Arama Sonuçları
Boş arama ile 692 sonuç bulundu
- Münevver Tolun
Münevver Tolun [1935 / (?)]: Afyonkarahisar’da doğmuş olan Münevver Hanım, Osmanlı Sarayı’nda bir süre bulunmuş olan Âşık Ömer’in Torunudur. Şiirlerinde “Aslı Bacı” mahlasını kullanan Âşık, güzel sanatlar akademisinin süsleme bölümünden mezundur ve moda-işleme alanlarında aktif şekilde çalışmış, alanında çeşitli ödüller almıştır. Münevver Hanım yazdığı şiirlerin beğenilmesiyle de bu alanda ilgi görmeye başlamış, geç denilebilecek bir zamanda da saz çalmayı öğrenerek âşıklar arasına katılmıştır. İstanbul, Antalya festivallerinde düzenlenen Halk Ozanları Şöleni’ne katılan Aslı Bacı, gerek sesi, gerekse sazı ile takdir toplamıştır. Kendisini hızlı şekilde geliştiren Münevver Tolun, âşıklığın bütün gereklerini yerine getirmiş, irticâli şiirler söylemiş ve atışmalar yapmıştır. #KadınAşıklar #MünevverTolun
- Kevser Ezgili
Adı Soyadı: Kevser Ezgili Mahlası: Ezgili Kevser Doğum Yeri – Yılı: Çorum / Bektaşoğlu Köyü – 1969 Etkilendiği Kişi / Kişiler: Pir Sultan Abdal, Şah Hatâyî ve Âşık Veysel’in eserlerinden oldukça etkilenen Âşığın, birebir görüştüğü, önerilerini aldığı âşıklar da olmuştur. Bahsi geçen âşıklar Çorum’da yaşamaktadırlar: bağlama üzerine yardım aldığı Selami Saydam, şiir tekniği konusunda yardımlar aldığı Kemal Özgür, Âşık Gardaş [Hamdi Şahin] ve Hayri Ucar, “sosyal içerikli konular yazmamda en önemli yönlendirici kişi” olarak tabir ettiği Âşık Cefaî [Müslüm Koygun]. Hüseyin Çırakman’ın şiirlerinden etkilenen Âşık, Çırakman’ın bilgisinden de faydalanmıştır. Şiirlerindeki Konular: “Asıl anlatmak istediğim dünya barışıdır” diyen Âşığın, bilim, eğitim, insan konulu, sosyal içerikli şiirlerin yanı sıra aşk, sevgi, gurbet üzerine şiirleri de bulunmaktadır. Eser Sayısı: ~60 şiir; ~25 müzikli eser. Çorum’un merkeze bağlı Bektaşoğlu Köyü’nde doğan Kiraz ve Hasan Dikmen’in kızı olan Ezgili Kevser’in [Bkz. Şekil 4.9] soyadı, Dikmen idi. Çorumlu Âşık Selamî Saydam’ın “Ezgili” mahlasını vermesiyle, Kevser Hanım mahkeme kararı ile Ezgili mahlasını soyadı olarak almıştır [1995] ve Kevser Dikmen artık Kevser Ezgili olmuştur. Şiirlerinde mahlas olarak Ezgili soyadını ya da soyadı ile ismini Ezgili Kevser’i kullanmaktadır. Çocukluğu köyünde geçen Ezgili Kevser, ilköğrenimini köyünde, 12 yaşından sonra merkezde yaşamaya başlayarak orta ve lise öğrenimini de Çorum’da tamamlamıştır. Anadolu Üniversitesi Halkla ilişkiler bölümü mezunu olan Âşık, babasının vefatı ile geçimi zorlaşınca Çorum’da şeker fabrikasında çalışmaya başlamıştır. Müziğe ve şiire olan ilgisinin ailesinden geldiğini belirten Ezgili Kevser babasından oldukça etkilenmiştir. Günlük olaylara irticâlen taşlamalar söyleyen babası, Ezgili’nin şiire olan merakını artırmıştır. Hasan Bey saz çalmazmış; fakat, Ezgili, çocuk yaşlarda sazlı-sözlü ortamlarda epey bulunmuş. Dokuz yaşlarındayken 40 kadar deyiş bilen Ezgili Hanım, edinmiş olduğu bu repertuarı kültürüne borçlu olduğunu belirtmiştir. Alevi-Bektaşî kültüründe yetişen Ezgili Kevser, çocuk yaşlarda iken babası ile birlikte, dedelerle köy köy gezip Cem’lere katılmıştır. Öyle ki köylerde “Hasan’ın cem yürüten kızı” olarak tanınmıştır. Bu ortamlarda almış olduğu sorumlulukla erken yaşlarda olgunluk kazandığını belirten âşık, ilerleyen yaşlarda saz eğitimi almak istemiştir. Beklediği eğitimi alamayan Ezgili, Çorum’da kurulan Anadolu Halk Ozanları Derneği’ne üye olmuş, buradaki âşıklarla birlikte 5 yıl kadar turnelere katılmıştır. Bu turnelerle il il [Çorum’un tüm ilçeleri, Ankara, Amasya, Samsun, Sivas, Tokat vd.] gezen Âşık, sadece sahne sanatçılığı yapmış, kendi eserlerini çalıp-söyleyememenin sıkıntısını yaşamıştır. Saz çalamadan bu gelenekte olamayacağını anlamış olan Ezgili Kevser, çevresindeki âşıkların da [Müslüm Koygun (Âşık Cefaî), Kemal Özgür, Ali Rıza Öztürk (Âşık Sorsavuş), Selami Saydam, Hamdi Şahin (Âşık Gardaş), Hayri Ucar] desteğiyle gelenek adına daha fazla bilgi edinmiş, sazına daha fazla zaman ayırmıştır. Şiirlerinde hece ölçüsünü kullanan Âşık, aşk, sevgi konusunu sıklıkla işlerken toplumsal olayları da büyük ölçüde konu edinmiştir. Güzelleme-koşma, güzellemetürkü, türlerinde eserler sunan Ezgili’nin ifadelerine, yaşadığı çevrenin dili-üslûbu nadir de olsa yansımaktadır. Yöresindeki köy düğünlerini konserlere benzeten Ezgili Kevser, öğrendiklerini bu düğünlerde uygulamaya başlamıştır. Âşık, katıldığı etkinliklerde, kendi eserlerinin ve derlemelerinin yanı sıra, usta malı tabir ettiği eserlerde öğrenmiş, icrâ etmiştir. Ezgili Kevser’in gelenek içinde, kadın âşık olarak varlığını ispatlaması kolay olmamıştır. Kendisine bağlama çalma ve şiir yazma tekniğinde yardımcı olan, yol gösteren meslektaşları olmuştur; fakat, Âşığın mesleğinde, “dilediğim gibi kadınlığımı yaşayamadığım” ifadesi dikkat çekicidir. Bu ve benzeri ifadeler doğrultusunda, Ezgili Hanım’ın, mesleğinde varlığını sürdürebilmek için, toplumsal rolüne getirdiği çözüm yollarından biri olan erkeksi görünümünü tespit ettik. Kendisinin de doğruladığı bu durumu kaset [Al Başına Çal Dünyayı] kapağındaki fotoğrafıyla da örneklendirmekteyiz. Bu örneğin yanı sıra, Âşığın usta-çırak içinde yetişemese de bu duruma getirdiği çözümü de dikkat çekmektedir. Âşık bir ustanın yanında eğitim alamadığından bu bilinci kazanmak adına, yakın çevresindeki köylere gitmiş ve eserler derlemeye başlamıştır. Ezgili Hanım, edindiği bu eserleri usta malı olarak nitelendirmekte, kendisine orijinal bir repertuar oluşturmaktadır. #EzgiliKevser #KadınAşıklar #KevserEzgili
- İlkin Manya (Sarıcakız)
Adı Soyadı: ilkin Manya Mahlası: Sarıcakız [Sarıca Kız] Doğum Yeri – Yılı: Eskişehir – 1948 Etkilendiği Kişi / Kişiler: Çocukluk yıllarından beri Karacaoğlan’ın şiirlerinden etkilendiğini belirten Sarıcakız, yine aynı yıllarda yakından takip edebildiği Âşık ihsanî ve Güllüşah’ı da örnek aldığını açıklamıştır. Âşık edebiyatında kendisi için öne çıkan diğer isimleri Pir Sultan Abdal, Yunus Emre, Âşık Veysel olarak sıralamıştır. Şiirlerindeki Konular: Ayrılık, aşk, tabiat, toplumsal vb. konuların yanı sıra öğrencileri ve ailesi gibi yakın çevresi de şiirlerine konu olmuştur. Eser Sayısı: ~400 şiir; ~100 müzikli eser. Eskişehir doğumlu Latife ve Mehmet Manya’nın kızı olan ilkin Manya’nın çocukluğu Ankara’da geçmiştir. ilkokulu ve ortaokulu yine Ankara’da bitirmiş, öğretmenlerinin teşvikiyle de 1966 yılında Konya Kız Öğretmen Okuluna gitmiştir. 