top of page

1940'lı Yıllarda Cumhuriyet Şiiri

Şiirimiz toplumcu-gerçekçilik çizgisinde ilerlemeye başlayarak 1940’lı yıllara geldiğimizde aynı koşullarda şiir yazan ve giderek Kırk Kuşağı olarak adlandırılan şairlerle karşılaşıyoruz. İlhami Bekir Tez, Hasan İzzettin Dinamo, Rıfat Ilgaz, Cahit Irgat, Niyazi Akıncıoğlu, A.Kadir, Ömer Faruk Toprak, Enver Gökçe, Mehmet Kemal, Ahmet Arif, Vedat Türkali, Abdülkadir Demirkan gibi adları bilinenlerle birlikte bu yılların öteki şairleri, İkinci Dünya Savaşı’na girmemekle birlikte çekilen sıkıntının, gittikçe artan yoksulluğun etkisiyle şiirler yazmışlardır. İşledikleri tema, kullandıkları nazım biçimleri,anlatım özellikleri kendilerine özgü olan şairler, bir toplumcu şairler kuşağı oluşturmuşlardır. İşledikleri değişik temalar yanında, ortak temaları, barış, özgürlük, eşitliktir.

1940’lı yılların başında Cumhuriyet döneminin ikinci topluluğu Birinci Yeniler ya da Garipçiler’le karşılaşıyoruz. 1941’de, kendi seçtikleri şiirleri yayımladıkları Garip adlı kitapla adlarını kamuoyuna duyuran bu küçük topluluk, Orhan Veli (Kanık) (1914-1950) Oktay Rifat (Horozcu) (1914-1988) ve Melih Cevdet (Anday) (1915)’dan oluşmuştur. Şiirde ölçüye, uyağa, şairaneliğe karşı olduklarını açıklayan genç şairler, bu anlayışla yazdıkları şiirlerinde kullandıkları dille, şiir dilinin konuşma dili yalınlığını kazanmasında önemli bir rol oynamışlardır. Değişik söyleyişleri, yaptıkları alışılmamış benzetmeler, kullandıkları sözcükler nedeniyle garip karşılananmışlar, fakat sonra şiirleriyle kendilerinden önce şiir yazmaya başlayanları da, sonra gelenleri de etkilemişlerdir. Bu üçlü de daha sonra lirik şiire yönelmiştir. Garip’teki şiirleri dışında, Orhan Veli şiirlerini Vazgeçemediğim, Destan Gibi, Yenisi, Karşı adlı kitaplarında bir araya toplamıştır. Daha sonra Asım Bezirci,şiirlerini yeniden, Bütün Şiirleri adı altında yayımlamıştır. Oktay Rifat’ın şiirleri Güzelleme, Yaşayıp Ölmek, Aşk ve Avarelik Üzerine Şiirler, Aşağı Yukarı, KargaileTilki, Perçemli Sokak, Aşık Merdiveni, Elleri Var Özgürlüğün, Şiirler, Yeni Şiirler, Çobanıl Şiirler, Bir Cıgara İçimi, Elifli, Denize Doğru, Konuşma, Dilsiz ve Çıplak, Koca Bir Yaz kitaplarında topluca bulunur. Melih Cevdet de şiirlerini Rahatı Kaçan Ağaç, Telgrafhane, Yan Yana, Kolları Bağlı Odysseus, Göçebe Denizi Üstünde, Teknenin Ölümü, Ölümsüzlük Ardında Gılgamıs, Tanıdık Dünya Kitapları'nda bir arada yayımlamış, daha sonra 1978’e değin yazdığı şiirlerini Sözcükler adı altında toplamıştır.

Şiir kitaplarını 1940’lı yıllarda yayımlayarak adlarını duyuran şairler arasında Bedri Rahmi Eyüboğlu (1913-1975), Cahit Külebi (1917-1997), Necati Cumalı gibi şairler, kullandıkları dil ve anlatım özellikleri bakımından bu yıllardaki şiirlerinde Garip şiirinin etkisinde kalmışllardır. Ancak yöresel dil ve anlatım özelliklerini, kendilerine özgü temaları, lirizmi kullanarak değişik bir şiir yapısı oluşturmuşlardır. Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun şiirleri Yaradana Mektuplar, Karadut, Tuz, Üçü Birden, Dördü Birden, Karadut 69, Dol Karabakır Dol’da bir araya toplanmıştır. Külebi’nin şiirleri Adamın Biri, Rüzgar, Yeşeren Otlar, Atatürk Kurtuluş Savaşında, Süt adlı kitaplarında bir araya toplanmış daha sonra hepsi bir arada Sıkıntı ve Umut’ta yayımlanmıştır. Sıkıntı ve Umut’u izleyerek de Türk Mavisi-Atatürk Kurtuluş Savaşında yayımlanmıştır. Necati Cumalı ilk şiir kitabı Kızılçullu Yolu’nu izleyerek çıkardığı üç şiir kitabını Denizin Yükselişi adıyla bir arada toplamış, daha sonraki şiirlerini yayımladığı kitaplarını da Aşklar Yalnızlıklar (Toplu Şiirler I), Kısmeti Kapalı Gençlik (Toplu Şiirler II)'de bir araya getirmiştir.

İlk kitaplarını 1940’lı yıllarda yayımlayan şairler arasına,temalarını eski Doğu uygarlığı ve masallarından aldığı şiirlerini He adlı kitabında yayımlayan Asaf Halef Çelebi’yi; halk geleneklerine bağlı şiirden yeni şiire geçerek Anadolu’nun dertlerini, sevinçlerini, çocukları dile getiren şiirleriyle Ceyhun Atıf Kansu’yu; sözcük oyunları yaparak yarattığı esprileriyle Orhan Murat Arıburnu’nu ve halk şiiriyle yeni şiiri birleştirmeye çalışan İbrahim Zeki Burdurlu’yu sayabiliriz.

Anı

Kimse yok mu diye çağırır bozkırın ortasından

Durur karşımda tutuklular penceresi

Yüreğimi ısırıyor bir acı hani son nefes öncesi

İçime bakar çatlak dudaklar susuzluk tasından

Dede Sultan'ın ağzında kırmızı gül

Bir dizesi Sinop'tan gelmiş bir duvar

Bir dizesi Sivas'ta dama tırmanmış salkımlar

Ağaçtan ağaca sıçrıyor öldü sandığın bülbül

Çekip oturtuyorum otuz yıl öncesini karşıma

Nektar'ın buğulu camındayız ikimiz de

Sait Faik siroz olduğunu bilmiyor daha

Biralar unutulmuş bir öyküye girmişiz

Son çiçeğini bize uzatıyor Mihriban kız

Bir de bakmışız bardaklar boşalmış içmişiz


bottom of page