Arama Sonuçları
Boş arama ile 856 sonuç bulundu
- Çocuklara Yönelik Süreli Yayınlar
Mümeyyiz(1869–1870): Osmanlı Döneminde çocuklara yönelik ilk süreli yayın 1869’da yayımlanan Mümeyyiz adlı gazetedir. Gazetede, şiir, bilmece, haber, ansiklopedik bilgiler ve yazı dizilerine yer verilir. Anlatım ve dil, çocukların anlayabileceği şekilde yalındır. Daha sonra sırasıyla Sadakat(1875), Arkadaş(1876), Çocuklara Arkadaş(1882) gazeteleri yayımlanır. Bu gazeteler görsel olarak ilgi çekicidir; dizi yazıları, öyküleri ve ödüllü yarışmalarıyla da çocuklara okuma alışkanlığı kazandırmaya çalışır. Sonraki yayınlar: Vasıta-yı Terakki(1883) Çocuklara Kıraat(1883), Çocuklara Talim(1887), Çocuklara Rehber(1897–1901), Çocuklara Mahsus Gazete(1896–1908); Çocuk Bahçesi(1904), Musavver Küçük Osmanlı(1909) ve Arkadaş(1909) dergileri. Tedrisat-ı İptidaiye Mecmuası(1910): Dönemin iz bırakan dergilerindendir. Derginin bir sayısında tanınmış eğitimcilerden Sâtı Bey, küçük okul çocuklarının kendileri için yazılmış şiir ve şarkılardan yoksun olduklarını belirterek zamanın şair ve bestecilerini göreve çağırıyordu. Dergi, 19. sayısından itibaren Tedrisat Mecmuası adıyla yayınını sürdürür ve 1926’ya kadar 69 sayı çıkar. Dergi, eğitim ve öğretimin kuramsal çerçevesini çizen yazılar yanında, edebî metinlere de yer verir. Talebe(1911), Çocuk Bahçesi(1911), Türk Yavrusu(1911),Çocuk Yurdu(1911), Çocuk Duygusu(1911), Mektepli(1911), Çocuk Dünyası(1913), Çocuk Dostu(1914), Hür Çocuk(1918) adlı dergiler kayda değer ürünlerdir. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte süreli yayınların sayısı da artar. Çocuk Postası(1923), Yeni Yol(1923), Talebe Mecmuası(1923), Haftalık Resimli Gazetemiz(1924), Sevimli Mecmua(1925), Çocuk Dünyası(1926), Çocuk Yıldızı(1927). 1940’lı ve 50’li yıllarda Çocuk Haftası, Yavrutürk, Çocuk Sesi adlı dergiler çıkar ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından Çocuk(1932–1948) adlı dergi yayımlanır. Doğan Kardeş(Nisan 1945), Mavi Kırlangıç(1970, Yeşilay), Elma Şekeri(1980, Kültür Bakanlığı), Şeker Çocuk(Şekerbank), Kumbara(İş Bankası), Başak Çocuk(Ziraat Bankası), Pamuk Çocuk(Pamukbank), Can Kardeş(1981, Niyazi Birinci), Tercüman Çocuk, Milliyet Kardeş, Türkiye Çocuk, Mavi Kuş, Kırmızı Bisiklet, Kervan, Bando da adları anılması gereken diğer dergilerdir. Son dönemde çıkan dergiler şunlardır: Miço(Yalvaç Ural), Gonca, Ebe-Sobe, Kırmızı Fare(Fatih Erdoğan), Mobidik(2002–2003), Bilim Çocuk(TÜBİTAK). #çocukdergileri #çocukedebiyatı
- Tanzimat’tan Meşrutiyet’e Çocuk Edebiyatına İlişkin Çeviriler
Tanzimat, iki açıdan çocuk edebiyatına zemin hazırlar: 1) Çocuk düzeyine uygun metin üretme ihtiyacı. 2) La Fontaine’in keşfedilmesi ve çeviri faaliyetleri. Tanzimat’la birlikte çocuğa yönelik dikkatler değişmiştir. Çocukların anlama, kavrama ve dil ihtiyacına, La Fontaine’in fablları cevap vermiştir. Şinasi(1826–1871), La Fontain’den çeviriler yapmış; böylece de çocuk edebiyatının alt yapısını oluşturmuştur. Bunun ilk örneği, Eşek ile Tilki Hikâyesi’dir. Bu, Şinasi’nin Tercüme-i Manzume(1859) kitabında yer almıştır. Şinasi’nin kendi yazdığı fabllar da vardır: Kara Kuş Yavrusu ile Karga Hikâyesi, Arı ile Sivrisinek Hikâyesi. Şinasi bu fablları, Müntehabat-ı Eş’ar adlı kitabına almıştır. Bu metinlerin dili yalındır. Kayserili Doktor Rüştü de çıkardığı Nuhbetü’l-Etfal(1859) adlı alfabe kitabında çocuklara seslenir. Kitabında çevirdiği fabllara da yer verir: Deryaya Giden Balığın Hikâyesi, Karınca ile Ağustos Böceğinin Hikâyesi, Kedi ile Farenin Hikâyesi… Bu çevirilerin amacı çocuklara hoşça vakit geçirtmek, ahlak dersi vermek ve okuma alışkanlığı kazandırmaktır. Recaizade Mahmut Ekrem[1], yaptığı on çeviriyi Naçiz(1885) adlı eserinde bir araya getirir. Kitaptaki manzumeler şunlardır: Ağustos Böceği ile Karınca, Karga ile Tilki, Meşe ile Saz, Kurbağa ile Öküz, Biri Tuz Diğeri Sünger Yüklü İki Eşek, Aslan İle Akd-i Şirket Eden Dana, Kuzu ile Oğlak, Horoz ile İnci, Tilki ile Keçi, Ölüm ile Oduncu. Bunlardan Ağustos Böceği ile Karınca hem aruz, hem heceyle; diğerleri aruzla çevrilmişlerdir. Cumhuriyet döneminde La Fontain’den çeviriler yapanlar arasına Nâzım Hikmet(1902–1963), Sabahattin Eyuboğlu(1908–1973) ve Orhan Veli(1914–1950) de katılmıştır. La Fontain’den sonra bu alandaki ilk örnekler Daniel Defoe’dan yapılan Robenson çevirileridir. Eseri, Ahmet Lütfi Robenson Hikâyesi(1864)[2]adıyla Arapçadan tercüme etmiştir. Robenson, 1886’da Şemsettin Sami tarafından tekrar tercüme edilir. Şemsettin Sami, uzun cümleleri kısaltıp metnin dilini konuşma diline yaklaştırmıştır. Şükrü Kaya’nın 1919’da yaptığı Robenson tercümesi, kitabın İngilizce aslından çevrilmiştir. Cumhuriyetten sonra da Robenson çevirileri yapılmıştır. Kemalettin Şükrü’nün (1932’de), Necdet Rüştü’nün (1938’de) ve Yaşar Nabi’nin Issız Adada 28 Yıl adıyla yaptığı çeviriler bunlardandır. Robenson’dan sonra çocuk edebiyatı alanında yapılan ikinci tercüme, Jonathan Swift’in Güliver’in Seyahatnamesi’dir. Mahmut Nedim Efendi’nin 1872’de çevirdiği eser, 3 cilt olarak basılmıştır. Kitap, Güliver’in