top of page

Anlatım Yönünden Cümleler

 

Cümlede anlam, daha çok, kişini anlama ve kavrama yetisine hitap eden bir olaydır. Anlatım ise daha teknik bir yapıya sahiptir.

Cümlede anlatım; kişinin durumu bazen duygularını katarak, bazen de katmandan bir başkasına aktarmasıdır. Bu aktarma esnasında yazar, beğenisini, eleştirisini, duygularını cümleye katabilir; bazen de izlenim veya duygularını katmadan durumu olduğu gibi verir.

ÖSYM’nin seçtiği soru tiplerine göre Anlatım Yönünden Cümleleri şöyle gruplandırabiliriz:

Nesnel Anlatım

Anlatan kişini, eşyanın ve varlıkların dış görünüşüne dayanan ve yazarın kişisel düşünce ve duygularına dayanmayan, nicelikleri ölçülebilir, kanıtlanabilir ve herkese göre aynı olan ve değişik yorumlara meydan vermeyen yargı cümlelerindeki anlatımdır. Evrensel bir nitelik taşıyan nesnel anlatımda “bence, bana göre” düşüncesinin yeri yok-tur. Nesnel cümleleri, hayal gücümüze veya kendimize göre yorumlayamayız. Onlardaki nitelikleri isteklerimiz doğrultusunda değiştiremeyiz.


Nesnel anlatım özelliği taşıyan cümleleri “duyu organlarıyla anlatım ve gözlem yoluyla anlatım” diye iki grupta inceleyebiliriz.

Necip Fazıl Kısakürek, 25 Mayıs 1983’te İstanbul’da öldü. (Bu kanıtlanabilir bir yargıdır.)

Türkiye’nin nüfusu her yıl %2 oranında artmaktadır.

Büyük kentlerin kenar mahallelerinde gecekondulaşma her yıl biraz daha artmaktadır.

Tarık Buğra, romanlarında daha çok hikaye bileşik zamanını kullanmıştır.

Cahit Sıtkı’nın Otuz Beş Yaş şiirinde teşbih ve istiareler bol bol kullanılmıştır

UYARI: Nesnel anlatıma dayalı soru köklerinde “nesnel” sözcüğü kullanılmamış; bunun yerine nesnelliği çağrıştıracak sözcükler seçilmiş olabilir.

a) Duyu Organlarıyla Anlatımı İçeren Cümleler

Somut anlamlı her sözcük, beş duyu organımızdan birine yöneliktir. Somut bir nesneyi duyarız, görürüz... Bazı cümlelerde, duyu organlarından biri veya birkaçıyla yapılan anlatım ön plana çıkar. Bu tür cümlelerde anlatımın yoğunlaştığı duyu organın özellikleri ağırlık kazanır. Bu, o duyu organı aracığıyla yapılan bir anlatımdır. Böyle sorularda, sözcüklerin hangi duyu organının ilgi alanına girdiğini iyi belirlemek gerekir.

Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu (işitme)

Gördüm deniz dedikleri bin başlı ejderi (görme)

Geç fark ettim taşın sert olduğunu (dokunma)

Dilimde engin denizlerin taze tuzu (tatma)

Çiçekler, burcu burcu bir sabahı müjdeliyor. (koklama)

Bu çıtırtıyı çıkaran küçük bir tavşandı. (duyma-görme)

b) Gözlem Yoluyla Anlatımı İçeren Cümleler

Gözlem, bir nesnenin, olayın veya bir gerçeğin, niteliklerini bildirmek amacıyla dikkatli ve planlı olarak ele alınıp incelenmesidir.

(Edebiyatta Gözlem) Bir yazı veya eseri yazmaya başlamadan önce konusuyla ilgili gerekli bilgi, deney, inceleme ve araştırma yapma işi.

Görülüyor ki, gözlem, nesnel bir olgudur, olayları oluş halinde belirlemek demektir. Gözlem, yorumla karıştırılmamalıdır. Yorum: olaydan kendimize göre bir sonuç çıkarmaktır.