1966–1970 yıllarında Konya Öğretmen Okulunda, 1985–1990 yıllarında yurtdışında, 1990–1994 yıllarında mesleği gereği Van’da bulunan ilkin Hanım, 1994 yılından itibaren de İstanbul’da yaşamına devam etmektedir. Çocukluk yılları Ankara-Yenimahalle’de geçen Sarıcakız, o yıllarda Âşık İhsanî ve Güllüşah ile aynı semtte ikamet etmiş ve onları mahalli giysileri, omuzlarında sazlarıyla görmek çocuk dünyasını etkilemiştir. Aynı hayranlıkla gazete haberlerini ve radyo programlarını takip eden Sarıcakız, özellikle Âşık Veysel, Âşık Dursun Cevlâni, Şemsi Yasdıman ve Muzaffer Sarısözen’in radyodaki programlarını ilgiyle dinlemiştir. Ortaokulda başlayan saz merakı, öğretmen okulunda gelişmiş; fakat âşıklığa gönül vermiş olan Sarıcakız’ı ailesi desteklememiştir. Babasının Atletizm Milli Hakemlerinden olması, Sarıcakız’ın da bir sporcu olarak yetişmesini sağlamış; ancak, öğretmen okulu yıllarında müzik, ailesinin etkisiyle ikinci planda kalmıştır. Sporda ki başarılarıyla -Türkiye çapında ödülleri kupa ve madalyalarıyla kendisini önce ailesine ispatlamış olan Âşık, ailesi ne kadar karşı çıksa da nihayet müziği ön plana alabilmiştir. Öğretmen okulu yıllarında, Konya’da Geleneksel Âşıklar Bayramı’nı okul olarak izlemeye giden Sarıcakız’ın izlediği âşıklar, onun dünyasına birçok şey katmış ve izlediğiâşıklar gibi saz çalıp-söylemeye çalışmıştır. Öğretmenliğinin ilk yılında [1970], yine Konya Âşıklar Bayramı’nı izlemek için gitmiş olan Âşık, bir tesadüf eseri yarışmaya dâhil edilmiştir. İlk kez katıldığı bu yarışmada “Türkü Dalı Birincisi” olmuş ve böylece âşıklık yaşamına ilk adımını atmıştır. Üç evlilik yapmış olan ilkin Hanım, evliliklerini gelenek içinden olan kişilerle yapmıştır. Yapmış olduğu evliliklerinin nedenini ise; özellikle âşıklık geleneğine merakı, sevgisi ve bu gelenek içinde kabul görme isteği olarak açıklamıştır. Evlilikleri kısa [toplamda 5–6 yıl] sürmüştür. Üç evlilik yapmasının ve bu evliliklerin kısa sürmesinin nedenini beklediği desteği görememesi olarak açıklayan Âşık, yine de birçok şey öğrendiğini; fakat, kendisine hep bir sınır çizildiğini belirtmektedir. Geleneğin gerektirdiği şekilde bir ustası olmasa da Sarıcakız, Âşık Reyhanî ve Âşık ihsanî ile uzun süre çalışma fırsatı bulduğunu ve bu süreçte, gelenek adına birçok şey öğrendiğini belirtmektedir. Sanat yaşamı oldukça çalkantılı geçen Sarıcakız, sanatçı kimliği içerisinde bir zamanlar siyasi kimliğiyle de öne çıkmıştır. Bu dönemde yazdığı kimi şiirlerin içeriğinden de bu kimliğin yansımasını görebilmekteyiz. 