top of page

Anlatım Yolları

Anlatım yolları ile anlatım türlerini karıştırmamak gerekir. Anlatım türleri sözlün anlatım, yazılı anlatım diye ikiye ayrılır. Anlatım yolları daha genel bir kavramdır. Hem sözlü anlatımda hem de yazılı anlatımda anlatım yollarından birine ya da birkaçına başvurulur.


Bunlar şunlardır:

1. Açıklayıcı Anlatım,

2. Öyküleyici Anlatım,

3. Betimleyici Anlatım,

4. Tartışmalı Anlatım.


Açıklayıcı Anlatım

Bir konu üzerinde ayrıntılı bilgi vermek, öğretmek ya da olayı bildirmek, yorumlamak üzere yapılan anlatım türüdür. Bu anlatım yoluyla “ne, neden, niçin, nasıl, nerede, ne zaman” soruları açıklanır. Günlük konuşmalarda; edebiyat, felsefe ve ahlâk konularında, yaşanılan olaylarda sık sık açıklayıcı bilgi verir ya da başkalarının açıklayıcı bilgilerini dinleriz. Yine günlük konuşmalardaki sorulara verilen karşılıklar da açıklayıcı anlatıma girer.


Açıklama yapmak için konuyu iyi bilmek, olayı görmek gerekir. Anlatım konusu yukarıdaki soruların karşılığı verilerek açıklanmalıdır. Savunulan düşünce iyi açıklanamazsa aynı düşünceler boş yere yinelenip durur. Bunu önlemek için anlatımın tümden gelim, tüme varım, benzetme gibi bilgi üretme yollarını kullanmalıyız. Şimdi de bu terimlerin ne anlama geldiğini öğrenelim.


Tümden gelim: Genel bilgilerden, yargılardan, kurallardan özel bilgilere, yargılara, kurallara ulaşmaktır. Örneğin: “Çikolata diş çürütür.” gerçeğinden yola çıkarak “Ben de çok çikolata yersem dişlerim çürür.” gerçeğine vararak, “dişlerimi çürütmemek için çikolatayı çok yemem… ” gibi. Bazen benzer olaylardan, bazen bilimsel gerçeklerden hareket edilerek yeni gerçeklere, sonuçlara ulaşmaktır.

Tüme varım: Tümden gelimin tersidir. Özel olay ve durumlardan genel yargılar elde etme yoludur. Yine “Çikolata diş çürütür.”, “Muhallebi diş çürütür.”, “Fondan şekeri diş çürütür.” gerçeklerinden sonra “Şekerli yiyecekler diş çürütür.” sonucu çıkar.


Benzetme: Konuyla ilgili benzer olayların, durumların bir araya getirilmesi çalışmasıdır.


Açıklayıcı anlatımda, şunlara da dikkat edilmelidir:

• Konunun maddesi ve görüş açısı iyi belirlenmelidir.

• Konuyu geliştirme ve temellendirme yollarından birinden ya da birkaçından yararlanılmalıdır.

• Bunları yaparken kendi gözlemlerimizden, deneyimlerimizden ve öğrendiklerimizden yararlanılmalıdır.


Öyküleyici Anlatım

Yaşanmış ya da tasarlanmış bir olayın başkalarına söz ya da yazı ile anlatımıdır. Bu anlatım; olay, kişi, yer ve zaman ögelerine dayanır.


Olay: Öyküleyici anlatımda öncelikle bulunması gereken ögedir. Anlatım, bir ana olay ile birçok yardımcı olay arasında kurulan ilişkilerle yapılır. Ana olay üç evrede anlatılır: Serim, düğüm, çözüm.

Serim: Öyküleyici anlatımda “giriş” bölümüdür. Bu bölüm ana olayın başlangıcıdır. Öyküde yer alacak kişiler, olayın geçtiği yer ve zaman tanıtılır. Düğüm bölümünden kısa, çözüm bölümünden uzun bir bölümdür.

Düğüm: Bu bölümde bir yandan ana olay yardımcı olaylarla genişlerken, bir yandan da dinleyici ya da okuyucuda merak uyandırılır. Uzun bir bölümdür. Bölümün uzunluğu ne olursa olsun, uyandırılan merağın sonuna kadar sürmesi sağlanmalıdır.

Çözüm: Diğer bölümlerde uyandırılan merağın giderildiği, soruların karşılık bulduğu bölümdür. Anlatının en kısa bölümüdür.


Kişiler: Öyküleyici anlatımda olayı yaşayanlardır. Olay birkaç kişi arasında geçer. Bunların kimileri olay için birinci derecede önemlidir. Olayın kolay anlaşılabilmesi için bu kişilerin anlatıda çok iyi tanıtılması gerekir. Olayların anlatımı sırasında kişiler bu niteliklerine uygun davranırlar ve konuşurlar.


Yer: İnsanlar kendilerine uygun yerlerde yaşarlar, olaylar da ya bu yaşadıkları yerlerde ya da gezmeye gittikleri yerlerde geçer. Bu nedenle olayın geçtiği yer de anlatıda bulunmalıdır. Fakat bunlar öykünün anlatımını olumsuz etkilememeli, olayların akışını bozmamalıdır.

