Genel Hatlarıyla Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri
I.1923-1940 Dönemi
a-Memleket Şiiri
Tanzimat’tan bu yana büyük şair olarak tanınan şairler bu dönemde şiirlerini yazarlar veya eski şiirlerinin yeni baskılarını yapar. Özellikle Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’in hem bu dönemde hem sonraki dönemlerde şairler üzerindeki etkisi büyüktür.
Şiirleri toplu olarak yayınlanmamakla birlikte Yahya Kemal (1884-1958) yine de dillerde dolaşan şiirleriyle şiir ve edebiyat hakkındaki sohbetleriyle yeni nesilleri etkilemiştir. 1921’de Dergah’ta çıkan “Üç Tepe” ve “Memleketten Bahseden Edebiyat” yazıları sembolik bir değer taşır. İlk makalesiyle kastedilen Çamlıca, Tepebaşı ve Metristepe’dir. Yani edebiyat artık Çamlıca ve Tepebaşı’ndan ayrı Metristepe’den konuşacaktır. Yahya Kemal büyük bir şair olarak sık sık anılır.
Ahmet Haşim (1887-1933) gündelik kaygılardan uzak bir şiir çizgisi takip etmiştir. Genelde değişmeyen bir kelime kadrosu vardır. 1926’da yayınlanan Piyale isimli şiir kitabı büyük bir ilgi uyandırır. Kitabın önsözündeki şiire dair görüşleriyle Haşim hem kendi döneminde hem sonraki dönemlerde hatırlanmış ve eleştirilmiştir.
Çok güçlü olmalarına rağmen Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’in şiiri AtaTürk döneminde görülen genel şiir manzarasının dışındadır. Bu döneme hakim şiir anlayışı Faruk Nafiz Çamlıbel (1898-1973) Anadolu’yu ve milli heyecanları dile getirdiği şiirdir. Faruk Nafiz’in bu yolda yazdığı en önemli şiiri “Han Duvarları”dır. Şiir onun Ankara’ya geçtikten sonra Kayseri’ye tayin edilmesi dolayısıyla yaptığı yolculuğun bir hikayesini anlatır. Şiirimizin Anadolu’ya açılması ve bakışı bakımından sembolilk bir değere sahiptir. Han Duvarları modern şiirle halk şiirini birleştirmesi bakımından da önemlidir.
Bu dönemin fikir ve edebiyat hayatında önemli bir rol oynayan bir yayın olarak Hayat dergisini görüyoruz. Milli ve çağdaş yazarların hemen hepsi bu dergide toplanmıştır. Bu dergide Nafiz’in “Sanat” isimli şiiri yayınlanmıştır. Halk zevkine ve sanatına dönüşü ifade eden şiirin son kıtası şöyledir:
Başka sanat bilmeyiz karşımızda dururken
Yazılmamış bir destan gibi Anadolu’muz
Arkadaş, sen bu yolda Türküler tuttururken
Sana uğurlar olsun, ayrılıyor yolumuz!
Şairin bu yolda yazdığı şiirlerin büyük bir kısmı Çoban Çeşmesi (1926) ve diğer kitaplarında toplanmıştır.
Faruk Nafiz’in yanında memleketçi şiir çizgisinde şiir yazan şairler arasında Kemalettin Kamu (1901-1948) ve Ömer Bedrettin Uşaklı (1904-1946) vardır.
Memleket manzaraları ve insanlarını tasvir eden bu şairlerin yanında bir de folklorik unsurlardan yararlanan isimleri de hatırlamak gerekir. Bu isimlerden biri Ahmet Kutsi Tecer (1901-1967)dir.
Bu dönemde önemli bir gelişme de halk evlerinin açılmasıdır. Halkevlerinin çıkardığı dergiler arasında bizzat Atatürk’ün ismini verdiği Ülkü dergisi bunlar arasında diğerleri için öncü durumundadır.
İnönü döneminde yazılan şiirler daha karamsar, gerçekçi ve eleştirel bir özellik taşır. Bunların çoğunluğu öğretmen şairler tarafından yazılmış böylece memleketçi şiirin Anadolu’nun her tarafına yayıldığını göstermiştir. Bunlardan biri olarak Ahmet Kutsi Tecer de halk şiir ve folklorundan yararlanmıştır. Aşık Veysel’i keşfetmiş ve onun vatan boyunca sevilmesini ve tanınmasını sağlamıştır. Hece veznini kendine has bir üslupla ifade etmekle diğer şairlerden ayrılan Tecer, Ülkü dergisini 1941-1945 yılları arasında idare etmiştir.
