top of page

Arama Sonuçları

Boş arama ile 850 sonuç bulundu

  • Gülhanım Yıldırım

    Gülhanım Yıldırım [1942 – …]:1942 yılında Şarkışla’nın Saraç köyünde doğmuştur. Âşık Yüzbaşıoğlu / Mihmanî [Hasan Yıldırım] ile Âşık Yeter Ana’nın kızıdır. Dokuz çocuklu ailenin en büyük çocuğudur. Bir yaşında iken beşikten düşüp sakat kalmıştır. ilkokulu köyünde okumuş, on dokuz yaşında, Yıldızeli’nin Kaleköyü’nden Hasan Demirbaş ile evlenmiştir. Hasan Demirbaş, evli olup çocuğu olmadığı için Gülhanım’ı kendisine ikinci eş olarak almıştır. Gülhanım’ın bu evlilikten üç çocuğu olmuştur. Sonraki senelerde kocasıyla birlikte Ankara’ya oradan da Almanya’ya taşınmışlar, Almanya’da bir müddet çalıştıktan sonra, yurda kesin dönüş yapmışlardır. Birkaç sene sonra kocası trafik kazası geçirmiş, kısa bir müddet sonra da ölmüştür. Kocasının ölümü üzerine evin bütün yükü Gülhanım’ın omuzlarına binmiş, çocuklarına rahat bir gelecek hazırlamak için çok çaba sarf etmiş ve bunun da meyvelerini görmüştür. Şiirlerinde adını mahlas olarak kullanan Gülhanım’ın elimizde ki şiir sayısı çok azdır. Elbette ki, onun şiirlerinin sayısı aşağıda kaydettiğimiz iki şiirle sınırlı değildir. Ancak Gülhanım söylediği şiirleri kaydetmediği için daha pek çok şiir yok olmuştur. #GülhanYıldırım #GülhanımYıldırım #KadınAşıklar

  • Filiz Yurdakul (Sinem Bacı)

