Arama Sonuçları
Boş arama ile 692 sonuç bulundu
- Cümlenin Ögeleri
Bir duygu, düşünce veya durumu tam olarak anlatan sözcük ya da söz öbeklerine cümle denir. Şimdi birbirini tamamlayan öğeleri inceleyeceğiz. Bir cümlenin oluşması için en önemli şart, kip ve şahıs bildiren bir unsurun bulunmasıdır. Yani eğer cümle içinde herhangi bir söz, haber veya dilek kiplerinden herhangi biriyle çekimli halde bulunuyorsa o, bir yargı bildiriyor demektir. Yargı bildirmek ise cümle olmanın en önemli koşuludur. Şahıs bildirmek, cümle olmak için her zaman gerekli değildir.
- Paragrafta Konu
Paragrafta “konu cümlesinde yer alan fikir veya duygu, tanım ve açıklama, tasvir, örnek verme, kanıtlama, zıt görüşlerle kanıtlama, konu cümlesindeki fikrin tekrarı ile açılabilir.” Her fırsatta belirtildiği gibi kompozisyonda bütünlük ve düzenlilik esastır. O yüzden iyi bir paragrafta cümleler birbirini bütünlemeli, birbirine iyi bağlanmalıdır. Fikir ve duygular düzen içinde anlatılmalı, fikirlerin etki durumu dikkate alınarak, paragrafta önemlerine göre sıralanmalıdır. Fikirlerin düzenlenişinde zaman sırası ve mantık ilkeleri esas alınmalıdır. Sözgelişi; fikirlerin düzeninde tümden gelim veya tüme varım ilkesinden faydalanılmalıdır. Paragrafta konu cümlesi: “Boticelli’nin ‘en güzel kadın’ olarak yaptığı Venüs’ü maddilikten fışkıran pürüzsüz bir form olarak gördüler. Primitiflerin tamamıyla dinsel bir esinle yaptıkları cehennem tablosunda taze ve renkli bir cennet keşfederler. Yani eski resmi, yeni görüşlerle anlarlar. Aslında her eski değerin devam edebilmesi, yeni anlamlarla dolması zorunludur. (Konu cümlesi). Kısaca, yeni resim, doğa ve anlamdan soyunarak temsili sanatlardan ve fotoğraftan ayrı bir sanat haline gelmektedir. (Konu cümlesi). Resmin bu yönünü en kolaylıkla benimseyecek olan memleketlerden birisi de şüphesiz Türkiye olacaktır. Çünkü biz süsleyici değerlerin sırrını yüzyıllarca araştırmış bir ulusuz. Yazıyı bile içeriğinden ayırarak ‘süsleyici bir değer’ yapmış olan Türkler, tasvir ve temsilden uzaklaşan batı resmini batılılardan daha az yadırgayacaklardır. İnsan bedenini dekor içinde eriterek minyatürlere yakın bir resim dünyasına giden Matisse’in ya da doğayı tamamıyla zihinsel araştırmalarla stilize ederek soyut bir sanat güzelliğine varan Picasso’nun bizde daha az direnç göstermesi gerekir.” Sabahattin Eyüboğlu Paragrafta hakkında söz söylenen düşünce, olay ya da durumlar konuyu verir. Konuyu bulmak için "Parçada neden söz ediliyor?" diye sorabiliriz. Yani üzerinde durulan neyse konu da odur. Bununla ilgili sorular değişik soru kökleriyle karşımıza çıkar. "Bu parçada aşağıdakilerden hangisinden söz edilmektedir?" "Bu parçanın konusu aşağıdakilerden hangisidir?" "Bu parçada aşağıdakilerden hangisinden yakınılmaktadır?" gibi sorular konuyu sorar. Parçada konuyu soran bir diğer soru şekli de paragrafın bir soruya cevap olarak verilmesidir. Elbette bunlarda yazara sorulan sorunun konusu neyse cevap da o konuda olacaktır. Konumuzun paragraf olması, konu, başlık, ana düşünce vs. gibi soruların sadece paragraftan olacağı anlamına gelmez. Bazen bir şiir parçası verilerek de bu tür özellikler sorulabilir. PARAGRAFIN BAŞLIĞI Paragrafın bir düşünce etrafında döndüğünü ve daima bir konudan söz ettiğini söylemiştik. Bir bakıma paragraf, bir makalenin, bir denemenin, bir fıkranın küçültülmüş şekli gibidir. Öyleyse nasıl bu tür yazıların bir başlığı varsa, paragrafın da bir başlığı olur. Ancak yazı başlıklarının dikkati çekme, ilgi uyandırma ya da şaşırtma gibi özellikleri vardır. Oysa paragrafın başlığı bu amaçla seçilmez. Konuyu en iyi şekilde yansıtan bir veya birkaç söz başlık olarak belirlenir.