Folklorik unsurları şiirinde kullanan bir diğer şair Bedri Rahmi Eyüboğlu’dur. Şairin şiiri resmiyle birlikte yürür.
Bazı şiirlerini Ankaralı Aşık Ömer takma adıyla yayınlayan Behçet Kemal Çağlar (1908-1969) memleketçi şairler arasında zikredilebilir. Fakat o daha çok AtaTürk’ü hamasi duygularla anlatan şiirler yazmıştır. Bu yüzden “devrim şairi” ve “AtaTürk şairi” olarak nitelendirilmiştir. Bazı şiirleri Ülkü’de yayınlanmıştır.
Genel olarak bu çerçevede düşünebileceğimiz Salih Zeki Aktay (1896-1970), Ali Mümtaz Arolat (1897-1967) ve Mustafa Seyit Sutüven (1908-1969) memleket şiirleri yazmış olmakla birlikte yunan mitolojisine ağrılık veren unsurlarla yazdıkları şiirlerle farklılık gösterirler.
Anadolu ve Anadolu insanını, AtaTürk ve inkılaplarını milli mücadeledeki kahramanlıkları anlatan memleket şiiri 1929’dan sonra Nazım Hikmet Ran (1902-1963)ın elinde ayrı bir çehreye bürünür. Bundan sonra sadece Anadolu ve AtaTürk anlatılmıyor artık Anadolu insanının sorunları dile getiriliyor ve bu sorunlara Marksist yaklaşımlarla çözüm getirilmeğe çalışılıyordu. Dolayısıyla şiir siyasi ve ideolojik olarak ayrı bir mahiyet kazanır. Fakat bizi asıl ilgilendiren aslında şekil ve üslupta da görülen değişikliktir. Nazım Hikmet 1921’de gittiği Rusya’dan 1924’te farklı bir şiir anlayışıyla döndü. Aydınlık dergisinde çıkan şiirleri yüzünden bir soruşturma geçirir 1925’te da Rusya’ya kaçmak zorunda kalır. 1928’de memlekete döner ve Zekeriya Sertel’in çıkardığı Resimli Ay dergisinde eski şiir ve şairler aleyhine bir kampanya açar ve şiir kitaplarını peşpeşe yayımlar. Resimli Ay dergisinde 1929’da çıkan “Putları Yıkıyoruz” başlığı altında iki önemli yazısı çıkar. Bunlar Abdülhak Hamit ve Mehmet Emin Yurdakul’un şiirlerini eleştiren, Hamit’in bir dâhî olmadığını ifade eden ve onların şiirinin devrin arzu ettiği şiir olmadığını dile getiren yazılardır. Kendisinden önceki bütün şiir şekil kalıp ve normlarını eleştiren bu yazılar Türk edebiyatında bir tartışmaya yol açar. Yakup Kadri, Ahmet Haşim ve Hamdullah Suphi (Tanrıöver) eski şairlere karşı haksız olduğunu söyledikleri bu şiirlere karşı çıkar. Nazım Hikmet bu üç şairi de hicveden şiirlerle karşılık verir. Daha sonra ilk şiir kitabı olan 835 Satır’ı yayınlar. Ardından 1929-1936 yılları arasında peşpeşe sekiz şiir kitabını yayınlar.
Bu şiirlerde eski mısra beyit ve kıta biçimleri artık yeni mısralara bölünerek yeni mısra ve satırlar oluşturulur. Vezin ve kafiye tamamıyla reddedilmemektedir. Bir çeşit grafik şiiri özelliği taşımaktadır bu şiirler. Onun şiiri şekil ve muhteva bakımından zengindir. Fakat bu şiir şiiri fazlasıyla nesrin emrine vermek ve Marksist ideolojinin bir propagandası olmak bakımından eleştirilmiştir. 1938’de tutuklandığı mahkeme tarafından 28 yıl hapse mahkum edilen Nazım Hikmet’in şiirleri ancak ölümünden sonra 1965’te yayınlanan kitaplarıyla okurla buluşmuştur. Nazım hikmet’in şiiri Orhan veli şiiri gibi bir ses getirmemiş ve bir neslin okuduğu şiir modası haline gelememiştir.