    Adı Soyadı: Filiz Yurdakul Mahlası: Sinem Bacı Doğum Yeri – Yılı: Sivas / Zara / Körpınar Köyü – 1954 Etkilendiği Kişi / Kişiler: Pir Sultan Abdal’ın şiirlerini çocukluk yıllarından beri okuduğunu incelediğini belirten âşık, günümüzde ise, yine “çok şey öğrendiğim” diye tanımladığı ihsanî [ihsanî Sırlıoğlu] adını vermektedir. Şiirlerindeki Konular: Sinem Bacı’nın şiirlerinde öne çıkan konular toplumsal sorunlardır. Eser Sayısı: ~400 şiir; ~150 müzikli eser. Sivas’ın Zara ilçesinin Körpınar Köyü’nde dünyaya gelen Hatice ve ismail Yurdakul’un kızı olan Filiz Yurdakul [Bkz. Şekil 4.4], ilkokula yine köyünde başlamıştır. Beş yaşındayken anne ve babası ayrılmış, Filiz Hanım ve kardeşleri babalarıyla birlikte Ankara’ya yerleşmişlerdir [1967]. ilköğrenimini Ankara’da, Lise öğrenimini de dışarıdan tamamlayan Filiz Hanım, 1970 yılından itibaren babalarının işi gereği geldiği İstanbul’da yaşamına devam etmektedir. Sazı ilk cemlerde tanıdığını belirten Sinem Bacı, Alevi-Bektaşi kültüründe yetişmenin ürettiklerine çok şey kattığını belirtmekte, şiirlere-türkülere olan yakınlığını bu yetişme tarzına bağlamaktadır. Çocukluk yıllarında, rüyalarından daha önce duymadığı melodiler ve sözlerle uyandığını belirten Sinem Bacı, kendisine “dilsiz” denilecek kadar sessiz bir çocukluk geçirmiştir. Okula başladığı dönemlerde öğretmeni yazdığı şiirleri keşfetmiş ve ailesiyle bu durumu konuşmuştur. Aktif olamasa da saz çalan, şiir yazan babası, kızının da özellikle saz çalmasını istemiş ve bu konuda destek olmuştur. 1970’li yıllarda babasının işi gereği geldiği istanbul’da, Sinem Bacı için en önemli gelişme Davut Sularî ile tanışması olmuştur. Oldukça yoğun olan Davut Sularî, kardeşlerine [Haydar ve Müslüm Ağababa] haber vermiş, Sinem Bacı’yı da kardeşlerinin müzik evine yönlendirmiştir. Sinem Hanım, almış olduğu bu desteklerle ilk plağını Musa Pervane’nin sahibi olduğu “Pervanî Plak” da çıkartarak [1972], aktif sanat yaşamına başlamıştır. Yaşamında bir evlilik gerçekleştiren Filiz Hanım, 1974 yılında Diyarbakırlı Âşık ihsanî [ihsanî Sırlıoğlu] ile evlenmiş ancak evlilikleri kimi sorunlardan dolayıkısa sürmüştür. Filiz Yurdakul, 1972’de “Behiye Ertürk” ismiyle, 1974’de eski eşiÂşık ihsani’nin vermiş olduğu “Haremşah” ismiyle anılıyorken, bir halk konserinde düzenleyenler tarafından Pir Sultan kızı Sanem Bacı’dan esinlenilerek, “bizim çağımızın Sinem Bacısı” olarak nitelenmiş ve o gün bugündür “Sinem Bacı” mahlasını değiştirmeye müsaade etmemiştir. Sanat yaşamı süresince birçok isim değişikliği yaşamış olan Filiz Hanım, bu nedenle bir zamanlar, dinleyici kitle tarafından benimsenmekte sıkıntı yaşadığını belirterek bu durumu tam bir tecrübesizlik olarak değerlendirmektedir. Ustası olmayan Sinem Bacı, bir zamanlar evli olduğu, Âşık ihsanî’den gelenek adına çok şey öğrenmiş, saz çalmaya da “ustam” dediğiÂşık ihsanî ile başlamıştır. Saz öğrenmeye başlamakla beraber şiirlerini besteleyen Sinem Bacı, çocukluğundan beri çalıp-söylemek olan hedefini eşinin belirlediği