XII.-XIII. Yüzyıllar Batı Türk Edebiyatı ve Anadolu’da Gelişim
- Cengiz Yıldırım
- 9 saat önce
- 7 dakikada okunur
Türklerin Anadolu'ya Gelişi ve Tarihsel Süreç
Türklerin Oğuz boyları, X. yüzyıldan itibaren Seyhun (Sirderya), Maveraünnehir, Harezm ve Horasan bölgelerine yerleşmişler; XI. yüzyılda batıya yaptıkları göç ve akınlarla egemenliklerini Azerbaycan, Irak ve Anadolu'ya kadar genişletmişlerdir1. Sultan Alp Arslan'ın 1071 yılında kazandığı Malazgirt Zaferi, Türklere bütün Anadolu yollarını açmıştır2. Türkler, 1071-1078 yılları arasında Sivas, Kayseri, Konya, Ankara, Alaşehir, İzmir ve Ayasluk (Selçuk) gibi büyük merkezleri ele geçirmişler; üç dört yıl içinde Anadolu'nun büyük bir kısmını fethederek ilk beylikleri kurmuşlardır3.
Anadolu Selçuklu Devleti’nin Kuruluşu ve Yükselişi
Malazgirt Zaferi'nden sonra Anadolu'nun fethinde önemli rol oynayan Kutalmışoğlu Süleyman Şah, büyük bir mücadeleden sonra Bizanslılardan İznik'i alıp başkent yaparak Anadolu Selçuklu Devleti'ni kurmuştur (1075-1080)4. Süleyman Şah'tan sonra oğlu I. Kılıç Arslan (1092) devletin başına geçmiştir5. Anadolu birliğini kendi adlarına kurmak isteyen Danişmendliler Beyliği, Anadolu Selçukluları tarafından 1175'te ortadan kaldırılmıştır6.
I. Alaaddin Keykubad dönemi (1220-1237), Anadolu Selçuklu Devleti'nin her yönden en yüksek devri olmuştur7. Ancak Alaaddin Keykubad'ın ölümünden sonra (1237) Selçuklu Devleti'nin yükseliş devri sona ermiş ve yerine geçen oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev ile birlikte çöküş dönemi başlamıştır8. 1243'te Kösedağ Savaşı’nda Moğollara yenilen Anadolu Selçuklu Devleti, bundan sonra kendini toparlayamamış ve Sultan II. Mesud'un 1308'de ölmesiyle birlikte yıkılmıştır9.
Anadolu Beylikleri Dönemi
Anadolu Selçuklu Devleti'nin zayıflaması ve Moğol baskısının zamanla azalmasından faydalanan Türkmen beyleri, bulundukları bölgelerde yavaş yavaş Selçuklularla ilişkilerini keserek bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir10. Anadolu Selçuklularının hâkimiyetindeki topraklarda kurulan bu beyliklere "Tavâif-i Mülûk" veya "Anadolu Beylikleri" denir11.
Anadolu'da kurulan başlıca beylikler şunlardır: Karamanoğulları, Lâdik (İnançoğulları), Sahip Ataoğulları, Menteşeoğulları, Karesioğulları, Germiyanoğulları, Eşrefoğulları, Saruhanoğulları, Aydınoğulları, Alâiye, Hamidoğulları, Dulkadiroğulları, Eratnaoğulları, Çobanoğulları, Candaroğulları, Pervaneoğulları, Taceddinoğulları ve Kadı Burhaneddin Beyliği12.
XII. ve XIII. Yüzyıllarda Anadolu'da Edebiyatın Gelişimi
Anadolu'nun Müslüman Türklerle başlayan tarihinde, Türklerin daha önce yaşadıkları Doğu ve Batı Türkistan, Horasan ve İran bölgelerinde kazandıkları birikimlerin büyük yeri vardır13. Bilim adamları; Anadolu'daki devlet ve divan geleneği, kayıt ve hesap usulleri, dinî yönelişler, edebî ve mimarî tercihlerde Karahanlı, Gazneli ve Selçukluların devlet gelenekleri ve âdetlerinin etkisi olduğuna işaret eder14.