b-Şiirde Bireyci Eğilimler ve Bağımsız Şairler
Cumhuriyet dönemi şiirinin ilk döneminde realist çizginin bir devamı kabul edebileceğimiz “Memleket Şiiri”nin yanında romantik çizginin değişik bir devamı olarak görebileceğimiz, kısa süre devam eden Yedi Meşaleciler gibi bir şiir hareketi ve şiiri kendi beni etrafında geliştiren bağımsız şairler görünür.
Yedi Meşaleciler isimlerini 1928’de çıkardıkları Meşale adlı dergiden ve ortaklaşa yayınladıkları Yedi Meşale isimli şiir kitabından alırlar. Ahmet Haşim’i üstad olarak kabul ederler. Yedi Meşaleciler şunlardır:
1. Muammer Lütfi (Bahşı)
2. Sabri Esat (Siyavuşgil) çeviri
3. Yaşar Nabi (Nayır) Varlık (1933)
4. Vasfi Mahir (KocaTürk) edebiyat tarihi ve araştırmaları
5. Cevdet Kudret (Solok) edebiyat tarihi ve araştırmaları
6. Ziya Osman (Saba)
7. Kenan Hulusi (Koray) hikaye alanı
Yedi Meşaleciler yayınladıkları kitabın önsözünde “Ayşe-Fatma” terennümü dedikleri ve bir “beylik edebiyat” olarak gördükleri Memleket Şiiri’ne karşı çıkarlar. Onlar hülya ve sanatın ağır bastığı gerçek şiiri verme çabası iddiasındadırlar. Yedi Meşaleciler’in içinde şiire bağlı kalan yalnızca Ziya Osman Saba (1910-1957) olmuştur. Eserlerinin çoğu Varlık’ta yayınlanan şairin şiiri genellikle içe dönüktür. Çocukluk özlemi, hatıraların değeri, aile sevgisi, tanrı sevgisi, küçük mutluluklarla yetinme, kader ve ölüme rıza gösterme ve öte dünya özlemi gibi temalarla O, ev içi şairi olarak bilinen Behçet Necatigil’in müjdecisi gibidir. 1940’tan sonra serbest şekilleri de kullanmıştır.
Kendine has üslubuyla Necip Fazıl Kısakürek (1904-1983)in şiiri Yahya Kemal’in değişiyle “halis şiir” anlayışına yakındır. Şiirleri 1923’ten sonra çeşitli edebiyat dergilerinde yayınlanmıştır. Şiirlerinde halk ve tekke şiirinin unsurları vardır ve hece vezniyle yazılmış şiirlerinin şekille sıkı bir ilişkisi vardır. 1934’te Abdülhakim Arvasi ile tanıştıktan sonra bir huzura kavuşan şairin bu dönemki şiirlerinde mistisizm çok belirgindir. 1943’te Büyük Doğu dergisini çıkardıktan sonra onun şiiri tamamen dini ve siyasi bir hüviyete bürünür. Şiirleriyle genç nesillerini etkileyen Kısakürek, Sezai Karakoç ve İsmet Özel gibi sonraki nesillerin içinden şairleri de etkilemiştir.
Ahmet Hamdi Tanpınar (1901-1962) şiirini kendi rüya ve hayalleri etrafında örer. Başlangıçta usta bildiği Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’in etkisiyle şiir yazan şair Fransız şair Valery’yi tanıdıktan sonra kendi yolunu bulmuştur. Şiirde mükemmeliyete dikkat ettiği için ustaları gibi az yazmıştır. Rüya ve hayal unsurlarıyla dolu şiiri genelde zengin çağrışımlar uyandıran bir şiirdir. Tanpınar şiirinde genellikle folklorik unsurlardan yararlanmamıştır. Yazdığı şiirlerle O, 1900-1950 arası hece vezniyle yazılan şiirlerin şaheserlerinden sayılabilecek şiirler yazmıştır.