repertuarın dışına çıkamadığından gerçekleştirememiştir. Ancak eşinden ayrıldıktan sonra kendi eserlerini çalıp-okuyabilen Âşığın, kendisine özgü kesik mızrap tarzı da o yıllarda keşfedilmiş ve halk tarafından benimsenmiştir. Âşık edebiyatı nazım türlerinden, özellikle taşlama örnekleri sunan Sinem Bacı, toplumsal içerikli konuları ve inancına dayalı unsurları da dile getirmekte ve bu ifadelerinde, anlatımına coşku katan Sinem Bacı, üzüntü ya da neşe ifade eden, tek başına bir anlam ifade etmeyen [oy, ha, oh…] nidaları kullanmaktadır. Bir dönem siyasi kimliğiyle de öne çıkan Âşık, 1980 yılında CHP [Cumhuriyet Halk Partisi] ile konser hazırlıklarına başlamıştır. Otuz konserlik bir anlaşma yapan Sinem Bacı, bu konser dizisinin ilkini 11 Eylül 1981’de Büyükada’da vermiştir; fakat, sanat yaşamının en büyük şanssızlığını konserlerinin başladığı hemen ertesi günü 12 Eylül ile yaşamıştır. Artık yasaklı bir sanatçıdır ve uzun yıllar [10–12 yıl] aktif sanat yaşamı sona ermiştir. Bu dönemde maddi sıkıntılar yaşayan Âşığın, sanatını icrâ ederek geçinmesi mümkün değildir ve sekreterlik, fabrika işçiliği gibi iş alanlarında geçimini sağlamıştır. Uzun bir zamanı polis gözetimi ve yargılanmalarla geçiren Sinem Bacı, 1990’larda Sivas Olayları’nın etkisiyle, halkın, basının, araştırmacıların yaşayan halk şairlerini yaşatma amacıyla harekete geçtiklerini belirterek bu ilgi sonucunda, aktif sanat yaşamına devam etme kararı almıştır. Uzun yıllar Bahçelievler Halk Ozanları Derneği kurucu üyeliğini yapmış olan Sinem Bacı, çeşitli dergilere makaleler yazmanın, radyo programlarına katılmanın yanı sıra biyografisinin, şiirlerinin bulunduğu ikinci kitabının hazırlığı içerisindedir. Sinem Bacı, diğer kadın âşıklarda rastladığımız durum gibi ustası olmadığından, gelenek içerisinde var olma sürecinde çeşitli tecrübeler edinmiştir. Öyle ki bu tecrübelerin çoğu Âşığa zaman kaybettirmiş, kimi zaman yanlış adımlar atmasına sebep olmuştur. Sözgelimi; ürettiklerini çalıp­söylemeye, gelenek adına birşeyler öğrenmeye çalışırken, kendi tabiriyle aceleci davranarak bir kaset yapmaya karar vermiş ve bu süreçte maddi-manevi kayıplar yaşamıştır. Filiz Hanım, bu dönemde bir de evlilik yaşamıştır. Evliliğini gelenek içerisinden biriyle [Âşık ihsanî] gerçekleştirmesi kendisine avantajın yanında dezavantaj da getirmiştir. “Ustam, Hocam” diyecek kadar eşinden çok şey öğrendiğini belirten Sinem Bacı, öğrenme sürecinden sonra kendi çalışmalarını, ürettiklerini ortaya çıkarıp halk tarafından benimsendikten sonra, özel yaşamında kıskançlıklara varan sorunlar yaşamış, hatta çalışmalarını gizlice yapmak zorunda kalmıştır. Öyle ki, dinleyici karşısında eşinin belirlediği repertuarın dışına çıkamaz olmuştur. Evlilikleri artık bir çıkmaza girdiğinden, ilişkilerini daha fazla yıpratmamak adına ayrılık kararı alan Sinem Bacı, sonraki yıllarda da siyasi kimliğinden dolayı yaşadığı sorunlara rağmen çalışmalarına zor koşullarda destek aramış ve sağlayabilmiştir. #FilizYurdakul #KadınAşıklar #SinemBacı