Seyahatnamesi ve Cüceler Memleketinde adıyla 1913’te tekrar tercüme edilmiştir. Ercüment Talu, Cüceler ve Devler Memleketinde: Güliver’in Seyahatleri adıyla 1935’te üçüncü kez tercüme etmiştir. Bu tercüme hem dil ve cümle yönünden hem de baskı ve resimleme açısından iyi bir örnektir. Jules Verne’den yapılan ilk tercüme Kaptan Hatras’ın Sergüzeşti(1877) adıyla basılır. Jules Verne’in diğer kitapları da 1886’dan 1907’ye kadar Türkçeye çevrilip yayımlanır: Merkez-i Arza Seyahat, Beş Hafta Balonla Seyahat, Seksen Günde Devriâlem, Kaptan Grant’ın Çocukları, Denizler Altında Yirmi Bin Fersah ve Deniz Feneri. MEŞRUTİYET DÖNEMİ ÇOCUK EDEBİYATI Türkiye’de çocuk edebiyatıyla ilgili ilk ciddi girişimler II. Meşrutiyet’ten sonra yapılır. Çocuğa yönelik edebî ürünlerin bir ihtiyaç olduğu ve bu alanda eksiklerin olduğu fark edilir. Çocuk gelişiminde öykü ve masalların rolü keşfedilir. Ahmet Cevat (Emre), Hikâye Anlatmak Sanatı(1910) adlı eserinde teorik bilgiler verir ve örnek metinler üzerinde durur. 1909’da Darülmuallim’in (Öğretmen Okulu) başına getirilen Satı Bey’in ‘‘çocuk edebiyatımızın parlak ve mükemmel eserleri’’ diye nitelendirdiği örnekler, Tevfik Fikret’in Hep Kardeşiz ve Küçük Asker şarkıları ile Ağustos Böceği ile Karınca ve Az Tamah Çok Ziyan Verir adlı manzum hikâyeleridir. Bu hikâyeler ilk birkaç aylık ihtiyacı karşılar. Daha sonra, bu ihtiyaca cevap vermek için Ali Ulvi Elöve, ‘‘Aile’’, ‘‘Mektep’’, ‘‘Vatan’’, ‘‘İnsanlık’’, ‘‘Tabiat’’ başlıklı; bir kısmı telif, bir kısmı da çeviri ve uyarlama olmak üzere toplam yetmiş üç şiiri Çocuklarımıza Neşideler(1912) adıyla bir araya getirir. Şair, kitabının ön sözünde amacının iyiliğe eğilim uyandırmak ve ahlaki telkinlerde bulunmak olduğunu söyler. Elöven’in şiirlerinde merak duygusu, yaşama sevinci, yurt sevgisi, çalışmanın gerekliliği gibi temalar işlenir. Edebiyatımızın en önemli eksiğini, ‘‘çocuklara yönelik eser yazılmaması’’ şeklinde özetleyen Satı Bey, yazısının devamında çocuk edebiyatının ilgi görmemesini ‘‘Çocuklarla iştigal edenler çocuk kalırlar.’’ hükmünün genel bir görüş oluşturmasına bağlar. Türk edebiyatında çocuklara yönelik ilk kitap, İbrahim Alâettin Gövsa’nın Çocuk Şiirleri(1911) adlı kitabıdır. Gövsa kitabının ön sözünde anne babalara ve öğretmenlere seslenir. Otuz dört şiire yer verdiği kitabında doğrudan ahlak dersi veren şiirlerin yanında, sonucunu çocukların zekâsına bıraktığı örneklerin de bulunduğunu belirtir. Kitapta dini inançla, yurt sevgisiyle, doğa olaylarıyla, acıma duygusuyla, çalışmayla, dış dünyaya yönelik çocuk dikkatiyle ilgili dizelere yer verilir. İbrahim Alâettin, Tedrisat-ı İptidaiye mecmuasının 48. (Eylül 1919) ve 50. (Kasım 1919) sayılarında yayımlanan ‘‘Çocuk Edebiyatı’’ başlıklı yazılarıyla çocuk edebiyatının kuramsal temelleri üzerinde durmuştur. İbrahim Alâettin, çocukların şiiri çok sevdiğinden söz eder. Bunu, uyakların sağladığı ahenge, hecelerin düzen ve dengesinden doğan ezgiye bağlar. Gövsa’ya göre çocuk şiirlerinde aruzun ‘‘mefâilün, mefâilün’’; hecenin de ‘‘iki dörtlük’’ veya ‘‘iki dörtlük bir üçlük’’ gibi kalıpları tercih edilmeli, duraklar belirgin olmalı, uyaklar sıklıkla kullanılmalıdır. Hayaller açık ve anlaşılır olmalıdır. Tevfik Fikret, Şermin(1914) ile Türk çocuk şiirinin kurucuları arasına girer. Yazar, Şermin’de çocuklar için anlaşılır bir dil kullanır. Hece ölçüsünün 7’li 8’li kalıplarını tercih eder. Çocuğun sembolle örülü dünyasına uygun imgeler yaratır. Kitapta alfabe, oyun, oyuncak, doğa ve hayvan sevgisi, acıma duygusu, okulun işlevi, çalışmanın erdemi gibi konularla ilgili, şiir değeri yüksek otuz bir örnek yer alır. Kitapta yer alan benzetmeler, karşılaştırmalar, muzip yaklaşımlar ve çıkarımlar Tevfik Fikret’in çocuk duygularına yaklaşımının göstergeleridir. Ziya Gökalp, çocuklara bilgi vermek için edebî metinlerin kullanılması gerektiğini savunur. Ahlaki ve milli duyguları şiir arcılığıyla çocuğa aktarma çabasındadır. Eserleri şunlardır: Kızıl Elma(1915): İçinde masal, destan, koşma tarzında manzumeler yer alır. Yeni Hayat(1918): Yurt, ulus, dil, din, ahlak, sanat, aile gibi konular işlenir. Altın Işık(1923): Yedisi mensur, beşi manzum on iki masal yer alır. Manzum metinlerden ikisi Dede Kokut hikâyelerinden, biri de Malazgirt Savaşı’ndan alınmıştır. Bu dönem çocuk şiirinin dikkate değer diğer örnekleri şunlardır: Mehmet Emin Yurdakul’un yurt ve ulus sevgisi içeren, yalın anlatımlı şiirleri; Ali Ekrem Bolayır’ın Çocuk Şiirleri(1917) ve Şiir Demeti(1923); Fuad Köprülü’nün Mektep Şiirleri(1918) ve Nasrettin Hoca(1918); Sabri Cemil (Yalkut)’un Çocuklara Mahsus Küçük Şiirler; İbrahim Aşki Tanık’ın Çocukların Şiir Defteri. Milli edebiyattan cumhuriyete geçiş döneminde çocuklara yönelik şiir yazan şairler şunlardır: Osman Fahri, Suat Fahir, Ruşen Eşref, Siracettin Hasırcıoğlu, Faruk Nafiz Çamlıbel, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç… Çocuklara yönelik metin yazan yazarlar da şunlardır: Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Mahmut Yesari, Aka Gündüz…
- Çocuklar Edebiyata Neden İhtiyaç Duyar?
