top of page

Ünlemler ve Ünlemlerin Görevleri

Duygular; sert, dokunaklı etkilerle birden uyanır, coşkulaşır. Coşkunun söze dönüşmesiyle, yani bir coşkunun etkisiyle içten kopup gelen sevinç, korku, üzüntü, acı, şaşma gibi duyguları daha canlı anlatmaya yarayan sözcüklere ünlem adı verilir.


Ünlemler genel olarak ikiye ayrılabilir:


Çağrı ünlemleri: İkinci veya üçüncü kişileri çağırmak, uyarmak, onlara bir şey sormak için kullanılan ünlemlerdir:

Ey Ulu Tanrım! Hey arkadaş! A iki gözüm, bre yaramaz!..


Duygu belirten ünlemler: Korku, şaşma, sevinç, acı, üzüntü gibi duyguları belirten ünlemlerdir. Cümle içinde pekiştireç, belirteç veya bağlaç görevlerinde de kullanılabilir.

A, a, a! Onu ben mi söylemişim? Üstüme iyilik sağlık...

E! Ne olacak bunun sonu?...


Ünlemler genel olarak böyle bir sınıflandırma içinde incelenebilir. Ancak ünlemler duygularla ilgili oldukları için böyle bir ayrımın kesin olamadığını söylemekte de yarar vardır. Bu nedenle ünlem görevinde kullanılan sözcükleri tek tek değerlendirmek daha yerinde olur. Türkçede sık kullanılan ünlemler şunlardır:


A, kendinden sonra gelen sözcüklerdeki hitapları pekiştirir.


A paşam! İnsan iptida kendisini bilmeli de sonra başkasına öğüt vermeli. (Kani, XVIII.)


Niye boynun bu kadar eğri demişler deveye;

A kuzum, hangi yerim doğru demiş...

(Mehmet Akif Ersoy)


- Böyle şey olur mu? - Olur a! Kim karışır?

- Bunu kim yapmış? - Ben yapmadım a! Ne bileyim kimin yaptığını?


örneklerinde de cevaplardaki yargıyı pekiştiriyor. “A”lar çıkarılınca pekiştirme anlamı kalkar.


Allah bilir a bu adam Koca Ahmet’in ta kendisidir. (Yaşar Kemal)


cümlesinde görüldüğü gibi “a” ünlemleri, söze şaşma, ayırtılı beğenme, sevinme, kızma duyguları katıyor.


E; söze beğenme, beğenmeme, sevinme, şaşma, kızma, acıma gibi duyguları katar. Bu duygulardan hangisini kattığını, cümlelerin kuruluşlarından çok söyleyişte ses tonu belirtir.


E! Artık buna diyecek yok!...

E! Ne olacak bunun sonu?

E! Kim gelmiş?

E! Ne olmuş?


“mi” soru ilgeciyle birlikte kullanılan “e”ler, emirleri pekiştirmek için kullanılır:

Kitaplarımı karıştırma e mi? Bundan sonra da böyle çalış e mi?


Ha, söze isteklendirme duygusu katar; bir konunun birden akla gelişini ya da birden kavranışını gösterir, cümle sonuna gelince kendinden önceki yargıları pekiştirir:


Ha gayret! Ha göreyim seni! Ha şöyle!

Ha, siz bana kitap getirecektiniz, ne oldu?

Ha, şimdi anladım. Ha, evet hatırlıyorum...

Ha ben, ha sen... Ha Ali Hoca, ha Hoca Ali...


Eşit ögelerden önce yinelenirse arada bir ayrım gözetilmeyişini anlatmaya yarar; bağlaç görevindedir:


Bekle ha bekle, bir türlü gelmez. Söyle ha söyle, dinleyen yok ki!..

Tanrının günü işte böyle didin ha didinmez misin? (Tesadüf, Hüseyin Rahmi Gürpınar)


Yukarıdaki örneklerde de olduğu gibi yinelenen emir kiplerinin arasına gelince eylemlerin uzayıp gittiklerini, türlü duygular katarak anlatır:


“Ha bire!”, eylemlerin durmaksızın sürüp gidişinden doğan yakınma ayırtılı duyguların anlatımına yarar:

Ha bire söylüyor! Ha bire yiyordu! Sabahtan beri ha bire konuşuyorum...