Aynı şekilde Anadolu, Selçuklularla yeni bir kimlik kazanmaya başladığında, Türklerin daha önce bulundukları coğrafyalarda gelişen şiir anlayışı ve zevki de bu yeni vatana taşınmıştır15. Dolayısıyla Anadolu'da Farsçanın ilgi görmesi, bu dilde yazılan edebî eserlerin okunması ve Farsça eserlerin yazılması doğal bir şekilde devam etmiştir16.
Anadolu'da Türkçeye Yöneliş ve Türk Edebiyatının Öncüleri
Zamanla bir Türk yurdu hâline gelen Anadolu'da gelişen Türk edebiyatının temelinde, Türklerin daha önce yaşadıkları Orta Asya ve İran bölgelerinde kazandıkları birikim ve ortaya koydukları edebî eserlerin önemli yeri vardır17.
Türk Edebiyatının Anadolu'dan Önceki Genel Durumu
Türklerin Anadolu'ya gelmeden önce, İslâm medeniyetine girdikleri dönemde dil ve edebiyatlarının gelişmiş bir durumda olduğunu gösteren en önemli örneklerden biri Kutadgu Bilig'dir18. Karahanlılar döneminde Kutadgu Bilig gibi bir eserin birden karşımıza çıkması, Türk edebiyatının zengin ve büyük bir edebiyat, Türkçenin de işlenmiş bir dil olduğunu göstermektedir19.
Türklerin İslâm dini ve kültürüyle karşılaşmalarından sonra Türk edebiyatında Arap ve Fars edebiyatındaki nazım şekilleri ve türleri, aruz vezni ve yeni kafiye sistemi ile edebî eserler yazılmaya başlanmıştır20. Bu durum, Türk edebiyatının zamanla zenginleşmesine ve gelişmesine katkı sağlamıştır21. Türk şairleri, şiirde önemli bir ahenk unsuru olan aruzun hece vezni ile benzer ve ortak yönlerine dikkat etmişler; heceye yakın, özellikle on birli hece veznine uyan aruz kalıplarını tercih etmişlerdir22.
İlk zamanlar Kutadgu Bilig gibi eserlerde açık ve anlaşılır bir dil kullanılırken, Türkçe kelimelerin (hece yapısının) aruza tam olarak uymamasından dolayı zamanla Arapça ve Farsçadan alınan kelimeler artmıştır23. Bu kelimelerin bir kısmı Türkçenin bünyesine uygun hâle getirilse de dilin açık ve anlaşılır durumunu ortadan kaldırmıştır24.
Türklerin Orhun alfabesinden sonra kullandıkları Uygur alfabesi, Karahanlılar döneminde satır altı Kur'an tercümelerinde ve Atabetü'l-Hakâyık gibi eserlerde karşımıza çıkar25. Uygur alfabesi, yazım benzerliğinden dolayı Arap alfabesine geçişi kolaylaştırmıştır; ancak bu alfabe çeşitliliği Selçuklu ve Gaznelilerde görülmez26. Bu devletler döneminde Arap alfabesi kullanılmıştır. Türkçe eserlerin yazılmaması, bu dönemlerde Türkçenin sadece konuşma dili olarak kalmasına sebep olmuştur27.
Karahanlılar döneminde edebî faaliyetler, devletin yıkıldığı 1212 yılına kadar kesintisiz devam etmiştir28. Hoca Ahmed Yesevi'den sonra gelen ve onun yolunu izleyen Hakîm Süleyman Ata, Zengi Ata, Seyyid Ata ve Şeref Ata gibi sufiler, Yeseviliği devam ettirdikleri gibi Türkçe eserler de vererek halkı aydınlatmışlardır29. XIII. yüzyılın başında Moğol istilası baş göstermiş; Necmeddin-i Kübra gibi büyük sufiler bunlarla mücadele ederken şehit düşmüşler, ancak bunların öğrencilerinden (dervişler) bazıları Anadolu'ya gelmişlerdir303030. Yesevî ve Kübrevî dervişlerinin Anadolu'da Türk kültür ve edebiyatının gelişmesinde önemli katkıları olmuştur31.
