top of page

Arama Sonuçları

Boş arama ile 850 sonuç bulundu

  • Türk ve Dünya Edebiyatında İlkler

    DİVAN EDEBİYATI İLKLERİ İlk Tezkire Örneği:  Ali Şir Nevai'nin eseri olan Mecalisü'n Nefais 'tir. 1 Anadolu Sahası İlk Tezkire:  Sehi Bey'in Heşt Behişt  adlı eseri, Anadolu sahasının ilk tezkiresidir. 2 İlk Edebî Mektup:  Fuzuli'nin yazdığı Şikayetname 'dir. 3 İlk Anı Örneği:  Babürşah'ın kaleme aldığı Babürname 'dir. 4 İlk Gezi Yazısı Örneği:  Seydi Ali Reis'in Miratü'l-Memalik  adlı eseridir. 5 Divan Şiirinin İlk Temsilcisi:  Hoca Dehhani'dir. 6 Divan Şiirinde İlk Din Dışı Şiir Yazan:  Hoca Dehhani'dir. 7 Divan Şiirinin Son Büyük Temsilcisi:  Şeyh Galip'tir. 8 İlk Şarkı Yazan Sanatçı:  Naili'dir. 9 En Çok Şarkı Yazan Sanatçı:  Enderunlu Vasıf'tır. 10 En Güzel Şarkı Yazan Sanatçı:  Nedim'dir. 11 Rubai Türünün En Büyük Temsilcisi (Divan Edebiyatı):  Azmizade Haleti'dir. 12 Divan Şiirinin En Uzun Nazım Biçimi:  Mesnevi'dir. 13 Terkibibent Türünün En Önemli Sanatçısı:  Bağdatlı Ruhi'dir. 14 Mesnevi Türünde En Çok Eser Veren Sanatçı:  Lamii Çelebi'dir. 15 Sebk-i Hindî Akımının En Önemli Temsilcisi:  Şeyh Galip'tir. 16161616 En Önemli Hilye Örneği:  Hakani Mehmet Bey'in Hilye-i Saadet  adlı eseridir. 17 Mahalleşme Akımının En Önemli Temsilcisi:  Nedim'dir. 18 İlk Şehrengiz Örneği:  Mesihi'nin Edirne Şehrengizi 'dir. 19 Hikemî Tarzın En Önemli Temsilcisi:  Nabi'dir. 20 İlk Mesnevi Örneği (Yusuf u Züleyha Konulu):  Şeyyad Hamze'nin Yusuf u Züleyha  adlı eseridir. 21 Tuyuğ Türünde En Çok Yazan Sanatçı:  Kadı Burhanettin'dir. 22 Mahlas Kullanmayan İlk Şair:  Kadı Burhanettin'dir. 23 Dedim-Dedi Tarzı İlk Şiirler:  Kadı Burhanettin tarafından yazılmıştır. 24 İlk Gazavatname:  Ahmedi'nin Destan-ı Tevarih-i Mülük Al-i Osman adlı eseridir. 25 Mahlas Kullanan İlk Şair:  Gülşehri'dir. 26 Çağatay Edebiyatının En Büyük Temsilcisi:  Ali Şir Nevai'dir. 27 İlk Hamse Sahibi:  Ali Şir Nevai'dir. 28 Türkü Sözcüğünün Geçtiği İlk Eser:  Ali Şir Nevai'nin Mizanü'l Evzan adlı eseridir. 29 Nazire Yazan İlk Sanatçı:  Ahmet Paşa'dır. 30 İlk ve En Önemli Mevlit Örneği:  Süleyman Çelebi'nin Vesiletü'n-Necat adlı eseridir. 31 İlk İnşa Kitabı (Teressül):  Ahmet Dai'nin Teressül  adlı eseridir. 32 Kaside Türünün En Önemli Temsilcisi:  Nefi'dir. 33 Didaktik (Hikemî) Şiirin Öncüsü:  Nabi'dir. 34 İlk Toplatılan Eser:  Enderunlu Vasıf'ın Zenanname  adlı eseridir. 35 En Önemli Fütüvvetname Örneği:  Haliloğlu Yahya Burgazi'nin Fütüvvetname adlı eseridir. 36 Süslü Nesrin İlk Örneği:  Sinan Paşa'nın Tazarruname  adlı eseridir. 37 Tek Mensur Hamse Sahibi:  Nergisî'dir. 38 TANZİMAT DÖNEMİ İLKLERİ İlk Özel Gazete:  Şinasi'nin çıkardığı Tercümanı Ahval 'dir. 39 İlk Modern Tiyatro:  Şinasi'nin eseri Şair Evlenmesi 'dir. 40 İlk Noktalama İşaretleri:  Yine Şinasi tarafından Şair Evlenmesi 'nde kullanılmıştır. 41 İlk Atasözleri Derlemesi:  Şinasi'nin Durub-ı Emsal-i Osmaniyye  adlı eseri. 42 İlk Fabl Çevirileri:  Şinasi'nin La Fontaine'den yaptığı çevirilerdir. 43 İlk Şiir Çevirileri:  Şinasi'nin Tercüme-i Manzume  adlı eseri. 44 Akıl, Millet, Adalet, Kanun, Hak, Medeniyet İfadelerini Şiirde İlk Kullanan: Şinasi'dir. 45 İlk Makale Örneği:  Şinasi'nin Tercümen-ı Ahval Mukaddimesi  adlı yazısı. 46 Şiirlerine ve Kitaplarına İlk Kez İsim Veren:  Şinasi'dir. 47 Edebiyatımızın İlk Polemiği:  Şinasi'nin Mesele-i Mebhusatu'n Anha  adlı eseri. 48 İlk Mizahi Sözlük:  Direktör Ali Bey'in Lehçetü'l Hakayık  adlı eseri. 49 İlk Adaptasyon Yapan:  Ahmet Vefik Paşa'dır. 50 İlk Günlük Örneği:  Direktör Ali Bey'in Seyahat Jurnali 'dir. 51 İlk Türkçe Yazılmış Ansiklopedi:  Şemsettin Sami'nin Kamusu'l-Alam adlı eseri. 52 İlk Operet Örneği:  Direktör Ali Bey'in Letafet  adlı eseri. 53 İlk Çeviri Roman:  Yusuf Kamil Paşa'nın Fenelon'dan çevirdiği Telemak 'tır. 54 İlk Tarihî Roman:  Namık Kemal'in Cezmi  adlı eseri. 55 İlk Köy Konulu Roman:  Nabizade Nazım'ın Karabibik  adlı eseri. 56 İlk Hikâye Denemesi:  Emin Nihat Efendi'nin Müsameretname  adlı eseri. 57 İlk Yerli Roman:  Şemsettin Sami'nin Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat  adlı eseri. 58 Romantizmden Realizme Geçiş Eseri:  Sami Paşazade Sezai'nin Sergüzeşt  adlı romanıdır. 59 İlk Psikolojik Roman Denemesi:  Nabizade Nazım'ın Zehra  adlı eseri. 60 İlk Yerli Hikâyeler:  Ahmet Mithat Efendi'nin Letaif-i Rivayat  adlı eseridir. 61 İlk Edebî Roman:  Namık Kemal'in İntibah  adlı eseri. 62 İlk Realist Roman:  Recaizade Mahmut Ekrem'in Araba Sevdası  adlı eseri. 63 İlk Tezli Roman Denemesi:  Nabizade Nazım'ın Zehra  adlı eseri. 64 İlk Realist (Batılı) Hikâyeler:  Sami Paşazade Sezai'nin Küçük Şeyler adlı eseri. 65 İlk Polisiye Roman:  Ahmet Mithat Efendi'nin Esrar-ı Cinayat  adlı eseri. 66 İlk Sahnelenen Tiyatro:  Namık Kemal'in Vatan yahut Silistre  adlı eseri. 67 İlk Eleştiri Eseri:  Namık Kemal'in Tahrib-i Harabat  adlı eseri. 68 İlk Eleştiri Yazısı:  Namık Kemal'in Lisan-ı Osmani  adlı yazısı. 69 Yurt Dışında Çıkarılan İlk Gazete:  Namık Kemal'in Hürriyet  gazetesi. 70 İlk Modern Antoloji:  Ziya Paşa'nın Harabat  adlı eseri. 71 İlk Mülakat:  Ziya Paşa'nın Rüya  adlı eseri. 72 İlk Pastoral Şiir:  Abdülhak Hamit Tarhan'ın Sahra  adlı şiiri. 73 İlk Uyaksız Şiir:  Abdülhak Hamit Tarhan'ın Validem  adlı eseri. 74 Aruzla Yazılan İlk Manzum Tiyatro:  Abdülhak Hamit Tarhan'ın Eşber  adlı eseri. 75 Heceyle Yazılan İlk Manzum Tiyatro:  Abdülhak Hamit Tarhan'ın Nesteren adlı eseri. 76 İlk Egzotik Tiyatro:  Abdülhak Hamit Tarhan'ın Duhter-i Hindu  adlı eseri. 77 İlk Karakter Komedisi:  Direktör Ali Bey'in Ayyar Hamza  adlı eseri. 78 İlk Resimlenen Roman:  Recaizade Mahmut Ekrem'in Araba Sevdası  adlı eseri. 79 İlk Manzum Trajedi:  Ali Haydar Bey'in Sergüzeşt-i Perviz  adlı eseri. 80 İlk Üst Kurmaca:  Ahmet Mithat Efendi'nin Müşahedat  adlı eseri. 81 İlk Macera Romanı:  Ahmet Mithat Efendi'nin Hasan Mellah  adlı eseri. 82 İlk Mizah Gazetesi:  Vartan Paşa'nın Boşboğaz Bir Âdem  adlı eseri. 