- Anlam Yönünden Cümleler
Bize anlamının ne olduğu sorulan cümleler, daha çok anlama, kavrama ve yorumlamaya yönelik cümlelerdir. Sınavlarda en çok sorulan cümle türleri de bunlardır. Bu cümleleri değerlendirirken, sözcükte anlam ve tür bilgisine iyi anlamış olmak gerekir. Çünkü bu cümleler yoruma dayalı cümlelerdir ve insan da yorumu, anlam bilgisi ve sözcükleri, cümlede yerinde ve doğru kullanma becerisiyle yapabilir. Cümlede anlamı, ÖSYM’nin soru tiplerine göre şöyle gruplandırabiliriz. AYNI ANLAMI VEREN ( EŞANLAMLI ) CÜMLELER Aynı düşüncenin, eş veya yakın anlamlı sözcükleri kullanarak en az iki ayrı biçimde ifade edilmesidir. Cümle hangi sözcüklerle ve nasıl kurulursa kurulsun biz verilen cümledeki düşünceyi aramalıyız. Bunun için o cümledeki anahtar sözcükleri doğru tespit etmek; ayrıca, cümlede kullanılan edat ve bağlaçlara da dikkat etmek gerekir. (Eş ve yakın anlamlı sözcükler konusundaki bilginizden yararlanabilirsiniz.) YAKIN ANLAMLI CÜMLELER Eş anlamlı cümlelerde, biri diğerinden yerini tutabilecek(aynı anlamı verecek) cümle söz konusu idi. Yakın anlamlı cümlelerde ise aynı özü, aynı ruhu taşıyan iki cümle vardır. Böyle sorularda örnek cümlede anlamın iyi kavranması ve o cümleye anlamca çok benzeyen (yakın olan)diğer cümlenin bulunması gerekir. Bu konuda da yakın ve eşanlamlı sözcüklerden, edat ve bağlaçların kullanımından yararlanabilirsiniz. NEDEN-SONUÇ İLİŞKİSİ BULUNAN CÜMLELER Neden-sonuç ilişkisi bulunan cümleler iki bölümden oluşur. Birinci bölüm neden (sebep), ikinci bölüm ise sonuç bildirir. Böyle sorularda, eylemin hangi nedenle gerçekleştiğine dikkat etmek yeterlidir. Neden-sonuç ilişkisi daha çok, için, üzere, -den (-dan), diye, çünkü, ile (-le, -la) vb. gibi edatlarla sağlanır. Bugün hıdrellez olduğu için öğleden sonra okul tatil edildi. Kanunları koyanlar da çok kez budala, ya da eşitlik korkusuyla haksızlığa düşen kimselerdir. İnsan tabiatının yetersizliği yüzünden, hiçbir şeyi yalın ve duru halinde tutamaz. Neden-sonuç sorularının ikinci biçimi, iki cümle arasındaki ilişkidir. Böyle sorularda bir cümle, kendisinden önce veya sonra gelen cümlenin nedeni olur. Fransa’ya ne kadar kızsam da Paris’e kötü gözle bakamam. Çocukluğumdan beri yüreğim ona bağlıdır. ( İkinci cümle neden, birinci cümle sonuçtur.) Ne sen gelin oldun ne ben güveyi. Onun için açık gider gözüm ( Birinci dize neden, ikinci dize sonuçtur.) AMAÇ ANLAMI TAŞIYAN CÜMLELER Amaç anlamı taşıyan cümlelerde, eylemin hangi amaca bağlı olarak gerçekleştiği vurgulanır. Neden-sonuç cümlelerinde olduğu gibi bunlarda da için, üzere, diye vb. edatlardan yararlanılır. Biz, şimdi arasında nice mesafeler bulunan iki uçurumda birbirlerine seslerini duyurmak için didinen iki genciz. Bütün bu sıkıntılara sınavı kazanalım diye katlandık. Bildiklerimizi açıklamak üzere buraya gelmiş bulunuyorum. KARŞIT DURUMLARI VEREN CÜMLELER Anlamca birbirinin zıttı olan sözcüklerin kullanılmasıyla kurulan cümlelerdir. Bu durum, iki cümle arasında da söz konusu olabilir. Önemli olan, karşıt anlamlı sözcüklerin, kullanıldığı bu cümlelerde sözcüklerin kazandığı anlamın iyi belirlenmesidir. Karşıt durumların birlikte verilmesi, anlatılan durum veya eserin iki yönünün de gösterilmesini sağlar ve anlatımdaki tekdüzeliği giderir. Dostunuzu, bir gün kendisinden nefret edecekmiş gibi sevin; ondan bir gün kendisini sevecekmiş gibi nefret edin. Bugün sevindiğim şeye, yarın üzülebilirim. UYARI: Karşıtlık ile olumsuzluk birbirinden farklı kavramlardır. Bu nedenle bir sözcüğün olumsuzu ile olumlusu arasında zıtlık yoktur. Çünkü zıtlık, farklı iki sözcük arasında olur: Merdivenden iniyordu. Merdivenden inmiyordu. (olumsuz) Merdivenden çıkıyordu. (karşıt) BİR KOŞULA BAĞLI CÜMLELER Şartlı (koşullu) cümleler: Birinin gerçekleşmesi diğerinin gerçekleşmesi koşuluna bağlı cümlelerdir. Koşullu cümlelerde birinci bölüm koşul (şart), ikinci bölüm de o koşula bağlı olarak ortaya çıkan sonuçtur. Koşul anlamı –se (sa), ise ve bazı zarf fiil ekleriyle –(-dıkça, -dikçe) sağlanır. Yağmurdan sonra sokaklar ortadan kalkmıyorsa; O şehirden öç almanın vakti gelmiş demektir. Beni ararsa, kendisiyle görüşürüz. Ne demek istediğimi, bu şiirleri okursa anlar. Seni gördükçe, babanı hatırlıyorum. Güldükçe güller açılır, ağladıkça inciler saçılır. UYARI: 1) Cümleye istek, dilek anlamı katan –se, -sa ile, koşul anlamı veren –se, -sa’yı karıştırmayalım. Dilek cümlelerinde, -se, -sa almasına rağmen, koşul anlamı yoktur: Otobüsle gelmese de trenle gelse. 