Diğer bir bağımsız şair olarak Ahmet Muhip Dranas (1908-1980)da saf şiirin peşindedir. Dıranas, halk şiiri geleneğinden etkilenmekle birlikte daha çok sembolist şiirin büyük temsilcilerinden Baudelaire’den etkilenmiştir. Lisede hocası Tanpınar’dır dolayısıyla şiirinde onun şiirine yakın çizgiler vardır.
Cahit Sıtkı Tarancı (1910-1956) küçük hülyaların ve samimiyetin peşinde bağımsız bir şairdir. Şairin en büyük ihtirası “güzel şiir söylemek”tir. Şiirinde Baudelaire’in etkisi vardır. O bu etkiyle Türkçe’nin ses ve şekline önem vererek Necip Fazıl, Tanpınar ve Dıranas’ın şiirine yakın şiirler yazmıştır. Onun şiirinde bir fikr-i sabit halinde ölüm temi yaşama sevinciyle birliktedir.
II. 1940 SONRASI
a- Garip Hareketi
AtaTürk’ün ölümü ve İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanlığından sonra Türk edebiyatında devrimci ve destansı hava kaybolur böylece memleket şiirinin hızı kesilir. İlk yıllarda Osmanlı, İslam tarihi ve din karşısındaki olumsuz tutumun yarattığı boşluk ve yaklaşan yeni savaşın şairlerin kalbinde hasıl ettiği karamsarlık bu duraklamada önemli bir etkendir. Aslında şiirin tekrara düşmesi ve bıkkınlık yaratması da ayrı bir etken olarak değerlendirilmelidir.
1941’de Garip adıyla ortak bir şiir kitabı yayınlayan Orhan Veli Kanık, Oktay Rıfat Horozcu ve Melih Cevdet Anday’ın şiir hareketi işte böyle bir ortamda doğdu. Kitabın önsözünü Orhan Veli yazmıştır. Bu şiirler Türk edebiyatında önemli bir dönüm noktasına işaret etmektedir. Aslında Orhan Veli’nin 1938’de yazdığı Kitabe-i Seng-i Mezar şiiri ve benzerlerinden sonra bu tarz şiirler yeni bir tarzın habercisiydi. Onların şiirleri başlangıçta çok eleştirildiyse de geniş tartışmalara sebebiyet vermiş sonunda kabul görmüş ve yeni bir şiir hareketinin doğmasına sebep olmuştur.
Garipçiler bizi alışılmış şeylerden şüphe etmeğe davet ederler. Şiir anlayışlarını Garip önsözünden takip etmek mümkündür. Buna göre;
1. Şiiri eski şiirin şairanelik modalarından kurtarıp bilinçaltına yönelerek oradaki saflığı ve çocukluğu bulmak gerekir.
2. Zekanın bir oyunu olan vezin, kafiye, istiare ve mecaz şiir için gereksizdir ve tabiliğe engel olmakla birlikte gerçeği olduğundan farklı gösterirler.
3. Şiir bir söz ve anlam işidir. Onun için sanatlar arası tedahüle engel olmak için onu resim ve müzikle karıştırmamak gerekir. Bu durum eski şiirin cümlesini bırakmağı gerektirir.
4. Şiirde kelime ve mısra güzelliği yerine bütün güzelliği hakim olmalıdır.
5. Zevk değişmeli ve şiirde dindarların, bujuvazinin zevki değil çalışan insanların zevki hakim olmalıdır.
6. Garip önsözü aslında Piyale önsözüne bir cevap olmakla birlikte şiirde sesi ve müzikaliteyi ön plana çıkaran Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’in şiir anlayışına ve Faruk Nafiz’le zirveleşen Memleket Şiirine karşı çıkıyordu. Sokaktaki insanın sesi olmak isteyen bu şiir aslında ihtilalci ve ideolojik içerikli Nazım Hikmet şiirine de bir tepkidir.
Bu şiirde dile getirilen insan ince duyarlılıktan uzak, zeka ve metafiziğe kapalıdır. Fakat Garip şairleri sıradan insanın hayatını ve zevklerini yansıtırken bir zeka işi olan ironiğe de başvurmuşlardır. Bu yüzden bu şiirde nükte ve şaka önemli bir yer tutmaktadır. Batı şiirinden özellikle gerçeküstücülük ve Varoluşçuluktan etkilenen şairler Andre Gide, Andre Breton ve Paul Eluad’dan etkilenmişlerdir. Özellikle “Dünya Nimetleri” eseriyle Andre Gide’in etkisi barizdir.