83 İlk Türkçe Mizah Dergisi:  Ebuzziya Tevfik'in Terakki  adlı dergisidir. 84 İlk Pozitivist:  Beşir Fuat'tır. 85 İlk Anı:  Akif Paşa'nın Tabsıra  adlı eseri. 86 İlk Fotoğraflı Gazete:   Musavver 'dir. 87 İlk Resimli Gazete:   Ayine-i Vatan 'dır. 88 İlk Resmî Gazete:   Takvim-i Vekayi 'dir. 89 İlk Yarı Resmî Gazete:   Ceride-i Havadis 'tir. 90 İlk Türkçe Bilim Dergisi:  Münif Paşa'nın Mecmua-i Fünun  adlı dergisidir. 91 İlk Ottova-Rima Örneği:  Ethem Pertev Paşa'nın Tıfl-ı Naim  adlı eseridir. 92 Matbaada Basılan İlk Eser:   Van Kulu Lugatı 'dır. 93 Bilinçakışı Tekniğinin Kullanıldığı İlk Roman:  Recaizade Mahmut Ekrem'in Araba Sevdası  adlı eseri. 94 Tanzimat Dönemi'nin En Ünlü Hiciv Şairi:  Şair Eşref'tir. 95 Felsefe Üzerine Eser Veren İlk Osmanlı Kadını:  Fatma Aliye Hanım'dır ( Teracim-Ahval-i Felasife  ile). 96 İlk Kadın Romancımız:  Fatma Aliye Hanım'dır. 97 İlk Tenkitli Monografi:  Beşir Fuad'ın Victor Hugo  adlı eseridir. 98 SERVETİFÜNUN DÖNEMİ İLKLERİ Batılı Anlamda İlk Mensur Şiirler:  Halit Ziya Uşaklıgil'in Mensur Şiirler adlı eseri. 99 Türk Edebiyatının İlk "Tutunamayan"ı (Prototipi):  Halit Ziya Uşaklıgil'in Mai ve Siyah  romanındaki Ahmet Cemil karakteri. 100100100100 İlk Psikolojik Roman:  Mehmet Rauf'un Eylül  adlı romanı. 101 Servetifünun Kütüphanesinde İlk Yayımlanan Eser:  Hüseyin Cahit Yalçın'ın Hayat-ı Muhayyel  adlı eseri. 102 Servetifünun Dönemi'nde En Çok Anı Yazan Kişi:  Halit Ziya Uşaklıgil'dir. 103 Sembolizmin İlk Başarılı Temsilcisi:  Cenap Şahabettin'dir. 104 Bilinçakışı Tekniğinin Kullanıldığı İlk Hikâye:  Halit Ziya Uşaklıgil'in Bu Muydu  adlı hikâyesidir. 105 İç Monolog Tekniğinin Kullanıldığı İlk Hikâye:  Halit Ziya Uşaklıgil'in Bu Muydu  adlı hikâyesidir. 106 Tek Toplumsal Romanı (Mehmet Rauf'un):  Mehmet Rauf'un Halas  adlı eseri. 107 Mekânı Anadolu Olan Tek Romanı (Mehmet Rauf'un):  Mehmet Rauf'un Halas adlı eseri. 108 Darülbedayi'de Oynanan İlk Piyes:  Hüseyin Suat Yalçın'ın Çürük Temel  adlı eseri. 109 Servetifünun Şiirinin En Lirik Şairi:  Hüseyin Siret Özsever'dir. 110 İlk Türk Müslüman Kadın Oyuncu:  Afife Jale'dir. 111 (Afife Jale, Hüseyin Suat Yalçın'ın Yamalar  adlı eserinde ilk kez sahneye çıkmıştır 112 .) İlk Sone Örnekleri:  Süleyman Nesip tarafından verilmiştir. 113 Servetifünun Dönemi'nde Sadece Eleştiriyle Uğraşan Tek Kişi:  Ahmet Şuayb'dır. 114 FECRİATİ DÖNEMİ İLKLERİ Türk Edebiyatında Yayımlanan İlk Beyanname:   Fecriati Beyannamesi 'dir. 115 Fecriati Topluluğunun İlk Başkanı:  Faik Ali'dir. 116 Fecriati Topluluğunun En Önemli Temsilcisi:  Ahmet Haşim'dir. 117 (Ayrıca, bütün şiirlerini aruz ile yazmıştır. 118 ) Türkiye'nin İlk Modern Tiyatro Eleştirmeni:  Müfit Ratip'tir. 119 Fecriati İçinde Şiirlerini Kitaplaştıran İlk Sanatçı:  Tahsin Nahit'tir. 120 (Koşma adlı şiiri dışında bütün şiirlerini aruz ile yazmıştır. 121 ) Fecriati Kütüphane Serisinin İlk Yayını:  Cemil Süleyman'ın Timsal-i Aşk adlı eseri. 122 İzmir'in İlk Fennî-Edebî Dergisi:  Tevfik Nevzat'ın çıkardığı Nevruz dergisidir. 123 MİLLÎ EDEBİYAT DÖNEMİ İLKLERİ İlk Türk Sosyoloğu:  Ziya Gökalp'tir. 124 İlk Türkçü Teşkilat / Dernek:  Mehmed Necip Bey tarafından kurulan Türk Derneği 'dir. 125 Tüm Şiirlerini Aruz İle Yazan:  Mehmet Akif Ersoy'dur. 126 Folklor Çalışmaları Yapan İlk Kişi (Masal Derlemesi Konusunda Çalışma Yapan İlk Kişi):  Ziya Gökalp'tir. "Millî Edebiyat" İfadesini İlk Defa Kullanan Kişi:  Ali Canip Yöntem'dir. 128 İstiklal Marşı'nı İlk Okuyan Kişi:  Hamdullah Suphi Tanrıöver'dir. 129 Tüm Şiirlerini Aruz İle Yazan (Ok Şiiri Hariç):  Yahya Kemal Beyatlı'dır. 130 Sadece Tiyatro Yazarlığı Yapmış Sanatçılar:  Musahipzade Celal 131 ve İ. A. Nuri Sekizinci'dir. 132 "Divan Edebiyatı" Terimini İlk Kullanan Kişi:  Ali Canip Yöntem'dir. 133 En Başarılı Mensur Şiir Örnekleri:  Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Erenlerin Bağından  ve Okun Ucundan  adlı eserleri. 134 Atatürk'ü Kamuoyuna İlk Tanıtan Gazeteci:  Ruşen Eşref Ünaydın'dır ( Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülakat  adlı eseriyle). 135 Kurtuluş Savaşı Konulu İlk Roman:  Halide Edip Adıvar'ın Ateşten Gömlek adlı romanıdır. 136 İşçi Haklarını Savunan İlk Hikâye:  Refik Halit Karay'ın Hakk-ı Sükûn adlı hikâyesidir. 137 İlk Resmî Tiyatro Kurumu:   Darülbedayi-i Osmanî 'dir. 138 Türkiye'de "Folklor" Başlığını İlk Taşıyan Yazı:  Mehmet Fuat Köprülü'nün Yeni Bir İlim: Folklor  makalesidir. 139 Türkiye'de Âşık Edebiyatı Üzerine Yapılan İlk Çalışma:  Mehmet Fuat Köprülü'nün Âşık Tarzının Menşei ve Tekamülü  adlı eseri. 140 Bilimsel Nitelikli İlk Edebiyat Tarihi:  Mehmet Fuat Köprülü'nün Türk Edebiyatında İlk Mutassavıflar  adlı eseri. 141 Edebiyat Tarihi Alanında İlk Bilimsel Araştırma ve İnceleme Yapan Sanatçı: Mehmet Fuat Köprülü'dür. 142 Çehov Tarzı Hikâyenin İlk Başarılı Temsilcisi:  Memduh Şevket Esendal'dır. 143 İkinci Köy Konulu Roman:  Ebubekir Hazım Tepeyran'ın Küçük Paşa  adlı romanıdır. 144 İlk Türkçü Roman:  Halide Edip Adıvar'ın Yeni Turan  adlı romanıdır. 145 İkinci Türkçü Roman:  Müfide Ferit Tek'in Aydemir  adlı romanıdır. 146 İstanbul'da Kadınların İlk Defa Geldiği Oyun:  Musahipzade Celal'in Lale Devri adlı oyunu. 147 Hece İle Yazılmış İlk Başarılı Manzum Piyes:  Yusuf Ziya Ortaç'ın Binnaz adlı eseri. 148 Darülbedayi'de Oynanan İlk Türk Tiyatro Oyunu:  Halit Fahri Ozansoy'un Baykuş adlı eseri. 149 "Lale Devri" Terimini İlk Kullanan Kişi:  Yahya Kemal Beyatlı'dır. 150 CUMHURİYET DÖNEMİ İLKLERİ Türk Şiirinde Hecenin Son Halkası:  Ahmet Muhip Dranas'tır. 151 Yedi Meşale İçinde Sadece Hikâye İle İlgilenen Tek Kişi:  Kenan Hulusi Koray'dır. 152 Cumhuriyet Dönemi'nde İlk Bildiri Yayımlayan Topluluk:   Yedi Meşaleciler 'dir. 153 Edebiyatımızda Korku, Esrar Temalı İlk Hikâye Örneklerini Veren:  Kenan Hulusi Koray'dır. 154 Edebiyatımızın En Uzun Ömürlü Dergisi:  Yaşar Nabi Nayır'ın çıkardığı Varlık dergisidir. 155 Serbest Şiirin İlk Uygulayıcısı:  Ercüment Behzat Lav'dır. 156 İşçileri Konu Alan İlk Şiir Kitabı:  İlhami Bekir Tez'in 24 Saat  adlı eseridir. 