Anadolu Selçukluları Döneminde Genel Edebî Durum
Anadolu, 1071'den sonra Selçuklularla yeni bir döneme girmiştir32. Yesevî ve Kübrevî dervişleri yanında pek çok ilim adamının da Anadolu'ya gelmesiyle Anadolu'da kültür merkezleri oluşmaya başlamıştır33.
Bir fıkıh âlimi ve tabip olan Ahi Evren, Hoy şehrinden gelerek Kayseri'ye yerleşmiştir34. Ahiliğin kurulup gelişmesinde büyük emeği bulunan, İslâmî inanç ve fütüvvet ilkelerine bağlı kalarak tekke ve zaviyelerde öğrenci-hoca ilişkilerini düzenleyen Ahi Evren, gittiği yerlerde esnafı teşkilatlandırmış ve Anadolu ahilerinin başı kabul edilmiştir35.
Anadolu Selçuklu hükümdarlarından I. Gıyaseddin Keyhüsrev, I. İzzeddin Keykavus ve I. Alaaddin Keykubad iyi yetişmiş, edebî zevk sahibi hükümdarlardı36.
I. Gıyaseddin Keyhüsrev'in cihan hâkimiyetinden başka köklü bir millî tarih şuuru vardı37.
I. İzzeddin Keykavus, şair bir hükümdar olup Farsça şiirler yazıyordu38.
I. Alaaddin Keykubad ise Oğuz töresine bağlı, Türkçeden başka Arapça, Farsça ve Rumca bilen bir sultandı39. I. İzzeddin Keykavus gibi Farsça manzumeler yazan Alaaddin Keykubad, Bahaeddin Veled gibi bazı ilim adamı ve şairlere yakınlık gösterip bunları himaye etmiştir40.
XIII. yüzyılda Anadolu'da edebî faaliyetlerin Farsça eserlerle devam ettiği görülür; bunda Genceli Nizamî ve Attar gibi büyük şairlerin tesiri vardır41. "Ben Farsça söylüyorum fakat aslım Türktür." diyen ve Türk edebiyatını da yönlendiren Mevlânâ'nın, Nizamî ve Attar'dan etkilenen şairler arasında ayrı bir yeri vardır42. Mevlânâ'dan sonra, onun meclisinde bulunan Hoca Ahmed Fakih, Türkçe şiirler söylemeye başlamış; Sultan Veled ise Türkçe şiir söylemede bir hayli ileri gitmiştir43. Bunları XIV. yüzyılda Yunus Emre, Gülşehrî ve Âşık Paşa gibi şairler izlemişlerdir44.
Anadolu'da Türkçeye Yaklaşım ve İlk Türkçe Eserlerin Yazılma Süreci
Gazneliler ve Selçuklular döneminde Arap harflerinin kullanılmasına bağlı olarak gerek resmî belgeler gerekse edebî metinler Arapça ve Farsça yazılmıştır45. XIII. yüzyıla girerken Arapça ve Farsçaya göre ikinci planda kalan Türkçe, edebiyat dili ve resmî dil olmada en azından yarım yüzyıl bir kayba uğramıştır46. Mevlânâ'nın Türkçe şiirleri ve mülemmaları bu devirde Türkçenin lehinde bir işaret gibi algılanmıştır47. Sultan Veled de hem bundan dolayı hem de Mevlevî dergâhlarında Türkçeye ihtiyaç olduğunu fark ederek Türkçeye yönelmiştir48.