Beni kapıda güler yüzle karşıladı. (Gözlem)

Yüzüme gülünce, acaba bir şey mi isteyecek diye düşündüm. (yorum)

Öznel Anlatım

Kişinin, kişisel duygu, izlenim ve kanaatlerini ifade eden, kanıtlanamayan, kişiden kişiye değişebilen kavrama dayalı yargılardır.

Öznel cümleleri, varsayım ve olasılık; yorumlama, yakınma, eleştiri ya da beğeni içeren cümleler gibi gruplara ayırabiliriz.

Sembolizm, Cumhuriyet döneminde yetişen bütün şairler üzerinde etkili olmuş-tur. (Bazı şairler üzerinde etkili olmamış olabilir.)

Son yirmi yıl, hikayeciliğimizdeki olumlu gelişme bakımından edebiyatımızdaki en başarılı yıllardır. (Bazılarına göre başarılı yıllar olmayabilir.)

En güzel hikayeler bu yıllar arasında yazılmıştır.(Kime göre güzel ölçü ne?)

Steinbeck eşsiz hikayeler yazmış bir sanatçıdır. (Bazılarına göre eşsiz olmayabilir.)

Halit Ziya gibi büyük bir romancının yarın okunacağını sanmıyorum. (Bu görüşe herkes katılmayabilir.)

UYARI: Nesnel anlatımda olduğu gibi, öznel anlatımı soran soru köklerinde de “öznel” sözcüğü olmayabilir. Bunun yerine öznelliği çağrıştıracak sözcükler kullanılmış olabilir.

a) Varsayım Ve Olasılık Bildiren Cümleler:

Bazı cümlelerde, gerçekte olmadığı halde varmış gibi kabul edilen durumlar anlatılabilir. Böyle anlamlar taşıyan cümlelere varsayım cümleleri denir. Varsayım anlamı, diyelim ki, farz edelim, tut ki, tutalım, kabul edelim gibi sözcüklerle sağlanır.

Diyelim ki, günlerden bir nisan akşamıdır.

Tutalım iki elim kanda imiş hani kerem?

Farz edelim, onu yakaladın, ne yapacaksın?

Böyle olduğunu kabul edelim, sonra ne yapacaksın?

Olasılık (ihtimal) anlamı taşıyan cümleler “belki, sanıyorum, -ebilmek, zannederim” gibi kelimeler ile kurulur. Bu cümleler olumlu veya olumsuz olabilir; en önemli nokta, bu cümlelerin kesinlik anlamı taşımamalarıdır.

Akşama size gelebilirim.

Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın.

Sanıyorum o kitap Necip Fazıl’ındı.

Bel bağladığım tepelerden gün doğmayabilir bir daha.

b) Yorum(lama) Cümleleri:

Varsayım ve olasılık cümlelerine en yakın cümleler yorum cümleleridir. Yorum: “Gizli veya hayali olan bir şeyden anlam çıkarmak.” demektir.

Kimse benimle dertleşmiyor, sanki hepsi bana karşı gizli bir itifak yapmış.

Böyle cümlelerde, ikinci bölüm varsayım olmaktan çıkar da gerçek olursa, cümle nede-sonuç anlamı kazanır.

Son günlerde benimle hiç konuşmuyor meğer bana gücenmiş gibi.

Yorumlamayı “öyle gibi geldi” anlamı taşıyan cümlelerde buluruz. Bu, bizim kendi vehmimizin, kendi düşüncemizin sonucudur. Kişi veya olaya o konumu biz yüklemiş oluruz.

UYARI: Yorum cümleleriyle, sanma (zannetme), gerçekte var olmadığı halde öyle sanılan bir durumu anlatan cümleleri ayırmak gerekir. Yorum cümleleri, hayali, kendi içinde düşün-cesi oluşan durumu ifade eden cümleler; sanı cümleleri ise, somutlaşmış bir durumun, gerçekte var olmadığını anlatan cümlelerdir.

c) Yakınma anlamı veren cümleler:

Yakınma, iki boyutlu bir olaydır.