2) Bazı cümlelerde de koşul gerçekleşse bile cevap gerçekleşmez. Erken yatsa da uyuyamaz. Hızlı koşsa da yetişemez. KARŞILAŞTIRMA BİLDİREN CÜMLELER Karşılaştırma, iki birim, iki nesne, iki kişi arasında yapılan bir kıyaslamadır. Karşılaş-tırmanın gerçekleşmesi bir değer yargısı veya bir ölçünün ortaya konmasına bağlıdır. Karşılaştırma; benzerlik, farklılık, üstünlük gibi değişik durumları ifade etmek amacıyla yapılır. Bunun için benzetme edatları, karşılaştırma edatları kullanılır. Bundan daha tembel birini bulamadın mı? Bu çalışmayla daha iyi bir puan alabilirdin. Sıhhatim düne göre hayli iyi. Tiyatro da sinema kadar etkili bir sanattır. Bu olaya hiçbiriniz benim kadar sevinemezsiniz. EKSİK CÜMLEYİ TAMAMLAMA Cümle, kendi içinde bir anlam bütünlüğüne sahip olduğu gibi, kendisinden önce ve sonra gelen cümlelerle de bir anlam ilgisiyle bağlanmış olabilir. Sınavlarda bu konuyla ilgili sorularda ya cümlenin kendi içinde tamamlanması ya da bir cümlenin veya metnin en uygun cümleyle sürdürülmesi istenmektedir. Birincide cümle, kendi içinde, ikincide ise diğer cümlelerle birlikte düşünülmelidir. Kendi içinde tamamlanması gereken cümlelerde, cümlenin anlam bütünlüğü ve teknik yapısı önemlidir. Cümle, karşıtlıklar üstüne kurulmuşsa, boş bırakılan yere, cümlelerin özünü oluşturan sözcüğün karşıtı getirilecek demektir. Dilin sadeleşmesinde, hızlı gitmenin en büyük şartı....... gitmektir. Cümle karşıtlık üzerine kurulmuştur. O halde, cümlenin yükünü taşıyan sözcüğün (hızlı sözcüğü) karşıtını bulmak gerekir. Bu cümlede boşluğa “yavaş” sözcüğü getirilmelidir. Sahi biz, ölüp de bir toprak ve kemik yığını haline gelmişken yeniden...... öyle mi? Cümlede savunulan düşünceye inanmama, hayretle karşılama anlamı vardır. Kişi, öleceğine inanıyor ama onun karşıtı olan “dirileceğine” inanmıyor. Boşluğa “diriltileceğiz” getirilir. Bazı cümlelerde de anlamın tamamlanabilmesi edat veya bağlaçlarla mümkündür. Böyle cümlelerde, alışkın olduğumuz kullanımdan çok, cümlenin anlam bütünlüğü ve bağlaç veya edatın bu cümleye kattığı anlam önemlidir. Hayatta ve resimde her şeyden.......... canımdan vazgeçerim.............. renkten vazgeçemem. Bu cümlede bir derecelenme ve karşıtlık söz konusudur. Derecelenmeyi sağla-yan bağlaç “hatta” karşıtlığı sağlayan da “ama” (fakat, lakin, ancak) dır. Victor hogo’yu, yeni yetişen Fransızlar, yüzyıl önceki yaşıtları gibi anlıyorlar... ....... yazılanlar bugünün Fransızcası ile yazılıyordu. Cümle bir neden-sonuç cümlesidir. Boş bırakılan yerden sonrası “neden” dir. Nedeni sağlayan bağlaç “çünkü (zira)” dır. ANLAM YÖNÜNDEN DİĞER CÜMLELER Burada bahsedeceğimiz cümle çeşitlerinde çok az soru gelmektedir. Ancak, bu sorular-da cümledeki yargıyı kavrama yetisi ile ilgilidir, şayet bu konuda belli bir mesafe almış-sak cümlenin anlamını buldurmaya yönelik bütün soru tiplerinde başarılı olabiliriz. SEZGİ, TAHMİN CÜMLELERİ Sezgi, altıncı his denilen ve bir olayı olmadan önce, olacağını hissetmek demektir. Bu, daha çok insanın içine doğan bir duygudur. Bu olayların akışından hareketle sonucu görebilmek şeklinde de olabilir. Bu konuşmalardan sonra benden bir şey isteyeceğini anlamıştım. ÖN YARGI CÜMLELERİ: Bir kimse veya şeyle ilgili olarak belirli olay veya görüntülere dayanarak önceden varılan olumlu veya olumsuz yargılardır. Bu roman Peyami Safa’nın ise güzeldir. O, bu konuda doğru haber yazmaz. Piyasada çok gazete var, yeni bir gazetenin okuyucu bulacağını sanmıyorum. EŞİTLİK ANLAMI TAŞIYAN CÜMLELER Eşitlik, bir şeyin hak geçmeyecek şekilde bölüştürülmesi, paylaşması; bir bütünden herkesin aynı oranda pay alması demektir. Cebimdeki 100 liranın 50 lirasını ona verdim. Ekmeği tam ortasından bölerek yarısını kardeşime verdim. Bu şirketteki ortaklığımız yarı yarıyadır.
- Ad (İsim) Çekimleri
Adların cümlelerdeki görevleri çekimlerine (durumlarına) bağlıdır. Adlar başlıca beş durumda bulunur: Ev uzaktadır. (Ev, yalın durumdadır.) Evi gördüm. (Evi, -i durumundadır.) Eve gidiyor. (Eve, -e durumundadır.) Evde çalışıyor. (Evde, -de durumundadır.) Evden geliyor. (Evden, -den durumundadır.) Her adın cümledeki görevi, çekimiyle; yani durum eki almayıp yalın durumda bulunmasıyla veya aldığı durum ekiyle belli olur. ‹ki durum eki, bir sözcükte art arda gelmez.
