Şeyhî
Sultan I. Murad, Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmed ve II. Murad'ın padişahlıkları zamanında yaşamış olan Şeyhi, İran'da hekimlik, tasavvuf ve hikmet tahsili yapmıştır. Osmanlı sarayında itibar görmüş, sonra Kütahya'ya dönerek bir aktar dükkanı açmış, eczacılık ve hekimlik yapmıştır. Bilhassa göz hekimliği alanında büyük şöhret yapmış, Çelebi Sultan Mehmed'i iyileştirmiştir. Bu hadise üzerine padişah, şaire büyük ihsanlarda bulunmuş, hususi doktoru tayin etmiş, Tokuzlar adındaki bir köyü Şeyhi'ye tımar olarak vermiştir. Şeyhi, köye giderken, köyün eski sahipleri şairin yolunu keserler ve onu döverler. Şeyhi saraya geri döner ve halini anlatmak için "Harname" adlı mesneviyi yazar. Padişah da yol kesen köylüleri cezalandırır, şaire ihsanlarda bulunur.
Harname, hiciv türünün başarılı örneklerinden biridir. Şeyhi, bu eserinde ince bir mizah ile insani zaafları hicvetmiştir. Eserin kahramanı bir eşektir. Hakettiğinden fazlasını ister. Çayırda gördüğü eşeklere özenir. Onlar gibi olmayı ister. Fakat bu hatasının sonunda kulaklarından ve kuyruğundan olur.
İnsanların imkanlar bakımından eşit olmadıkları, kiminin doğuştan imtiyazlı olduğu, kiminin ise ne yapsa yoksulluktan kurtulamadığı ana fikrinden hareketle şair şu mesajı verir: Her şeyin mutlaka bir bedeli vardır.
NUBİŞTEN FERHÂD SÛRET-İ
ŞİRİN-RA BER-SENG
Turup Ferhâd yirinden ferah-nâk
Kuşandı mest-i şeydâ cüşt ü çâlâk
Pes itdiler bir ulu taga irşâd
Ki kûh-ı Bisütûn dinür ana ad
Anunçün kim kamu seng idi hâre
Katı buhl ehli gönli bigi kara
Bu da’vâ-gâhdan âşüfte Ferhâd
Yügürdi ol taga-dek şöyle kim bâd
Çü taş işini itmiş idi pîşe
Eline aldı evvel tîg ü tîşe
Kaya şeklinde kıldı nakş ü tasir
Ki nakkaş idemez kâğıda tahrir
Temâsil itdi dürlü işret-engiz
Hemân Gülgûn u Şîrîn Şâh u Şebdîz
Yazar şîşeyle taşa şekl-i Şîrîn
Niteki Erjeng nakşın Mânî-i Çîn
Şu resme kim kimesne görse nâ-gâh
Kalurdı ol nakşa hayrân eyleyûp âh
Rivayetdür ki bir yiğit safâdan
Olur ol sûrete âşık havâdan
Nice yıl kaldı karşusına hayrân
Ki bir kuyruk bulundu sonra dermân
Eritdi yüreği yağın anası
Ki kuyruk oldu ol derdün devâsı
Ecep mi derde dermân olsa kuyruk
Ki şimdi kuyruk ile oldı buyruk
Bu kuyrukla cihân rûbâhı bâzî
Nice bin gürg ü şîre virdi bâzî
Sakın kuyruhdan erzân oldısa narh
Ki tograr eridür bu tâbe-i çarh
GAZEL
Gönül almaga kıldun âl iy dost
Ne gönül cânı dahı al iy dost
Şol harâmî gözüne kan içmek
Emdügün süd bigi helâl iy dost
Ne saâdetlü ilduzun var kim
Kutlu olur görene fâl iy dost
Biz kula sabr u sen şeha insâf
Bu iki oldu key muhâl iy dost
Geçmezem kaametün hevâsından
Ki budur hadd-i i’tidâl iy dost
Boynuma sal saçun belâsını kim
Olmasun boynuna vebâl iy dost
Sâz ü söz ile ûd isem ne aceb
Işk eli virdi gûş-mâl iy dost
Gönül uçmak diler kapunda veli
Can kuşıdur şikeste-bâl iy dost
Zülfin uzatdı gam hikâyetini
Kanı Şeyhî’de ol mecâl iy dost
GAZEL
Didüm visâline irmek didi hayâl-ı muhâl