  • Fatma Oflaz

    Fatma Oflaz [1897–1973 / (1894–1980)]: Sivas’ın Kangal kazasında doğmuştur. Şiirlerinde “Derdimend” mahlası kullanmıştır. 13 yaşında ağır bir şekilde hasta yatarken rüyasında bâde içen ve o zamanlar çocuk aklıyla rüyasına önem vermediğini söyleyen Fatma Oflaz, 3–4 yıl sonra birşeylerin farkına varır ve irticâlen söylemeye başlar. Başından iki evlilik geçer. ilk eşinin ölümünden sonra ağlamaktan bir gözü kör olur, bir yıl sonra ikinci kez evlenir. iki evliliğinde on çocuk dünyaya getiren Derdimend’in sadece bir çocuğu hayatta kalır. Hiçbir eğitim görmeyen Derdimend Ana, çiftçilikle uğraşır. Teyzesinin oğluyla zaman zaman karşılıklı söyleşen Fatma Oflaz, Derdimend mahlasını, bu söyleşmelerde mahlas kullanan Teyze oğluna özenerek kullanmaya başlar. 1964 yılında ibrahim Aslanoğlu’nun düzenlemiş olduğu Sivas Âşıklar Bayramı’na davet edilir. Bu vesileyle ömründe ilk defa Kangal’ın dışına çıkan Derdimend Ana, gecenin tek kadın şairidir. #FatmaOflaz #KadınAşıklar

  • Fatma Kâmile

    Fatma Kâmile (1835-1917): Ruhi Sadi’nin edinmiş olduğu şiir mecmuasından tespit edilen Fatma Kâmile, Balıkesir’de doğmuştur. Fatma Hanım’ın evli ve çocukları olduğunu verilen bilgilerden anlamaktayız. Annesinin isteği üzerine Nakşibendî tarikatına girmiş, vaktini ibadetle geçirmiştir. Şiirleri tamamen bu ibadet demlerinin ürünüdür. Şiirlerinin çoğu hece ve aruz vezniyle yazılmış; fakat aruz veznine nazaran hece veznini daha iyi kullanmıştır. Fatma Kâmile’nin bir mevlit manzumesi yayınladığı oğlu tarafından bildirilmişse de bu eser görülememiştir. Şiirlerinde “Fatma” ya da “Fâtıma” mahlasını kullanmaktadır. #FatmaKamile #KadınAşıklar