- Ünlü Seslerin Daralması
Sözcüklerin sonlarında bulunan geniş ünlüler (a, e) özellikle “-yor” ekinin darlaştırıcı özelliğinden dolayı daralarak, ı, i, u, ü dar ünlülerine dönüşür. Buna ünlü daralması denir. bekl-e-yor - bekl-i-yor kalm-a-yor - kalm-ı-yor özl-e-yor - özl-ü-yor soll-a-yor - soll-u-yor örneklerinde bu daralma görülmektedir. “-yor” ekin den başka bir ekin ya da sesin darlaştırma özelliği yoktur. Ancak tek heceli olan “de- , ye-” fiilleri, kendinden sonra gelen “y” sesinden dolayı darlaşabilir. de - yor - di - yor de - yerek - di - yerek de - yen - di - yen Ancak bazen darlaşma olmayabilir. de - y - ince - de - y - ince
- Metinlerin Sınıflandırılması
Paragraflar bir araya gelerek metni oluştururlar. Metni “bir yazılı yapıtı oluşturan terimlerin, cümlelerin tümüdür. Yapıt ya da yapıt parçası diye tanımlayanlar bulunduğu gibi, “Bir yazıyı teşkil ve noktalama hususiyetleriyle birlikte meydana getiren kelimelerin topu” biçiminde tanımlayanlar da vardır. Tanımlara bakılırsa özün aynı olduğu görülür. Tanımı daha da kısaltabiliriz: Metin, bir eseri oluşturan yapı özelliklerin bütünüdür. Bir eser, fıkra ya da şiir türünden kısa bir yazı olacağı gibi; roman ve tiyatro türünden uzun bir yazı da olabilir. İşte böyle bir esere metin deniliyor. Uygulamada, özellikle okullarda uzun bir eserin tamamını incelemek mümkün olmadığı için, o eseri en iyi örneklendiren bölüm ya da bölümleri incelenir. Bu bölümlere de metin denir. Okul dilinde parça veya okuma parçası gibi sözler aynı kavramı anlatırlar. İncelemeye esas olan metin, yazılı edebiyat ürünü olabileceği gibi, yazıya geçirilmiş sözlü edebiyat ürünü de olabilir. Bu eserler incelenirken hem iç özellikleri üzerinde, hem de anlatım özellikleri üzerinde durulur. Bir eserde anlatım özelliklerinin tümüne “üslup” denir. Metinlerin Sınıflandırılması Şeması:
- Yapılarına Göre Cümle Çeşitleri
Cümleler, bildirdikleri yargı sayısına ve öğelerin yüklemle olan ilişkisine göre çeşitlere ayrılırlar. Cümlede bir ya da birden fazla yargı vardır. Başka bir deyişle birden fazla cümle bir araya gelip bir cümleymiş gibi görünebilir. Bir ceylan gibi ürktü. Tek yargı Sevincinden ne yapacağını / şaşırmıştı. İki yargı Bu tür cümlelerde bazı ögeler ortak olduğu gibi ögelerin tamamı farklı da olabilir. Bu cümleler birbirlerine bazı bağlaçlar yardımıyla bağlanabildiği gibi anlam bakımından da bağlanabilirler. Saatine baktı ve otobüsü kaçırdığını anladı. Cümleler yapı bakımından çeşitlere ayrılırken içlerindeki kelime sayısı değil yüklem, fiil veya yargı sayısı dikkate alınır. Yapı bakımından cümleler; basit, birleşik, bağlı ve sıralı olmak üzere dörde ayrılır.
- Ünsüz Yumuşaması
Türkçede sözcüklerin sonunda "b, c, d, g" ünsüzleri bulunamaz. Bunların yerine "ç, k, p, t" sert - süreksiz ünsüzleri kullanılır. Sert - süreksiz ünsüz (ç, k, p, t) ile biten bir sözcükten sonra ünlüyle başlayan bir çekim ya da yapım eki gelirse sözcüklerin bazılarında sonda bulunan ç sesi c'ye, k sesi g, ğ'ye, t sesi d'ye, p sesi b'ye dönüşür. Buna "sert - ünsüz yumuşaması" ya da yalnızca "ünsüz yumuşaması" denir. · Tek heceli sözcüklerin çoğu bu kurala uymaz. · Yabancı dillerden dilimize gelmiş sözcükler de bu kuraldan etkilenir. · Çok heceli Türkçe sözcüklerin -(i)t ekiyle türemiş olanları bu kurala aykırıdır. · "t" sesiyle biten yabancı sözcüklerin kimileri bu kurala uymaz. Örnekler : * Sert - ünsüz yumuşamasından etkilenen çok heceli sözcükler: Bilek - bileği Kitap - kitabı Tarak - tarağa Mezhep - mezhebi Bacak - bacağı Dolap - dolaba Yanak - yanağa Kasap - kasabı Toprak - toprağın Hesap - hesabı Kurak - kurağı Şurup - şurubu Ağaç - ağaca İnat - inadı İnanç - inancımız Kanat - kanadı Piliç - pilici Geçit - geçidi Pirinç - pirinci Yoğurt - yoğurdu Pabuç - pabucun Umut - umudu Borç - borcu Senet - senedin * Sert - ünsüz yumuşamasından etkilenmeyen tek heceli sözcükler : Aç - aça Bit - bitince Tok - toku Ot - ota Set - setin Sat - satılık Türk - Türk'ün Kat - katın Geç - geçen Set - setin At - atı Yat - yata İt - iti Bak - bakın Küp - küpün Saç - saçın * Sert - ünsüz yumuşamasından etkilenen tek heceli sözcükler : Kap - kabı Çok - çoğu Denk - dengi Kurt - kurda Renk - rengi Mert - merdin Git - gidin Gök - göğe Yok - yoğun Cenk - cengi * Sert - ünsüz yumuşamasından etkilenmeyen yabancı kökenli sözcükler : Millet - milleti Hükümet - hükümete Sanat - sanatı Hakikat - Hakikatı Devlet - devleti Halk - halkın Bilet - bilete Hakaret - hakaretin Kanaat - kanaati Hasret - hasretinden Saat - saatin Şöhret - şöhrete Hukuk - hukuka Tebligat - tebligatı Fazilet - fazileti Ziraat - ziraati * Sert - ünsüz yumuşamasından etkilenmeyen Türkçe sözcükler : Yanıt - yanıtı Yarat - yaratan Anıt - anıtı Arat - aratın Kanıt - kanıtı Gölet - göletin Akaryakıt - akaryakıtı Gözet - gözeten Kuşat - kuşatıcı Dinlet - dinletin Diret - direten Beklet - bekletince