Birincisi: olmuş bitmiş ama insanı pişman edecek şekilde sonuçlanmış olaylardan sonra içine düşülen durumu ifade eden cümleler. Bunlar keşke, bari (hiç değilse), hiç olmazsa vb. bağlama edatlarıyla sağlanır ve cümle, şikayet, sızlanmak, sızlanarak anlatmak, anlamları kazanır.

Keşke o gün sinemaya götürmeseydin.

Cüzdanımı çaldın, paraları götürdün bari kimliklerimi bıraksaydın.

Hiç olmazsa son sınavdan iyi not alsaydın.

Kavgadan sonra hiç değilse oradan geçmeseydin

İkincisi: Daha önceki denemelerinde olumsuz sonuçlar vermiş bir durumun tekrarlanmasından doğan yakınmalardır.

Ona yüz kere söyle, dinlemez ki!

Ders çalışması için her türlü ortamı sağladım, çalışmadı ki!


d) Eleştiri ya da beğeni içeren cümleler

Eleştiri, bir kişinin, bir eserin olumlu veya olumsuz yönleriyle değerlendirilmesidir. Ama eleştiri denilince daha çok eksik aramak, olumsuz tarafı ön plana çıkarmak gibi anlaşılmıştır. Sınavlarda sorulan da bu doğrultudadır. Onun için, eleştiri cümlelerinde beğenilmeyen yön vurgulanır.

Beğeni ise, takdir düşüncesinin belirtilmesidir. Takdir, beğenilen üstün görülen, ben-zerlerinden üstünlük bakımından ayrılan tarafın vurgulanmasıdır.

Bu tip sorularda olumlu-olumsuz ikilemi beraber bulunur.

Düşünceleri güzel ama dili pürüzlü.

Doğrusu, İstanbul sokaklarını hiç bu kadar güzel anlatıldığını görmemiştim. (beğeni)

Edebiyat-ı Cedidecilerin büyük bir çoğunluğu, bir edebiyat eserinin-sanat değeri olmak şartıyla , ana dili ile yazılırsa yaşayabileceğini anlayamadan öldüler. (Edebiyat-ı Cedide’nin dili eleştirilmiştir.)

Sefaletin, kendisini pusuda beklediğini gördüğü halde, acılara ve yoksulluklara göğüs gererek sanatı ile haşır neşir olmuştur.(Her tür yoksulluğa ve acıya rağmen sanatını bırakmaması takdir ediliyor.)

UYARI: Eleştiri ya da beğeni anlamı taşıyan cümleler genellikle öznel (kişisel) dir.

Mecazlı Anlatım

“Bir sözün kendi anlamının dışında” kullanılmasıdır. Böyle anlatımlarda bir sözcük (deyimlerde birden fazla) mecaz boyutu kazanır. Mecazi anlatımda ise, cümle bütünüyle mecaz anlamı kazanmış olur. Edebi sanatların değişik türlerine giren bu anlatımın ayrıntısına (burada) girmiyoruz. Yalnızca, bir cümledeki sözcüklerin emen tamamı kendi anlamından uzaklaştığı için, o cümlenin zihnimizdeki çağrışımı, sözcüklerin gerçek anlamıyla benzerlik veya yakınlık açısından sadece bir ilişki ve çağrışım halindedir.

Bu anlatımının en güzel örneklerini atasözlerinde buluruz. Atasözlerinin büyük bir bölümü, mecazlı ve kinayeli anlatıma dayanır.

Pazarda eşeğin kuyruğunu kesme,

Kimi uzun, kimi kısa der, demişler.

(Bu sözde, anlatılan olayın eşekle de kuyrukla da ilgisi yoktur. Kinaye yoluyla, gizli yapman gereken bir işi herkesin ortasında yaparsan, istediğin sonucu alamazsın, denilmek isteniyor.)

Eceli gelen karga, kırılacak dala konar.

Eceli gelen köpek, cami duvarına işer.

Eşeği düğüne çağırmışlar, ”ya odun eksik ya su.” demiş

Kısmetsiz köpek, sabaha kadar uyuya kalır.

bottom of page