Çocuk edebiyatı alandaki çalışmalarıyla tanınmış eğitimci Jacob (1955), A.F. Oğuzkan’ın dilimize çevirdiği Curriculum Letter adlı yapıtında çocukların neden edebiyata gereksinim duyduğunu şöyle açıklamaktadır: 1. Edebiyat hoş vakit geçirtici, eğlendirici bir şeydir. Hoş vakit geçirtmeyi eğitimin başlıca amaçlarından biri olarak düşünmekten çekinilmemelidir. Elbette radyonun, resimli dergilerin, sinemanın ve televizyonun yanında okumaya da bir yer ayrılması gerekir. Eğer çocuklar okulda okumayı sevmeyi, okumaktan sadece okumak için zevk almayı öğrenmezler ise hoşça vakit geçirten bir unsurdan yoksun kalırlar. Bu bakımdan, edebiyatı, bir hoş vakit geçirme aracı olarak öğretim programına alınacak değerli unsurlardan biri biçiminde pekala düşünebiliriz. 2. Edebiyat ruha canlılık verir, yaşama gücünü artırır. Edebiyat kimi zaman bizi, hayatın çok ciddi ve üzücü durumlarından uzaklaştırır, götürür. Güzel bir düzyazı veya şiir okumanın kazandırdığı yaşantılarla bir insan kısa zamanda bugünkü tasalarından kurtulma olanağı bulur ve sonra da bu tasarıların karşısına daha güçlü, daha dinlenmiş halde çıkmanın yollarını öğrenir. Çocuklara okulda bu gibi yaşantılar edinmek için birtakım olanaklar verilmediği sürece onlar ruhun canlanıp güçlenmesinde edebiyatın bu şaşırtıcı, olağanüstü değerini hiç bir vakit öğrenemeyeceklerdir. 3. Edebiyat yaşamı tanımaya yardım eder. Çocuklar yaşamı ve yaşama yollarını öğrenmek için edebi eserlere gereksinim duyarlar. Başka bir kimsenin yaşamını ilgilendiren durumları öğrenmek için edebiyat aracılığıyla elde edilen pek ilginç yaşantıları -televizyon, radyo vb.- hiçbir araç kazandıramaz. Kimi durumlarda kişisel yaşantılardan daha iyisi yoktur; ama bazı yaşantılar vardır ki bunlar türlü edebiyat eserlerini okunmasıyla birer rastlantı sonucu kazanılır. Kısaca, çocuklar yaşamı tanımak için edebiyata gereksinim duyarlar. 4. Edebiyat bir rehberlik kaynağıdır. Edebiyat bir kimsenin kendini tanıyarak davranışlarını değiştirmeye yarayacak olanaklar hazırladığı için bir rehberlik kaynağı olarak da hizmet edebilir. Şüphesiz, bütün edebiyat eserleri böyle bir hizmeti görmez ve bu hizmet de her zaman klasik ölçüler içinde yerine getirilemez. Fakat, her birimizin yaşamında gereksinim duyduğumuz vakit bize kendimizi anlamak konusunda yardımcı olan en az bir kitap bulunmuştur. 5. Edebiyat yaratıcı etkinlikleri özendirir. Çocuklar, başka alanlardaki yaratıcı etkinliklere geçmek için bir sıçrama tahtası olarak edebiyata gereksinim duyarlar. Başka sanatlarla ilişkileri bulunan zengin bir programın eşliğinde yaratıcılığa yönelten okuma etkinlikleri sayesinde bir sanat, başka bir sanatı desteklemiş, beslemiş olur. Okuma, çocuğu resim çizmeye ve dramatik sanat alanlarında ritmik yorumlamalar yapmaya özendirir. Çocuklar okuma ve dramatik sanat alanlarında ne kadar zengin yaşantılar edinirlerse yaşamın öteki yaratıcı alanlarında da o kadar zengin bir kişiliğe sahip olurlar. 6. Edebiyat güzel bir dil demektir. Çocuklar kendi dillerini geliştirmek için edebiyat eserlerine gereksinim duyarlar. Edebiyat güzel bir dildir ve içimizde, çocukların anadillerinin güzelliğini en iyi biçimde öğrenmelerini istemeyecek kimse var mıdır?”( Leland, Jacob. Çeviren: A. Ferhan Oğuzkan. Curriculum Letter, N. 20, 1995.) #çocukedebiyatı #çocukkitapları
- Çocuk Yayınlarında Bulunması Gereken Özellikler
“İnsanlık, çocuğa verebileceğinin en iyisini vermekle yükümlüdür” Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun bir kararıdır bu. Günümüz çocukları eğitim araç-gereçlerinin çeşitliliği bakımından kendilerinden önceki nesilden daha şanslı durumdadırlar. Bu çeşitlilikten bütün çocuklar yararlanamasa da, çocukların eğitiminde teknolojinin etkisi yatsınamaz bir gerçektir. Bu çeşitlilik aynı zamanda anne-baba, öğretmen olarak büyükleri zor durumda bırakmaktadır. Çünkü çocukların zararlı etkilerden korunması büyüklerin sorumluluğundadır. Bu sorumluluk da çocuklara sunulan olanaklar çoğaldıkça artmaktadır. Hangi kitap okutulmalı, okuma beğenisi nasıl geliştirilmeli, hangi program izletilmeli, hangileri yasaklanmalı?…. Bu ve buna benzer sorular kafaları kurcalamaktadır. Bir çocuk kitabında içerik, dil ve anlatım yönünden bulunması gereken nitelikler şöyle sıralanabilir: Çocuk kitapları, çocuğun gelişme düzeyine uygun konuları işlemeli, dili yalın, kavramlar açık olmalıdır. Konular ilgi çekici biçimde sunulmalı, eğlendirici, öğretici ve düşündürücü olmalıdır. Konunun işlenişi bilim verilerine ve insanlık değerlerine uygun olmalıdır. İnsanı ve çevresini gerçekçi açıdan tanıtmalı, yurt sevgisini, insan sevgisini ve yardımlaşma duygusunu güçlendirici olmalıdır. Denemeci, araştırıcı, eleştirici, kısacası özgür düşünceli insan yetiştirme amacı gözönüne alınarak yazılmalıdır. Çocuğun kendini tanımasına, kişiliğini geliştirmesine katkıda bulunmalıdır (Yörükoğlu, 1997). Çocuk kitapları çocuğun sanat beğenisini geliştirmeyi amaçlamalıdır. Çocuğu iyiye, güzele, doğruya yönlendirmeyi amaç edinmelidir (Baraz,1987). Çocuğa eleştirel düşünme becerisi kazandırmalı, geliştirmelidir. Çocukların sözcük dağarcıkları göz önünde tutularak bu dağarları geliştirilmelidir. Çocuğun düzeyine uygun bir anlatım yöntemi kullanılmalıdır. İnsanı olduğu gibi göstermelidir. İyiler hep iyi, kötüler hep kötü değildir. Çocuk evrensel değerlere saygı duymalıdır. Verilmek istenen doğrudan değil, çocuğun bulmasını sağlayacak biçimde sunulmalıdır. Yörükoğlu (1997), çocuk kitaplarında nelerin sakıncalı olduğunu belirtmenin daha doğru olduğunu dile getirerek, sakıncaları şöyle sıralamıştır: Çocuk kitapları her türlü kör inaç ve önyargılardan arınmış olmalıdır. Irk üstünlüğü, din ayrılığı, bağnazlık, dolaylı ya da doğrudan aşılanmamalıdır. Yurt sevgisi, ulusal değerler ve Türklük bilinci işlenirken evrensel değerler bir kenara itilmemeli, ülkeler arasında düşmanlık ve öç alma duyguları körüklenmemelidir. Yiğitlik abartılmamalı; çocuklara, yanılmaz insan, üstün insan, her şeyi bilen insan örnekleri sunulmamalıdır. Başka bir deyişle, etiyle kemiğiyle, olumlu ve olumsuz yanlarıyla insan tanıtılmalıdır. Çocuk kitaplarında, çelişkileriyle, değişen düşünce ve duygularıyla insanı görmeli; başkalarında kendisine benzerlikler bulabilmelidir. Katı ahlak kuralları içinde sıkışıp kalmamalı, hoşgörü ve esneklik kazanmalıdır. Alın yazısı, yazgı gibi insanının boynunu büktüren, savaşım gücünü köstekleyen inanışlara yer verilmemelidir. Her kitap bir dizi ahlak yargısıyla sonuçlandırılmamalıdır. Köprüaltı Çocukları, Öksüz Ayşe türünden acıma duygusunu sömüren kitaplar en azından yararsızdır. Polianna gibi tanınmış bir çocuk öyküsü de bu kötü örnekler arasında yer alır. Bu öyküde, çevresindekileri mutlu etmek için insan üstü çaba gösteren bir kız çocuğu anlatılır. Ne üzüntü, ne kırgınlık, ne de öfke duymayan böyle bir kahraman nasıl benimsenir? Olsa olsa erişilmez bir varlık olarak okuyucuda bir küçüklük duygusu yaratır. Çocuk yayınları da diğerleri gibi eşgüdümlü bir çalışma gerektirir; hatta diğerlerinden daha çok… Yazarın içerik, dil ve anlatım konusunda gösterdiği