80 darbesindensonra da sanat yaşamında sıkıntılı bir döneme giren Âşık, bir süre hakkında açılan davalarla meşgul olmuş ve bu durum öğretmenlik mesleğine de yansımıştır. Zamanla bu sıkıntıları atlattığını belirten Sarıcakız’ın şiirlerinde, artık bu dönemin izlerinden ziyade, tabiat, aşk vb. konuların öne çıktığı görülmektedir. Âşık, toplumsal olaylar, ayrılık, tabiat, aşk konularını işlediği eserlerini, daha çok koşma, semaî, destan türlerinde yazmıştır. Müzikli eserlerinde üzüntü veya neşe Erzurum’lu Âşık Reyhanî [Yaşar Yılmaz; 1973], Diyarbakırlı Âşık ihsanî [ihsanî Sırlıoğlu; 1980], Erzurum’lu Âşık Emircan [Ömer Karataş; 1984]. Âşıklığının yanı sıra, Halk Edebiyatı araştırmalarına da yönelen Sarıcakız, Tahir Kutsi Makal’ın desteği ile Kadın Ozanlar Antolojisi niteliğinde “Halk Şiirinde Ana Sesi” kitabını yayınlamıştır [1983]. Yaşamına yalnız devam eden Sarıcakız, gelenek içerisinde çalışmalarını bırakmamış ve aynı zamanda öğretmenlik mesleğini, emekli olsa da sürdürmektedir. ilkin Manya’nın türkülere olan yakınlığını ailesi dikkate almamış ve destekte bulunmamışlar; ancak, ilkin Hanım, tanımayı ve yer almayı çok istediği bu gelenek içinde, hazırlıksız gittiğiâşıklar bayramında aldığı birincilikle önemli bir adım atmıştır. Âşık Sarıcakız üç evlilik yaşamıştır. Âşık Reyhanî, Âşık ihsanî ve Âşık Emircan ile gerçekleştirdiği evliliklerinin başlıca nedenleri arasında; “âşıklık geleneğini tanımak, bu geleneğin içinde yaşayabilmek, birlikte çalıp söylemek, bir kadın olarak halk şiirine katkıda bulunmak” şeklinde dikkat çekici bir açıklama yapmıştır. Evliliklerinin tek nedeninin bunlar olmadığını ve pek tabii ki severek evlendiğini de belirtmiştir; fakat, nedenler arasında bu açıklamaların da olması, konuyu örneklendirmemizde önemli bir neden oluşturmuştur. Çünkü, bir kadın olarak bu gelenek içerisinde kabul görülme isteğinin bu şekilde çözümlenmesi, toplumsal rolün çarpıcı bir örneğidir. Âşık Sarıcakız, bir kadın olarak, söz konusu gelenek içerisinde, kabul görmesi adına bu adımları atsa da, evlilikleri oldukça kısa sürmüştür [6 yıl]. Kısa süren evliliklerinde; gelenek adına çok şey öğrendiğini söylemektedir; ancak, halkın ve basının bir kadın olarak kendisine gösterdiği ilgiden, yakın çevresinin rahatsız olması birtakım meselelerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Sözgelimi; bu rahatsızlık sonucunda da yaşam alanının evinin içiyle sınırlanmaya başlaması ve mesleğinden gitgide uzaklaştırılması evliliklerini bitirmesinde başlıca sebepler olmuşlardır. Toplumsal cinsiyet konusuna bir diğer çarpıcı örnek, basında yer alan bir haber üzerine meydana gelmiştir. Sarıcakız’ın yer aldığıâşıklar bayramında atışma yaptığı erkek âşığı [Karslı Âşık ilhâmi Demir] yenmesiyle birlikte, gazete bu haberi “kadın ozanın fendi erkekleri yendi” şeklinde manşet atmıştır. (Hürriyet Gazetesi, 26 Ekim 1977). Haber sonrasında da, Âşık Sarıcakız, söz konusu âşıklar bayramından uzun bir süre davet almamış, hatta o dönemde sanat yaşamının sonunun geldiğini bile düşünmüştür. Geçerliliğini kabul ettirmeye çalışan bütün bu nedenler Sarıcakız’a aşılamayacak sebepler olarak görünmemiş, aksine daha çok çalışma, araştırma gücüyle üretmeye, kendisini geliştirmeye devam etmiştir. #İlkinManya #KadınAşıklar #Sarıcakız
- Hatice Şahinoğlu