157 İkinci Yeni Şiirinin En Aykırıksı Sanatçısı:  Ece Ayhan'dır. 158 İşçiyi Konu Alan İlk Roman:  Sadri Ertem'in Çıkrıklar Durunca  adlı romanıdır. 159 İlk Toplumcu Gerçekçi Roman:  Sadri Ertem'in Çıkrıklar Durunca  adlı romanıdır. 160 Bilim-Kurgu İle İlgili Öyküler Deneyen İlk Yazar:  Orhan Duru'dur. 161 Shakespeare Sonelerini Türkçeye Kazandıran İlk Kişi:  Can Yücel'dir. 162 Garip Şiirine İlk Sistemli Tepki Verenler:   Hisarcılar 'dır. 163 Büyülü Gerçekçiliğin Dünyada İlk Örneklerinden:  Onat Kutlar'ın İshak adlı eseri. 164 Toplumcu Gerçekçi Anlayışın İlk Temsilcileri:  Sadri Ertem ve Sabahattin Ali'dir. 165 Mavi Anadoluculuk Akımının İlk Temsilcisi:  Halikarnas Balıkçısı'dır. 166 Pegasus Ödülü'nü Alan Tek Yazarımız:  Bilge Karasu'dur ( Gece  romanıyla). 167 Edebiyatımızın İlk Yol Romanı:  Adalet Ağaoğlu'nun Fikrimin İnce Gülü  adlı romanıdır. 168 İlk Yeraltı Romanı:  Metin Kaçan'ın Ağır Roman  adlı eseri. 169 İlk Absürt Tiyatro:  Güngör Dilmen'in Canlı Maymun Lokantası  adlı eseri. 170 İlk Postmodern Roman:  Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar  adlı romanıdır. 171 İlk Postmodern Tarihî Roman:  Orhan Pamuk'un Beyaz Kale  adlı romanıdır. 172 Sait Faik Ödülü Kazanan İlk Kadın Yazar:  Füruzan'dır ( Parasız Yatılı adlı eseriyle). 173 İlk Epik Tiyatro:  Haldun Taner'in Keşanlı Ali Destanı  adlı eseri. 174 İlk Çocuk Tiyatrosunu Açan:  Muhsin Ertuğrul'dur. 175 Nobel Ödülü Alan İlk ve Tek Sanatçı:  Orhan Pamuk'tur. 176 Psikolojik Yabancılaşmanın İlk Örneği:  Kemal Dilbaşar'ın Denizin Çağırışı adlı eseri. 177 Nobel'e Aday Gösterilen İlk Erkek Yazarımız:  Yaşar Kemal'dir. 178 Nobel'e Aday Gösterilen İlk Kadın Yazarımız:  Leyla Erbil'dir. 179 İlk Renkli Film Yönetmeni:  Muhsin Ertuğrul'dur ( Halıcı Kız filmiyle). 180 Yurt Dışında Profesyonel Olarak Oynanan İlk Oyun:  Cevat Fehmi Başkurt'un Paydos adlı oyunu. 181 "Günce" Terimini Türkçeye Kazandıran:  Nurullah Ataç'tır. 182 "Deneme" İfadesini İlk Kullanan Kişi:  Nurullah Ataç'tır. 183 Yazıya Geçirilen İlk Türk Masalları:  Tahir Alangu'nun Billur Köşk Masalları  adlı eseri. 184184 HALK EDEBİYATI İLKLERİ En Çok Varsığı Yazan Âşık:  Karacaoğlan'dır. 185 En Çok Güzelleme Yazan Âşık:  Karacaoğlan'dır. 186 En Güzel Semai Örnekleri:  Karacaoğlan'a aittir. 187 İlk Şathîye Örnekleri:  Yunus Emre'ye aittir. 188 En Güzel Şathîye Örnekleri:  Kaygusuz Abdal'a aittir. 189 İlk Dolapnâme Örnekleri:  Yunus Emre'ye aittir. 190 En Güzel Dolapnâme Örnekleri:  Kaygusuz Abdal'a aittir. 191 Fütüvvetname Türünün İlk Örneği:  Haliloğlu Yahya Burgazi'nin Fütüvetname adlı eseridir. 192 En Çok Koçaklama Yazan Âşık:  Köroğlu'dur. 193 Gazavatname Türünün En Güzel Örneği:  Nabi'nin Fetihnâme-i Kamaniçe  adlı eseri. 194 İlk ve En Güzel Müstakil Mevlit Örneği:  Süleyman Çelebi'nin Vesiletü'n Necat  adlı eseri. 195 Türkü Sözcüğünün İlk Geçtiği Eser:  Ali Şir Nevai'nin Mizanü'l Evzan adlı eseridir. İlk Hilye Örneği:  Hakani'nin Hilye-i Hakani  adlı eseri. 197 En Çok Şiir Yazan Âşık:  Âşık Ömer'dir. 198 İlk Şairnâme Örneği:  Âşık Ömer'in Şairname  adlı eseri. 199 Dedim-Dedi Tarzı Koşmalarıyla Ünlü:  Erzurumlu Emrah'tır. 200 İlahi Türünün En Güzel Örnekleri:  Yunus Emre'ye aittir. 201 İlk Büyük Türk Mesnevisi:  Âşık Paşa'nın Garipnâme  adlı eseri. 202 En Güzel Nutuk Örnekleri:  Kaygusuz Abdal'a aittir. 203 Hayattayken Adına Şenlik Düzenlenen Tek Âşık:  Âşık Feymani'dir. 204 Hac Konulu İlk Mesnevi:  Ahmet Fakih'in Kitabu Evsaf-ı Mecaidi'ş-Şerife adlı eseri. 205 Abdallık Geleneğinin Son Büyük Temsilcisi:  Neşet Ertaş'tır. 206 GENEL - KARMA İLKLER Nasrettin Hoca Fıkralarının Yer Aldığı İlk Eser (Yazılı Eser):   Saltukname 'dir. 207207207207 Türk Masalları Üzerine İlk Çalışma:  Wilhelm Radloff'un Proben  adlı eseri. 208 Türk Efsaneleri Üzerine İlk Çalışmalar:  Pertev Nail Boratav tarafından yapılmıştır. 209209209209 İlk Masal Çevirileri:  Şinasi'nin La Fontaine'den yaptığı çevirilerdir. 210 Türk Masalları Üzerine İlk Derleme:  Ziya Gökalp tarafından yapılmıştır. 211 İlk Manzum Nasrettin Hoca Fıkrası Yer Alan Eser:  Güvahi'nin Pendnâme adlı eseri. 212 Ezop Masallarını İlk Kez Türkçeye Çeviren Kişi:  Nurullah Ataç'tır. 213 Yazıya Geçirilen İlk Masallar:  Tahir Alangu'nun Billur Köşk Masalları adlı eseri. 214214214214 Nasrettin Hoca Üzerine İlk Bilimsel Çalışma:  Fuat Köprülü'nün Nasrettin Hoca adlı eseri. 215 Bilimsel Nitelikli İlk Edebiyat Tarihi:  Mehmet Fuat Köprülü'nün Türk Edebiyatında İlk Mutassavıflar  adlı eseri. 216 Türkiye'de "Folklor" Başlığını İlk Taşıyan Yazı:  Mehmet Fuat Köprülü'nün Yeni Bir İlim: Folklore  makalesidir. 217 Türkiye'de Âşık Edebiyatı Üzerine Yapılan İlk Çalışma:  Mehmet Fuat Köprülü'nün Âşık Tarzının Menşei ve Tekamülü  adlı eseri. 218 İlk Bilmece Örnekleri:   Codex Cumanicus 'ta yer alır. 219 Bilmeceler Hakkında İlk Bilgiler:  Kaşgarlı Mahmut'un Divan-ı Lügati't-Türk adlı eserinde bulunur. 220 En Eski Türk Motifi:   Kutsal Ağaç  motifi. 221 Destanlarda En Çok Kullanılan Savaş Aleti Motifi:   Ok-Yay  motifi. 222 Dünyanın En Uzun Destanı:   Manas Destanı 'dır. 223 İlk İslami Türk Destanı:   Satuk Buğra Han Destanı 'dır. 224 İslami Türk Destanlarının Son Halkası:   Saltuknâme 'dir. 225 İlk Ninni Örneği:  Şeyh Galip'in Hüsn-ü Aşk  adlı eserinde yer alır. 226 Dede Korkut Hikâyelerini Arap Harfleriyle İlk Yayım:  Kilisli Bilge Rifat tarafından yapılmıştır. 227 Karagöz Oyununun İlk Başlatanı (Kurucusu):  Şeyh Küşteri'dir. 228 Türk ve Dünya Edebiyatında İlkler

  • Edebi Eserlerde Kullanılan Anlatım Teknikleri