  • Fatma Behice Batur

    Fatma Behice Batur [1910 – (?)]: Adana, Kadirli ilçesinin Bahadırlı Köyü’nde doğmuştur. Babası Bahadırlı Aşireti’nin Ağası, sözü-sohbeti güzel bir insandı. Fatma Behice, aynı köyden Süleyman Batur Bey ile 1937 yılında evlendi. Sekiz çocuk annesi olan Fatma Hanım, şiirler yazar, ağıtlar dizerdi. iki senelik köy okulu tahsili yapan Fatma Behice, şairler meclisine katılır, şiirlerinden okurdu. Taşlamalarının yanı sıra tasavvufi şiirleri de mevcuttur. Şiirlerinde, “Fatma”, “Fatma Behice” ve “Behice” mahlaslarını kullanmıştır. #FatmaBehiceBatur #KadınAşıklar

  • Emine Hanım

    Emine [1846 (!?) / 1850 (!?) – 1941(!?) / 1932(!?)]: Emine Hanım, Konya doğumludur. Konyalı Âşık Şem’î’nin torunu olduğu için “Şem’î’nin Gülü” ya da “Şem’î’nin Kızı” mahlaslarını kullanmıştır. Şairliğinin yanı sıra saz da çalan Emine Hanım, koşma, divan ve ilahiler söylemiştir. Yusuf Ziya’nın 1933’de yayınlamış olduğu Halk Edebiyatı Antolojisi’nde henüz sağ ve doksan yaşlarında olduğu söylenen Emine Hanım’ın, aynı zamanda okuma­ yazması olmadığını da öğrenmekteyiz. #EmineHanım #KadınAşıklar

  • Döne Sultan Can

    Döne Sultan Can [Kaya] [1924 – (?)]: Eskişehir, Seyitgazi / Büyükdere Köyü’nde doğmuştur. Âşık Haydar Kaya’nın kızı olan Döne Sultan, Yeşilyurt’un muhtarı Yusuf Can ile 1948 yılında evlenir. Eğitim görmemiş, çiftçi bir kadın olan Döne Sultan Can, şiir söylemeye evlenmeden 2 yıl önce başlar. irticâlen şiir söylemede ustadır, sazını ise orta derecede çaldığı söylenmektedir. iki çocuk annesidir. Ev işlerinin yanı sıra tarlada çalışır. Keşfedilmesi, Karslı Âşık Dursun Cevlânî tarafından olmuş, sonrasında da karşıberi ve atışmaları kitap haline getirilmiştir. #DöneSultanCan #KadınAşıklar

  • Durşen Mert (Nurşah Bacı)