Hatice Şahinoğlu [1930 – …]: Kırşehir-Mucur’a bağlı Dalakçı Köyü’nde doğmuştur. ilkokula çok kısa bir süre devam eden Hatice Hanım okulunu bitiremese de kendisini geliştirmek için her fırsatta kitap, gazete vb. okumuştur. 1946 yılında Mehmet Mustafa Şahinoğlu ile evlenen Hatice Hanım, on iki çocuk dünyaya getirmiş; fakat, altı çocuğu hayatta kalmıştır. Yazdıkları çevresi tarafından çok beğenilen Hatice Hanım’ın eserleri henüz bir kitaba alınmamıştır; fakat, birçoğu gazete, dergi ve kitapta yayınlanmıştır. Yaşadığı köyde isminin “Hatçe” olarak telaffuz edilmesinden “Hatçe Ana” mahlasını kullanmaktadır. #HaticeŞahinoğlu #KadınAşıklar
- Hasibe Hatun
Hasibe Hatun [1880 (!?) / 1885 (!?) — 1945]: Göğahmetoğlu Kara Mehmet Ağa’nın üç kızından biri olan, “Kadirli’li Hasibe Hatun” olarak da tanınan Hasibe Hanım, Andırın’ın Göğahmetli Köyü’ndendir. Hasibe Hanım’ın 1945 yılında öldüğü bilinmekte; fakat, öldüğünde yaşı 60 olarak tahmin edildiğinden, doğum yılı yaklaşık olarak verilmiştir. Hasibe Hanım, 14 yaşında Mustafa Ağa ile yenge üstüne evlenmiştir. Mustafa Ağa’nın dedesi, Yozgat’tan Darende’ye gelmiştir. Mustafa Ağa’da Darende’den Çukurova, Kadirli’ye yerleşmiş ve manifatura işleri ile uğraşmıştır. Mustafa Ağa’nın çocukları soyadı kanunundan sonra ‘Ağaoğlu’ soyadını almışlardır. Hasibe Gelin, oldukça zeki olduğundan kısa zamanda yaşına bakılmaksızın “Hasibe Hatun” ünvanını almıştır. Zamanında, çevresinde epey tanınan Hasibe Hatun’un konuşması dahi bir edebiyat, bir şiir olarak tanımlanmaktadır. Hasibe Hatun’un ancak birkaç ağıtı ve Hatay için söylediği şiiri elde edilebilmiştir. Mustafa Ağa’dan birçok çocuğu olan Hasibe Hatun’un, iki çocuğu küçük yaşlarda ölmüştür. #HasibeHatun #KadınAşıklar
- Hacı Lütfiye Hanım
Hacı Lütfiye Hanım [1912 – (?)]: Konya’nın Uluırmak Mahallesi’nde doğmuştur. Sibyan Mektebi’nde eğitim görüp; “Hafız” olmuştur. Küçük yaşta şiire ilgi duyan Lütfiye Hanım, Konya’nın tanınmış ailelerinden birine gelin gitmiş ve çocukları olmuştur. Vaktinin çoğunu çocukları ve torunları ile geçiren ve ilerleyen yıllarda “Âşık Kızı” ya da “Hacı Lütfiye” olarak da anılan Lütfiye Hanım’ın, irticâlen söyleyebilme yeteneğine sahip olduğu bilinmektedir. Koşma ve destanları kayıt altına alınmıştır. #HacıLütfiyeHanım #KadınAşıklar
- Âşık Güllühan
Güllühan [1925 (!?) / 1930 (!?) – (?)]: “Erzincanlı genç şaire” olarak da tanınan Güllühan Hanım ile 1950 yılının Mayıs ayında, Yusufeli’li Âşık Pervânî [ismail Çelik] karşılaşmışlardır. Karşılaşmaları da şu şekilde gerçekleşmiştir; Erzincan’da Mustafa Efendi’nin kahvesinde misafir olarak bulunan Pervânî’ye kır saçlı bir adam gelip, bir kız yeğeni olduğunu üstelik kendisi [Pervânî] gibi bâdeli olup, çalıp-söylediğini belirtmiş ve ardından yeğeninin kendisi ile imtihan olmak istediğini söyleyerek gelmesi için teklifte bulunmuştur. Pervânî’nin ifadesine göre; “Benim, kız ile mız ile işim yok” dediyse de dinletememiş, kahvecinin razı etmesiyle yarım saat sonra karalar giyinmiş, eli sazlı bir kız gelmiştir. Siyah bir mantosu, başında feracesi, elinde kılıflı ve sedefli bir sazı olan kız, oldukça ciddi şekilde Pervânî’nin karşısına oturmuştur. Bu arada kahvedeki kalabalık, “böylesi görülmemiştir” diyerek, kızın cesaretine hayranlıklarını belirtmişlerdir. #Güllühan #KadınAşıklar
- Gülhanım Yıldırım