    ANLATMA (TAHKİYE ETME) TEKNİĞİ: *Anlatma tekniğinde okuyucu ile eser arasına anlatıcı girer. *Okuyucu hemen her şeyi anlatıcı kanalıyla görür ve öğrenir. *Okuyucunun dikkati anlatıcı üzerinde yoğunlaşır.   Örnek: “Oturdular. Neriman’ın buraya üçüncü gelişiydi. Her seferinde burasını biraz daha seviyor ve beğeniyordu. Her şey temiz, her şey güzel. Zevkli bir kadın eliyle döşenmiş küçük bir ev odası gibi. Ve baş başa konuşmaya müsait! Pastacı, muhallebici gibi yerleri daima dükkân fikriyle beraber düşünmeye alışmış Neriman için, bu mahrem küçük salon yepyeni bir şeydi. Fahriye’nin de hayranlığını yüzünden görmek istiyordu. Fakat utanç, Fahriye’nin yüzünde, bütün hisleri kırmızıya boyamış ve örtmüştü, sıkıldığı belliydi.” (Fatih-Harbiye)   ***Anlatma; kişi tanıtımı, olay anlatımı, geriye dönüş, iç çözümleme, özetleme şeklinde olabilir:   Kişi Tanıtımı Tekniği: *Metindeki kişilerle ilgili okuyucuya tanıtıcı bilgiler verilir. *Anlatıcı, metindeki kişileri ayırt edici yönleriyle tanıtır. Örnek: Hele bir tanesi vardı, bir tanesi. Çocukları bu işe seferber eden de oydu. Ökseleri cumartesi gecesinden hazırlayan da... Konstantin isminde bir herifti. Galata’da bir yazıhanesi vardı. Zahire tüccarıydı. Kalın, tüylü bilekleri, geniş göğsü, delikleri kapanıp açılan üstü kara kara benekli bir burnu, deriyi yırtmış da fırlamış gibi saçları, kısa kısa bir yürümesi, kalın kalın bir gülmesi...   Olay Anlatımı Tekniği: *Metindeki olaylar, bir anlatıcı tarafından anlatılır.   Örnek: Haftada iki gece dostlara danslı çay veriliyor, en aşağı iki üç gece de başkalarının davetine gidiliyordu. Aşağı sofa ile taşlık arasındaki camekân kaldırılmış, delik deşik duvarlar sarı yaldızlı bir kâğıt ile kaplanmıştı. Davet akşamları taşlıktaki su küpü, sofadaki yemek masası ve daha başka hırdavat eşya mutfağa taşınıyor, yukarıdan kilimler, iskemleler, süslü yastıklar indirilerek bir kabul salonu dekoru kuruluyordu.   Geriye Dönüş Tekniği: *Eserde kronolojik akışın kırılarak geçmişe dönülmesi, geçmişe ait yaşantıların anlatılması tekniğidir. *Yazarlar şimdiki zamanda yaşadıklarından dolayı eserlerde şimdiki zaman ağır basar. *Bu etkiyi azaltmak için bu teknik sıkça kullanılır. *Geriye dönüş tekniğinde yazar, karakterlerin, yerlerin ve olayların geçmişiyle ilgili bilgi vermeyi amaçlar. *Bu teknik genellikle tarihi romanlarda kullanılır. *Ayrıca kişiler ve olaylar hakkında bilgi verilirken de kullanılabilir. *Karakterlerin romanın içerisinde bir şeyler hatırlamaları da bu anlatım tekniğiyle verilir. *Bu teknikte anlatıcı birinci tekil kişi olabileceği gibi üçüncü tekil kişi de olabilir.   Örnek: Babasını hatırladı. Trene yolcu ederken “Aman oğlum,” demişti, “yüzümü kara çıkarma. Babayın oğlu olduğunu göster şu millete, ille de mıhtara. Benim oğlumsan sırtın yere gelmez. Heye İstanbul gurbeti çetin, İstanbullunun cinden de beter olduğunu söylerdi emmim ya, boş ver. Var git, sağlıcakla, eyi kötü bir işin başın geç, bize mektup sal. Ondan sonrasına karışma. Ben hepsinin yuvasını yaparım!” (Orhan Kemal, Gurbet Kuşları)   İç Çözümleme Tekniği: *Kişilerin iç dünyalarının, iç yaşantılarının, hâkim anlatıcı ve bakış açısıyla anlatıldığı psikolojik tahlil tekniğidir. *Bu anlatım tekniğinde anlatıcı, kişinin iç dünyasına bütünüyle egemen olan dışarıdan bir unsur olarak etkindir; anlatılan kişi ise edilgendir. *Anlatıcı, kahramanın zihninden geçenleri okur. *Bu teknikte anlatıcı, figürün zihnine rahatça nüfuz ederek onun düşüncelerini “diye düşündü” gibi ifadeyle aktarır.   Örnek: “Yavaş yavaş merdivenleri indi. Orta kata gelince müdürün odası gözüne ilişti. Şakir Bey’i bir kere görmek fena olmaz diye düşündü. Kocası hakkında ondan malûmat alabilirdi, hademe ile içeriye haber gönderdi.”   ÖZETLEME TEKNİĞİ: *Varlığı belirgin şekilde hissedilen anlatıcı olayları, kişileri veya diğer unsurları özetleyerek anlatır.   Örnek: Ali Rıza Bey, Babıâli yetiştirmelerinden bir mülkiye memuruydu. Otuz yaşına kadar Dahiliye kalemlerinden birinde çalışmıştı. Belki ölünceye kadar da orada kalacaktı. Fakat kız kardeşiyle annesinin iki ay ara ile ölmesi onu birdenbire İstanbul’dan soğutmuş, Suriye’de bir kaza kaymakamlığı alarak gurbete çıkmasına sebep olmuştu.   GÖSTERME (SAHNELEME) TEKNİĞİ: *Olaylar, kişiler, varlıklar okuyucuya doğrudan sunulur. *Anlatıcı, okuyucu ile eser arasına girmez. *Okuyucunun dikkati eser üzerinde yoğunlaşır.   Örnek: "Küçük Ağa başını kaldırdı ve soran gözlerle baktı. Doktor çevik bir davranışla ayağa kalkmıştı. Gidecekti artık. Onun hâlâ soran gözlerine dost gözlerle bakarak: -Çünkü, dedi. Küçük Ağa'nın siz oluşu... yani... nasıl söylemeli?.. Anlıyor musunuz veya anlatabiliyor muyum bilmem... Sizin gibi genç, güçlü, kuvvetli... ve bilhassa bilgili, akıllı biri oluşu... Kısacası işte siz oluşunuz benim için hususî bir kıymet ve ehemmiyet taşıyor." (Tarık Buğra, Küçük Ağa)   *** Gösterme tekniği iç konuşma, dış monolog, bilinç akışı, diyalog, iç diyalog şeklinde olabilir.     İç Monolog (İç Konuşma) Tekniği: *Karakterin duygularını ve düşüncelerini, belirli bir mantık sırasıyla karakterin ağzından, olduğu gibi anlatılmasıdır. *Bu teknikte karakterin kendi kendine konuşmalarına yer verilir. *Bunun yanı sıra bu teknikle karakterin duygu ve düşüncelerini akıcı ve sade bir biçimde günlük konuşma diliyle öğreniyoruz. Bu teknik karakterin iç dünyasının okuyucu tarafından anlaşılmasında çok önemli bir yer tutar.   Örnek: “Yüzü yanıyordu. Elini yanağına götürdü. Başındaki ağırlık artmıştı. Annem gibi benim de bir yerime inecek bir gün. Ben dayanamam. Bu kızı doğuracağıma Allah canımı alsaydı. Gider şimdi onu uyandırır, sıkıştırırım. Uyku sersemliğiyle her şeyi söyler. Söyletirim. Benim elimden kurtulamaz o. Anasıyım. Hakkımdır. Sekiz sene ben ona hem analık hem babalık ettim.” (Yalnızız)   Dış Monolog: *Dış monolog, bir kişinin karşısındaki insana veya insanlara konuşma fırsatı vermeden, tek taraflı ve uzun bir biçimde, sesli olarak konuşmasıdır. *Bu teknikte kişi bazen etrafında kimse olmadan herhangi bir olay karşısında yüksek sesle konuşabilir. *Bu, eserlerde yazar ya da anlatıcı tarafından okuyucuya yansıtılır.   