top of page

Bağdatlı Rûhî

16. asrın büyük şairlerinden biri olan Bağdatlı Ruhi’nin asıl adı Osman’dır. Bu şairin, Kanuni ordularıyla Bağdat’a giden Anadolulu bir askerin oğlu olduğu bilinmektedir. Divanındaki şiirlerinden kendisinin de bir sipahi olduğu anlaşılmaktadır.

Şairin, tezkireci Ahdi, Fuzûlî’nin oğlu Fazlı ile ve yine başta Bağdat şairleri olmak üzere devrinin birçok devlet büyüğü, alim ve şairi ile arkadaşlıkları ve dostlukları olmuştur. Ruhi’nin etkisi altında kaldığı şairler arasında Fuzûlî’nin önemli bir yeri vardır. Askerliği, savaş meydanlarındaki zaferleri öven, Türk kahramanlık şiirleri arasında da yerini almış lirik manzumelerine karşın Ruhî, eserlerinde ortaya koyduğu tenkit ve fikirleri ile dikkat çekmektedir. Şiirlerinde kullandığı dilin sadeliği, halk kelime ve tabirlerini zevk ve alışkanlıkla kullanışı orduya mensup saz şairlerinin üslubunu andırır.

Özellikle gezip yaşadığı Irak ve Şam bölgelerindeki idari sistemin ve sosyal hayatın; din ve ahlak anlayışının aksayan taraflarından yola çıkarak söylediği satirik mısralar (eleştirici bir anlatım) Ruhi’nin diğer şiirlerinde de görülür. Fakat onun bu sahada en tanınmış ve çığır açmış eseri, 17 bent halinde kaleme aldığı, büyük Terkib-i Bend manzumesidir. Ruhi’nin Terkib-i Bendi daha 17. asrın ilk yıllarından başlayarak büyük takdir ve alaka toplamış ve Türk Divan Edebiyatında özel bir terkib-i bend tarzı oluşmuştur.

Başta Şeyh Galip olmak üzere Ziya Paşa ve Muallim Naci gibi gerek Divan gerek Tanzimat Edebiyatının önemli şairleri tarafından bu Terkib-i Bende nazireler yazılmıştır. Ruhi’nin Terkib-i Bend'i, Divanından ayrı olarak birkaç defa basılmıştır.

KASÎDE

(ilk 11 beyit)


Devrden peymne-i mihr ü vefâ eksilmede

Kalb-i ehl-i hâlden zevk u safâ eksilmede

Dem-be-dem yüz tutmada meclis perişân olmağa

Encümenden bâde-i behcet-fezâ eksilmede

Sâz ü söze kalmadı evvelki gibi meylimiz

Ya’ni dilden ârzû başdan hevâ eksilmede

Tab’ı kılmakda gubâr-âlûde cevr-i rûzgâr

Safvet-i âyîne-i âlem-nümâ eksilmede

Çeşm-i pür-nemde safâdan gayrısı urmakda mevc

Gönlümüzde derd ü gamdan mâ-adâ eksilmede

Geçmede vakt-ı şebâb ü gelmede eyyâm-ı şîb

Gitmeden dilden safâ gözden cilâ eksilmede

İyş ü nûşa şevkımiz gitdikçe noksân bulmada

Bezmimizden gün-begün ol meh-likaa eksilmede

Bâdedir gerçi devâ-yı derd ü gam ammâ ne sûd

Devrimizde ehl-i derd artub devâ eksilmede

Ey dirîngaa ekserî halkın cefâ üstündedir

Bu vefâsız dehrden ehl-i vefâ eksilmede

Olmada mihr ü muhabbetden müberrâ hass ü âm

Cem’olub ağyâr ü yâr-ı zî-vefâ eksilmede

Bir gönül eğlencesi yâr isteriz girmez ele

Gam hücum etmekde yâr-ı gam-zedâ eksilmede


(Birinci bend)

Sanmam bizi kim şîre-i engûr ile mestüz

Biz ehl-i harabâtdanuz mest-i Elest’üz

Ter-dâmen olanlar bizi alûde sanur lîk

Biz mâil-i bûs-i leb-i câm ü kef-i destüz

Sadrın gözedüb neyleyelim bezm-i cihânın

Pâ’yi hum-i meydir yirimüz bâde-perestüz

Mâil değiliz kimsenin âzârına ammâ

Hâtır-şiken-i zâhid-i peymâne şikestüz

Erbâb-i garez bizden ırağ olduğu yeğdir

Düşmez yare zirâ okumuz sâhib-i şeştüz

Bu âlem-i fânîde ne mîr ü ne gedâyuz

A’lâlara a’lâlanuruz pest ile pestüz

Hem-kâse-i erbâb-ı dilüz arbedemiz yok

Mey-hânedeyüz gerçi velî ışk ile mestüz

Biz mest-i mey-i mey-kede-i âlem-i cânuz

Ser-halka-i cem’iyyet-i peymâne-keşânuz

---------------

bottom of page