Didüm cemâlüni görmek didi mübârek fâl
Didüm yüzümi yüzüne didi sürme yüzin
Didüm tozunı gözüme didi ki sürmedür al
Didüm ki kaametün âfet didi ne togru haber
Didüm ki kaşlarun eğri didi ne egri hayâl
Didüm yitürdi kemâlün didi eyâ noksân
Didüm irürdi cemâlün didi güneşe zevâl
Didüm ki Şeyhî’yi ışkun didi ki öldüriser
Didüm harâmi gözüne didi kanı halâl
HAR-NÂME Bir eşer var idi zâif ü nizâr Yük elinde katı şikeste vü zâr Gâh odunda vü gâh suda idi Dün ü gün kahr ile kısuda idi Ol kadar çeker idi yükler ağır Ki teninde tü komamışdı yağır Nice tü kalmamışdı et ü deri Yükler altında kana batdı deri Eydür idi gören bu sûretlu Tan degül mi yürür sünük çatlu Dudağı sarkmış u düşmiş enek Yorılur arkasına konsa sinek Toğranur idi arpa arpa teni Gözi görince bir avuç samanı Kargalar dirneği kulağında Sinegün seyri gözi yağında Arkasından alınsa pâlanı Sanki it artuğıydı kalanı Birgün ıssı ider himâyet ana Ya’ni kim gösterür inayet ana Aldı pâlanını vü saldı ota Otlayurak biraz yüridi öte Gördi otlakda yürür öküzler Odlu gözler ü gerlü göğüzler Sömürüp eyle yirler otlağı Ki çekicek kılın tamar yağı Boynuzı ba’zısınun ay bigi Kiminün halka halka yay bigi Böğrişüp çün virürler âvâze Yankulanurdı tağ ü darvâze Har-ı miskîn ider iken seyrân Kaldı görüp sığırları hayrân Geh yürürler ferâgat ü hoş-dil Gâh yaylâ vü kışla geh menzil Ne yular derdi ne gâm-ı pâlân Ne yük altında haste vü nâlân Acebe kalur u tefekkür ider Kendü ahvâlini tasavvur ider Ki birüz bunlarunla hilkatde Elde ayakda şekl ü sûretde Bunlarun başlarına tâc neden Bize fakr ü ihtiyâc neden Bizi ger arpa ok u yây itdi Bunlarun boynuzun kim ay itdi Didi bu müşkilümi itmez hal Meger ol bir falân har-i a’kal Var idi bir eşek firâsetlû Hem ulu yollu hem kiyâsetlû Çok geçürmiş zamâneden çağlar Yükler altında sızırup yağlar Nûh Peygamber’ün gemisinde ol Virmiş İblîse kuyruğıyla yol Dir imiş ben döşedimdüm döşeği Dirilürken ölüp ’Üzeyr eşeği Hoş-nefesdür diyü vü ihl ü fasîh Hürmet eyler imiş humâr-ı Mesîh Kurd korkar idi kulağından Arslan ürker idi çomağından Ol ulu katına bu miskîn har Vardı yüz sürdi didi iy server Sen eşekler içinde kâmilsin Âkıl ü şeyh ü ehl ü fâzılsın Anda k’ıslâh ide tapun şer ü şûr Har-î Deccâle diyeler ker ü kûr Menzil-i mü’minîne rehbersin Merkeb-i sâlihîne mazharsın Nesebündür mesel hatîblere Nefesün hoş gelür edîblere Sen eşeksin ne şek hakîm-i ecell Müşkilüm var keremden itgil hall Bugün otlakda gördüm öküzler Gerüben yürür idi göğüzler Her biri semîz ü kuvvetlü İçi vü taşı yağlu vü etlü Niçün oldu bulara enzâni Bize bildür şu tâc-ı sultanî Yok mıdur gökde bizüm ılduzumuz K’olmadı yir yüzinde boynuzumuz Her sığırdan eşek nite ola kem Çün meseldür ki dir benî âdem Har eger hâr ü bî-temîz oldı Çünkü yük tartar ol azîz oldı Bâr-keşlikde çün bizüz fâik Boynuza niçün olmaduk lâyık Böyle virdi cevâb pîr eşek K’iy bilâ bendine esîr eşek Bu