titizlik, kitabı yayıma hazırlayacak diğer elemanlarca da gösterilmelidir. Çocuk yayınlarında içerik, dil ve anlatım özelliklerinin yanı sıra biçimsel özelliklere de önem verilmelidir. Biçimsel özellikler deyince kitabın resimlenmesi, kapak düzeni, yazı biçimi, kağıt kalitesi, kitap boyutu gibi özellikler anlaşılmalıdır. Çocuk yayınlarında biçimsel olarak şu özelliklerin bulunmasına özen gösterilmelidir: Çocuk kitaplarında kapak, çocuğun dikkatini çeken ilk biçimsel özelliktir. Kapak kalın kartondan olmalıdır. Daha küçük yaştaki çocuklara hazırlanan kitaplarda kapağın dayanıklılığı da artırılmalıdır. Kapakta kitabın adı, konuyu tanıtıcı bir resimle yer almalıdır. Dış kapakta yazılmamışsa, iç kapağa yazarın (çeviri bir kitapsa aynı zamanda çevirenin), kitabı resimleyenin, basımevinin adları ile basım yılı ve yeri yazılmalıdır. Arka kapak ise çeşitli amaçlar için kullanılabilir: yayınevinin kitaplar dizisi, yazarın yapıtları, kitabın fiyatı gibi. Çocuk kitapları dağılmayacak biçimde iyi yapıştırılmalı, hatta dikilmelidir. Çocuğun kitabı katlayabileceği göz önünde tutularak bu konuya önem verilmelidir. Çocuğun dağılmış bir kitaba ilgi göstermesi beklenemez. Çocuk kitapları en iyi kalitedeki birinci hamur kağıda basılmalıdır. Kağıt; mürekkebi dağıtmamalı, renkleri değiştirmemeli, kolay yırtılmamalı, çocuğun gözünü yoracak kadar parlak olmamalıdır. Kağıdın mat olmasına özen gösterilmelidir. Çocuk kitaplarının boyutlarının çok küçük olmamasına özen gösterilmelidir. Kitabın boyutu sesleneceği çocuğun yaşına göre saptanmalıdır. Kitabın harfleri büyüklük bakımından olduğu kadar yükseklik ve genişlik bakımından da uygun olmalıdır. Okul öncesi ve ilkokulun birinci devresi için en az 14 punto (geniş, yüksek harfler) olmalıdır. İkinci devre için en az 12 punto (kitap -elinizdeki kitabın- harfleri) olmalıdır(Alpay ve Anhegger, 1975). Satır araları sıkışık olmamalıdır. Tümcelerin sözcük sayısı ilkokulun birinci devresinde en çok altı, ikinci devresinde ise en çok on olmalıdır (Alpay ve Anhegger,1975). Çocuk kitaplarında bileşik tümceden çok basit tümce kurulmasına, özellikle, çocuğun yaşı küçüldükçe özen gösterilmelidir. Çocuk kitaplarının resimlenmesinin ayrı bir önemi vardır. Çocuk kitabının resimlenmesi içeriği, dil ve anlatımı kadar önemlidir. Daha önce de belirtildiği gibi çocuk, kitabın resimlerine bakarak okumaya başlar (Çocuk Edebiyatı konu başlığında belirtilen Erişen’in Reşat Nuri’nin okumaya başlamasını anlatan anısını anımsayınız). Bu resimlerin ilgi çekici olması çocukta okumayı körükleyecektir; aynı zamanda çocuğun güzel sanatlara ilgisini de artıracaktır. Birçok çocuğun güzel sanatlarla ilk karşılaşması kitaptaki resimlerle olmaktadır. İlklerin yaşamımızdaki önemi unutulmamalı ve bu konuya gereken önem verilmelidir. Resimler iyi ve kolay yorumlanabilmelidir. Yazıdaki anlatılan olayı (olayları) özetler, yorumlar nitelikte olmalıdır. Resimler okuma bilmeyen çocuğun kendisine okunan kitabı, daha sonra resimlerine bakarak anlatmasını sağlayacak kadar anlaşılır olmalıdır. Resimler renkli olmalıdır. Birçok uzman, resimlerle yazıların üst üste konmaması, yan yana iki sayfada bulunması gerektiği görüşündedirler. Bol resimli, az yazılı (özellikle küçük yaştaki çocuklar için hazırlanmış kitaplarda) kitaplarda resimle yazı aynı sayfada yer alabilmektedir.
- Çocuk ve Kitapları
“Kitaplar yaşamın yerini tutmaz; ama yaşamı sınırsız biçimde zenginleştirir. yaşam can sıkıcı bir hal aldığı zaman, kitaplar bunun her zaman böyle olmadığına inancımızı güçlendirir. Yaşam çetinleştiği zaman, bizi bir süre üzüntülerden kurtarır veya sorunlarımızın çözümünde bize yeni bir anlayış kazandırır. Yahut gerek duyduğumuz huzur ve dinlenmeyi sağlar bize. kitap, kullanmasını bilenler için, sürekli bir bilgi, rahatlık ve zevk kaynağıdır. Bu, hem çocuklar için hem de yetişkinler için doğrudur. Ancak bu, özellikle çocuklar için daha doğrudur. “Bazı temel gereksinimler birçok kimse için ve her zaman ortak gereksinimlerdir. Başlangıçta çocuğun gereksinimleri dar bir sınır içindedir ve tamamiyle kişiseldir; ama çocuk geliştikçe bu gereksinimlerin alanı genişler ve genellikle toplumsal bir nitelik kazanır. Gereksinimleri karşılamaya çalışan çocuk, durmadan, kişisel mutluluk ile toplumsal onay arasında nazik ve dikkatli dengeyi sürdürmenin yollarını arar ki bu kolay bir iş değildir. Kitaplar doğrudan doğruya veya dolaylı olarak çocuğa bu konuda yardım eder. “ Çocuğun kitapla tanışmasında, kitabı sevmesinde, kitapla birlikteliğinin uzun sürmesinde aile, öğretmen, okul ve kurumlara bazı görevler düşmektedir. Çocuğun kitap okunması isteniyorsa, aile içinde çocuk kitapla tanıştırılmalı, kitap okumaya özendirilmelidir. Kitap okumayan bir ailenin çocuğu da büyük bir olasılıkla kitap okumayacaktır. Aile çocuğu çevredeki kütüphanelere götürmeli, çocuğun yaşına uygun kitap almalı, ders kitapları dışındaki kitapları okuması için de desteklemelidir. Öğretmen kitap okumalı, öğrencinin düzeyine uygun kitaplar önermeli, öğrenciyi kitap okumaya özendirmelidir. Bu görev sadece sınıf öğretmenlerinin veya edebiyat öğretmenlerinin sorumluluğunda değildir. Diğer branş öğretmenleri de bu konuda öğrencilere örnek olacak davranışlarda bulunmalıdırlar. Okul yönetimi, kurum ve kuruluşlar öğrencinin kitaba ulaşmasını kolaylaştıracak yeni ortamlar yaratmalı, bu ortamları çeşitli kitaplarla zenginleştirmeli, öğrencinin ilgisini çekecek bir düzen oluşturulması için maddi olanakları sağlamalı, kitap sergileri açmalı, özellikle kurum ve kuruluşlar nitelikli çocuk yayınlarının oluşturulması için bu alandaki çalışmaları örgütlemeli ve desteklemelidirler. #çocukedebiyatı #ÇocukKitapları
- Dünyada Çocuk Edebiyatının Gelişimi
Bizde olduğu gibi dünyada da sözlü halk edebiyatının ürünleri çocuk edebiyatının başlangıcı sayılır. Dünyada -özellikle Avrupa ve Amerika’da- çocuk edebiyatının gerekli olduğu düşüncesi çok erken benimsenir . Bunun için bu konuda ürünler verilmesi, bizdeki gelişimine göre oldukça erken bir döneme rastlar. Fransa’da 17. yüzyılda Fenelon’un soylu çocukların eğitiminde kullanılması için yazdığı Telemak (bizde Tanzimat döneminde çevirisi yapılmıştır), La Fontaine’in fablları (aslında büyükler için yazılmıştır), Perrault’un masalları ilk yapıtlardır. Avrupa’da çocuklar için yazma düşüncesi 18. yüzyılda pek çok ülkede birden yaygınlaşır. Çocuklar için verilen ürünler hızla çoğalmaya, başlar özellikle İkinci Dünya Savaşından sonra çocuk edebiyatında büyük bir gelişme görülür. İngiltere’den Daniel Defoe’nin Robinson Crusoe, Jonathan Swit’in Gülliverin Seyahatleri, Lewis Carrol’un Alis Harikalar Diyarında, Charles Dickens’in David Coperfieled; Amerika’dan Louisa May Alcott’un Küçük Kadınlar, Mark Twain’in Tom Sawyer, Huckleberry Finn; Fransa’dan Hector Malot’un Kimsesiz Jules Verne’in serisi, Antoine de Saint Exupery’nin Küçük Prens; Almanya’dan Grimm Kardeşlerin masalları; İsveç’ten Selma Lagerlöf’ün Nils Holgerson’un Eşsiz İsveç Yolculuğu ; Danimarka’dan Andersen’in masalları ilk akla gelen çocuk edebiyatı örnekleridir. Bunlar dilimize de çevrilmiştir.