Haydi (hadi), söyleyişle değişen bir sertlik, olasılık veya olasılığın artışını pekiştirme anlamı katar.

Haydi koş çabuk! Haydi oğlum, bize bir kahve söyle! Hadi sizin dediğiniz olsun!..

Haydi versin versin de yüz lira versin!

Yüz lirayı gözden çıkaran, beş lirayı haydi haydi verir!...


Hay, söze söyleyişle değişen azarlama, yalvarma, ilenme gibi türlü anlamlar katar; onaylamayı pekiştirir.


Hay yaramaz!.. Hay Allah razı olsun!.. Hay Allah cezasını versin!

- Pencereyi açabilir miyim?

- Hay hay efendim! ...


Ay, birdenbire uyanan duyguların etkisiyle söylenir.

Ay, dişim tuttu! (acı)

Ay, bunu sen mi söylüyorsun? (şaşma)

Ay, ne güzel, ne sevimli şey! (beğenme)

Ay!.. fiuramda bir şey kımıldıyor. (korku)...

Vay, söze sevinç, şaşkınlık, coşku, öfke anlamları katar.


Vay hocam! Vay gözümün nuru efendim buyurun!

Hangi rüzgârdır atan sizleri?.. Lütfen oturun.

Mütehassirdik efendim, ne inayet! Ne kerem!..

(Asım, Mehmet Akif Ersoy)


Vay efendim vay! Bu ne kurum, bu ne çalım? Vay canına!..


Ey, hey, hitapları pekiştirmek için kullanılır. Söze, ses tonuyla canlanan duygu değeri de katar.


Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker!

Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer.

Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber,

Sana aguşunu açmış duruyor Peygamber...

(Mehmet Akif Ersoy)


Bülbüllerin ister seni ey gonce-dehen gel

Gül gittiğini anmayalım gülşene sen gel

Pamal-i şita olmadan iklim-i çemen gel

Ver hükmünü ey serv-i revan köhne baharın.

(Nedim, XVIII.)


İnsanın ikide bir: Ey zekâ ve kültür, biraz ahlak ve ey ahlak biraz zeka ve kültür, diye kubbeleri çınlatası geliyor. (Falih Rıfkı Atay)


“Hey” ünlemi “gidi” ile öbekleşince, geçmişi umutsuz bir özlemle anma duygusunu anlatır:


Nesl-i hazır denilen şey pek acayip bir şey;

hoca rahmetliye bak, oğluna bak, hey gidi hey!

(Mehmet Akif Ersoy)


Ya, konuşma dilinde görülen bir ünlemdir.


• Sorulu yargıları pekiştirir:

Herhangi bir hadise üzerinde uzun boylu durmaya ve ondan hükümler çıkarmaya, zati, vaktimiz yoktu ya!.. (Zoraki Diplomat, Yakup Kadri Karaosmanoğlu)


• Beklenmedik olumsuzluğu pekiştirir:

Beni çıldırtan cihet de orası ya?

Hırsızlık malı değil ya?

(Hüseyin Rahmi Gürpınar)


• Söyleyiş özelliğiyle, ses tonuyla cümleye soru anlamı katar:

Ya kar yağarsa? Ya gelmek istemezse?


“Ya” ünlemi; “Dünya bu ya!..”, “ İyi ya!..” örneklerinde olduğu gibi cümleye onaylama anlamı katar.

“O kitapları istiyordunuz ya; işte getirdim.” cümlesinde olduğu gibi anımsatıcı bir bağlaç görevinde de kullanılabilir.


Bunların dışında Türkçede kullanılan diğer ünlemler; hay, ay, vay, ah, vah, oh, yahu, ooo, uf, of, öf, eyvah, yazık, aferin, yaşa, yaşasın, sağ ol, var ol gibi sıralanabilir.


Bu ünlemlerin bazılarının yer aldığı örnekleri aşağıda göreceksiniz:


Vay yüz bin vay kim dil-dârdan ayrılmışam

Fitne-ceşm ü sahir-i hun-hardan ayrılmışam.

(Fuzuli, XVI.)


Bir ah çeksem karlı dağlar kül olur.

Billah bu gamhane bir ah etmeye değmez.

(İzzet Molla, XIX.)