Örnek: “-Böyle işte. Hayat. Bazı bazı filozof olmalı insan. Düşünüyorum da… Evvela maliye tahsildarı. Sonra… Tahakkuk şefi mi derler ona? İşte öyle bir şey. Güya büyük tüccarlara defter tutma usullerini gösterirmiş de biner lira filan alırmış onlardan. Masal. Belli bir şey. Vergi kaçakçılığında yardım etmiş onlara. Ve birdenbire servet yapmış. Çünkü babamın içinde daima bir ekşilik vardır. Hiçbir şeyden tam memnun olmaz. Anladın mı? Çünkü bu konfora lâyık olmadığını biliyor. Haram para, anladın mı, haram. Üre müre hepsi bahane. Babamı zehirleyen, kendi de bilmez belki, budur işte. Bu… Bu haram duygusu…” (Yalnızız)   Bilinç (Şuur) Akışı Tekniği: *Bu teknikle karakterin iç dünyası hiçbir kaygı olmadan okuyucuya aktarılır. *Karakterin duyguları ve düşüncelerindeki değişimler bu teknikle verilir. *Bu teknikte karakterin aklından geçen düşünceler bütün karmaşıklığıyla ve herhangi bir sıra olmadan okuyucuya verilir. *Bu sayede okuyucu karakterin psikolojisini ve ruh halini daha iyi anlayabilir ve bazı olaylarla, bu olayların nedenleri arasındaki bağlantıları açıklayabiliyor. *Ayrıca karakterin aklında kurduğu planlar ve yapmak istediği şeylerde bu teknikle verilir. *Dil bilgisi kuralları ve sentaks gözetilmez. *Anlatıcı o anda aklına ne geliyorsa sıralar. *Anlatılan şeyler arasında herhangi bir anlam bağıntısı gözetilmez. *Bu teknik iç monolog tekniğinden dil bakımından ayrılır. İç monologda düşünceleri aktarmada belli bir düzen olup dil bilgisi kurallarına uyulur.  Örnek: Aşağıdaki örnekte Yusuf köye dönerken Ali'nin ve Hasan'ın ailesine ne diyeceğini düşünmekle beraber kendisini tam bir vicdan muhasebesine çekmiştir. Bir şekilde kendini haklı çıkarmak istemiş ve arkadaşlarının ölümünden sorumlu olmadığına dair önce kendisini inandırmaya çalışmıştır. "Hasan? Ali? Evet ama onlar yoksa, geri dönülmez yollarda kaldılarsa suç onda mıydı? Kader, kısmet, taksirat! O öldürmemişti. Allah biliyordu içini, ölmelerini istememiş, aklından geçirmemişti. Köse Hasan'ın avradı, kızı, Pehlivan Ali'nin anası duyup gelecekler, soracaklardı. O öldürmemiş, ölmelerini istememişti ama, dinleyecekler miydi bakalım. Ağıt, figan, feryat... Köylü toplanacak, büyük büyük açılan gözleriyle soracaklardı ondan. Nerde Hasan? Ali nerde? Biliyordu diyeceğini, ezberlemişti amma, dinletebilecek miydi? Karı kancık kısmı lâf anlar mıydı? Ölü evine dönecekti evi. Gazocağını mazocağını çıkaramayacak, sırtlığı mırtlığı veremeyecekti karısına. Öfkeyle tükürdü yere." (Orhan Kemal, Bereketli Topraklar Üzerinde)   Diyalog Tekniği: *Roman akışı içinde karakterlerin birbiriyle yaptıkları konuşmalara diyalog denir. *Bu teknikte karakterlerin birbirleriyle konuşmaları verilir. *Karakterler arası çatışmaları veya karakterlerin birbirleri hakkındaki düşüncelerini bu teknik yardımıyla algılıyoruz. *Diyalog; olayın gelişmesinde, kahramanların ruhsal ve sosyal durumlarının açıklanmasında, konuşmalarda yatan kültür ögelerinin saptanmasında (ağız, şive, üslup), eserin daha dinamik bir hale gelmesinde ve hafiflemesinde oldukça etkilidir.   Örnek: Aşağıdaki örnekte Ali ve Yusuf'un fabrika sahibi hemşerileriyle ilgili düşüncelerini ve eğer istekleri yerine gelmezse gidip Laz Taşeronla anlaşacaklarını çok açık bir biçimde anlayabiliyoruz. Zaten bu yöntemin en güzel özelliği karakterlerin sade konuşmaları sayesinde verilmek istenen mesaj kolaylıkla okuyucuya ulaşabiliyor.   —Bırakır mıyız işini? —Bırakırız tabî. —Gözünün yaşına bakacak değiliz ya! —Niye bakalım? O bizimkine bakıyor mu? —Bakar mı? —Biz de onunkine bakmayız! —Ya bakarsa? dedi Ali. —Alırsa? Yusuf düşündü, aklına başka bir şey geldi: —O zaman da sen bana bırak, dedi. —Ne yapacaksın? —Bize daha iyi, daha paralı birer iş ver deriz. —Temam, ben de bunu düşünüyordum. Verirse? —Olursa? Yusuf kurnazlıkla göz kırptı: —Buna gelir deriz ki, böyle böyle, hemşerimiz gündeliğimizi arttırdı, dörder veriyor deriz... —Bu, gelin ben beş vereceğim derse ya? —Kolay. O zaman da ağamıza gider, mantar şapkalı beşer veriyor ne diyorsun deriz? Tamamdı, şehirli mehirli, işte kıstırmışlardı şehirliyi" (Orhan Kemal, Bereketli Topraklar Üzerinde)   İç Diyalog Tekniği: *İç diyalog ise biraz iç monoloğa benzer. *İç monolog okuyucuyu kahramanla baş başa bırakırken iç diyalog kahramanın kendisiyle karşı karşıya gelmesini sağlar. *İç diyalogda kahraman sanki karşısında birisi varmış gibi konuşur, tartışır. *Sürekli karşılıklı konuşmalar mevcuttur. *Sorular ve cevaplar genel anlamda bu kısımları oluşturur, kahraman kendi kendine soru sorar ve cevaplar. *Tüm bunlar dil bilgisi kurallarına uygun şekilde yapılır. İç diyalog tekniği genel olarak kahramanın o anki ruhsal portresini açığa çıkarır.   Örnek: “Meral sol ayağını silkeledi. İskarpini sıkıyordu. Çıkardı onu, ötekini de. Bir anda beliren Nuri’nin hatırası Ferhad’ın karanlıkta siyah görünen fes rengi yorganının üstünde eridi. Sil diyorum bu damgayı. Sil. Alnımda kalmasın ağabey? –Silemem. –Niçin? –Ben vurmadım onu. –Kim? –Cemiyet. –Cemiyet mi? Hayır, Ferhat söylemez bu kelimeyi. Ellerim, ayaklarım buz gibi…” Üst kurmaca Kurmacanın örtülü veya açıkça bozulup başka bir kurmacaya yer verilmesiyle oluşan "kurmaca içinde kurmaca"dır. Üst kurmaca ana hatlarıyla üç değişik şekilde görülür: - Bunlardan ilki; metnin kuruluşunun, eserin yazılış sürecinin olay akışı içerisine - İkincisi, yazarın eseri yönlendirici ve etkileyici biçimde ona müdahalede bulunmasıdır. Postmodernist romanda yazmak ve yaşamak iç içe geçmiştir. Postmodernist romanın anlatıcısı etkinliğinin boyutlarını kendi kurmacasında sınırlı tutmakla da kalmamış, okurla iletişim kuracak kadar genişletmiştir. Bu tutumu, metnin yorumlanış aşamasında okurla birlikte, ona yardımcı olma niyetinin yanı sıra okurun da bu kurmaca oyunun ayrılmaz bir parçası olduğu düşüncesinden kaynaklanmaktadır. -  Üçüncüsü ise gerçekliliğin fantastikle birleştirilerek sunulmasıdır. Dış gerçekliği olabildiğince inandırıcı bir tutumla kurmaca yapıya aktarma kaygısının yerini postmodern romanda nesnel gerçeklik-kurmaca ilişkisi/çelişkisini belirginleştirme alır. Önceki tarzlarda tek gerçeklik, yazarın da içinde soluk alıp verdiği realite iken postmodernist anlatı sisteminde kurmaca dünya da başlı başına bir gerçeklik olarak algılanır. Söz konusu temel tutumun bu maddeyi ilgilendiren yönü, ikili/ikircikli bir anlayışla realite ile kurmaca ya da mantıki gerçeklik ile fantastiği birlikte işlemek şeklinde açıklanabilir.   