işün aslına işit illet Anla aklunda yog ise kıllet Ki öküzi yaradıcak Hallâk Sebeb-i rızk kıldı ol Rezzâk Dün ü gün arpa buğday işlerler Anı otlayup anı dişlerler Çün bular oldu ol azîze sebep Virdi ol izzeti bulara Çalab Tâc-ı devlet konıldı başlarına Et ü yağ toldı iç ü taşlarına Bizüm ulu işimüz odundur Od uran içümüze o dûndur Bize çokdur hakîki buyrukda Nice boynuz kulağ u kuyruk da Döndi yüz derd ile zaîf eşek Zâr ü dil-haste vü nahîf eşek Didi sehl ola bu işün aslı Çünki şerh oldı bâbı vü faslı Varayın ben de buğday işleyeyin Anda yaylayup anda kışlayayın Nice yiyem odun ile letler Bulayın buğday ile izzetler Gezerek gördi bir gögermiş ekin Sanki dutardı ol ekin ile kîn Aşk ile değdi girdi işlemeğe Gâh ayaklayu gâh dişlemeğe Arpa gördi gögermiş aç eşek Buldı cân derdine ilâç eşek Değme kerret ki şevk ile karvar Toprağın bile götürür harvar Eyle yidi gök ekini terle Ki gören dir zihî kara tarla Yiyürek toydı karnı çağnadı Yuvalandı vü biraz ağnadı Başladı ırlayup çağırmağa Anup ağır yükin ağırmağa Dimiş ol âdemî ki hoş-demdür Niam oldukda bî-nagam gamdur Pes idüp cûş içinde eşvâkı Rast düzdi nevâ-yı uşşâkı Çeker âvâze tîz ider perde Hoş ser-âğaz ider muhayyerde Nice düzmek ki bozdı âhengi Perdesin açdı ol cihân nengi Çıkarur har çün enker-ül esvât Ekin ıssına arz olur arasât Ağaç elinde azm-i râh itdi Tarlasını göricek âh itdi Dâneden gördi yiri pâk olmış Gök ekinliği kara hâk olmış Yüreği sovumadı söğmeg ile Olımadı eşeği dögmeg ile Bıçağın çekdi kodı ayruğını Kesdi kulağını vü kuyruğını Kaçar eşşek acıyaruk cânı Dökilüp yaşı yirine kanı Uğrayu geldi pîr eşek nâgâh Sordı hâlini kıldı derd ile âh Yermürü inleyü didi iy pîr Har-ı rûbâh bigi pür-tevzîr Bâtıl isteyü haktan ayrıldum Boynuz umdum kulakdan ayrıldum Benem ol gâm yükinde har-ı leng Gussalar balçığında vâlih ü deng Ne yüküm bir nefes giderici var Ne biraz çekmeğine yarıcı var Har gedây-iken arpaya muhtâç Gözedürem k’urıla başuma tâc İster iken halâldan rûzî Varım itdüm haramîler rûzî Ger tonuzlara olmaya buyruk Âh gitdi kulağ ile kuyruk Hükm-i sultâna k’ola pâyende Çarh çâkerdürür felek bende Kim ola bâri bir iki eclâf K’ide tevk-i pâdişâha hilâf Şâh kahrı ne’ûzü-billâh eger Çarh baş çekse ide zîr ü zeber Göklere irdi nâle vü feryâd Dâd iy pâdişâh-ı âdil dâd Şeyhî uzatma nâle vü âhun Nüktedândur bilür şehen-şâhun Ger inâyetden istesen tevfîr Kılma devlet duâsını taksîr Nice kim bu zamâne-i nâ-sâz Câhile nâz vire ehle niyâz Ne kadar kim cihân-ı bî-ihlâs Ârifi hâric ide âmiyi hâs Ol şehün işi izz ü nâz olsun Düşmeninün gam ü niyaz olsun (Vezin: Feilâtün mefâilün feilün) | HAR-NÂME GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ Zayıf bir eşek vardı Yük çekmekten anası ağlardı Bazen odun çeker, bazen su taşırdı Gece gündüz sıkıntılıydı O kadar ağır yükler taşıdı ki Yaralardan tüyü kalmadı Eti ve derisi de kalmadı Teri yükler altında kan gibi akıyordu Onu