuşmanın farklı özellikleri vardır. Bu özellikler: zihinsel, fizyolojik ve fizikseldir. Zihinsel özellik konuşmanın beyinde oluşturulması, fizyolojik özellik beyinde oluşan bu durumun sese dönüştürülmesi için konuşma örgenlerinin hazırlanması, fiziksel özellik ise sesin duyulabilir olmasını sağlayan ses titreşimleridir. Tanımda dikkat edilmesi gereken bir nokta da konuşmayı dinleyecek bir dinleyicininin olması gerektiğidir. Konuşma iletişimdir. İletişim için bir ileti gerekir. İletişimin sağlanması bu iletinin gönderilmesi demektir. Bunun için de konuşma alıcı ve verici arasında gerçekleşir. Alıcı dinleyen, verici ise konuşandır. Konuşma etken, dinlemek ise edilgen bir eylemdir. İletişimde etken durumdaki konuşmanın oluşması bir sürecin sonunda gerçekleşir. Dilin iki yönü vardır: konuşma dili, yazı dili. Yazı dili, konuşma dilinin sembolleştirilmesidir. Bu iki dil arasında doğaldır ki bazı farklılıklar vardır. Konuşma dilinin özelliklerini ortaya koyarken bu farklılıklardan yararlanılacaktır. Bu, konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır. Saussure yazının varlık nedeninin dili (konuşma dili) göstermek olduğunu söyler. Yazı dilinde harfler, noktalama işaretleri ve yazım kuralları bulunurken, konuşma dilinde ses temeldir. Süre, vurgu, ton, kavşak ve durak, ezgi, sesin perdesi, tınısı, şiddeti konuşma dilinin özellikleridir. Bu özellikler dilden dile farklılıklar göstermektedir. Örneğin İngilizcenin vurgusu ile Türkçenin vurgusu farklıdır. Güzel ve Etkili Konuşma İlkeleri Konuşma önemli bir iletişim aracıysa konuşma ilkelerinin bilinmesi gerekir. Sokrates “Konuş, kim olduğunu söyleyeyim” der. Kişiliği ele veren konuşmanın ilkelerinin bilinmesi konuşurken daha dikkatli olunmasına, dinleyicinin dikkatini toplamaya, konuşmanın etkili olmasına yardımcı olur. Güzel ve etkili bir konuşmanın ilkeleri şunlardır: • Konuşmanın bir planı olmalıdır, • Konuşmanın bir konusu olmalıdır, • Konuşma konusu seslenilecek kişi veya kişilere uygun olmalıdır, • Konuşmanın amacı olmalıdır, • Konuşmada bütünlük olmalıdır. Konuşurken konu gereksiz ayrıntılarla dağıtılmamalıdır, • Konuşma inandırıcı olmalıdır, • Konuşma ilginç olmalıdır, • Konuşma çelişkili düşünceler içermemelidir, • Konuşma , gerekliyse, örneklerle zenginleştirilip anlaşılır kılınmalıdır, • Konuşmada bilgi yanlışlığı yapılmamalıdır, • Konuşmada duygu ve düşünceler sürükleyici bir biçimde aktarılmalıdır. İyi Bir Konuşmacının Özellikleri Konuşma doğuştan başlayarak oluşan bir yetidir. Bu durum, işitme engelliler dışında, herkeste doğuştan vardır. Dil becerileri ise doğduktan sonra edinilen bir olgudur. Bu olgu aynı zamanda konuşmanın da temelini oluşturur. Konuşma becerileri uygulama yoluyla kazanılır. Değişik eğitim ortamları bu uygulamaya olanak sağlar. Konuşma duygu, düşünce ve dileklerimizi görsel ve işitsel ögeler aracılığıyla karşımızdakine iletmektir. İyi bir konuşmacı Türkçe konuşma bilgisinin yanı sıra, konuşmanın temel ögelerinden ses bilgisini de öğrenmelidir. Ses, yanlızca biyolojik bir işlev değil, insanlar arasındaki