- Özne ve Öznenin Özellikleri
Yüklemin bildirdiği işi, oluşu, hareketi yapan veya kendisiyle ilgili bir durumu üzerine alan öğeye özne denir. -Özneyi bulabilmek için yükleme “kim- ne – hangisi” soruları yöneltilir. -Özneyi oluşturan kelime veya kelime grupları, isim veya isim soylu kelimelerden oluşur. Örnek: İlkbaharın tatlı rüzgârlarıyla oynaşan martılar, çılgınca uçuyordu. -Özne cümlede ismin hal ekleri hariç diğer ekleri alabilir. Özneyi oluşturan kelimeler hal eklerini aldıklarında nesne ve tümleç olarak kullanılır. Örnek: Ahmet onun gelmesini saatlerdir bekliyor. Ö. Y. Ahmet’e gelemeyeceğini söyledi. Ö. Y Yüklemle özne cümlenin temel öğeleri olmasına rağmen edilgen çatılı fiillerde özne kullanılmayabilir. Örnek: Şehre bu yoldan gidilmez. D.T. D.T. Y. Bazı cümlelerde kelime halinde özne bulunmayabilir. Bu durumlarda yüklemin aldığı şahıs eklerinden özneyi bulabiliriz. Bu tür öznelere de “Gizli Özne” denir. Örnek: Eve henüz gelmedi. (Kim gelmedi? “O”) Sıralı ve bağlı cümlelerde, birden çok yüklemin bağlandığı özne “Ortak Özne” olarak adlandırılır. Örnek: Adam, adamdan korkmaz; utanır. (Özne her iki yüklemin ortak öznesidir.) Ö. Y. Y. Senin geleceğini duymuş; ama seni karşılamaya gelmemiş. ( “O” gizli özne) Y. Y. Cümlede özneler dönüşlülük zamiriyle pekiştirilebilir. Örnek: Bu resmi ben kendim yaptım. (Dönüşlülük Zamiri: kendim) Cümlede isimlerin haricinde zamirler, sıfatlar, fiilimsiler, tamlamalar, ikilemeler özne olarak kullanılabilir. Örnek: - Zamir: Dün kapımızı sen mi vurdun? - Sıfat Tam.: Sarı renk insana sonbaharı hatırlatıyor. - Adlaşmış Sıfat: Konuşanlar müdürün içeri girmesiyle sustu. - Sıfat: Yeşil, tabiatın en güzel rengidir. - İsim Tam.: Okulun kapısı büyük bir sevinçle açıldı. - Fiilimsi: Susmak, kimi zaman konuşmaktan daha iyidir. - İkileme: Kazayı duyan konu komşu bize toplanmış. - İç cümle: Kitabın başında “Bunu oku” notu düşülmüş. Özne Çeşitleri 1. Gerçek Özne: Yüklemde bildirilen işi, oluşu ve hareketi bildiren ve yapan ögedir. Örnek: Bugün size İstanbul’dan misafir geldi. Köpek, gelen misafirlere havladı. 2. Sözde Özne: Edilgen çatılı fiillerde yüklemde bildirilen işi yapmayıp yapıyor gibi görünen ve “–n –l” fiilden fiil yapım ekini almış yüklemlerle kurulan cümlelerde görülür. Örnek: Apartmanın merdivenleri yıkanmış. Bebek sıcak suyla temizlendi. 3. Örtülü Özne: Sözde öznenin kullanıldığı cümlelerde, yüklemde bildirilen işi yapan varlık “ tarafından, nedeniyle, yüzünden, dolaysıyla, etkisiyle...” gibi kelime veya “...-ce ...-ca” ekiyle pekiştirilmişse bu özneye örtülü özne denir. Örnek: Apartmanın merdivenleri kadınlar tarafından yıkanmış. Sözde Özne Örtülü Özne Yüklem Sert esen rüzgar nedeniyle yollar trafiğe kapandı. Örtülü Özne Sözde Ö. Yüklem * Not: Bir bildiren cümlede birden fazla özne olamayacağına göre örtülü özne cümle öğesi bulunurken zarf tümleci olarak değerlendirilir. Özne Yüklem Uyumu Kurallara uygun bir cümlede, özne ile yüklem (fiil) olumluluk- olumsuzluk ve teklik-çoğulluk yönünden uyum göstermek zorundadır. a. Olumluluk-Olumsuzluk Uyumu: Cümlede özne olumlu ise yüklem de olumlu; özne olumsuzsa yüklem de olumsuz olmak zorundadır. Örnek: Benim söylediklerimi herkes duyuyor mu? (herkes= olumlu; duyuyor mu= olumlu) Öğrencilerin hepsine iyi not vereceğini söyledi. (o= olumlu; söyledi= olumlu) Şimdi kimse sesini çıkarmasın. (kimse= olumsuz; çıkarmasın= olumsuz) Anlatılanları hiç kimse dinlemedi. (hiç kimse=olumsuz; dinlemedi= olumsuz) * Not: Cümlede “ne...ne” olumsuzluk bildiren bağlaç kullanıldığında yüklem olumlu olmak zorundadır. Örnek: Evde ne ekmek ne de un kalmış. Aylardır ne gelen ne de giden var. b. Teklik-Çokluk Uyumu: I. Tekil Kişi: 1) Birinci tekil şahıs böbürlenmek amacıyla kullanıldığında özne olan zamir de yüklem olan fiil de çoğul kullanılır. Örnek: Biz işe koyulursak dağları bile deleriz. Biz adamın ciğerini bile sökeriz. 