görenler Sanki bir iskelet gidiyor diyordu Dudağı sarkmış, çenesi düşmüştü Arkasına sinek konsa yoruluyordu Gözü bir avuç saman görünceye dek Teni kıyım kıyım doğranırdı Kargaların derneğini dinler Sineğin gezip dolaşmasını izlerdi Sırtında palan alınsa Geri kalan sanki bir köpekti Bir gün sahibi onu himaye eder gözetir Ona iyilik eder Sırtından palanını alır ve otlamaya salar Eşek otlayarak ilerler Otlakta yürüyen öküzleri görür Gözleri ateşli, göğüsleri gergin ve dolgun Otlağı sömürüp yerlerdi Ki kıllarını çekince kanları damlardı Bazılarının boynuzları ay gibi Kimisinin de halka halka yay gibi Böğürdüler mi dağlar Çın çın öterdi Miskin eşek gezip dolaşırken Sığırları görünce şaştı kaldı İçleri rahat yürüyorlar Bazen de dinleniyorlardı Ne yular dertleri vardı ne palan üzüntüsü Ne de yük altında hasta ve şikayetçiydiler Eşek bu hali garip buldu çok şaşırdı Kendi durumunu gözünün önüne getirdi Dedi ki "Biz bunlarla aynı yaratılışdayız Elde ayakta şekilde aynıyız Bunların başına taç giydirilmesi neden Bize bu ihtiyaç ve yoksulluk neden Gerçi bizi arpa özlemi ok ve yay haline getirdi Bunların boynuzunu kim ay etti Dedi ki "Eşeklerin en akıllısı falancadan Başkası bu müşkilimi halledemez Gerçekten de kavrayışlı bir eşek vardı Hem üst sınıfta hem zekiydi Yük altında yağları eritip Çok çağlar görmüş geçirmişti Nuh’un gemisine girerken Şeytana kuyruğuyla yol vermişti Üzeyr’in eşeği öldükten sonra dirilirken Yatağını ben serdiydim dermiş Sesi güzeldir, ustadır diye Mesih’in eşeği ona hürmet edermiş Kulağından kurtlar korkar Çomağından arslan ürkerdi Bizim miskin eşek o ulu eşeğin yanına vardı Yüz sürdü dedi ki ey yüce kişi Sen eşekler içinde en olgun eşeksin Akıllısın şeyhsin ehilsin, fazılsın Senin bulacağın çözümlerle kötülük ortadan kalkarsa Deccal eşeğine sağır, kör diyecekler Sen müminlere yol gösterici menzillerine götürücüsün Tanrı yolunu tutmuş kişilerin eşeği olma şerefine erdin Soyun sopun hatiplere konu oldu Ediblere de nefesin hoş gelir Kuşku yok sen eşeksin bilgesin büyüksün Benim bir sorun var kerem eyle bunu hallet Bugün otlakta öküzler gördüm Göğüslerini gererek yürüyorlardı Her biri semiz ve kuvvetli İçleri dışları yağlı etli Bize nedenini açıkla. Şu sultanlık tacı Niçin bunlara layık görüldü Gökyüzünde bizim yıldızımız yok mu Yeryüzünde boynuzumuz olmadı Eşek nasıl sığırdan aşağı olur Çünkü insanlar şu örneği veriyor Eşek hakir ve anlayışsız olsa da Yük taşıdığı için azizdir Madem yük taşımakta biz onlardan üstünüz Peki neden biz boynuza layık olmadık Pir eşek dedi ki Ey bela bağına tutsak olmuş eşek Bu işin aslını astarını dinle Aklında noksanlık yoksa nedenini anla Yaratan Allah öküzü yaratınca Öküzleri rızk nedeni kıldı Öküzler gece gündüz buğday işler Buğday otlar buğday dişlerler Aziz buğdaya bu öküzler besep olduğu için Allah bunlara o yüceliği verdi Devlet tacı başlarına kondu İçleri ve dışları yağ ile et