- Dil Gelişiminde Çocuk Kitaplarının Rolü
Edebiyat, dil ile sanatın birleşmesinden doğmuş söz ve yazı sanatıdır. Dil ise, hem düşünce transferi sistemidir hem de edebiyatın aracıdır. Dolayısıyla dil ve edebiyat birbirinden ayrılamaz. Edebiyat dilde kökleşmiştir ve dil edebiyata dönüşmektedir. Dilin zenginliği ve inceliği konuşma dilinde değil, onun edebiyatında görülmektedir. Dil, edebî zevkle işlendiğinde güzelleşmekte, resimlerle zenginleşip, somut hâle gelmektedir. Dil ve edebiyat, insanların deneyimlerini birbirlerine aktarmaya yaradığından, yetişkinlerin de bu gerçeği çocuğun dil kabiliyetini artırmasında kullanmaları gerekmektedir. Çocukların daha iyi öğrenmeleri, onlara kitap okumakla gerçekleşmektedir. Çünkü, kitaplar çocukların zihinsel gelişimlerine katkıda bulunmaktadır. Çocuk edebiyatı; ders kitapları ve oyun kitapları dışında kalan edebî eserlerden oluşmaktadır. Bu eserler okul öncesi dönemde resime yazı kadar ya da yazıdan daha fazla yer ayırdıklarından resimli kitap adını almaktadırlar. Böylelikle çocuk bir yaşına geldiği zaman kitapla ilişkisi kurulmaya başlamaktadır. Kitapla karşılaşma önce sadece resimle olmakta daha sonra resim-sözcük, resim-cümle, resim-cümleler, resim-öykü, az resim-çok metin ve nihayet resimsiz metinlere doğru bir gelişme süreci izlenmektedir. Resimli kitaplar, okul öncesi dönemde dil gelişimini destekler, çocuğun kendisini tanımasına, sosyalleşmesine yardımcı olur, bilgi ve haz verip yalnızlığı azaltırlar. Çocuklar ve yetişkinler için, edebiyatta en önemli öge, kitabı anlatmakta kullanılan dildir. Dilin sanatsal kullanımı ise iyi bir kitabın en önemli özelliklerindendir. Çocuklara küçük yaşlardan itibaren nitelikli kitap okuma ve anlatma, onların deneyimlerini genişletmekte, sözcük bilgilerini artırmakta ve dile karşı hassasiyetlerini geliştirmektedir. Çocuk eğer okul öncesi dönemde tekerleme, hikâye, masal gibi edebî metinleri dinlemeyi öğrenirse okul döneminde okumayı da sabır ve zevkle öğrenecektir. Çocuğun zengin dil deneyimi için, çocuk edebiyatı her zaman hazır ve temin edilebilir bir kaynaktır. Edebiyat, aşağıda belirtilen yollarla, dil gelişimine katkıda bulunmaktadır. Buna göre; a. Edebiyat, çocuğun kendi öykülerini anlatması için model teşkil etmektedir: Çocuklar, öykünün ne olduğunu bilmeden kendi öykülerini anlatamaz ve yazamazlar. Çok kitap okuyarak ve dinleyerek, iyi bir kitabı oluşturan özellikleri kısmen de olsa hissedebilirler. Çocuk, karakterlerin özelliklerini, olayların sırasını, doruk noktasının yerini, sonucun önceden belirgin olup olmadığı gibi soruların cevapların keşfederken kendi öykülerini yazma ve anlatmada da daha yeterli hâle gelir. Çocukların, öykünün şeklini anlama ve sunulan edebiyat tarzına uygun değerlendirme yapmada yardıma ihtiyaçları vardır (modern masal mı, eski peri masalı mı? gibi). Çocuklar ancak, edebiyatın belirli bir çeşidinin şeklini anlayınca, kendi edebiyatlarını yaratabilmektedirler. b. Edebiyat, yaratıcı etkinlikler için basamak görevi yapmaktadır: Edebiyat, çocuğun kendi kitaplarını yazması için kaynak teşkil etmektedir. Çocuklar orijinal öyküler anlatma ve yazma için teşvik edilmelidirler. Çocuklar, iyi bilinen bir öykünün temasından faydalanarak, başka bir öykü yaratmaları için teşvik edilebilirler. Tüm çocukların, gerçekleşme olasılığı olmayan özlemlerinin bulunması kendi öykülerini yaratmalarına yardımcı olacaktır. c. Edebiyat, çocukta dile karşı hassasiyet geliştirmektedir: Çocuk edebiyatının dile karşı hassasiyeti artırıp, dili inceleştirmesi beklenir. Anaokulu öğretmenleri, iyi kitapları çocuklara okurken, bu kitaplardaki zengin ifadeleri tekrar tekrar çocuklara sunmak isteyebilir ve zevk alacakları, güzel ifadeler bulabilirler. Daha büyük çocuklar ise kendi beğendikleri kitaplardaki güzel sözcükleri ve canlı tasvirleri aramak için cesaretlendirilebilirler. Mecazî dili anlamanın gelişiminde de, çocuk edebiyatının katkısı büyüktür. Çocuklar mizahı, bireylerin konuşmaları sırasındaki ifadelerinden keşfetmektedirler. d. Edebiyat, çocuğun sözcük bilgisini artırmaktadır: İki-üç yaş çocukları dil becerilerinin gelişimi ile meşgul olduklarından, yeni kelimeleri denemeyi, oyunlarında şarkı söylemeyi, defalarca tekrarlamayı çok severler. Çocuğun ilk kitapları, çoğunlukla içlerinde nesnelerin şekil, resim ve yazılarını işaret ettiği, resimli kitaplardır. Daha sonra çocuk, basit konusu olan öykülere yönelmektedir. Bu öyküleri tekrar tekrar işitirken, çocuğun sözcük dağarcığına katkıda bulunulmakta ve sözcük bilgisinin artmasıyla da daha kompleks öyküler anlaşılabilmektedir. Çocuğun kitapla karşılaşması, hem duyarak öğrendiği sözcükleri görerek tanımasını, hem de duymadığı sözcükleri görerek öğrenmesini sağlamaktadır. Çocuğun duydukları ile gördükleri arasında ilişki kurmaya başlaması, düşünmeyi öğrenmeye başlaması demektir ve öğrendiği dil, buradaki tek yardımcı araçtır. Çocuklara öykü anlatma ve okuma işleri üç büyük amaca hizmet etmektedir. Bunlar; 1) İçinde bulundukları kültürün merkezini oluşturan edebiyatı çocuklara tanıtmak; 2) Bilgilerini pekiştirmek, bilgi çemberlerini genişletmek ve daha fazla bilgi arayışına yöneltmek, 3) Bellek, sıra takibi ve çözümleme gibi terimlerle dile getirilen dille bağlantılı becerileri çocukta geliştirmek. Bu terimlere uygun deneyim ve bilgi birikimine sahip olunduğu ölçüde, bu amaçlar daha iyi bir biçimde gerçekleşecektir. İletişimsel yeteneklerin gelişimi için; dinleme, taklit etme, doğal olarak dili kullanma, kavram gelişimi, karşılaştırma yeteneği, kendisinin ve diğer insanların duygularını ifade etme, konuşma seslerini doğru olarak çıkarma, bağımsız olarak düşünebilme ve sonuç çıkarma davranışlarının kazandırılması amaçlanmaktadır. Bu davranışlar da ancak öykü anlatma aşamasında kazandırılabilmektedir. Eğitimcilerin ve ana babaların bu konuya ağırlık vermesi gereklidir. Kitabın dil gelişimine yardımcı olabilmesi için; çocuklara bol resimli kitap okunmalı, çocuk kitaptaki resimleri anlatmaya, kitapla ilgili olarak sorulan soruları cevaplamaya, yarım bırakılan cümleyi tamamlamaya, yarım bırakılan kitabı anlatmaya, daha sonra da kitabı kendi cümleleriyle özetlemeye teşvik edilmelidir. Bunlar, edebiyatın çocukların dil gelişimini güdüleyip, uyaran yollarıdır. Çocuk edebiyatının zengin kaynağına dayanmayan dil programının kuvvetsiz kalıp gelişemeyeceği unutulmamalıdır.