Örnek: "( ...) Yokuştan aşağı indim. Kalabalıkların içine girdim. Akşam ezanından sonra bir ciğerci dükkanında karnımı doyurdum. Boş dükkanın kedi besler gibi şefkatle lokmalarımı izleyerek beni besleyen sahibinin anlattıklarını dikkat- le dinledim. Ondan aldığım ilham ve tarifle, sokakların iyice kararmasından sonra Esir Pazarı'nın arkalarındaki dar sokaklardan birine saptım, burada kahvehaneyi buldum. İçerisi kalabalık ve sıcaktı. Tebriz'de, Acem şehirlerinde pek çok benzerlerini gördüğüm ve orada meddah değil de perdedar denen hikayeci arkada ocağın yanında bir yükseltiye yerleşmiş, tek bir resim, kaba kağıda aceleyle ama hünerle yapılmış bir köpek resmi açıp asmış, arada bir resimdeki köpeği işaret ede ede hikayesini o köpeğin ağzından anlatıyordu. " "( ...) Bu Erzurumlu Husret'in babasının belirsiz olduğunu söylesem ne buyuru/ur? Bana da demişlerdir ki sen ne biçim köpeksin, ustan bir kahvede resim asmış hikaye anlatır bir meddahtır diye sen onu korumak için, hoşt, vaiz efendiye dil uzatıyorsun. Haşa, dil uzatmıyorum. Ben kahvehanelerimizi çok severim. Bilir misiniz ki resmim böyle ucuz bir kağıt üzerine naklolunduğu için ya da bir köpek olduğum için üzülmüyorum da ben sizlerle birlikte adam gibi oturup kahve içemediğime hayıflanıyorum. Bizler kahvemiz ve kahveha- nelerimiz için ölürüz. Ama o da ne? Ustam, bak bana cezveden kahve veriyor. Hiç resim kahve içer mi? Demeyin; bakın bakın, köpek lıkır lıkır kahve içiyor." Orhan Pamuk'un Benim Adım Kırmızı adlı romanından alınan yukarıdaki metinlerde, realite (gerçeklik) ile kurmaca arasındaki ilişki, bir kahvede hika- yesini anlatan meddahın duvara astığı resimdeki köpeğin kimliği üzerinde yoğunlaştırılmıştır. Bu ikilem, dinleyiciler arasında bulunan roman kahramanı Kara'nın anlatıcılığı üstlendiği, yukarıdaki alıntının ilk paragrafını izleyen pasajda, bizzat resimdeki köpeğe realiteye (gerçekliğe) özgü bir kimlik kazan- dırma şeklinde fantastiğe yönelen bir tutumla uygulanmıştır.     Metinler arasılık •  Postmodern eserlerde bir yazarın diğer metinlerden yararlanmasıdır. Postmodern sanatçılar, başka eserlerden aldıkları kesitleri roman düzleminde bir araya getirirler. Metinler arasılık, postmodernist romanda temel kurgu ögesi olan üstkurmacanın bir alt kategorisi olarak değerlendirilmektedir. Dış ya da psikolojik gerçekliği yansıtmak/irdelemek gibi amacı olmayan postmodernist yazar, metinlerin sanal gerçekliği içinde, "anlatı ormanlarında gezinti"ye çıkar. Modernist romanlarda da değişik boyutlarda ve işlevlerde başvurulan metinler arasılık, postmodernist romanda metnin örgüsünü oluşturmanın başlıca dolgu malzemesi olarak işlenir .   •  Metinler arasılığın postmodernist romandaki uygulama kategorilerini pastiş, parodi ve ironi oluşturur.   PASTİŞ TEKNİĞİ: *Post modern romanda çeşitli metin türlerinin biçim ve anlatım özelliklerinin taklit edilmesidir. *Bir sanatçının üslubunu, tarzını, dilini veya düşüncesini taklit etmektir. *Önceki formdan hareket ederek yeniden oluşturulan bu eser, aslında taklit yoluyla bir eseri yüceltmektir. *Pastişte orijinal eser doğrudan kullanılmaz, tamamıyla taklit edilir.   Örnek: Bin bir Gece Masalları’nda ve halk hikâyelerinde anlatıcı, başkalarından dinlediklerini aktarır. Bunu yaparken de “rivayet ederler ki, derler ki” gibi kalıplaşmış ifadeler kullanır. İhsan Oktay Anar’ın Puslu Kıtalar Atlası adlı romanında biçim ve anlatım özellikleri açısından aynı tekniği kullanması bir pastiş örneğidir.   PARODİ TEKNİĞİ: *Post modern romanda daha önce yazılmış bir metnin “içerik” yönünden örnek alınmasıdır. *Ciddi sayılan bir eserin bir bölümü veya bütününü alaya alarak, biçimini bozmadan ona bambaşka bir özellik vererek biçimle öz arasındaki bu ayrılıktan gülünç etki oluşur. *Pastişten farkı şudur: Pastiş belli bir türün üslûbunu, anlatma formatlarını taklit eder; parodi belli bir metnin konusunu taklit eder. Parodide genel metin taklit edilebileceği gibi, metnin bir cümlesi veya kişisi de taklit amaçlı olarak kullanılabilir.   Örnek: Nazan Bekiroğlu’nun Yusuf ile Züleyha adlı romanı, içerik yönünden divan edebiyatındaki Yusuf ile Züleyha mesnevilerini örnek aldığından bir parodi örneğidir.   İRONİ TEKNİĞİ: *Post modern romanda birtakım olguları ya da eserleri alaycı bir anlatımla söz konusu etmektir. *Söylenenin tam tersinin kastedildiği ifadedir. *Söylenen ya da yapılan eylem, ciddi görüntüsü altında, karşıt söylenceyi ya da eylemi, çelişki noktasına çekmeyi hedefler. *Mizahtan farklı olarak ironi, olaylara daha eleştirel yaklaşır. *İroni mimik, jest ve tonlama ile söylenmek istenenin altını, dolaylı çizer.   Örnek: Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı romanında önemsiz bir kurum olan Saatleri Ayarlama Enstitüsünü asrın en büyük, en faydalı kurumu şeklinde tanıtması bir ironi örneğidir.   MONTAJ TEKNİĞİ: *Bu teknikte, başkasına ait olan bir yazının tümünün veya bir parçasının aynen eser içine yazımı söz konusudur. *Cümle, beyit, atasözü, nükte veya uzun bir metin olabilir. *Eklenen metin, eserle uyum içerisinde olmalıdır.   AÇIKLAMA-YORUMLAMA TEKNİĞİ: *Yazarın ya kendisi ya da sözünü emanet ettiği karakter ağzından, herhangi bir konu, durum veya olay hakkında gerekli gördüğü bir açıklama yapması ya da yoruma girişmesidir.   LEİTMOTİV TEKNİĞİ: *Leitmotiv, ana motif, anlamlı tekrar, nakarat, tema anlamlarına gelmekte olup özellikle psikanalitik eserlerde kendini hissettirir. *Kişileri ve nesneleri sembolize eden sürekli tekrarlanan ve simgeleşen söylem/ifade kalıpları yer alır. *Herhangi bir sözün ya da hareketin birden fazla tekrarlanmasıdır. *Leitmotiv edebiyatımızda sıkça kullanılan bir anlatım tekniğidir. *Bu teknikte nesne istenilen/arzulanan bir eşyayı sembolize eder ve sürekli kitabın içerisinde tekrar edilir. *Genellikle bu nesne gerçek hayatta fazla önemli bir şey olmazken kitaplarda çok önemli bir nesneymiş gibi gösterilir ve karakterlerin yaptıkları şeyler bu nesneyle ilgili olur.   