Karamanoğlu Mehmed Bey ve Türk Dilinin Resmiyet Kazanması
Karamanoğlu Mehmed Bey'in 13 Mayıs 1276 tarihinde; "Şimden girü hiç kimesne kapuda ve divanda ve mecâlis ve seyrânda Türkî dilinden gayrı dil söylemeyeler." şeklinde alınan divan kararını okuması ve bu karardan sonra Yazıcıoğlu Ali'nin Selçuk-nâme'sinden öğrendiğimize göre "Defterler dahi Türkçe yazılacaktır." şeklinde emir vermesi, Türk yazı dilinin asıl başlangıcı olmuştur49.
Bu dönemde Türkçenin henüz tespit edilmiş gramer kuralları ve yaygınlaşmış bir imlasının bulunmayışı, Türkçe eser yazmak isteyenlerin karşılaştıkları büyük bir zorluktur50. Kâtipler Türkçenin imlasını bilmedikleri için çok sıkıntı çekmişlerdir; Türkçe kelimelerin yazımında çeşitlilik görülmüş, bir kelime birkaç şekilde yazılmaya başlanmıştır. Fakat Oğuz Türkçesi yazılan eserler sayesinde zamanla yazı dili hâline gelerek edebî dil özelliği kazanmıştır51.
Anadolu'da Türkçenin Önderleri: Gülşehrî, Yunus Emre ve Âşık Paşa
Karamanoğlu Mehmed Bey'in Türkçe ile ilgili emri, dönemin şair ve yazarlarının Türkçe eser yazmalarında etkili olmuştur52. Bu dönemde Türkçe eser yazanların başında Gülşehrî, Yunus Emre ve Âşık Paşa gelir53.
Gülşehrî: İlk eseri Felek-nâme'yi Farsça, Mantıku't-Tayr'ı ve diğer şiirlerini ise Türkçe yazan Gülşehrî, böylece Türkçe eser yazmada öncü durumuna gelmiştir54.
Yunus Emre: Anadolu'da gelişen Türk edebiyatının temelinde yer alan, dilimizin gücünü keşfeden ve gönülleri aydınlatan şairdir55. Risâletü'n-Nushiyye ile Divan'ında açık bir dil kullanan şairin Divan'ındaki dili, mesnevisine göre daha coşkun ve akıcıdır; onun asıl kendini ve iç hâlini anlattığı dil, Divan'ındaki dilidir56.
Âşık Paşa: Devrin Türkçe üzerine düşünen ve yeni fikirler ortaya koyan diğer büyük şairidir57. Âşık Paşa, Batılı dil bilginlerinin ancak XVIII-XIX. yüzyıllarda üzerinde durdukları "dilin oluşumu/ortaya çıkışı" konularını onlardan dört beş yüzyıl önce daha geniş olarak dile getirmiştir58. Âşık Paşa, 10.613 beyti bulan ve XIV. yüzyılın en büyük mesnevisi olan Garib-nâme'de yalnız Türkçe üzerinde değil, genel dilbilimin alt dallarından biçimbilim (morfoloji) içerisinde yer alan konular hakkında da görüşler ileri sürmüştür59. Âşık Paşa, Türkçenin Arapça ve Farsça gibi dillerden farkı olmadığını, her dilin mutlaka doğruyu, güzeli ve gerçeği (Hakk'ı) anlattığını belirtmiştir60.
Germiyanoğulları, Aydınoğulları ve İsfendiyaroğulları beylikleri ile zamanla büyük bir devlete dönüşen Osmanlıda, kuruluşundan itibaren Türkçeye büyük önem verilerek şair ve yazarların Türkçe telif veya tercüme eser yazmaları teşvik edilmiştir61616161.
Anadolu'da Yazılan İlk Türkçe Eserler ve Destanlar
Anadolu'ya yerleşen Türklerin büyük bir kısmı Oğuz Türkleri olduğu için, burada konuşulan dilin temelini Oğuz lehçesi oluşturmuş; Oğuz lehçesi Anadolu'da büyük bir değişikliğe uğramamış, zamanla gelişerek "edebî dil" hâlini almıştır62.