- Fiil (Eylem)
Varlıkların yaptıkları işleri, hareketleri, kılışları, yargıları zamana ve kişiye bağlayarak anlatan sözcüklere eylem (Fiil) denir. Sabaha karşı Plevne’den geçiyorduk. Alaca karanlıkta pencereyi açtım. Plevne ovasını görmek, arz üzerinde hakir bir mezarı kalmayan zavallı babamın ruh-ı menfa-nişinini biraz teneffüs etmek istiyordum. Eyvah, yüksek ve zengin ekinleri okşayan gece rüzgârı dedi ki: “Babanın kanını emen bu toprak, babanın cismü ruhuna yabancı açlıklara sünbüle-i gıda hazırlıyor...” Şimdi ufk-ı şarkî kızarıyor, kızarıyordu; Türk bayrağı gibi al, kan gibi al olmuştu; bir ruh-ı şehit için bu ufk-ı sabah ne güzel kefendi! “Baba, seni bu ağustos ayının son seherinde, Plevne ufkunun bu geniş kanlı mendili içinde kokladım!” (Cenap Şahabettin) Yukarıdaki örnekte italik dizilen sözcüklerin her biri, içinde bulunduğu cümlenin temelidir. Bu sözcükler olmadan cümle kurulamaz; bu sözcükler olmayınca düşünce, duygu, istek ve yargılar anlamsız kalır. Bu temel sözcüklerde; • Zaman anlamı vardır: geçiyorduk, açtım, istiyordum, dedi, hazırlıyor, kızarıyor, kızarıyordu, kokladım. • Kişi anlamı vardır: geçiyorduk (biz), açtım, istiyordum, kokladım (ben); dedi, hazırlıyor, kızarıyor, kızarıyordu (o).
- Ek Fiil (Ek Eylem)
Ad soylu bütün sözcüklerin sonlarına gelerek onların yüklem olmalarını sağlayan ve basit zamanlı eylem çekimlerinden birleşik zamanlı kipler oluşturan biçimlere ek eylem (ek Fiil) denir. Ekleşerek sözcüklere bitişen ek eylemler vurguyu çekmez; vurgu, kendilerinden önceki hecede kalır: Zengindi, öğrenciymiş, buradaysa, sıcaktır, görecektim, aramıştır, geldiyse, anlatıyormuş... Ek eylemin asıl eylemlerden farklı olarak yalnızca bildirme niteliğinde olan dört kipi vardır. Bunlar; görülen geçmiş zaman (idi / -di’li geçmiş), duyulan geçmiş zaman (imiş / -miş’li geçmiş), geniş zaman ve şart kipidir. Ek Eylemin Çekimi Görülen Geçmiş Zaman Ben idim, küçük idim, hasta idi; biz idik, siz idiniz, genç idiler... Bendim, küçüktüm, hastaydı; bizdik, sizdiniz, gençtiler... Çekimi idim, idin, idi; idik, idiniz, idiler. Genellikle /i/’ler düşer: -dim, -din, -di; -dik, -diniz, -diler. • Bütün ad soylu sözcüklere eklenir, onları yüklem yapar: Burası güzel bir bahçe idi. O zamanlar sen daha çocuktun. Bendim geçen ey sevgili sandalla denizden. (Yahya Kemal Beyatlı) idi, yazımda ve söyleyişte daha çok bitişir. Bitişirken; • Sözcüğün sonu ünsüz ise /i/ düşer; -di bir ek gibi uyuma ve benzeşmeye göre değişir; -di, -dı, -du, -dü; -ti, -tı, -tu, -tü olur. • Sözcüğün sonu ünlü ise /i/, /y/ olur: kedi idi = kediydi... Anlamı “idi” ile birleşen sözcüklerde eylemler kesin geçmiş zaman anlamlıdır; varlığın geçmiş zamandaki durumunu bildirir. Duyulan Geçmiş Zaman Her yer karlı imiş. Bu işi yapan Orhan’mış. Senmişsin, benmişim, bizmişiz... Çekimi imişim, imişsin, imiş; imişiz, imişsiniz, imişler. Genellikle /i/’ler düşer: -mişim, -mişsin, -miş; -mişiz, -mişsiniz, -mişler. • Bütün ad soylu sözcüklere gelir, onları yüklem yapar: Orhan evde imiş, hastaymış. Siz de oradaymışsınız. imiş, yazımda ve söyleyişte daha çok bitişir. Bitişirken; • Sözcüğün sonu ünsüz ise /i/ düşer, -miş bir ek gibi sözcüğe uyar: güzelmiş, sıcakmış, üzümmüş, buzmuş... • Sözcüğün sonu ünlü ise /i/, /y/ olur. Anlamı “imiş”le birleşen sözcüklerde eylemler kesin anlamlı değildir; yani anlatılanlar, başkalarından işitilmiştir; görülmüş değildir ya da kendi tarafından, farkında olmadan yapılmıştır. Geniş Zaman Hava güzeldir. Ben Türküm. Sen gençsin. Hepimiz insanız. Arkadaşsınız. Onlar bahçededirler. Çekimi: -im, -sen, -dir; -iz, -siniz, -dirler. Şart Kipi Hava güzelse... Sen orada isen... Ben oyunda isem... Öğrenci iseniz... Çekimi isem, isen, ise; isek, iseniz, iseler. Genellikle /i/’ler düşer: -sem, -sen, -se; -sek, -seniz, -seler. Ek eylemin şart kipi, daha çok bitişir. Bitişirken sözcüğün; • Sonu ünsüz ise /i/ düşer, -se bir ek gibi sözcüğe uyar: güzelse, gençse, severse, görmüşse, yapacaksa... • Sonu ünlü ise /i/, /y/ olur: evde ise-evdeyse, orada iseniz-oradaysanız, kapalı ise - kapalıysa... Anlamı Ek eylemin şart biçimi olan -se (ise)’nin anlamı tektir: Şart. Evdeyse Ayşe’ye gidelim. Sözcüklere bitişen ek eylemler vurguyu çekmez: arkadaşıymış, güzeldir... Ek Eylemlerde Olumsuzluk Ek eylemlerin olumsuzu “değil” sözcüğü ile yapılır: Dün hava güzeldi. - Dün hava güzel değildi. Dün hava güzelmiş. - Dün hava güzel değilmiş. Kitap benimdir. - Kitap benim değildir... İzmirliyim - İzmirli değilim, çalışkandım - çalışkan değildim, burası bahçedir – burası bahçe değildir, öğrenciyiz - öğrenci değiliz, burada mısınız - burada değil misiniz, hava sıcakmış - hava sıcak değilmiş... Zamanla nasıl değişiyor insan! Hangi resmime baksam ben değilim. (Cahit Sıtkı Tarancı) Soru ilgeci mi ve ek eylemler “değil”den sonra gelir: Orhan evde değil mi? Evde değil miydi? Evde değildi. Evde değilmiş. Evde değildir. • “Değil” sözcüğü ek eylemlere, yüklemleşmiş bütün ad soylu sözcüklere gelir; onlara olumsuzluk anlamı katar. Annesi öğretmen değilmiş. Ayşe, 20 yaşında değil.
