top of page

Tanzimat Öncesi Batılılaşma Hareketleri

Tanzimat Öncesi Batılılaşma Hareketleri Osmanlı İmparatorluğu, 17. yüzyıla dek dünyanın büyük devletlerinden biriydi. Ancak bu yüzyılın sonlarında ülke küçülmeye başladı. Karlofça Antlaşması'yla başlayan toprak kaybı, devlet adamlarını derin derin düşünmeye yöneltti. Toprak kayıplarının, nedeni ordunun savaş alanlarında yenilmesiydi. Bu tespit, olgunun bir yüzünü, askerî yönünü dışa vuruyordu. Oysa sadece askeri örgütler değil devletin çeşitli kurumları çağın ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaklaşmıştı. Ancak bunu görmek isteyenlerin sayısı son derece azdı. O nedenle Osmanlı İmparatorluğunda ki çağdaşlaşma hareketi askerî alanda başlatıldı. Amaç imparatorluğu eski gücüne kavuşturmaktı.


Tanzimat devrine gelinceye kadar ülkede bazı yenilik hareketlerine girişildi. Ancak bunlar plânlı programlı çalışmalar olmadığı için, sadece yeniliği başlatan devlet adamının yaşamıyla özdeşleşti. Yenilikçi kişinin ölümü ile yenilikler de ortada kaldı.


Askerî Alanda Yapılan Yenilikler

Gerilemeden kurtulmak için yapılan yenilikler önce askerî alanda görülür. Bu yolda ilk çabalar Hendesehane (1731)yi açan I. Mahmut’a dek gider. Hendesehane’de orduya fen öğrenimi yapmış elemanlar yetiştirilmeye başlanırsa da Bu kurum, yeniçerilerin muhalefeti yüzünden çok geçmeden kapanır. Daha sonra Padişah III. Mustafa, Osmanlı donanmasının Ruslarca yakılması üzerine denizcilikte yenilik yapmanın gerekliliğini anlar. Bu amaçla 1773’te Fransızların yardımıyla Mühendishane-i Bahr-i Hümayun’un kurulmasını sağlar.


Çağdaş bilgilerle donatılmış Mühendishane-i Bahr-i Hümayun, kütüphanesiyle, araç gereciyle, eğitim kadrosuyla Türkiye’de kurulmuş batı tarzındaki ilk okul özelliğini kazanır.


III. Selim padişah olunca, devletin yaşaması için kalıcı yeniliklerin yapılmasını kararlaştırdı. Bu amaçla görevde olanlardan, daha önce devletin çeşitli kademelerinde bulunanlardan birer rapor istedi. Elde edilen raporları oluşturduğu bir danışma meclisinde tartıştı. Sonunda Yeniçeri Ocağının yanında Nizam-ı Cedit adıyla yeni bir askeri gücün oluşturulmasına karar verdi. Böylece modern bir ordunun temelleri atıldı. Ardından bu orduya hizmet verecek elemanları yetiştirmek için Mühendishane-i Berr-i Hümayun açıldı (1795). Daha sonra da hem donanma, hem bütün ülke için hekim yetiştirmek üzere Tıphane kuruldu (1806). III. Selim’in çalışmaları, yeniliklere açık olmayan bozuk düzenden yarar sağlayan unsurların tepkisine yol açtı. Bunlar isyan ederek III. Selimi öldürdüler; yenilikleri durdurmaya çalıştılar. Ancak, Alemdar Mustafa Paşa’nın ordusuyla İstanbul’a gelerek olayları yatıştırması II. Mahmut’u tahta geçirerek kendisinin de sadrazamlık görevini üslenmesi yeniliklerin devam ettirilmesine olanak sağladı.


II. Mahmut, yıllardan beri ülkede yapılacak yeniliklere ayak bağı olan Yeniçeri Ocağını 1826’da, yeniçerilerin ayaklanmasını bahane ederek kaldırdı. Onun yerine çağdaş ölçülere uygun Asakir-i Mansure-i Muhammediye adıyla yeni bir ordu kurdu.


Yönetim Alanında Yapılan Yenilikler

İlk kez III. Selim döneminde Paris, Berlin, Viyana gibi Avrupa başkentlerinde elçilikler açıldı (1793).


Osmanlı İmparatorluğunun Batı ülkelerinde elçilikleri yoktu. Bu nedenle batılı devletlerdeki gelişmelerden, onların Osmanlı İmparatorluğuna yönelik amaçlarından doğru bilgi almakta zorlanıyordu. Bu nedenle III. Selim belli başlı bazı Batılı devletlerin başkentlerinde elçilikler açmayı kararlaştırdı. II. Mahmut bunu daha da geliştirdi. Böylece Batılı devletlerden aracısız somut bilgiler alınmaya başlandı. Buralara giden elçiler ve onların yanında bulunanlar yabancı dil öğrendiler.


Avrupa başkentlerine gönderilen elçiler, elçilik görevlerinin dışında yeniliklere de katkıda bulundular. Devlet bürokrasisini düzene sokmak isteyen II. Mahmut, Fransa’yı örnek alarak hükümet sistemi oluşturdu. Hariciye, Dahiliye başta olmak üzere çeşitli nazırlıklar kurdurdu. Şeyhülislamlık makamını Fetvahane adıyla devlet dairesi konumuna getirdi. Ayrıca Dâr-ı Şûra-yı Askerî, Dâr-ı Şûra-yı Bab-ı Ali ve Meclis-i Vâlâ adlı meclisler oluşturdu. Daha sonra kamu hizmeti görenlerle ilgili yasalar çıkarıldı: Tarik-i İlmiyeye Dair Ceza Kanunname-i Hümayunu, Memurîne Mahsus Ceza Kanunu (1838). Böylece hukuk devletine gidiş için adımlar atılmaya başlandı.