    Adı Soyadı: Durşen Mert Mahlası: Nurşah [Nur Şah] Bacı Doğum Yeri – Yılı: Eskişehir / Mihalıçcık / Çardak Köyü – 1954 Etkilendiği Kişi / Kişiler: “Yaşam felsefesini örnek aldığım” dediği Yunus Emre’nin yanı sıra Mevlana ve Hacı Bektaş-ı Veli isimlerini sıralamaktadır. Görüştüğü âşıklar arasında ise Seyitgazili ismet Sefilî, Erzurumlu Âşık Reyhanî [Yaşar Yılmaz], Karslı Âşıklardan Murat Çobanoğlu ve Şeref Taşlıova’nın çalışmalarından etkilendiğini belirtmektedir. Şiirlerindeki Konular: Toplum yaşamında birçok konuya değindiğini belirten Âşığın şiirlerinde öne çıkan tasavvufi konulardır. Eser Sayısı: Halen üzerinde çalıştığı eserleriyle birlikte ~3500 şiir; ~300 müzikli eser. Eskişehir ili, Mihalıçcık ilçesi, Çardak Köyü’nde dünyaya gelen, Ze[y]netiye ve Osman Aydın’ın kızı olan Durşen Hanım, ilköğrenimini köyünde ve orta öğrenimini Mihalıçcık’ta tamamlamıştır. 1966 yılında Mehmet Mert ile evlendikten sonra Eskişehir merkeze taşınmış ve halen burada yaşamını sürdürmektedir. Çocuk yaşlarından beri şiire ilgisi ve yeteneği olan Nurşah Bacı, yörelerinde düzenlenen Yunus Emre şenliklerine izleyici olarak katıldığı yıl [1978], çevresinde yazdığı şiirleriyle bilindiğinden, şiir okuması için sahneye davet edilmiş ve bu davetin ardından daha geniş bir çevre sağlayarak, radyo programlarına, çeşitli etkinliklere katılmaya başlamıştır. 1980 yılının başında gördüğü bir rüya ile de âşıklığa adım attığını belirten Nurşah Bacı, bu rüyada Seyitgazi Sülalesi’nden saz aldığını ve bâdeli olduğunu açıklamıştır. Gördüğü rüyanın etkisiyle sazı kendi kendine çalarak öğrenen Âşık, mahlasını ise, katıldığı bir şenlikte yer alan efeler tarafından, “Yunus’tan şiir açmışsın, Seyitgazi’den de mahlasını al” ifadeleriyle verildiğini belirtmiştir. Eskişehir Halk Eğitimi’nde müzik dersi veren Erkan Ertuğ’dan sazına dair birçok şey öğrenen Nurşah Bacı, ustası olmadığından gelenek adına öğrenmek istediklerini görüştüğü meslektaşlarından Âşık Reyhanî, Âşık Murat Çobanoğlu, Âşık Şeref Taşlıova, Âşık Sefilî’den edinmiştir. Ayrıca, halkevi kütüphanelerinde âşık şiirleri, kitapları okuyarak, araştırarak da geleneği tanımaya başlayan Âşık, zamanla âşıklar bayramı ve festivallere katılmaya başlayarak, bu şekilde de gelenek adına bilgi sağlamıştır. Üç çocuk annesi olan Âşık Nurşah, bu sorumluluğunun yanı sıra edinmiş olduğu çevrede başka kadın âşık olmamasının zorluklarını yaşasa da sanatını ailesine, akrabalarına kabul ettirmeyi başarmıştır. Âşığın, dile getirdiği konular, insan, tabiat, din ve tasavvuf olarak dört başlıkta toplanabilir. Aşk, sevda konulu şiirlerinde, “Leyla, Şirin, Aslı” gibi halk hikâyelerindeki isimleri kendisiyle özdeşleştirmekte, bu vb. ifadelerle de anlatımını güçlendirmektedir. Bâdeli âşık olmanın ayrıcalığını yaşadığını belirten Âşık, etkinliklere yöresel kıyafetleriyle katılmakta yöresini ve kültürünü bu şekilde temsil etmek istediğini aynı zamanda bunu bir görev bildiğini belirtmektedir. Çıraklık edeceği bir ustası olmayan Âşık Nurşah, çırak olamasa da bir çırak yetiştirmeyi çok istemiş; fakat, çevresine yapmış olduğu tekliflerden bir sonuç alamamıştır. Âşık meclislerinde erkek âşıklarla atışma yapabilen, nadir kadın âşıklardan olan Nurşah Bacı, gelenek içinde oldukça aktiftir. Yurtiçinde düzenlenen âşıklar bayramı, festivallerin yanı sıra yurtdışında da çeşitli etkinliklere katılan, sayısız ödüllere ve aynı zamanda dört kaset çalışmasına sahip olan kadın âşık, 2004 yılında gitmiş olduğu Hac’dan dönüşünde saz çalıp-söylemeyi bırakmıştır; fakat, şiirlerini yazıp-okumaya, irticâlî şiir söylemeye devam etmektedir37 . Sanat yaşamındaki bu değişikliği yine görmüş olduğu bir rüya ile açıklayan Âşık, bu rüyadan sonra çalıp­ söylemesi için vaktinin dolduğunu anladığını; fakat, geleneği bu vasıfları olmadan da yaşatabileceğini belirtmiştir. Yaşamını anlattığı ve eserlerinin yer aldığı bir kitap hazırlığı içerisinde olan Durşen Hanım, halen çeşitli etkinliklere katılmakta, şiirlerini yazmaya devam etmektedir. Âşık Nurşah, âşıklık geleneği içerisinde var olmaya başladığı ilk yıllar kadın âşık olarak tek kalmanın zorluklarını yaşadığını, ilk zamanlar çevresinden, eşinden tepkiler görmesine rağmen yılmadığını, kendisini mesleğinde ispatlayınca eşinin yardımcı olduğunu ve hatta çevresinden saygı görmeye başladığını belirtmiştir. Yaklaşık 35 yıldır sazını icrâ eden Âşık Nurşah, 2004 yılının başlarında Hacca gitmiş ve bu ziyaret sonrasında sazını çalıp-söylemeyi bırakmıştır ve artık, sadece kalemini elinden düşürmediğini söylemektedir. Daha önce de belirttiğimiz gibi bâdeli âşıklardan olan Nurşah Hanım, bu durumu: “Hak’tan aldım, bu benim fazla açıklama yapamayacağım bir durum, Arafat’ta bir söz verdim ancak sonra ne olur?” açıklamalarının yanı sıra: “Beni susturdular, elbet bir gün adalet yerini bulur” sözleriyle çelişkisini dile getirmiştir. (Mert, 2005, 2008; Kişisel Görüşme) Yapılan görüşmeler-araştırmalardan sonra, mesleğinin en verimli diyebileceğimiz döneminde, Âşık Nurşah’ın yaşam koşulları ve yaşadığı toplumun geçmişten gelen yanlış bilgileri, önyargıları düşünüldüğünde; mesleğinde neden değişiklikler yaptığını tahmin etmekteyiz. Bu durum sonucunda ortaya çıkan soruları, ilgili makamlara giderek görüştük ve bu çelişkileri yaşayan kadın âşık özelinden bir cevap aradık. Son olarak Diyanet işleri Başkanlığı’na gönderdiğimiz dilekçemize aldığımız cevap genel bir açıklama olsa da sorumuza karşılık olarak yollanması bizi aydınlatmıştır. Belirtmeliyiz ki, birçok etkinlikte yer alması beklenen Nurşah Bacı’nın, sazını tekrar çalması doğrultusunda gelen istekler, kendisini de harekete geçirmiştir. Yaptığımız bu yazışmalar sonucunda, Diyanet işleri Başkanlığı’ndan aldığı cevaplar, kendisine ve özellikle çevresine yeterli gelirse, bu doğrultuda icrâsına devam edeceğini açıklamıştır. #DurşenMert #KadınAşıklar #NurşahBacı