2) Alçak gönüllülük göstermek için birinci tekil şahıs zamir de yüklem de çoğul kullanılır. Örnek: Şimdi bu konu üzerinde duralım; incelemelerimizi derinleştirelim. Bu konuda size güveniyoruz. II. Tekil Kişi: Saygı ve nezaket bildirmek için zamir de yüklem de çoğul kullanılır. Örnek: Siz bilirsiniz. Emredersiniz. III. Tekil Kişi: 1) Anlatıma saygı anlamı katmak için, özne tekil olduğu halde yüklem çoğul kullanılır. Örnek: Ahmet Bey evdeler mi? Şimdi çıkıtlar ama yarım saat sonra döneceklerini söylediler. 2) Organ isimlerinin çoğulları özne oldukları zaman yüklemleri tekil olur. Örnek: Ben görmeyeli saçların ağarmış. Çürük dişlerini Ankara’da yaptırmış. 3) Bitkiler, hayvanlar, zaman isimleri ve cansız varlıkların çoğulları özne olduğunda yüklem tekil olur. Örnek: Dakikalar saatler birbirini kovaladı. Köyün köpekleri gelen yabancıya havladı. * Not: Hayvanlarda ve bitkilerde kişileştirme yapılmışsa özne çoğul kullanıldığında yüklem de çoğul kullanılır. Örnek: Hayvanlar sadece korunmak ve karın doyurmak için kulak kabartılar. İlkbaharın tatlı rüzgârlarıyla sarhoş olan martılar, çılgın aralarıyla havayı çınlatıyorlardı. Düşman gemileri dört yandan adayı kuşattılar. 4) İnsan olan çoğul öznelerin bireyleri bir bütün olarak düşünülüyorsa yüklem tekil olur. Örnek: Dostlar bizi alış-verişte görsün. Belediye işçileri greve başladı. Çoğul öznelerin bireyleri teker teker düşünülüyorsa yüklem çoğul olur. Örnek: Kaymakam önde, zaptiyelerle Hoca Efendi arkada çıkıp gittiler. c. Özne ve Yüklemin Kişi Bakımından Uyumu 1) Öznesi tek olan cümlede yüklem tekil olur. Örnek: Ben geliyorum. Biz okuyalım onlar dinlesinler. 2) Öznesi ayrı ayrı kişilerden oluşan yüklemler. Özne hem ikinci hem de üçüncü şahıs ise yüklem, ikinci çoğul şahıs olur. Örnek: Halil İbrahim’le sen bugün evde kalacaksın. Özne birinci ve üçüncü şahıslardan ise; ikinci ve birinci şahıslardan ise veya birinci, ikinci ve üçüncü şahıslardan ise yüklem birinci çoğul şahıs olur. Örnek: Halil İbrahim’le ben yarın okula gitmeyeceğiz. Ben sen yokuz; biz varız. O gece Halil İbrahim, Ahmet ve ben parkta uzun bir müddet oturduk.
- Yükleminin Türüne Göre Cümleler
Bir cümlenin yüklemi ya çekimli bir fiil ya da ek fiille çekimlenmiş bir isim olabilir. Buna göre yüklemin türü bakımından cümleler ikiye ayrılır: 1. Fiil Cümlesi Yüklemi çekimli bir fiil olan cümlelerdir. Bu fiil şahıs ve kip eki alarak çekimlenir. Türkçede fiil cümlesi isim cümlesinden daha çok kullanılır. Annem dün sessizce odama girdi. Beni yine, yorgun gözlerimin önünden hiç ayrılmayan, bir gün bile elimden düşmeyen, parmaklarımın arasında ezilip büzülen kitabımın karşısında okumaktan gözlerimin feri kaçmış, düşünmekten alnımı kırışmış gördü. En ziyade düşman olduğu bu cansız arkadaşıma kinli bir nazar attıktan sonra bir iskemle çekti, karşıma oturdu, bol bir nefes aldı. Belli ki mühim bir şey, çok düşünülen ve az söylenen endişelerden, aile üzüntülerinden birini bana açmak istiyordu. Bunu ben onun bir iğne izi kadar ince iki gölge ile, belirsizce çatılan kaşlarından anlamıştım, hatta bu keşfimde o kadar ileri gittim ki, bana, artık bu sefer katî bir tarzda, izdivaç meselesini açacağına bile hükmettim. Yukarıdaki paragrafta bulunan cümlelerin yüklemleri fiildir. Bu nedenden dolayı böyle cümlelere fiil cümlesi denir. 2. İsim Cümlesi Yüklemi isim soylu bir kelime olup, ek fiilin zamanlarından biri ile çekimlenmiş olan cümlelerdir. Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık. Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık. İçinde kaybolup gittiğini sandığı bu kalabalık şehirde bir tek tanıdığı bile yoktu. Ama şimdi sevgili öğrencileri, vefalı arkadaşları, dostları var. Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı.. Arkada zincirlenen yüksek Toros dağları, (var)- eksiltili cümle - İsim cümleleri genellikle iki unsurdan, özne ve yüklemden meydana gelir. İnsan, üç beş damla kan, ırmak, üç beş damla su Bir hayata çattık ki hayata kurmuş pusu (Birinci mısrada iki isim cümlesi var; ikinci mısrada ise fiil cümlesi bulunuyor) CENGE GİDERKEN Ben bir Türk'üm; dinim, cinsim uludur; (isim cümlesi) Sinem, özüm ateş ile doludur. (isim cümlesi) İnsan olan vatanının kuludur. (isim cümlesi) Türk evladı evde durmaz giderim (fiil cümlesi) - İsim cümlelerinde zarf ve bulunma ekli yer tamlayıcıları da kullanılır. Anadolu'da dağların ve köylerin sonsuz bir biteviyeliği var. Anadolu'da: dolaylı tümleç dağların ve köylerin sonsuz bir biteviyeliği: özne var: yüklem Bu sabah hava berrak. Bu sabah: zarf tümleci hava:özne berrak(tır): yüklem - İsim cümlelerinde nesneyle yaklaşma ve uzaklaşma ekli yer tamlayıcısı az kullanılır. Türk halkı bağımsızlığını, Ulu Önder'e ve onunla birlikte savaşanlara borçludur.