Toplumsal Alanda Yapılan Yenilikler

Yenilikler toplumsal alanda da kendini gösterdi. Bu dönemdeki yeni işlerden biri, 1831’de Türkiye’de ilk kez nüfus sayımının yapılmasıdır. Ancak askerlik yükümlülüğü olmadığı için kadınlar sayılmamıştır. 1834’te posta sistemi kurulmuştur.


Toplumsal alandaki yenilikler yaşam tarzında ve kıyafette de kendini gösterdi. Yeni ordunun ceket ve pantolondan oluşan bir üniforma giymesi bu dönemde kararlaştırıldı. Sonra buna fes eklendi.


Daha sonra bir yönetmelik çıkarılarak, sivil kesim de yeni kıyafete yöneltildi. Ulema dışındaki memurlar için fes zorunlu tutuldu. Yalnızca ulemanın cübbe ve sarık kullanmasına izin verilirken, bunun dışındakiler için redingot, pelerin, pantolon, siyah derili potin kullanılması uygun görüldü. Önce Sultan II. Mahmut ve saray çevresi bu giysileri giydi. Sonra memurlar da böyle giyinmeye başladılar.


Öte yandan divan ve yastıkların yanında Avrupaî tarzda masalar, sandalyeler ve koltuklar kullanılmaya başlandı. Artık sarayda yabancı diplomatlar Avrupa protokolüne göre kabul ediliyordu. Padişah yeniliklere öncülük ediyor opera ve balelere gidiyor, yabancı elçiliklerde verilen resepsiyonlara katılıyor sakalını keserek yurt içinde gezilere çıkıyordu.


Kültürel Alanda Yapılan Yenilikler

Bu dönemde yapılan kültür alanındaki yeniliklerin başında matbaanın kurulmasını saymak gerekir. Çünkü yazılı kültürün gelişmesi, paylaşılması ve üretilmesi buna bağlıdır. İmparatorluk içinde Paris Elçiliğinde görevli Mehmet Sait Efendi ile İbrahim Müteferrika’nın ortak çabasıyla 1727’de ilk kez Türkçe basım yapan bir matbaa kurulmuştur.

Bu dönemde pek çok yeni okul açıldığını görüyoruz. Yukarıda andığımız askerî okullardan başka da askerî ve sivil okullar açıldı. II. Mahmut döneminde orduya hekim yetiştirmek üzere Askerî Mekteb-i Tıbbiye açıldı (1827). Sonra, bando için müzik elemanı yetiştirmek üzere Mızıka-i Hümayun (1831), ordunun subay kadrosunu hazırlamak için Mekteb-i Harbiye (1834) gibi yüksek okullar kuruldu.


Bu okullarda yabancı dile büyük önem veriliyordu. Kimilerinde derslerin bir bölümü Türkçe, bir bölümü Fransızca idi. Zaten 1821’de kurulan Tercüme Bürosu da âdeta bir yabancı dil okuluydu. Öte yandan yurt dışına daha çok Fransa’ya öğrenci gönderiliyordu. Böylece aydınlar arasında Fransızca hızla yayılıyordu. Elçilik heyetlerinden birçok kişi de dil öğrenerek ülkeye dönüyordu. Böylece gerek yeni okullar, gerekse elçiliklerde çalışanlardan dil öğrenenler sayesinde Batı kültürü de yavaş yavaş Osmanlı İmparatorluğuna girmeye başladı.


1824’te eğitimle ilgili önemli bir yenilik yapıldı: İstanbul içinde ilköğretime zorunluluk getirildi.


1838’de ilk ortaöğretim kurumu olan rüştiyelerin açılması kararlaştırıldı. Ancak uygulama 1847’de gerçekleştirilebildi. Yalnız, Mekteb-i Maarif-i Adliye, Mekteb-i Ulûm-u Edebiye adlarıyla açılan iki orta dereceli okul ile bu eğitim için hazırlığa başlandı (1838-1839).


Medrese dışındaki eğitim Nafia Nezaretine bağlandı. Devlet, gereken elemanları medrese dışında kendi kurduğu okullarda yetiştirmeye başladı.


Türkiye’de gazetecilik 1831’de çıkarılan Takvim-i Vekayi ile başlamıştır. II. Mahmut döneminde kültürel alanda yapılan yeniliklerden biri de Takvim-i Vekayi adıyla resmî nitelikte bir gazetenin çıkarılmasıydı. İzmir’de ve İstanbul’da Fransızca, hatta Mısır’da Arapça gazeteler çıkarılıyordu. Mahmut’un bunlardan örnek alarak resmî nitelikte de olsa böyle bir adımı atması isabetli olmuştur. Her ne kadar söz konusu gazete devletin resmi işlerine ağırlık vermiş ise de zaman zaman Avrupa devletlerindeki gelişmelerden, teknolojik yeniliklerden söz etmiş ve bazı çağdaş kavramları Osmanlı aydınına tanıtmıştır.


bottom of page