1940-1950 yılları arasında genç şairleri etkileyen bu şiir akımı Nazım Hikmet’in getirdiği serbest manzumeyi daha da ileri götürerek bir realite haline getirmiş ve büyük şairleri bile etkilemiştir. Ahmet Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı hatta hapiste bulunan Nazım Hikmet bile bu yolda şiirler yazmıştır.
Orhan Veli Kanık (1914-1950) son şiirlerinde geleneksel ifade kalıplarını kullanarak şiirler yazmışsa da ölümüne kadar bu şiir tarzını devam ettirmiştir. Oktay Rıfat Horozcu (1914-1988) daha sonra bu şiirden ayrılıp II. Yeni şiirine katılmış ve sosyalizmle ilgilenerek toplumcu gerçekçi sanat anlayışında bağlı halk ve folklor unsurlarından yararlanıp taşlamalar ve toplumcu şiirler yazmıştır. Melih Cevdet Anday (d. 1915) da daha sonra toplumcu şiirler yazmış ve zeka işi sayılabilecek şiirler kaleme almıştır.
b- Garip Dışında Kalan Bağımsız Şairler
Garip hareketi şüphesiz dönemindeki bütün şairleri içine almamıştır. Bu hareketin dışında kendi şiir anlayışlarını devam ettirip ya da Memleketçi şiir anlayışını kendilerine özgü bir çizgide yorumlayan şairler olmuştur. Bunlardan biri 1940 sonrasının en orijinal şairlerinden olan Asaf Halet Çelebi (1907-1958) He (1942), Lâmelif (1945) ve Om Mani Padme Hum (1953) şiir kitaplarındaki din, masal, rüya ve hayallerden oluşan içe dönük şiiriyle önemlidir. Şiirindeki semboller, ses tekrarları ve özellikle doğu dillerinden alınma kelimeler şairin bilinçaltına tekabül eden gizli duygulardır.
Fazıl Hüsnü Dağlarca (1914-2008 ) Havaya Çizilen Dünya (1935) adlı şiir kitabını yayınladıktan sonra 1940’tan sonra şiir kitaplarını peşpeşe yayınlamış ve ününü bu şiirlerle kazanmıştır. Dağlarca serbest çağrışım yöntemini ilk kullananlar arasındadır. Başlangıcında kendi benliği etrafında dönen şiirler yazan Dağlarca sonraki kitaplarında Türk tarihinin büyük zaferlerini, batı emperyalizmi altında ezilen Vietnam ve Cezayir halklarını destansı bir üslupla anlatmış ayrıca çocuk şiirleri de yazmıştır.
Behçet Necatigil (1916-1979) halis şiirin peşinden koşmuş ve bu şiirler kendi beni arasında bir ilişki kurmuştur. İlk şiirlerinde dış alemin çirkinliklerini anlatmış içi dışı farklı insanlar arasındaki huzursuzluklardan kaçarak huzur bulduğu ailesine ve evine sığınmış bir şairdir. Bu yüzden ona “ev içi şairi” denilmiştir. Sonraki yıllarda divan şiirinin istiare ve tevriye dünyası ve mitolojisinden etkilenen kapalı şiirler kaleme almıştır. Bu zengin içerikli şiirler şairin doğu ve batı kültürünün zenginliğini ortaya koyan şiirlerdir.
Memleketçi şiire yeni bir hava katan Cahit Külebi (1917-1997) saz şiirinin modern bir şairi olarak kabul edilebilir. Bu şairler dışında kendi çizgisini yakalayıp devam ettiren Salah Birsel (1919-1999), Kudret Aksal (1920-1993) ve Necati Cumalı (1921-2001)yı da sayabiliriz.