- Dilin Tanımı ve Özellikleri
“Dil” çok eski zamanlardan beri merak edilen bir konudur. Bunun için “dil nedir?” sorusunu birçok düşünür kendine sormuştur. Yunan düşünürlerinden Platon da bu soruyu kendine soranlardandır. O, bu soruyu Kratylos (1972, s. 274) adlı yapıtında şöyle yanıtlamaktadır: “Kendi özel düşüncelerini sesin yardımıyla, özne ve yüklemler yardımıyla anlaşılabilir duruma getirmek.” Daha sonra bu konuda birçok tanım yapılmıştır. Bunun nedeni dilin basit gibi görünen yapısal görünümünün aslında çok karmaşık ve oluşumunun da birçok alanla ilgili olmasından kaynaklanmaktadır. Her uzman dili kendi uzmanlık alanına göre tanımlamıştır. Keskin (1993, s.131), çeşitli açılardan yapılan dil tanımlarının sayısının üç yüz ellinin üzerinde olduğunu belirtmektedir. Örneğin Adalı (1982, s. 14) dili “İnsan topluluklarının anlaşma, bildirişme aracı” olarak kısaca tanımlarken, Aksan (1995, s. 55) “Düşünce, duygu ve isteklerin bir toplumda ses ve anlam yönünden ortak olan öğeler ve kurallardan yararlanılarak başkalarına aktarılmasını sağlayan çok yönlü, çok gelişmiş bir dizgedir.” diyerek daha ayrıntılı tanımlamıştır. Dilin bazı özellikleri vardır: Dil bir anlaşma aracıdır. İnsanlar duygu, düşünce, istek ve kanılarını dil aracılığıyla karşısındaki insanlara anlatmaktadır. Dilin temeli bilinmeyen bir zamanda atılmıştır. Dilin ne zaman doğduğu, nasıl doğduğu kesinlik kazanmamış bir konudur. Dil bir kurallar dizgesidir. Her dilin kendine özgü kuralları vardır. Ağızdan çıkan her ses konuşmayı oluşturmaz. Bu sesler belirli kurallar doğrultusunda yan yana gelerek sesleri (hece), seslerin yan yana gelmesi sözcükleri, sözcüklerin yan yana gelmesi cümleleri (tümce) oluşturmaktadır. İşte bu yan yana gelişler bir kurallar zinciri doğrultusunda olur. Yargı bildiren bu cümleler de isteklerin anlatılmasını sağlar. Dil sosyal bir kurumdur. İnsan sosyal bir canlıdır. Tek başına yaşamaz, yaşayamaz. Bir toplum içinde toplumla birlikte yaşamak zorundadır. Onun kullandığı dil de sosyal bir kurumdur. İnsan konuşma yetisiyle doğar; ama kullanacağı dil doğduğu toplumda vardır. Yani birey dili hazır bulur. Dil, bireylerin üstünde, toplumun malı olan ve bütün toplumu içine alan bir kurumdur. Dil kültürün aynasıdır. Dil bir toplumun kültürünün özelliklerini kendisinde taşır. Kültürün önemli bir ögesi olan dil aynı zamanda kültürün gelişmesini sağlar. Kültürün gelecek kuşaklara taşınması dilin yardımıyla olur. Dil doğal bir araçtır. Dil insanların kullandığı herhangi bir araca benzemez. İnsan kendisinin ürettiği araçlara istediği biçimi verebilir, onu yönlendirebilir; ama dilin doğallığı buna engel olur. Dilin kendi kuralları vardır. İnsanlar bu kurallara uyarak dilden yararlanabilirler. Dil yapay bir araç değildir. Ortak dil olarak oluşturulmaya çalışılan Esperanto dilinin kullanılmayışının, yaygınlaşmamasının bir nedeni de budur. Dil maddi bir araç gibi oluşturulamaz. Oluşturulmaya çalışıldığı zaman doğallığı yok olur, kendi kendini üretmez . Dil düşünceyi etkilemektedir. Düşüncenin mi, dili; dilin mi düşünceyi doğurduğu tartışılan bir konudur. Bu iki kavramın da birbirini etkilediği bilinen bir gerçektir. Dil zenginliği düşünce zenginliğinin bir göstergesidir. Bir dilin bilim dili olmadığını ileri sürmek, o dili konuşan insanların bilim üretmediklerini kabul ettikleri anlamına gelmektedir. Dil canlı bir varlıktır. Dil kendi kuralları doğrultusunda gelişen canlı bir varlıktır. Dil de canlı bir varlık gibi doğar, büyür, gelişir, değişir ve ölür. Bunun en güzel örneği dili oluşturan ögelerden sözcüklerin zaman içinde uğradıkları değişikliklerdir. Günümüzde, Türkiye Türkçesinde değişikliğe uğramış veya kullanılmayan birçok Türkçe sözcük vardır. Bugün kullanılan Türkçe de zaman içinde dilin kendi kuralları doğrultusunda değişecektir. Dilin donup kalması olası değildir.