Eyvah!.. ne yer ne yâr kaldı,

Gönlüm dolu ah ü zar kaldı.

Eyvah, melek de mahvolurmuş!

(Makber, Abdülhak Hâmit Tarhan)


Ebna-yı dehr her hünere aferin verir

Ya Rab, bu aferin ne tükenmez hazinedir?

(Nabi, XVII.)


Vah vah, pek yazık! Vah vah, aldanmışım!

Oh, ne güzel hava! Oh, dünya varmış!

Ooo, maşallah, ne güzel! Ooo! Bakınız kimler geliyor?

Uf, canım yandı! Uf, dişim gene pek fena tuttu!..

Of, bıktım artık!.. Oooof! Bu ne çekilmez gürültü?

Öf!.. Ne kötü koku? Öf, ne densiz adam!..

O kadar masrafa yazık!

Yazık, ben böyle olmasını istemezdim!

Oh olsun! O kadar söyledim de dinlemedi.

Yaşa, var ol!.. Yaşasın Türk ulusu!.. Yaşasın ordu!..


Her sözcük türü gibi eylemler de kimi durumlarda ünlemleşir:

Koşun! Hırsız kaçıyor! Yakalayın!..

Sakın böyle söyleme!.. Bir daha yapayım deme, sakın!..


Coşkuyla birden duygulanmanın etkisiyle ağızdan çıkıveren sözler de yazıda ünlem işareti ile bitirilince çeşitli duygu değerleri kazanır. Ünlem işareti, vurgu ve ses katkısı sağlayarak onları birer cümle gibi geniş anlamlı kılar: Yazık!..., Afacan!..., Yaramaz!.., Hain!.., Dehşet!.., Korkunç!.., Dikkat!.., İleri!.., Ateş!.., İmdat!.., Hayret!..


Yukarıda sıralanan ünlem sözcüklerinden başka belirtme vurgusuyla değişik sesle söylenmiş adlarla ad değerindeki sözcükler ve hitaplar da birer ünlemdir:


Leyli! dedi verdi can-ı şirin

Ol âşık-ı bikarar ü miskin.

(Fuzuli, XVI.)


Sarı kedim,

Siyah kedim,

Beyaz kedim,

Adı “Rengin” olsun dedim.

Rengin! Rengin! Rengin! Rengin!

Kedim işitmedi lakin...

(Şermin, Tevfik Fikret)


Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri! (Atatürk)


Kişilere, kişi niteliğinde sayılan varlıklara seslenmek için kullanılan bütün sözcükler vurgu, durgu, ton ve söyleyiş özellikleriyle ünlem olur:


Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın! (Mehmet Akif Ersoy)


Sevgi, üzüntü, öfke, birden karşılaşma, korku gibi türlü duyguların etkisiyle, çeşitli nedenlerle söyleniveren coşkulu sözcüklerle söz öbekleri de, içlerinde ünlem sözcükleri bulunmasa da, birer ünlem sayılır:

Ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge

Ne açar kimse kapım bad-ı sabadan gayri!

(Fuzuli, XVI.)


Karınca eğlenir: - Beyim,

Şimdi rask edin ne var?

Yazın çalan, kışın oynar!

(Şermin, Tevfik Fikret)


Sert, dokunaklı, coşkulu seslerle söylenmiş eylemler; komutlar ve cümle değerli sözler de birer ünlem sayılır:

Bölük dur! Sağa dön!..


Sevinç, korku, dargınlık gibi türlü duyguları yansıtan; coşkulu söylenen yanıt belirteçleri de birer ünlemdir: Evet, Hayır, Pekiyi, Hay hay, Olur, Yok, Değil, Olmaz, Asla...


Yansımalar da ünlem olarak sık sık kullanılır.

Miyav... O kim?

Beyaz kedi,

Siyah kedi,

Sarı kedi...

(Şermin, Tevfik Fikret)


Diğer sözcük türü gibi ünlemler de yapıları bakımından çeşitlilik gösterir:

• Yalın ünlemler birer hecelidir: a, e, ha, ey, ya, ay, vay, ah, vah , oh, hişt, o, uf, üf,...


• Türlü biçimlerde türemiş, birleşmiş, öbekleşmiş olanlar: yahu, eyvah, yazık, aferin, yaşa, sağ ol, var ol,...

bottom of page