Gülhanım Yıldırım [1942 – …]:1942 yılında Şarkışla’nın Saraç köyünde doğmuştur. Âşık Yüzbaşıoğlu / Mihmanî [Hasan Yıldırım] ile Âşık Yeter Ana’nın kızıdır. Dokuz çocuklu ailenin en büyük çocuğudur. Bir yaşında iken beşikten düşüp sakat kalmıştır. ilkokulu köyünde okumuş, on dokuz yaşında, Yıldızeli’nin Kaleköyü’nden Hasan Demirbaş ile evlenmiştir. Hasan Demirbaş, evli olup çocuğu olmadığı için Gülhanım’ı kendisine ikinci eş olarak almıştır. Gülhanım’ın bu evlilikten üç çocuğu olmuştur. Sonraki senelerde kocasıyla birlikte Ankara’ya oradan da Almanya’ya taşınmışlar, Almanya’da bir müddet çalıştıktan sonra, yurda kesin dönüş yapmışlardır. Birkaç sene sonra kocası trafik kazası geçirmiş, kısa bir müddet sonra da ölmüştür. Kocasının ölümü üzerine evin bütün yükü Gülhanım’ın omuzlarına binmiş, çocuklarına rahat bir gelecek hazırlamak için çok çaba sarf etmiş ve bunun da meyvelerini görmüştür. Şiirlerinde adını mahlas olarak kullanan Gülhanım’ın elimizde ki şiir sayısı çok azdır. Elbette ki, onun şiirlerinin sayısı aşağıda kaydettiğimiz iki şiirle sınırlı değildir. Ancak Gülhanım söylediği şiirleri kaydetmediği için daha pek çok şiir yok olmuştur. #GülhanYıldırım #GülhanımYıldırım #KadınAşıklar
- Filiz Yurdakul (Sinem Bacı)
Adı Soyadı: Filiz Yurdakul Mahlası: Sinem Bacı Doğum Yeri – Yılı: Sivas / Zara / Körpınar Köyü – 1954 Etkilendiği Kişi / Kişiler: Pir Sultan Abdal’ın şiirlerini çocukluk yıllarından beri okuduğunu incelediğini belirten âşık, günümüzde ise, yine “çok şey öğrendiğim” diye tanımladığı ihsanî [ihsanî Sırlıoğlu] adını vermektedir. Şiirlerindeki Konular: Sinem Bacı’nın şiirlerinde öne çıkan konular toplumsal sorunlardır. Eser Sayısı: ~400 şiir; ~150 müzikli eser. Sivas’ın Zara ilçesinin Körpınar Köyü’nde dünyaya gelen Hatice ve ismail Yurdakul’un kızı olan Filiz Yurdakul [Bkz. Şekil 4.4], ilkokula yine köyünde başlamıştır. Beş yaşındayken anne ve babası ayrılmış, Filiz Hanım ve kardeşleri babalarıyla birlikte Ankara’ya yerleşmişlerdir [1967]. ilköğrenimini Ankara’da, Lise öğrenimini de dışarıdan tamamlayan Filiz Hanım, 1970 yılından itibaren babalarının işi gereği geldiği İstanbul’da yaşamına devam etmektedir. Sazı ilk cemlerde tanıdığını belirten Sinem Bacı, Alevi-Bektaşi kültüründe yetişmenin ürettiklerine çok şey kattığını belirtmekte, şiirlere-türkülere olan yakınlığını bu yetişme tarzına bağlamaktadır. Çocukluk yıllarında, rüyalarından daha önce duymadığı melodiler ve sözlerle uyandığını belirten Sinem Bacı, kendisine “dilsiz” denilecek kadar sessiz bir çocukluk geçirmiştir. Okula başladığı dönemlerde öğretmeni yazdığı şiirleri keşfetmiş ve ailesiyle bu durumu konuşmuştur. Aktif olamasa da saz çalan, şiir yazan babası, kızının da özellikle saz çalmasını istemiş ve bu konuda destek olmuştur. 1970’li yıllarda babasının işi gereği geldiği istanbul’da, Sinem Bacı için en önemli gelişme Davut Sularî ile tanışması olmuştur. Oldukça yoğun olan Davut Sularî, kardeşlerine [Haydar ve Müslüm Ağababa] haber vermiş, Sinem Bacı’yı da kardeşlerinin müzik evine yönlendirmiştir. Sinem Hanım, almış olduğu bu desteklerle ilk plağını Musa Pervane’nin sahibi olduğu “Pervanî Plak” da çıkartarak [1972], aktif sanat yaşamına başlamıştır. Yaşamında bir evlilik gerçekleştiren