- Birleşik Cümlenin Özellikleri
İçinde birden fazla yargının bulunduğu cümleler, birleşik cümledir. Bu yapıdaki cümlelerde esas yargıyı üzerinde bulunduran bir temel cümle ve bu temel cümleyi çeşitli yönlerden tamamlayan yan cümleler bulunur. Birleşik cümleleri şu başlıklar altında inceleyebiliriz: 1. ŞARTLI BİRLEŞİK CÜMLE İçinde şart kipi bulunan cümledir. Şart kipi, diğer fiil çekimlerinden farklı olarak bitmiş bir hareket göstermez, bir yargı ifade etmez. Bu sebeple şart kipiyle bağımsız bir cümle yapılamaz. Bu yapıdaki cümlede şart kipini taşıyan yardımcı cümle önce, temel cümle sonra gelir. Şart cümlesi temel cümleyi genellikle şart, zaman, sebep, benzetme gibi anlamlarla tamamlar ve temel cümlenin zarfı olur: Derslerine düzenli çalışırsan sınıfını kolay geçersin. Pazar günü hava güzel olursa gezmeye gideceğiz. “Artık demir almak günü gelmişse zamandan Meçhûle giden bir gemi kalkar bu limandan.” (Yahya Kemâl) Hava güzel olursa / yarın pikniğe gideriz. Çanakkale'yi de gezerdik, / vaktimiz olsaydı. Cihanın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun. "Havaya bakarsam hava alırım Toprağa bakarsam dua alırım Topraktan ayrılsam nerde kalırım Benim sadık yarim kara topraktır." Bazı kalıplaşmış şart cümleleri özne veya nesne de olabilir. İstek bildiren şart eki bağımsız cümle kurar. Ancak istek ifadesinde de yargının kuvvetli olmadığı sezilmektedir. Bir gün çıkıp gelsen, vursan kapıma Atılsan boynuma kollarını açarak Otursan dizlerime yaramaz bakışlarla Konuşsan yine öyle yarım yamalak. 2. "Kİ"Lİ BİRLEŞİK CÜMLE Farsçadan dilimize giren ki bağlama edatıyla yapılan birleşik cümledir. Ki edatı, çekimli bir fiilden sonra gelince bağlama edatı olur. Bu cümlelerde ki edatına kadar olan kısım asıl unsur; ki edatından sonraki unsur yardımcı unsurdur. Bu sıralanış Türkçeye aykırıdır. Ki edatı çıkarılınca cümle Türkçedeki sıralanışa uyar: Duydum ki unutmuşsun gözlerimin rengini. (Gözlerimin rengini unuttuğunu duydum.) Öyle insanlar vardır ki yaptıkları iyilikleri her fırsatta söylemekten zevk duyarlar. (Yaptıkları iyilikleri her fırsatta söylemekten zevk duyan insanlar vardır.) Ki’den önceki unsurun isim olması hâlinde ki, yardımcı cümleyi asıl cümleye bağlamaz, asıl cümlenin yüklemini onun isim unsuruna bağlar. Böyle cümlelerde söylenmese de anlamda bir değişiklik olmaz: Limon ki bol vitaminli bir meyvedir, kışın yetişir. (Limon bol vitaminli bir meyvedir, kışın yetişir. / Bol vitaminli bir meyve olan limon kışın yetişir.) 3. İÇ İÇE BİRLEŞİK CÜMLE Bir cümlenin herhangi bir görevle başka bir cümlede yer almasıyla meydana gelen birleşik cümledir. Araya giren cümle, temel cümledeki anlamı tamamlayan yardımcı cümle olarak nesne veya diğer unsurlardan birinin parçası olur: Asıl yargı sonda bulunur. Yardımcı cümle nesne olarak kullanılabilir. Alıntı hâlindedir. Adam, / "Kartınız geçerli değil." / demez mi? Şark için "Ölümün sırrına sahiptir." derler. "Savaşı önce kendime karşı kazanmalıyım." diye düşündü. Yardımcı cümle ana cümle içinde bir isim tamlamasının tamlayanı olarak bulunabilir. Iraklardan bir dondurmacının "Vişnelim var, kaymaklım" nidası titreyerek dağılıyordu. Artık "Ev alma komşu al." atasözünün hükmünün kalmadığına inanıyorum. Yardımcı cümle edat grubu olabilir. Gönül Anadolu'da Yunus Emre'nin "Taştın yine deli gönül / Sular gibi çağlar mısın" gibi mısralarıyla şahlanır. Edebiyat öğretmeni içinizde “Han Duvarları”nı okuyan var mı, dedi. Hayır, o değil, şu uzun boylu adam, dedi. 4. GİRİŞİK BİRLEŞİK CÜMLE Bu tür cümlelerde yan cümlecik temel cümleciğin herhangi bir öğesi olabildiği gibi, bir öğenin parçası da olabilir. Girişik birleşik cümleler, fiilimsilerle ve çekimli fiillerle kurulur. Havaların ısınması / tatil düşkünlerini sevindirdi. (Özne) Yan Cümlecik Temel Cümle Çadırları çalanlar / bulunamadı. (Sözde özne) Evlerin ne zaman biteceğini / bilmiyoruz. (Nesne) Babasını karşısında görünce / çok sevindi. (Zarf tümleci) Havalar soğuduğundan / artık dışarı çıkmıyor. (Zarf tümleci) Ellerim takılırken / rüzgarların saçına (Zarf tümleci) Asıldı arabamız bir dağın yamacına.