Zaman: Zaman sonsuz bir akıştır. İnsan bu akış içine doğar, olaylar bu akış içinde geçer. Bu nedenle öykülemede zaman da belirtilir.


Betimleyici Anlatım

Bütün türlerde, tür bireyleri birbirine benzer. Yine de tek tek bakıldığında tür bireyleri arasında, kendine özgü ayırıcı nitelikler de vardır, ikizler de bile. İşte bunların söz ya da yazı ile anlatılmasına betimleme denir. Betimleme, insan ve insan dışındaki hayvan, manzara, eşya… gibi varlıkların benzerleri ile arasındaki ayırıcı, belirleyici özelliklerini anlatmaktır. Betimleme için tasvir etme de denir. Yazarın amacına göre iki türlü betimleme vardır.


Bunlardan biri sanatsal betimleme, diğeri bilimsel betimlemedir.

Sanatsal betimlemede okuyucunun duygularını uyandırmaya önem verilip içten bir uslup, öznel bir bakış açısı seçilirken, bilimsel betimlemede okuyucuya bilgi vermeye önem verilip, nesnel bir bakış açısını yakalamak gerekir. Betimleme söz ile resim yapmaktır. Böylece varlıklar gözönünde canlandırılabilecek duruma gelir. Betimlemede görme, tat, koku, işitme, dokunma gibi beş duyu organıyla sezilebilinen bütün özelliklere yer verileceği gibi duygulara da yer verilir.


Bu da gösteriyor ki başarılı bir betimleme yapabilmek için iyi bir gözlemci olmak gerekir; çünkü betimlemedeki niteliklerin aslına uygun olması gerekir, abartma yoluna gidilmemelidir. Betimlemesi yapılan varlığın önce genel nitelikleri, sonra ayrıntıları, sonra da bizde bıraktığı duygusal etki verilmelidir. Bütün bunlar kişisel ve düzgün bir anlatımla verilmelidir. Betimlemede yer ve zaman ögeleri de bir arada bulunur.


Mevsim betimlemesi: İlkbahar

“Uzun süren kış ayları bitti. Köyün üzerini örten kara bulutlar gitmiş, yerini masmavi gökyüzüne bırakmıştı. Yılan gibi kıvrıla kıvrıla akan derenin suları coşmuş, coşku türküleri söyleyerek akıp gidiyordu… Vadi rengârenk tomurcuk ve çiçeklere bürünmüştü. Uykudan uyanan böcekler yuvalarından çıkarak şimdiden kış hazırlıklarına başladılar. Karıncalar sıcak günlerin uzun sürmeyeceğini bildikleri için ambarlarını yiyecekle doldurma yarışına başladılar. Bizim tembel ağustos böceği de sabahın erken saatlerinde müzik şölenine başlamış, gece gündüz demeden güzel türkülerini söylüyordu.”

(Sabri Oytan, Bal Sarısı -Zerik Taşı, s. 34)


İnsan betimlemesine portre denir. Betimlemedeki tüm kurallar portre için de geçerlidir. Yine de şu noktalara dikkat edilmesi gerekir:


• Portreye konu olan kişi, objektif olarak anlatılmalıdır.

• Kişi için kullanılan sıfatlar gerçeğe uygun olmalıdır.

• Kişinin iyi nitelikleri yanında kötü nitelikleri de gösterilmelidir.

• Gereksiz ayrıntılar yazılmamalıdır.

• Anlatım özentisiz, açık ve akıcı olmalıdır.

İnsanı ele alışına göre üç türlü portre vardır:

• Dış portre: Kişinin yalnız görünüşünü anlatan portredir.

• İç portre: Kişinin iç dünyasını, olaylar karşısındaki tutum ve davranışlarını anlatan portredir.

• Genel portre: Kişinin hem dış hem iç özelliklerini anlatan portredir.


Portre bağımsız bir yazı türü olabileceği gibi, diğer yazı türlerinin -daha çok da öykü ve romanın- içinde yer alır:

Sarı Mustafa’nın sarı, gür saçlarına, tombul yapısına, sürekli gülen yüzüne karşılık; Kösenin Yusuf, buğday benizli, seyrek sakallı, ince yapılı, orta boylu, düşünceli görünen biriydi. Dor Ali ise, iri yarı, esmer, kara bıyıklı, sağlam yapılıydı. Huyları pek birbirine benzemese bile iyi anlaşmışlar, iyi arkadaş olmuşlardı. Düzlükte birbirine yardım ederek yaşayıp gidiyorlardı.”

(Behzat Ay, Dor Ali, 1966, s.11)

Tartışmalı Anlatım

Bir topluluğun, belli bir konuda, gerçeğe ulaşmak için, kendi aralarında yaptığı düşünce alışverişine tartışma denir. Tartışmada, bir konunun en az iki bakış açısı vardır. Tartışma sonucunda konu bilimsel sonuçlara bağlanır. Bunun için tartışmada düşüncelerin açıkça ortaya konması, özgür bir ortamda tartışılması gerekir.


bottom of page