  • Dudu Karabıyık

    Dudu Karabıyık [1895 – (?)]: Âşık Seyrâni’nin torunu idris’le evli olan Dudu Hanım, üç çocuk annesidir. Kayseri, Develi’li olan Dudu Hanım, Âşık Ali Çatak’ın kendisiyle yaptığı bir görüşmede [1978]; âşıklığın kendisine nereden geldiği sorusuna: “Seyrânî’nin yanı sıra Seyrânî’nin kızlarının da âşık olduğunu, onların da birçok deyişi olduğunu, o soydan gelen herkesin âşık olduğunu” söylemiştir. #DuduKarabıyık #KadınAşıklar

  • Cevheriye Banu Hanım

    Cevheriye Bânu Hanım [1863 – 1916] : Çankırı’nın Çerkeş ilçesine bağlı Atkaracalar köyünde doğan Bânu Hanım, köyün hatırı sayılır ailelerinden birinde yetişmiştir. Ailesi çiftçilikle uğraşan Bânu Hanım’ın babası Gazi Mustafa Bey, annesi Fatma Hanım’dır. Çocukluğunda ve daha sonraki yıllarda da köyünün dışına neredeyse hiç çıkmamış olan Bânu Hanım köy mektebinde okumuştur. Evlerine başka köy ve kasabalardan birçok misafirin geldiği-kaldığı, sazlı­sözlü sohbetlerin edildiği buağırlamalardan oldukça hoşnut olan babası, aydın bir insandı ve Bânu Hanımı’da bu sohbetlerden alıkoymazdı. Bânu Hanım’da bu irfan ehli kişilerin hizmetinde bulunur, onların sohbetlerinden yararlanırdı. Çeşitli illerden gelen saz şairlerinin -en sık gelen ziyaretçileri ise Geredeli Saz Şairi Âşık Figâni idi­sohbetlerini büyük bir ilgiyle dinleyen Bânu Hanım, ilk şiir derslerini bu ortamlardan aldı ve bu misafir odası bir bakıma Bânu Hanım’ın yetiştiği okul oldu. Daima neşeli, sohbetlerin de oldukça girişken olan Bânu Hanım, 20 yaşındayken babası vefat etmiştir. Yaşamı boyunca hiç evlenmemiş, babasının sağlığında olduğu gibi onun ölümünden sonra da bu sazlı-sözlü sohbetleri devam ettirerek misafir odasını bir irfan ve edebiyat kulübü gibi yönetmiştir. Şiire merakı saz şairlerini dinlemekle başlayan Bânu Hanım, sonraları bağlı olduğu tarikatta da Ilgaz’ın Yerkuyu Köyü’nden [Kadiri] şeyh oğlu Mehmet Nuri Efendi’yi örnek almıştır. Mehmet Nuri Efendi’ye bağlılığını gösteren şiirlerinin yanı sıra Mehmet Nuri Efendi’nin de bu yazılanlara karşılık veren şiirleri mevcuttur. Çankırılı Bânu olarak da tanınan Cevheriye Bânu Hanım, mahlas olarak yalnızca Bânu adını kullanmıştır. 1916 yılında vefat etmiş, bir divan teşkil edecek derecede çok olan şiirlerini her nedense vefatından iki sene önce yakmıştır ve bugün elde pek az şiiri vardır. #cevriyebanuhanım #KadınAşıklar

  • Cemile Bayraktar

    Cemile Bayraktar [1862 (!?) – 1945]: Âşık Zikri’nin kızı olan Cemile Hanım, Kasap eşrafından Hüseyin Ağa ile Kastamonu-Mergüze’de evlenmiştir. 1924’de kocasını kaybeden Cemile Hanım, dönemin büyük bir yeteneğe sahip ve âşık tarzının her yönüne vakıf olan Âşık Yorgansız’ın [Hakkı Bayraktar] annesidir. Saz çalmayı bilen Cemile Hanım’ın güzel şiir söylediği ve torununun [Âşık Yorgansız’ın oğlu] ifadesine göre de lirik bir üslûba sahip olduğu bilinmektedir. #CemileBayraktar #KadınAşıklar

  • Ayşe Çağlayan

    Ayşe Çağlayan [1930 /1939 – 2007]: Şiirlerinde “Çağlayan”, “Ayşe” veya “Ayşe “Çağlayan mahlaslarını kullanan âşık, Adana’nın Kadirli ilçesi’ne bağlı Harkaçtı [Dikirli] Köyü’nde dünyaya gelmiştir. Evli ve üç çocuk annesi olan Çağlayan, şiir söylemeye küçük yaşlarda başlamıştır. Âşığın, annesi Şerife Güngören ağıtlar, babası Ömer Hacı [Ekşi Ömer] çeşitli konularda şiirler söylemiştir. Evlendikten sonra eşine duyduğu aşkla da daha güzel şiirler yazdığını belirten Çağlayan, eşinin de [Muzaffer Çağlayan] karşılıklı şiir söyleme yeteneği sayesinde şiirlerini geliştirmiş ve çeşitli il / ilçelerde düzenlenen âşık sanatı etkinliklerine eşiyle birlikte katılmıştır. Kendisini yetiştiren kimsenin olmadığını yalnız Hazım Demirci’den atışma konusunda bilgi aldığını belirtmektedir. Âşıklığa yönelen 23–24 yaşlarında Fatih Kahraman adında bir çırağı vardır. Saz çalamamanın eksikliğini duyan Çağlayan Halk Eğitimin açmış olduğu kurslara giderek dersler almışsa da âşık meclislerinde saz çalmamaktadır. Birçok toplantı ve sempozyumlara katılma isteğine rağmen davet edilmeyen Çağlayan 1985 yılında Kadirli’de Âşıklar gecesi düzenlemiştir. 1981 yılına kadar olan 91 şiirini “Çağlayan Âşıklar” kitabında yayınlamıştır. #AyşeÇağlayan #KadınAşıklar

bottom of page