iletişimi sağlayan konuşma eyleminde en önemli araçlardan biridir. Türkiye’de ses sağlığının önemi yeterince anlaşılamadığından ses bozukluklarının ayırdına varılamamaktadır. Özellikle konuşmaya dayalı mesleklerdeki kişilerde ses bozuklukları ve bu bozuklukların oluşturduğu rahatsızlıklar daha da belirgindir. Sesle ilgili sorunların neden ve çözümleri foniatri bilgisini gerektirir. Bu konuya burada değinilmeyecektir. Burada iyi bir konuşmacıda bulunması gereken özellikler belirtilecektir. İyi bir konuşmacıda bulunması gereken özellikler şöyle sıralanabilir: • İyi bir konuşmacı, konuşma eylemini oluşturan ögelerin önemini bilir, (beden dili, ses, zihinsel etkinlik) • Konuşmasında örneklere, açıklamalara, yer verir, • Gözlem gücünü geliştirmiştir, • Seçilen konuşma alanında ya da alanlarında geniş bir bilgi sahibidir, • Amacına uygun yönde ve mantıklı bir akış içinde düşünme yeteneğini geliştirmiştir, • Konuşma hızını ayarlamasını bilir, • Kendi yeteneklerini değerlendirmeyi ve sınırlarını bilir, • Dinleyicisini yakından tanır, • Konuşmada kişiliğin önemini göz önünde bulundurur, • Dinleyicileri ile yüz yüze iletişim kurar, • Kendi kendisinin titiz bir eleştiricisidir, • Ahlaksal sorumlulukları bulunduğunu hatırdan çıkarmaz, • Dış görünüşüne önem verir, kıyafetleri temiz ve özenlidir. #GüzelveEtkiliKonuşma #SözlüAnlatım #SözlüAnlatımTürleri
- Tarsi Sanatı
Sözcük anlamı : Söz sırasında kastedilen bir şeyi imalı olarak belirtme, açık söylememe. Terim anlamı : Herkesin bildiği geçmiş önemli olaylara, meşhur kimselere, hikâyelere, efsanelere, inançlara, atasözlerine, ayet ve hadislere doğrudan doğruya değil, dolaylı olarak değinmek, işaret etmektir. Örnek : Tûtî-i mu’cize-gûyem ne desem lâf değil Çerh ile söyleşemem âyînesi sâf değil Nef’î (Mucize söyleyen papağanım, ne desem lâf değil. Felek ile söyleşemem, onun aynası saf değil.) Burada papağana ayna karşısına geçip konuşma öğretilmesi olayına bir telmih bulunmaktadır. #EdebiSanatlar #SözeDayalıEdebiSanatlar #TarsiSanatı
- Kalb Sanatı
Sözcük anlamı : Değiştirme. Terim anlamı : Bir sözcükteki harflerin yerlerini değiştirmek suretiyle yapılan sanattır. Örnek : Böyle hûn-rîzâne tevcîh-i nigeh bilmem neden Gâlibâ zann eyliyor Nâcî’yi cânî gözlerin Mualim Nâcî (Böyle kan dökücü bakışlar yöneltmek nedendir? Galiba gözlerin Naci’yi cani zannediyor.) Kalp, “Nâcî ” ve “cânî” sözcükleri arasındadır. Bu iki sözcükte harflerin yerleri değiştirilmiştir. #EdebiSanatlar #KalbSanatı #SözeDayalıEdebiSanatlar
- İştikak Sanatı
Sözcük anlamı : Türeme, türetme. Terim anlamı : Aynı kökten türeyen birden fazla sözcüğü bir arada kullanmaktır. Örnek : Ey beni lutfuyla yoktan var eden Rabb-i gafûr Mağfiret kıl eyledikte azm-i iklîm-i bekâ Enderunlu Vâsıf (Ey beni iyiliğiyle, rahmetiyle yoktan var eden, bağışlayıcı merhametli Allah, sonsuzluk dünyasına, ahirete gittiğimizde bizi bağışla, bize merhamet et) Burada “gafûr” ve “mağfiret”, Arapça dilbilgisi kurallarına göre aynı kökten türemiş iki sözcüktür. #EdebiSanatlar #İştikakSanatı #SözeDayalıEdebiSanatlar