ile doldu Bizim büyük işimiz odundur İçimize ateş koyan o değersiz nesnedir Gerçek buyruksa Boynuz bir yana kulak ve kuyruk bile bize çoktur Cılız, hasta, dertli eşek Pir eşeğin yanından dertleri artmış olarak ayrıldı Kendi kendine bu işin aslı kolaylaştı dedi Çünkü kitaptaki bölüm açıklandı Gideyim ben de buğday işleyeyim O işte yazlayıp kışlayayım Daha ne kadar odunla dayak yiyeceğim Öküzler gibi buğdayla uğraşıp yücelikler bulayım Giderken yeşermiş bir ekin tarlası gördü Sanki o ekine kin tutardı Aşkla tarlaya gidip işlemeye başladı Bazen ayağıyla çiğniyor bazen dişiyle yiyordu Yeşermiş arpayı gören aç eşek Can derdine ilaç buldu Arpayı istekle kavradığı her keresinde Toprağını da eşek yüküyle götürdü Ekini öylesine iştahla yedi ki tarla çıplak kaldı Görenler ne acayip ekilmemiş tarla derdi Yiye yiye karnı doydu müziğe başladı Yere yattı yuvarlandı ağnandı Söyleyip çağırmaya Ağır yüklerini anarak anırmaya başladı Bir nüktedan kişi demiş ki Nimetler ezgisiz olunca gam olur Sonra içindeki neşesi taşınca Nevva-yı uşşak makamını tutturdu Gitgide sesini yükseltti Muhayyer makamda anırmayı sürdürdü Cihanın yüz karası sesini öyle yükseltti ki Nağme düzmek bir yana ahengi bozdu Eşek seslerin en çirkinini çıkarınca Ekinli tarlanın sahibi sesini duydu Eline sopayı aldığı gibi yola çıktı Tarlasının halini görünce inledi Gördü ki tarla ekinden temizlenmiş Yeşil tarla kara toprak olmuş Küfretmekle yüreği soğumadı Eşeği döverek kendisini yatıştıramadı Bıçağını çekip başka yerlerini bıraktı Ama eşeğin kulağını ve kuyruğunu kesti Eşek gözyaşı içinde kan dökerek Canı acıyarak kaçmaya başladı Yolda aniden karşısına pir eşek çıktı Ne olduğunu sordu, eşek feryat figan Yalvarıp inleyerek dedi ki ey pir Koca tilki gibi kurnaz ve hilekar eşek Batıl isteyerek haktan ayrıldım Boynuz umdum kulaktan ayrıldım Gam yükünü çeken ve tasa balçığına Şaşkın sersem bir halde saplanan o topal eşek benim Ne ağır yükü kaldıracak halim var Ne de taşımama biraz yardım eden var Arpaya muhtaç yoksul bir eşekken Başıma taç konmasını beklerdim Helalinden rızk isterken Bütün servetimi haramilere kaptırdım Eğer o domuzlar için buyruk çıkmazsa Ah, gitti bizim kulak ile kuyruğumuz Padişahın hükmüne Felek kuldur köledir Bir iki baldırı çıplak da kim oluyor ki Padişahın nişanlı buyruğunun tersine hareket edebilsin Padişahın öfkesi ki eğer Felek başkaldırsa onu bile yerle bir eder Benim inleme ve feryatlarım göklere çıktı Adalet ey adil padişah adalet Şeyhi, inilti ve ahını fazla uzatma Senin şahlar şahı büyük padişahın nüktedandır, bilir Onun lütuf ve ihsanının artmasını istersen Devlet için dua etmekte kusur eyleme Varsın bu uygunsuz, ters işler yapan zaman Cahile naz, ehil olanlara da niyaz verirse de Fesat dünya her ne kadar Bilgiliyi dışarda tutup cahili has dostlar arasına soksa da O padişahın işi izzet ve naz etmek Düşmanın işi de gam çekmek ve yalvarmak olsun |
| |