MEKTUP TEKNİĞİ: Karakterlerin tek taraflı ya da başka karakter(ler)le yaptığı yazışmalardan oluşan bir anlatım tekniğidir. *Edebiyatımızda çok kullanılan tekniklerden birisidir. *Bu tekniğin kullanıldığı kısımlarda yazar romanın akışına müdahale etmez ve kahramanların duygu ve tepkilerini okuyucuya sunar. *Mektup tekniği daha çok olayın can alıcı yerlerinde kullanıldığından olaya canlılık katabilmektedir. *Bu tekniğin sağladığı bir diğer yarar ise birden fazla kahramanın devreye sokulmasıyla birden fazla bakış açısını ortaya çıkarmasıdır. *Yani bu tekniğin kullanıldığı eserlerde genellikle çoğulcu bakış açısı ile karşı karşıyayızdır. *Bireysel bir tür olan mektubun eserlerde kullanılması özellikle kahramanların iç dünyasını yansıtması açısından önemlidir.   NOT: Modernist romancılar, eserlerinde kolaj tekniğini de kullanmışlardır. "Yapıştırma resim" olarak da bilinen kolaj yöntemi, herhangi bir konuda farklı yazar, şair ya da kaynaklardan derlenen alıntıların bir araya getirilerek metne yansıtılmasıdır. 20. yüzyılın başında Picasso gibi kübist ressamların resim sanatında uyguladığı bu teknik, daha sonra postmodern anlatılarda da kullanılmıştır. Edebi eserlerde kullanılan anlatım teknikleri

  • Roman Türü ve Yapı Unsurları

    Yaşanmış ya da yaşanabilir olayları; yer, zaman, mekân ve kişi unsurlarıyla estetik biçimde anlatan yazı türüne roman denir. Roman; gerçek yaşamı yansıtmaya çalışırken anlatılan olay, çevre ve kişiler geniş ve ayrıntılı verilir. Ana olay etrafında küçük olaylar da bulunur. Romanın asıl kişisine başkahraman  veya ana karakter  denir. Hikâye Türünden Farkı Romanlar hikâye türünden; olay ve kişilere, tahlil ve tasvirlere, bir ana olay etrafında birçok küçük olaya yer verme bakımından ayrılır. Plan Romanlar; serim, düğüm, çözüm planıyla yazılır. Serim (Giriş):  Bu bölümde olayın geçtiği mekân ve kişiler tanıtılır. Düğüm (Gelişme):  Romanın bütün yönleriyle anlatıldığı en geniş bölümüdür. Çözüm (Sonuç):  Merak unsurunun bir sonuca bağlanarak giderildiği bölümdür. Dünya Edebiyatında Roman Roman türünün ilk örneklerini 15. yüzyılda Rabelais, Gargaunta ve Pentegruel  adlı eserleriyle vermiştir. Günümüz romanına benzeyen ilk eser ise 16. yüzyılda Rönesans'tan sonra Giovanni Boccacio tarafından yazılan Dekameron ’dur. Cervantes’in 16. yüzyılın sonlarına doğru yazdığı Don Kişot  eseri, roman türünün ilk başarılı örneği kabul edilir. Türk Edebiyatında Roman Tanzimat'tan önce roman türünün yerini mesneviler, halk ve meddah hikâyeleri, dinî ve destani hikâyeler tutmaktadır. Roman, Türk edebiyatına Tanzimat'la girmiştir. İlk olarak Yusuf Kâmil Paşa, Fransız yazar Fenelon'dan Telemaque (Telemak)  adlı eseri çevirmiştir. Modern Türk romanının kurucusu ise Halit Ziya Uşaklıgil kabul edilir. TÜRK EDEBİYATI ROMANINDA İLKLER   İlk roman çevirisi:   Telemak  / Yusuf Kâmil Paşa. İlk yerli roman:   Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat  / Şemsettin Sami. İlk edebî roman:   İntibah  / Namık Kemal. İlk tarihî roman:   Cezmi  / Namık Kemal. İlk realist roman:   Araba Sevdası  / Recaizade Mahmut Ekrem. Batılı anlamda ilk realist ve modern roman:   Mai ve Siyah  / Halit Ziya Uşaklıgil. İlk Batılı tekniğe uygun roman:   Aşk-ı Memnu  / Halit Ziya Uşaklıgil. İlk köy romanı:   Karabibik  / Nabizâde Nazım. İlk psikolojik roman denemesi (ilk natüralist eser/tezli roman):   Zehra  / Nabizâde Nazım. İlk psikolojik roman (tahlil romanı):   Eylül  / Mehmet Rauf. İlk kadın romancımız ve ilk eseri:   Muhadarat  / Fatma Aliye Hanım. Millî Mücadele'yi doğrudan işleyen ilk roman:   Ateşten Gömlek  / Halide Edip Adıvar. İlk dış Türkleri konu alan roman:   Gönül Hanım  / Ahmet Hikmet Müftüoğlu. İlk iç monolog tarzı roman:   Bir Düğün Gecesi  / Adalet Ağaoğlu. İlk postmodern roman:   Tutunamayanlar  / Oğuz Atay. Ahmet Mithat Efendi'ye ait ilk roman denemeleri: İlk macera romanları: Hasan Mellah, Hüseyin Fellah . İlk gezi romanı: Acâib-i Alem . İlk tarihî roman denemesi: Yeniçeriler . İlk mektup roman denemesi: Felsefe-i Zenan . İlk polisiye roman: Esrar-ı Cinayet . ROMANIN YAPI UNSURLARI   Romanın temel yapı unsurları; Olay Örgüsü, Kişiler, Mekân, Zaman ve Anlatıcı/Bakış Açısıdır. 1.OLAY ÖRGÜSÜ Olayların, yazar tarafından kurgulanarak sunulmasıdır. Romanlar, temel bir olay etrafında gelişen ve iç içe geçmiş çok sayıda olaydan oluşur. Romanda anlatılan olaylar hayattan alınabileceği gibi tarihten, anılardan veya okunan kitaplardan da alınabilir. 2.KİŞİLER Romanlarda olayları gerçekleştiren şahıslardır. Kişiler arasında başkarakter ve yardımcı karakterler bulunur; şahıslar ayrıntılı olarak tanıtılır. Roman kişileri "tip"  ve "karakter"  olarak karşımıza çıkar. Tip:  Belli bir sınıfı ya da belli bir insan eğilimini temsil eder. Evrenseldir ve genel özelliklere sahipti. Bireysel olmaktan ziyade, başkalarında da bulunan ortak özellikleri en belirgin şekilde temsil eden şahıs veya şahıs grubudur. Karakter:  Romanda olumlu, olumsuz yönleriyle verilen, belirli bir tip özelliği göstermeyen kişilerdir. Karakter kendine özgüdür, genel değildir. Kendine özgü özellikleriyle insanın iç çatışmaları ve çıkmazlarını verme görevini yüklenmiş roman şahıslarıdır. 3.ÇEVRE (MEKÂN-YER) Romanlardaki kişilerin yaşadığı, olayların geçtiği yerdir. Çevre, okuyucuya betimleme yoluyla anlatılır. Romanda olayların geçtiği ve kişilerin yaşadığı yerler ayrıntılı şekilde verilir. 4.ZAMAN Romanlarda zaman kavramı belirgindir; olaylar belirli bir zaman diliminde yaşanır. Klasik Romanda:  Zaman, "geçmiş, şimdiki ve gelecek zaman"  olmak üzere üç dilimde verilir. Çağdaş Romanda:  Zamanlar arası geçiş yapılır ve iç içe değişik zaman dilimlerinden söz edilebilir. Bilinç akışı tekniğiyle zamanda geriye dönüşler veya ileriye gidişler olabilir. 