Filiz Hanım, 1974 yılında Diyarbakırlı Âşık ihsanî [ihsanî Sırlıoğlu] ile evlenmiş ancak evlilikleri kimi sorunlardan dolayıkısa sürmüştür. Filiz Yurdakul, 1972’de “Behiye Ertürk” ismiyle, 1974’de eski eşiÂşık ihsani’nin vermiş olduğu “Haremşah” ismiyle anılıyorken, bir halk konserinde düzenleyenler tarafından Pir Sultan kızı Sanem Bacı’dan esinlenilerek, “bizim çağımızın Sinem Bacısı” olarak nitelenmiş ve o gün bugündür “Sinem Bacı” mahlasını değiştirmeye müsaade etmemiştir. Sanat yaşamı süresince birçok isim değişikliği yaşamış olan Filiz Hanım, bu nedenle bir zamanlar, dinleyici kitle tarafından benimsenmekte sıkıntı yaşadığını belirterek bu durumu tam bir tecrübesizlik olarak değerlendirmektedir. Ustası olmayan Sinem Bacı, bir zamanlar evli olduğu, Âşık ihsanî’den gelenek adına çok şey öğrenmiş, saz çalmaya da “ustam” dediğiÂşık ihsanî ile başlamıştır. Saz öğrenmeye başlamakla beraber şiirlerini besteleyen Sinem Bacı, çocukluğundan beri çalıp-söylemek olan hedefini eşinin belirlediği repertuarın dışına çıkamadığından gerçekleştirememiştir. Ancak eşinden ayrıldıktan sonra kendi eserlerini çalıp-okuyabilen Âşığın, kendisine özgü kesik mızrap tarzı da o yıllarda keşfedilmiş ve halk tarafından benimsenmiştir. Âşık edebiyatı nazım türlerinden, özellikle taşlama örnekleri sunan Sinem Bacı, toplumsal içerikli konuları ve inancına dayalı unsurları da dile getirmekte ve bu ifadelerinde, anlatımına coşku katan Sinem Bacı, üzüntü ya da neşe ifade eden, tek başına bir anlam ifade etmeyen [oy, ha, oh…] nidaları kullanmaktadır. Bir dönem siyasi kimliğiyle de öne çıkan Âşık, 1980 yılında CHP [Cumhuriyet Halk Partisi] ile konser hazırlıklarına başlamıştır. Otuz konserlik bir anlaşma yapan Sinem Bacı, bu konser dizisinin ilkini 11 Eylül 1981’de Büyükada’da vermiştir; fakat, sanat yaşamının en büyük şanssızlığını konserlerinin başladığı hemen ertesi günü 12 Eylül ile yaşamıştır. Artık yasaklı bir sanatçıdır ve uzun yıllar [10–12 yıl] aktif sanat yaşamı sona ermiştir. Bu dönemde maddi sıkıntılar yaşayan Âşığın, sanatını icrâ ederek geçinmesi mümkün değildir ve sekreterlik, fabrika işçiliği gibi iş alanlarında geçimini sağlamıştır. Uzun bir zamanı polis gözetimi ve yargılanmalarla geçiren Sinem Bacı, 1990’larda Sivas Olayları’nın etkisiyle, halkın, basının, araştırmacıların yaşayan halk şairlerini yaşatma amacıyla harekete geçtiklerini belirterek bu ilgi sonucunda, aktif sanat yaşamına devam etme kararı almıştır. Uzun yıllar Bahçelievler Halk Ozanları Derneği kurucu üyeliğini yapmış olan Sinem Bacı, çeşitli dergilere makaleler yazmanın, radyo programlarına katılmanın yanı sıra biyografisinin, şiirlerinin bulunduğu ikinci kitabının hazırlığı içerisindedir. Sinem Bacı, diğer kadın âşıklarda rastladığımız durum gibi ustası olmadığından, gelenek içerisinde var olma sürecinde çeşitli tecrübeler edinmiştir. Öyle ki bu tecrübelerin çoğu Âşığa zaman kaybettirmiş, kimi zaman yanlış adımlar atmasına sebep olmuştur. Sözgelimi; ürettiklerini çalıpsöylemeye, gelenek adına birşeyler öğrenmeye çalışırken, kendi tabiriyle aceleci davranarak bir kaset yapmaya karar vermiş ve bu süreçte