XII-XIII. yüzyıllarda eski Türk destanları, Dede Korkut Hikâyeleri ile Ebu Müslim ve Battal Gazi gibi Müslüman kahramanların etrafında gelişen menkıbeler, Anadolu'yu Türkleştirmek ve İslamlaştırmak için büyük mücadele veren Oğuz boyları için önemli manevî güç kaynağı olmuştur63. Böylece Anadolu'da Danişmend Ahmed Gazi'nin kahramanlıklarının anlatıldığı Dânişmend-nâme, Battal Gazi etrafında meydana getirilen Battal-nâme gibi dinî, tarihî, menkıbevî destanlar ortaya çıkmıştır64.
Anadolu'da yazılan ilk Türkçe eserler şunlardır:
Çarh-nâme: Ahmed Fakih'in bu eseri, Anadolu'da XIII. yüzyılda yazılan ilk Türkçe eser olarak kabul edilir65.
Mantıku't-Tayr: Gülşehrî'nin XIV. yüzyıl başlarında yazdığı eserdir66.
Kaybolan Eserler: Gülşehrî'nin bahsettiği manzum Şeyh San'ân Kıssası, Şeyyad İsa'nın Salsal-nâme'si ve İbni Alâ'nın Dânişmend-nâme'si Anadolu Selçukluları devrinde yazıldığı hâlde bugün elimizde bulunmayan Türkçe eserlerdir67.
Nasreddin Hoca: XIII. yüzyılda Selçuklular devrinde yaşamış Türk mizahının büyük bir temsilcisidir68. Fıkraları Balkanlarda çok yayılmış ve birçok yabancı dile çevrilmiştir69.
Karışık Dilli Eserler ve Oğuz Türkçesinin Gelişimi
XII. yüzyıldan itibaren Doğu ve Batı Türkleri arasında yeni ve birbirinden farklı yazı şiveleri meydana gelmeye başlamıştır70. Anadolu'da yazılan ilk eserlerin büyük bir kısmının Farsça ve Arapça olması, XI-XIII. yüzyıllar arasında Oğuz Türkçesinin yazılı eserlerde yer almadığı düşüncesini doğurmuştur71. Oğuz Türkçesinin XI. yüzyılın ikinci yarısındaki dil yapısı hakkında en sağlıklı bilgiyi veren eser Kâşgarlı Mahmud'un Divânu Lugâti't-Türk'üdür72.
Behçetü'l-Hadayık ve Geçiş Dönemi Özellikleri
Haliloğlu Ali'nin 1303'te hece vezniyle yazdığı Kıssa-i Yûsuf ile Fahreddin bin Mahmud İbni'l-Hüseyn'in Behçetü'l-Hadayık fi-Mev'izeti'l-Halâyık adlı eseri, XIII. yüzyılda yazılan "karışık dilli" (hem Doğu Türkçesi hem Eski Anadolu Türkçesi özellikleri bulunduran) Türkçe eserlerdir73.
Behçetü'l-Hadayık, dinî-ahlaki mensur bir öğüt kitabıdır. 41 meclisten oluşan eser; Recep, Şaban ve Ramazan ayları ile Bayram ve Aşure'nin fazileti, peygamberlerin vefatı ve Yusuf kıssası gibi konuları ihtiva etmektedir74. Şeyh Ali b. Muhammed'in 1303'te istinsah ettiği bu eser, Arapça ve Farsça bilmeyen vaizlerin isteği üzerine yazılmış olup XI. yüzyıl Türkçesi ile XIII. yüzyıl Anadolu Türkçesi arasında köprü vazifesi gören bir eserdir75.
XII.-XIII. Yüzyıl Batı Türk Edebiyatı ve Anadolu'da Gelişim | Dil Edebiyat














Yorumlar