c- Nazım Hikmet’ten Sonra: Toplumcu Gerçekçi Şairler
Nazım Hikmet’in 1938’de hapse girmesi onun şiir sahnesinden çekilmesine sebebiyet vermişse de ondan fikir ve nazım tekniği bakımından yararlanan şairler onun yolunu değişik bir üslupla devam ettirmişlerdir. Ve onlara yanıltıcı olarak “Toplumcu Gerçekçi” olarak isimlendirilen ve “1940 Kuşağı” olarak da bilinen bu şairler arasında,
1. Rıfat Ilgaz
2. Cahit Irgat
3. Suat Taşer
4. Ömer Faruk Toprak
5. Arif Damar
6. Mehmet Başaran
7. Hasan Hüseyin Korkmazgil
8. Ahmet Arif
dikkati çeker. 1940-1960 yılları arası bir çok şiir kitabı yayınlayan bu şairler Marksist fikirler bağlamında toplumu yansıtmaya ve toplumun sorunlarına çözüm üretmeğe çalışırlar. Yoksulluk, hürriyetsizlik, faşizm, kapitalist sömürü, sosyal adaletsizlik gibi meseleleri işlerken ideolojik kalıp ve sloganlardan uzak dururlar.
Bu yolda şiir yazan Ceyhun Atuf Kansu (1919-1978) başlangıçta halk edebiyatı motiflerinden yararlanırken daha sonra yukarıda adı yazılan toplumcu gerçekçilere katılıp Anadolu’nun acılarını, sevinç ve kederlerini dile getirmiştir.
1946’da CHP Şiir Yarışması’nda ikincilik ödülünü alan Attilâ İlhan (1925-2005) şiiri ve eleştirel yazılarıyla dikkati çekmiştir. İlhan’ın “Sisler Bulvarı” ile 1954’te dile getirdiği şiirleri hem bireysel, hem batılı, hem toplumsal hem de Türk olma iddiası taşıyan imajist bir şiirdir. Fakat onun asıl önemi Mavi dergisinede 1954’te Garip şiirine yaptığı eleştirilerden ileri gelir. Bu eleştirileriler aslında savunduğu “Sosyal Realizm” bağlamında amacına ulaşmamakla birlikte Garip şiirine yönelttiği eleştirilerde etkili olmuş ve bir yönüyle II. Yeni Şiirinin önünü açmıştır. Garip Şiirine yönelttiği eleştiriler kısaca şöyledir:
1. Garip şiiri batıyı taklit ediyor dolayısıyla yerli bir şiir değildir.
2. Yerli bir sanat anlayışına sahip olmadığı için toplum gerçeklerinden uzaktır.
3. Sadece bir anlam şiiri olmaya çalışan Garip Şiiri imajı yok edip bunu bir söz oyunu ve bir şaka haline getirmiştir.
Burada buna benzer eleştirilerin daha önce Hisar Şairleri tarafından dile getirildiğini fakat bunun bir yankı uyandırmadığını ifade etmekte yarar vardır.
d- Hisar Şairleri
Garip şiirine ilk tepki 1950’de çıkmaya başlayan Hisar dergisi etrafında toplanan gençler tarafından yapıldı. Hisar, Mehmet Çınarlı (1925-1999) ve İlhan Geçer (1917-2004)in çabalarıyla 1950-57 ve 1964-80 yılları arasında yaklaşık 24 yıl boyunca çıkardıkları bir dergidir. Bu iki isimden başka şu isimler de önemlidir: Munis Faik Ozansoy, Yahya Benekay, Gültekin Samanoğlu, Mustafa Necati Karaer, Nevzat Yalçın, Nüzhet Erman, Talat Sait Hamlan, Bekir Sıtkı Erdoğan, Yavuz Bülent Bakiler.
Hisar şairleri şu hususlar üzerinde ısrarlar durur:
1. Başka bir milletin özellikle Fransızların taklidi ile milli bir sanat yaratılamaz.
2. Yenilik eskinin içinden doğmalıdır. Dolayısıyla yeni bir şiir için eski reddedilmez.
3. Sanat ideolojiden uzak tutulmalıdır.
4. Şiiri okunmaz ve anlaşılmaz hale getirdiği için Öz Türkçecilik terk edilmelidir.
Edebiyatta geleneğe değer veren bu hareket geleneği reddeden Garip hareketine ve geleneği reddetmekle kalmayıp ideoloji ve siyasete yönelen Nazım Hikmet ve takipçilerinin şiirine ciddi bir karşı çıkıştır. Bu açıdan Hisar hareketini II. Meşrutiyette başlayan Milli Edebiyat Hareketi’nin ve Cumhuriyet döneminde ilk yıllarda görünen Memleketçi Şiirin bir devamı sayabiliriz.