maddi-manevi kayıplar yaşamıştır. Filiz Hanım, bu dönemde bir de evlilik yaşamıştır. Evliliğini gelenek içerisinden biriyle [Âşık ihsanî] gerçekleştirmesi kendisine avantajın yanında dezavantaj da getirmiştir. “Ustam, Hocam” diyecek kadar eşinden çok şey öğrendiğini belirten Sinem Bacı, öğrenme sürecinden sonra kendi çalışmalarını, ürettiklerini ortaya çıkarıp halk tarafından benimsendikten sonra, özel yaşamında kıskançlıklara varan sorunlar yaşamış, hatta çalışmalarını gizlice yapmak zorunda kalmıştır. Öyle ki, dinleyici karşısında eşinin belirlediği repertuarın dışına çıkamaz olmuştur. Evlilikleri artık bir çıkmaza girdiğinden, ilişkilerini daha fazla yıpratmamak adına ayrılık kararı alan Sinem Bacı, sonraki yıllarda da siyasi kimliğinden dolayı yaşadığı sorunlara rağmen çalışmalarına zor koşullarda destek aramış ve sağlayabilmiştir. #FilizYurdakul #KadınAşıklar #SinemBacı
- Fatma Oflaz
Fatma Oflaz [1897–1973 / (1894–1980)]: Sivas’ın Kangal kazasında doğmuştur. Şiirlerinde “Derdimend” mahlası kullanmıştır. 13 yaşında ağır bir şekilde hasta yatarken rüyasında bâde içen ve o zamanlar çocuk aklıyla rüyasına önem vermediğini söyleyen Fatma Oflaz, 3–4 yıl sonra birşeylerin farkına varır ve irticâlen söylemeye başlar. Başından iki evlilik geçer. ilk eşinin ölümünden sonra ağlamaktan bir gözü kör olur, bir yıl sonra ikinci kez evlenir. iki evliliğinde on çocuk dünyaya getiren Derdimend’in sadece bir çocuğu hayatta kalır. Hiçbir eğitim görmeyen Derdimend Ana, çiftçilikle uğraşır. Teyzesinin oğluyla zaman zaman karşılıklı söyleşen Fatma Oflaz, Derdimend mahlasını, bu söyleşmelerde mahlas kullanan Teyze oğluna özenerek kullanmaya başlar. 1964 yılında ibrahim Aslanoğlu’nun düzenlemiş olduğu Sivas Âşıklar Bayramı’na davet edilir. Bu vesileyle ömründe ilk defa Kangal’ın dışına çıkan Derdimend Ana, gecenin tek kadın şairidir. #FatmaOflaz #KadınAşıklar
- Fatma Kâmile
Fatma Kâmile (1835-1917): Ruhi Sadi’nin edinmiş olduğu şiir mecmuasından tespit edilen Fatma Kâmile, Balıkesir’de doğmuştur. Fatma Hanım’ın evli ve çocukları olduğunu verilen bilgilerden anlamaktayız. Annesinin isteği üzerine Nakşibendî tarikatına girmiş, vaktini ibadetle geçirmiştir. Şiirleri tamamen bu ibadet demlerinin ürünüdür. Şiirlerinin çoğu hece ve aruz vezniyle yazılmış; fakat aruz veznine nazaran hece veznini daha iyi kullanmıştır. Fatma Kâmile’nin bir mevlit manzumesi yayınladığı oğlu tarafından bildirilmişse de bu eser görülememiştir. Şiirlerinde “Fatma” ya da “Fâtıma” mahlasını kullanmaktadır. #FatmaKamile #KadınAşıklar
- Fatma Behice Batur
Fatma Behice Batur [1910 – (?)]: Adana, Kadirli ilçesinin Bahadırlı Köyü’nde doğmuştur. Babası Bahadırlı Aşireti’nin Ağası, sözü-sohbeti güzel bir insandı. Fatma Behice, aynı köyden Süleyman Batur Bey ile 1937 yılında evlendi. Sekiz çocuk annesi olan Fatma Hanım, şiirler yazar, ağıtlar dizerdi. iki senelik köy okulu tahsili yapan Fatma Behice, şairler meclisine katılır, şiirlerinden okurdu. Taşlamalarının yanı sıra tasavvufi şiirleri de mevcuttur. Şiirlerinde, “Fatma”, “Fatma Behice” ve “Behice” mahlaslarını kullanmıştır. #FatmaBehiceBatur #KadınAşıklar