- Türkçenin Ses Kuralları
Türkçe sözcüklerde(yansıma sesleri hariç)"f, h, j" ünsüzleri bulunamaz. Örnekler : Hava jale fakir Havuz jandarma faaliyet Hale jilet fakülte Hayat jüri fanatik Günah jimnastik fedai Sabah jeolog fare Helva jaluzi filiz * Yansıma sözcükler bu kuralın dışındadır; Fısıltı, fışkırmak, fırt, havlamak, Kağan > hakan, Kangı > hangi, Kanı > hani Türkçe sözcükler (yansıma sesleri hariç) c, f, h, j, l, m, n, p, r, ş, v, z ünsüzleriyle başlayamaz. Örnekler : Cadde lavivert parça vakit Can laik pamuk vitamin Cariye limon palete viran Canavar lezzet pencere vişne Cirit lüzum pano venüs Coğrafya maden radyo vize Final madalya rahat votka Fotoğraf masa ritim zabıta Funda miras ruh zamir Hakem mantık rütbe zekâ Hallaç narin şahane zavallı Hatıra nazar şatafat zehir Jelatin nesnel şehit zorba Jips nezih şiir züğürt Jöle nüfus şüphe zümre * Bu kurala uymayan "ne, şişman, ver, var" sözcükleri Türkçedir. Ver> ber, var >bar, şişman>şişmen sözcüklerin değişimiyle oluşmuştur. İlk ve son iki harfi ünsüz olan sözcükler Türkçe değildir. Örnekler : Fren krisital lüks Kral kreş prens Tren program lens Spor psikoloji feminizm Flört staj form Prova stopaj faks İçinde ikiz ünsüz bulunan sözcükler Türkçe değildir. Örnekler : Millet mürekkep izzet Şiddet hiddet minnet Cennet himmet şirret Cinnet iffet zillet "b, c, d, g" ünsüzleriyle biten sözcükler Türkçe değildir. Örnekler : Sosyolog monolog hac Mirac yad sac İki ünlüsü yan yana bulunan sözcükler Türkçe değildir. Örnekler : Şair vaat şiir Kainat şuur cemaat Saat kanaat sait Ziraat camii fiil Büyük ünlü uyumuna uymayan sözcükler Türkçe değildir. (Uyarı : -yor, -ken, -ki, -leyin, -mtrak ekleriyle uyumsuz olan Türkçe sözcüklerde ses değişimine uğrayarak büyük ünlü uyumuna ters düşen; anne, kardeş, elma ... gibi Türkçe sözcükler ve bileşik sözcükler hariç.) Örnekler : Dünya saniye zamir Kitap şahit edat Mani kâfi faiz Küçük ünülü uyumuna uymayan sözcükler Türkçe değildir. (Uyarı : -yor ekiyle çekimlenmiş fiillerle; çamur, yağmur, kabuk gibi "i,u" değişimine uğramış Türkçe sözcükler hariç.) Örnekler : Fotoğraf kitap horoz Monolog mahir sismografya Lâkin tarih biyolog
- Hece Düşmesi (Ünlü Ses Düşmesi)
Türkçede sözcüklerin özelliğinden ya da söyleyiş kolaylığından kaynaklanan hece düşmesi olayına rastlanır. Bu olgu üç nedenden kaynaklanır: 1. Kimi sözcükler sonlarına ünlü ile başlayan bir ek ya da sözcük (bileşik sözcüklerde) geldiğinde zayıf olan orta hecelerini (ünlülerini) yitirirler. Bu oluşum yazıya da geçer. Buna uyulmazsa yazım yanlışı yapılmış olur. Örnekler : Akıl - aklım Şehir - şehre Nehir - nehrin Beyin - beynimiz Göğüs - göğsünde Boyun - boynumuz Burun - burnu Devir - devrim Kıvır - kıvrıntı Zehir - zehrolmak Kayıp - kaybolmak Hapis - hapsetmek Şükür - şükretmek Zulüm - zülmetmek 2. Bileşik sözcüklerin oluşumu sırasında iki ünlü yan yana gelirse, bu ünlülerden biri ya da bir ünlüyle bir ünsüz düşer. Buna "ünlü aşınması" da denir. Bu özellik yazıya geçebilir. Örnekler : Ne için - niçin Ne asıl - nasıl Pazar ertesi - Pazartesi Cuma ertesi - Cumartesi Kahve altı - kahvaltı Bu arada - burada Şu arada - şurada Uyarı : Bileşik sözcük kurallarıyla oluşmuş; ancak ölçü zorlamasından ya da söyleyiş kolaylığından kaynaklanan ünlü düşmeleri de gözlenir. Bunlar da yazıya geçebilir. Örnekler : "Karac'oğlan der ki n'oldum, n'olayım" - N'aber ? - N'olsun. Uyarı : Ünsüzle biten sözcüklerin sonlarına eklenen "ile" sözcüğünün "i" ünlüsü düşer; ünlüyle biten sözcüklerde ise "y" ünsüzüne dönüşür. Örnekler : Sen ile ben - senle ben Kitap ile - kitapla Gül ile bülbül - gülle bülbül Para ile - parayla Sıra ile - sırayla Göz ile - gözle Uyarı : Ek fiilin "i" kökü de kimi sözcüklerde düşer; kimilerinde "y" ünsüzüne dönüşür. Bunlar da yazıya geçebilir. Örnekler : Akıllı idi - akıllıydı Doğru idi - doğruydu Gelmiş idi - gelmişti Biliyor idi - biliyordu Kitap idi - kitaptı 3. Kimi sözcüklerde söyleyiş kolaylığından kaynaklanan ünlü düşmeleri gözlenir. Buna "aşınma" da denir. Buraya - burda Şura - şurda Orada - orda
- Birleşik Zamanlı Fiiller
Aşağıdaki örneklerde italik yazılan eylemleri çözümlemeye çalışalım: Karşımda Hisar gibi Niğde yükseliyordu. Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu. (Faruk Nafiz Çamlıbel) Üşüyorsan eşiver mangalı. Eş eş de ısın. (Mehmet Akif Ersoy) Döverdi sahili binlerce dalgalar asabi. (Tevfik Fikret) Nefesim kesilecekti bilmem neden çok korktum. (Ömer Seyfettin) Hoca terazinin koluna yapışmış; gündeliğini doldurmanın yoluna bakıyormuş. (Eflatun Cem Güney) Yukarıdaki örneklerde italik harşerle dizilmiş eylemlerin zaman ve kip ekleri çifttir. yükseliyordu: -yor: şimdiki zaman eki -du (idi): ek eylemin geçmiş zamanı geliyordu: -yor: şimdiki zaman eki -du (idi): ek eylemin geçmiş zamanı üşüyorsan: -yor: şimdiki zaman eki -sa: ek eylemin şart kipi döverdi: -er: geniş zaman eki -di (idi): ek eylemin geçmiş zamanı kesilecekti: -ecek: gelecek zaman eki -ti (idi): ek eylemin geçmiş zamanı bakıyormuş: -yor: şimdiki zaman eki -miş (imiş): ek eylemin geçmiş zamanı Böylece kip ekleri ve çok kez de zamanları çift olan eylemlere birleşik zamanlı eylemler denir. Birleşik zamanlı eylemler, biçim bakımından, ikinci eklerine (ek eyleme) göre adlandırılır: 1. Hikâye biçimi 2. Rivayet biçimi 3. Şart biçimi Birleşik Zamanlı Eylemlerin Hikâyesi (Öyküleme Biçimi) Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya. (Faruk Nafiz Çamlıbel) Bir ışık gösteren olsaydı eğer tek bir ışık; Biz o zulmetleri çoktan yararak çıkmıştık. (Mehmet Akif Ersoy) Orhan gelecekti; aslında onu karşılayacaktık. Karşılasaydık sevinirdi. Yukarıdaki örneklerde italik harflerle dizilmiş eylemlerin hepsinde zaman ve kip eki çifttir. Hepsinin de ikinci ekleri ek eylem -di (idi)’dir. Hepsinde de asıl kiplerin geçmiş zamanda