top of page

Tekerleme

Uyaklarla elde edilen ses ve söz oyunlarıyla ve çeşitli çağrışımlarla birbirine bağlanmış, çoğunlukla, iç ahenk olarak şiir, şekil olarak düzyazı görünümlü, birbirini tutmaz gerçekdışı düşüncelerin sıralanmasıyla meydana getirilmiş sözlü bir halk edebiyatı ürünüdür.

Konu: Tekerlemenin belirli bir ana konusu yoktur. Birbirine aykırı düşünceleri, gerçekdışı, olmayacak durumları biraraya getirip mantık dışı bir takım sonuçlara vararak şaşırtıcı bir etki yaratır. Böyle olunca da dinleyenleri şaşırtmak, eğlendirmek, keyiflendirmek için başvurulan ahenkli bir söz kurgusu olarak karşımıza çıkar.

Bu özellikleriyle tekerlemenin, ilgiyi sıcak tutup anlatılacak olan anlatıya veya yapılacak olan eyleme dinleyicileri, katılımcıları hazırlamak gibi bir işlevi de vardır. Masal tekerlemelerinin bunun yanı sıra bir başka işlevi de masalın gerçekdışı, hayal ürünü olduğunu anımsatmasıdır.

Türleri: 1. Masal tekerlemeleri

2. Oyun tekerlemeleri

3. Tören tekerlemeleri

4. Bağımsız (yalnızca söz oyunu değeri taşıyan) tekerlemeler

Şimdi, bu türlerden en çok bilineni olan “masal tekerlemesi” üstünde duralım.

Masal tekerlemesi: Masalın başında, ortasında uygun yerlerde ve sonunda söylenen, yerine göre uzunca ya da çok kısa (kimi kez birkaç kelimelik) kalıplaşmış bir takım sözlere verilen addır. Masalların çoğunlukla başında ve sonunda, bazen de ortasında yer alan bu tekerlemeler, anlatıma ayrı bir renk vermek ve dinleyenlerin ilgisini çekmek için, anlatıcının en büyük yardımcısıdır. Bunlar bazen uzun (özellikle baştakiler), bazen de çok kısa söz kalıplarıdır. Masalcı, asıl masala başlamadan önce bir takım karışık, şaşırtıcı, akıldışı olayları sanki, kendisi yaşamış gibi anlatır ve bir dengine getirip asıl masalın konusuna geçiverir.

Tekerlemeler temelde şu üç özellik üstüne kurulurlar:

a. Söz yinelemeleri

b. Uyaklar

c. Olağanüstülükler

Örnek 1:“Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler cirit oynarken eski hamam içinde. Enteşeden menteşeden, bir karpuzcu çıktı şu köşeden. Karpuzcudan karpuz aldım, baktım baktım bakakaldım. Sonra aldım bıçağı elime, karpuzun içine daldım. Başladım oymaya, ha oyuyorum, ha oyuyorum, ha oydum, ha oyuyorum, bir türlü sonunu bulamıyorum. En sonunda bir küçük delik yaptım o delikten içeri daldım. Aman efendim neler görüyorum neler…Adıyla sanıyla, yeşiliyle alıylazümrüdüanka dedikleri durup durmuyor mu tam karşımda? Kafdağı’nın üzerinden süzülerek bana doğru geliyor, geliyor ha geliyor derken, tam yanıma inecekken, bir de baktım uzaklaştı, yeniden uçuşa vardı. O uçarken ben koşarken, ben koşarken o uçarken vara vara bir dağa vardık… Bir ulu dağ ki, aman efendim ne dağ, ne dağ… Dağ üstünde bir bağ, bağ dibinde bir dağ, daha nice tepe nice dağ. Derken derken bir de baktım ki bir değirmen, değirmende var üç merdiven. Merdivenlerden bir tanesi taş, bir tanesi toprak, bir tanesi tahta. Taş merdivenlerden çıktım, tahta merdivenlerden indim, toprak merdivenlere basa basa değirmene girdim. Girdim ki ne göreyim… Değirmencinin biri değirmen dönderiyor, karısı da oturmuş yün eğiriyor. İkisinin arasında var bir kara kedi, aman ne kedi, ne kedi… O kedideki gözler, o kedideki kaşlar, o kedideki burun, o kedideki tüyler ve o tüylerdeki pırıltı. Öyle bir pırıltı ki, burdan bakan ötelerdeki öteyi, Çini maçini görüyor. Kara kedinin boynunda da bir kocaman ben var. Aman efendim o nasıl bir ben ki ne ben… O bene baktıktan sonra, artık ne değirmenciyi gördüm, ne karısını gördüm, ne ona baktım ne buna, çıktım çardağa, taş attım çaylağa, sonra da aldım benli kediyi, düştüm yollara. Yollarda tozu dumana kattım, kedinin de ensesine bir toka attım, başladı miyavlamaya, öyle bir miyavladı öyle bir miyavladı ki, cümle alemi başına topladı. Kadın erkek, çoluk çocuk her biri başıma bir taş attı, tümü bir ağızdan bağrıştı, korkudan şaşırdım, Kafdağı’ndan aşırdım. Göründü dağlar, üzümlü bağlar. O bağlara varalım, dağa taşa konalım, hemen şimdi şuracıkta duyulmadık, işitilmedik güzelce bir masal kuralım….