Hisar şairlerinden Mehmet Çınarlı heceyi kullanmakla birlikte esasında aruz vezniyle şiirler yazmıştır. Serbest tarzda yazan şairler de vardır. Sese verdiği önem ve çağrışımlarla Mustafa Necati Karaer önemlidir.
III. 1955 SONRASI: II. YENİ ŞİİRİ
1940-1950 yılları arasında şiirimizi etkileyen Garip şiiri 1950’den sonra kendini tekrar etmeğe ve yozlaşmaya başlamıştır. Hisar şairleri ve özellikle Attilâ İlhan’ın imaja dönen eleştirisiyle Türk edebiyatında 1954’ten sonra yaklaşık on yıllık bir süreyi içine alan bir hareket başlar. Bu hareket Garip’ten sonra gelen bir yenilik olduğu için yanlış bir isimlendirme ile II. Yeni adını almıştır. Ve bu kullanım yaygın olarak kalmıştır.
2. dünya savaşının sona ermesinden sonra, Türkiye’nin batıya ve özellikle Amerika’ya yaklaşması1945’ten sonra çok partili hayata geçilmesi ve 1960 askeri darbesinden sonra özgürlük ortamının oluşturduğu hava II. Yeni şiirinin dünyaya açılmasında önemli bir rol oynamıştır. Yeni tarzdaki bu şiir Yedi Tepe, Pazar Postası, Salkım, Kimsecik, Yeni Dergi ve Papirüs’te kendini gösterir. Bu dergilerde Cemal Süreyya, İlhan Berk, Turgut Uyar, Edip Cansever, Sezai Karakoç ve Ece Ayhan’ın şiirleri yayınlanır. Bu harekete katılan Oktay Rifat 1956’da yayımladığı Perçemli Sokak kitabının önsözünde bu hareketin temellerini ortaya koymaya çalışır. Bundan sonra bu hareketin şairlerinin şiir kitapları peşpeşe yayınlanır.
Esasında Tanzimat’tan sonra görülen romantik hareketin bir devamı olan bu şiir anlayışında şiir bir anlam sanatı olmaktan çıkıp imajist, görüntüsel bir hüviyet kazanır. Anlamdaki kapalılık, kelimeler üzerindeki oyunlar ve kelimelerin birbirine göre konumu zamanla “anlamsız şiir”e kadar varır. Fakat bu şiirin önde gelen şairleri anlamda kapalılığa riayet etmekle birlikte anlamsız şiirden uzak durduklarını, aslında modern insanın karmaşasını, başta kadın ve cinsellik olmak üzere onun sorunlarını yansıttıklarını haklı olarak dile getirirler. Gerçekten de II. Yeni şiiri Garip şiiriyle kıyaslandığında şiirin anlatım tekniklerini genişlettiği ve şiiri gerçekliğin ifadesinin oluşunun ötesinde bir sanat kalıbı içinde sunduğu görülür. Bunun oluşumunda da Gerçeküstücülüğün, Freud’un bilinçaltına dair görüşlerinin ve Marksizm’in Garip şiirine kıyasla görülen güçlü etkisinin payı vardır.
II. Yeni şiirini parıltılı şiir ve değerlendirmeleriyle en iyi ortaya koyan şair Cemal Süreyya (1931-1989)dır. Anlamsız şiire yaklaşan şiirleriyle İlhan Berk (1918-2008) farklılık gösterir. Edip Cansever (1928-1986) ve Ece Ayhan (1931-2002)ın şiirleri de bu kapalılığa yakındır. Son şiirlerinde Behçet Necatigil gibi gelenekten yararlanan Turgut Uyar (1927-1985) ise daha çok toplum ve geleneklerle savaşıp yenik düşen insanın acılarını dile getirir.
Dünya görüşü bakımından II. Yeni şairlerinden ayrılan Sezai Karakoç (d. 1933) II. Yeni’nin güçlü şairlerindendir. Onlardan farklı olarak İslami düşünceyi gerçeküstücü bir tarzda dile getiren ve din duygusunu diriltmeğe çalışan bir üslupla birçok genç şairi etkilemiştir. Cahit Zarifoğlu, Erdem Beyazıt ve Alaattin Özdenören’in İslamcı bir şiirle çıkışlarında bu etkinin rolü vardır.