oluşu, öykülenişi anlamı vardır. Aşağıdaki örnekleri incelemeye devam edelim: geldiydi: Görülen geçmiş zamanın hikâyesi, III. tekil kişi. gelmişti: Duyulan geçmiş zamanın hikâyesi, III. tekil kişi. bilecektim: Gelecek zamanın hikâyesi, I. tekil kişi. söylüyordunuz: fiimdiki zamanın hikâyesi, II. çoğul kişi. bilirdik: Geniş zamanın hikâyesi, I. çoğul kişi. yazmalıydım: Gereklilik kipinin hikâyesi, I. tekil kişi. göreydim: İstek kipinin hikâyesi, I. tekil kişi. -di (idi) ek eylemi emir kipleri dışında bütün kiplere gelir. Emir kipinin yalnız üçüncü kişisine geldiği de görülür: Nereye gitsindi bunlar; birçok yakın memleketler Alman Yahudilerine kapılarını kapamışlardı. (Zoraki Diplomat, Yakup Kadri Karaosmanoğlu) Damat İbrahim Paşa devrine “Lale Devri” denildiği gibi, şu Demokrat Parti devrine de “lüks otomobil devri” desek pek yerinde olmaz mı? Birkaç Halk Partilinin de yakayı bu sevdaya kaptırdığı söylenir. Ne yapsınlardı? Ne yapabilirlerdi? (Yakup Kadri Karaosmanoğlu) Bıraksınlardı da rahatça bitireyim. (Semih Tiryakioğlu) Bu diyardan o göçmesin de kim göçsündü? Bu sırrı annesine açmış olmasındı! Annesi genç yaşında ne diye ölsündü! Hikâye biçimleri, kesinlik bildirmede görülen geçmiş zamana benzer. Duyulan geçmiş zamana da kesinlik anlamı katar: Kendisi evlenip gittikten sonra küçük hemşirelerinin hiçbiri onun yerini tutamamış ve bu ev, birkaç ay zarfında kazaya uğramış bir geminin içi gibi allak bullak olmuştu. (Panorama, Yakup Kadri Karaosmanoğlu) İçmişti Fuzuli o alevden, Düşmüştü bu eksir ile Mecnun Şi’rin sana anlattığı hâle... (Ahmet Haşim) Birleşik Zamanlı Eylemlerin Rivayeti (Söylenti Biçimi) Yenemezmiş onu bir kerre, değilmiş dengi. Bir de biçare adam pek mütaazzım şeymiş; Kahrolurmuş kederinden tutarak yenseymiş. (Mehmet Akif Ersoy) Nasrettin Hoca bir gün oturuyormuş, dinlenecekmiş. Kendi kendine dermiş: “Fincancı katırlarını ürkütmemeli imişim.” Yukarıdaki örneklerde italik harşerle dizilmiş eylemlerde zaman ve kip eki çifttir. İkinci ekler, ek eylem -miş (imiş)’tir. Birinci eklerle biçimlenen kiplerin anlamlarına -miş, geçmiş zaman; başkasından duyulma, sanma ya da küçümseme, hatta inanmayış anlamları katar. Aşağıdaki örnekleri incelemeye devam edelim: silecekmiş: Gelecek zamanın rivayeti, III. tekil kişi. geliyormuşsunuz: fiimdiki zamanın rivayeti, II. çoğul kişi. ürkütmemeliymişim: Gereklilik kipinin rivayeti, I. tekil kişi. anlatırmışsın: Geniş zamanın rivayeti, II. tekil kişi. geleymişiz: İstek kipinin rivayeti, I. çoğul kişi. dinleseymiş: Dilek-şart kipinin rivayeti, III. tekil kişi. -miş (imiş) ek eylemi, eylemlerin asıl zaman anlamlarına geçmiş zaman anlamı katar. Bu eylemlere kuşku anlamı verdiği de olur. Daha çok birinci kişilerde anlam olasılığı ikileşir: gidermişim, verecekmişim, sevmiyormuşum... Farkında olmayış anlamı katar: Onu ne denli seviyormuşum (farkında değildim). Ayrılınca içime çöken acıdan anladım. Unutulmuş olayların anlatımında kullanılır: Siz anlatınca anımsadım. Ben o yazıyı yıllar önce okumuşmuşum. Anlam farkını belirtmekte sesin ve tonlamanın etkisi büyüktür. Kesin anlamlı olan görülen geçmiş zamanın rivayeti yoktur. Kuşkulu bir anlatış eylemi olan duyulan geçmiş zamanın rivayetinde bu kuşku anlamı daha da pekişir: anlatmışmış, dinlememişmiş, görmüşmüş de unutmuşmuş... Bu biçimlerde, inanmayış anlamında küçümseme, alay anlamları da katılmaktadır. Yumuşak bir tonla söylenince bu ayırtıların yerini üzüntü alır: Duyunca pek üzüldüm. Bizi saatlerce aramışmış! Birleşik Zamanlı Eylemlerin Şartı (Koşul Biçimi) Ben sefaletten ölürken seni sıkmazsa refah, Hak erenler buna ummam ki desin eyvallah! (Mehmet Akif Ersoy) Günlerden sonra bir gün, Şayet sesini fark edemezsem Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden, Bil ki ölmüşüm. (Cahit Sıtkı Tarancı) Yukarıdaki örneklerde italik harflerle dizilmiş eylemlerde zaman ve kip eki çifttir. İkinci ekler, ek eylemin şart kipi eki, -se (ise)’dir. sıkmazsa: Geniş zamanın şartı, III. tekil kişi. fark edemezsem: Geniş zamanın şartı, I. tekil kişi. Kiplerin şart biçiminde -se (ise); Bütün bildirme kiplerine gelir: okuyorsa, gelmişse, alırsam, gideceksem, bilmezsem... Görülen geçmiş zamanda, tekil ve çoğul bütün kişilerin sonuna gelir: gördümse söyle, aldıksa, gördülerse... Taktımsa da bir demir hamail Olmaz şerefim onunla zail. (Eşber, Abdülhak Hâmit Tarhan) Bildirme kipleri dışında; yani dilek kiplerinin şart biçimi yoktur. Ek eylemlerin hikâye ve rivayet biçimleri de gelişmemiştir. “Zenginmişti, öğrencisinmiş” gibi biçimler kullanılmaz. Ancak ek eylemlerin görülen geçmiş zaman kipinin şart biçimlerine zengin idiyse, öğrenci idiyseniz... az da olsa rastlanır. Katmerli Birleşik Zaman Ek eylemin art arda gelmesiyle oluşan biçimlere katmerli birleşik zaman denir. Hikâye ve rivayet biçimleri art arda gelmez. Yalnız bunlara şart biçimi eklenir. Böylece hikâyenin koşulu, rivayetin koşulu yapılmış olur: gelecek idiyse - gelecektiyse, veriyor imişse - veriyormuşsa, anlatmış idimse - anlatmıştımsa, gelir iseymiş - gelirseymiş... Katmerli birleşik zaman eylemleri cümlede yan önermeler kurar. Ancak ses ve anlam açısından cümleyi zorlaştırdığı için, özellikle yazı dilinde, fazla kullanılmaz. Birleşik Zamanlı Eylemlerde Olumsuzluk Asıl eylem olumsuz, ek eylem olumlu olur: Sevim, Ankara’ya gitmeyecek imiş (gitmeyecekmiş). Söylenenleri dinlemiyor idiniz (dinlemiyordunuz). Okula gitmedi iseniz nedenini açıklamalısınız (gitmediyseniz). Asıl eylem olumlu, ek eylem olumsuz olur: Sevim, Ankara’ya gidecek değilmiş (gitmeyecekmiş). Bu kitabı okumuş değildim (okumadım). İkisinin de, hem asıl eylemin hem de ek eylemin, olumsuz kullanıldığı da görülür. Bu çifte olumsuzluk anlamca olumlu olur: Kitabı size vermeyecek değildim (verecektim). Sevim, Ankara’ya gitmemiş değildir (gitmiştir).