Örnek 2: “Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, o zaman idi kibitten binek, pireden yedek, çavdardan kalkan, çöpten kargı olurmuş. Bu hal ile düştüm yola, vara vara vardım bir Çamlıbel’e. Çamlıbel’de çamur dizde, yetmiş karga beni görünce hep bir ağızdan, gelen ağamız giden ağamız demezler mi? Armudu taşlayalım, dibinde kışlayalım, uzun sözden birisi, ala tavşan derisi, müsaade ederseniz masala başlayalım.”

Bir varmış bir yokmuş” veya “evvel zaman içinde kalbur saman içinde” diye başlayan bu tekerlemeler, masal olaylarının geçtikleri zamanın bir “bilinmeyen zaman” olduğunu ve çok eskilere dayandığını anlatması bakımından işlevseldir. Ayrıca, yine baştan söylenen bu tür tekerlemeler masalın gerçek olmadığını, eğlendirmek, ders vermek amacıyla uydurulduğu konusunda dinleyenleri uyarmak işlevini de amaçlar. Sonunda söylenenlerin işlevi ise, her şeyin olumlu, masal kahramanlarının gönlünce sonuçlanıp mutlu sona varıldığını belirtmek ve dinleyenlere de iyimserlik, umut aşılayıp “iyilerin iyilik, kötülerin kötülük bulacağı” iletisini vermektir. Bu nedenle de çoğu zaman, özetleyici tek bir cümleden oluşur. “Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine” gibi. Bazen de anlatıcı, masalın sonunda anlatan, dinleyen ve söyleyen arasında paylaşılmak üzere gökten üç elma düştüğünü varsayar. Ayrıca kendisinin de orada bulunarak, bu olaylara tanık olduğunu belirtir.

Örneğin: “Bu masalı anlatan da düğünde oynaya oynaya, bugüne kadar gelmiş”. Bu üç elmanın hepsini bir söz oyunuyla kendisine ayıran anlatıcılar da vardır.

Örneğin: “Kırk gün kırk gece düğün ettiler. Geçen gün ben de uğradım. Bana da üç elma verdiler. Birini bana, birini Bölükbaşı’nın Yılmaz’a (Bu masalı anlatanın kendi adıdır), birini masalı söyleyene”.

Bazı masallarda ise istenen bu üç elma, “28-Küçük kardeş” masalının sonuç tekerlemesinde olduğu gibi yerini “kuru üzüm”e bırakır. “Masalımız gitti şambayata, bir tabak kuru üzüm gele bu cemaata”.

Zaman zaman masalın ortasında yer alan ve kahramanların “Derelerden sel gibi, tepelerden yel gibi” geçtiklerini veya “Az gidip uz gidip dere tepe düz gittik”lerini belirten tekerlemeler ise masal olaylarının geçtiği o uzun zamanları kısaltmak içindir.

Örneğin: “Az gidip uz giden, dere tepe düz giden oğlan, sonunda bilmediği bir ülkeye varmış”.

Bazı masalların sonu da “Onlara kömür, bize uzun ömür” diye biter. Anlatıcının araya girip “ölenle ölünmez” gibi, kendi görüşlerini söyleyerek dinleyenleri yönlendirdiği de olur.

Kommentare


bottom of page