Hilmi Yavuz (d. 1936), Özdemir İnce (d. 1936), Ataol Behramoğlu (d. 1942), İsmet Özel (d. 1944), Süreyya Berfe (d. 1943) ve Refik Durbaş (d. 1944) genellikle II. Yeni etkisinde kendilerine özgü şiirler yazmıştır. Osman Türkay ve Can Yücel de bu şairlerdendir.
IV. II. YENİ SONRASI İDEOLOJİK ŞİİR
1961 sonrası özgürlüklerin artmasına paralel olarak 1970e kadar süren siyasi tartışmalar olmuş ve bu durum ülkeyi bir kaosa sürüklemiştir. 1968 öğrenci olayları ile ülkede oluşan gergin ortam dönemin şiir anlayışını etkilemiş böylece şiir siyasi-ideolojik bir ortama sürüklenmiştir. Yön, Papirüs, Diriliş, Ötüken, Hisar, Ant, Yeni Dergi, Edebiyat, Türk Edebiyatı, Töre, Devlet, Halkın Dostları, Yansıma, Sanat Emeği, Milliyet Sanat gibi sağ ve sol eğilimli dergilerdeki tartışmalara bakıldığında II. Yeni’nin bir durgunluğa girdiği anda şiirin bir “slogan şiiri”ne dönüştüğü görülür. 1965’ten sonra Nazım Hikmet’in şiirlerinin yayınlanması bu şiir anlayışının gelişmesinde bir etkisi vardır. Bu gelişmede şiirin üç koldan ilerlediği görülür:
1. Sosyalist şiir: Rıfat Ilgaz, Hasan İzzet Dinamo, Cahit Irgat, Suat Taşer, Hasan İzzet Dinamo, A. Kadir, Ahmet Arif, Oktay Rifat
2. İslâmcı şiir: Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Cahit Zarifoğlu, Erdem Beyazıt, İsmet Özel
3. Türkçü şiir: Abdurrahman Karakoç, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu
V. 1980 SONRASI: ÇAĞDAŞ ŞİİRİN MANZARASI
Şiir 1980 sonrası askeri müdaheleden itibaren şiir ideolojik havadan sıyrılıp kendi yatağına dönmüştür. 1980 ve 1990lı yıllarında şiir çalışmaları oldukça dağınık ve Yedi Meşaleciler ve Garip hareketinde olduğu gibi bir topluluk etrafında gelişmemiştir. Seyit Nezir, Veysel Çolak, Hüseyin Haydar, Metin Cengiz, Tuğrul Keskin tarafından imzalanan “Yenibütün: Kendini Biriktiren Bireyin Şiiri” başlıklı şiir bildirisi Broy dergisinde çıkmıştır. Fakat bu bildirinin şiirimizde esaslı bir değişme getirdiği söylenemez. 80 ve 90’lı yılların şairleri henüz eserlerini tamamlamamış ve bir ayıklama süzgecinden geçirmedikleri için onlar hakkında yapılacak değerlendirmeler ister istemez eksik kalacaktır. Yine de 80’li ve 90’lı yılların şiiri için bazı değerlendirmeler yapılabilir: bu dönemdeki şairler geçmişteki büyük şairlere hangi ideolojiye bağlı olursa olsunlar sahip çıkmıştır. Böylece şiirin bir araç olmadığına bir araç olduğuna inanmışlar ve bireyi ön planda tutmuşlardır. Diğer bir ortak özellik bu yıllarda çıkan dergilerde şiir hakkında teorik çalışmaların artmasıdır.
Bunun yanında medyadaki gelişmelere bağlı olarak şiir klipleri için CDler hazırlanmıştır. Dolayısıyla televizyon programlarını dolduran bu tür faaliyetlerle şiir bir Pazar ekonomisine katılmıştır. Şiir artık geniş kitlelere ulaşan ticari bir meta haline gelmiştir. Yine de şiiri gerçek bir sanat olarak yaşatmağa çalışan şairler vardır.
コメント