5.ANLATICI VE BAKIŞ AÇISI Romanda mutlaka bir anlatıcı vardır. Anlatıcı; okuyucu ile yazar arasında bağlantı sağlar ve anlatıcının tutumu, yazarın olaylara ve kişilere yaklaşımıdır. Anlatıcının yaklaşımı, kullanılan bakış açısına bağlı olarak olayları yönlendirir. Romanda birinci veya üçüncü kişi anlatıcı kullanılır. Anlatıcının konumuna ise "bakış açısı"  denir. Anlatmaya bağlı metinlerde "hâkim, kahraman ve gözlemci"  bakış açısı kullanılır. Hâkim (İlahi / Tanrısal) Bakış Açısı:  Genel olarak her şeyi bilendir. Yazar bu sayede her şeyi bilir, görür, tahmin eder, hatta gelecekten haber verir. Gözlemci (Müşahit / Objektif) Bakış Açısı:  Anlatıcının olayları ve kahramanları bir kamera gibi anlatmasıdır. Sadece gözlemlediklerini aktarır, kişilerin iç dünyalarından bahsetmez; dolayısıyla tarafsız bir bakış açısıdır. Kahraman Bakış Açısı:  Anlatıcının roman kahramanlarıyla özdeşleşmesi, dünyayı ve hayatı onların gözleriyle görmesi ve bakışıyla algılamasıdır. Birinci kişi anlatıcı kullanılır ve "ben"  anlatım biçimi hâkimdir. (Örnek: Peyami Safa'nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu  otobiyografik romandır ve bu özelliklere sahiptir). ROMANLA İLGİLİ KAVRAMLAR a) Konu:  Edebiyat eserinde üzerinde durulan, ele alınıp işlenendir. Sözcüklere dönüştürülebilecek her şey konu olabilir. Konular sanatçıya has değildir; aynı konu farklı sanatçılar tarafından yüzyıllardır işlenebilmektedir (Aşk, ölüm, dostluk vb.). b) Tema:  Bir edebî eserde işlenen konunun anlamca ortaya koyduğu ana yönelim, yani asıl anlatılmak istenendir. Kısaca yazarın eseri yazma amacıdır. c) Çatışma:  Farklı düşünce yapısına, yaşayış tarzına veya farklı kişilik özelliklerine sahip olma, romanlarda çatışma olarak açıklanır. "Doğu-Batı, köylü-ağa, iyi-kötü, zengin-fakir"  gibi karşılaştırmalar çatışmayı ortaya çıkarır. Romanlarda iç, dış, fiziksel ve doğa ile çatışma türleri görülebilir. KONULARINA GÖRE ROMANLAR 1.Tarihî Roman Tarihteki olay ya da kişileri konu alan romanlardır. Yazar, tarihî gerçekleri kendi hayal gücüyle zenginleştirerek anlatır. Anlatılanlar tarihî olaylara genellikle uygun olmalıdır. Tarihî roman, romantizm etkisindedir. Dünya Edebiyatı Örnekleri:  Walter Scott - Waverley  (İlk örnek), Victor Hugo - Notre-Dame de Paris . Türk Edebiyatı Örnekleri:  Namık Kemal - Cezmi  (İlk Batılı anlamdaki tarihî roman), Nihal Atsız - Bozkurtlar , Kemal Tahir - Devlet Ana . 2.Macera (Serüven) Romanı Çevremizde sıkça rastlanmayan, esrarengiz olayları anlatan romanlardır. Kahramanlar çok hareketli, kurnaz, cesur ve kuvvetlidir. Alt Türleri:  Polisiye Roman ( Agatha Christie - Nil'de Ölüm ), Egzotik Roman ( Piyer Loti - İzlanda Balıkçısı ). Dünya Edebiyatı Örnekleri:  Daniel Defoe - Robinson Crusoe , Jules Verne - İki Sene Mektep Tatili . Türk Edebiyatı Örnekleri:  Ahmet Mithat Efendi - Hasan Mellah, Hüseyin Fellah , Peyami Safa - Cingöz Recai  serisi. 3.Sosyal Roman Toplumsal ve siyasi olayları, inançları, gelenek ve görenekleri eleştirel ve bilimsel açıdan ele alıp anlatan romanlardır. Dünya Edebiyatı Örnekleri:  Victor Hugo - Sefiller , Dostoyevski - Suç ve Ceza , Emile Zola - Meyhane . Türk Edebiyatı Örnekleri:  Namık Kemal - İntibah , Recaizade Mahmut Ekrem - Araba Sevdası . Çeşitleri: Tezli Roman:  Bilimsel verilerle bir olayı savunan romanlardır. ( Yakup Kadri Karaosmanoğlu - Yaban ). Töre Romanı:  Toplumdaki çeşitli inanç ve gelenekleri anlatan romanlardır. ( Halide Edip Adıvar - Sinekli Bakkal ). Yergi Romanı:  Tamamen eleştirisel bir yaklaşımla olayları sunan romanlardır. ( Yaşar Kemal - İnce Memet  serisi ). Mahallî Roman:  Bir yerin yöresel özelliklerini anlatan romandır. ( Fakir Baykurt - Yılanların Öcü ). 4.Psikolojik Roman (Tahlil Romanı) Dışardaki olaylardan çok, kahramanların iç dünyasını, ruh hâllerini ele alarak kişilerin toplumla ilişkilerini anlatan romanlardır. Dünya Edebiyatı Örnekleri:  Madame de la Fayette - La Princesse de Cleves  (İlk örnek) Goethe - Genç Werther'in Acıları . Türk Edebiyatı Örnekleri:  Mehmet Rauf - Eylül  (İlk psikolojik roman), Peyami Safa - Dokuzuncu Hariciye Koğuşu . 5.Otobiyografik Roman Yazarın kendi yaşamını anlattığı romanlardır. (Peyami Safa'nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu  bu türün örneklerindendir). 6.Bilimkurgu Romanı Tahmine dayalı bir anlatım yolu benimsenir. Varsayımlara dayanır ve geleceğe ait öngörülerde bulunulur. Ütopya diyebileceğimiz durumlar yer alır. ( Jules Verne - Ay'a Seyahat ). 7.Fantastik Roman Anlatılan olaylar tamamen hayal ürünüdür. Roman kahramanları olağanüstü özelliklere sahiptir. ( J. R. R. Tolkien - Yüzüklerin Efendisi ). 8.Nehir Roman Bir kişinin, bir toplumun hayatındaki gelişmeleri ya da tarihî bir olayı birden fazla cilt hâlinde anlatan romanlardır. (Marcel Proust'un Kayıp Zamanın İzinde  serisi, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Huzur , Kemal Tahir'in Esir Şehrin İnsanları ). 9.Estetik/Popüler Roman Belli biçim ve anlatım kaygıları ile yazılmış romanlardır. Yazarın okuyucuya bir şeyler öğretme amacı yoktur. (Gustave Flaubert estetik romanın en önemli yazarlarındandır). EDEBÎ AKIMLARINA GÖRE ROMANLAR 1.Klasik Roman Biçim kusursuzluğuna, akla ve sağduyuya dayanan romanlardır. (Fenelon'un Telemague  adlı romanı bu türün örneklerindendir). 2.Romantik Roman His ve hayal unsurlarının hâkim olduğu romanlardır. Yazar daha çok şahsi duygularını ve maceralarını anlatır. (Victor Hugo - Sefiller , Namık Kemal - İntibah  bu roman türüne örnektir). 3.Realist (Gerçekçi) Roman Gözlem, araştırmanın öne geçtiği, duygu ve hayallerin gösterilmediği romanlardır. Amaçları, gerçekleri canlı tablolar hâlinde, aslına sadık kalarak okuyucuya aktarmaktır. (Tolstoy - Savaş ve Barış , Halit Ziya - Mai ve Siyah  realist akımın etkisinde yazılmıştır). 4.Natüralist (Doğalcı) Roman Natüralist romancılar, toplumu âdeta bir laboratuvar olarak düşünürler. Eserlerini ilmî verilere, biyoloji ve sosyolojinin kanunlarına bağlı kalarak kaleme alırlar. (Emile Zola - Meyhane  natüralist romana örnektir). 5.Diğer Roman Türleri Postmodern roman, modern roman, izlenimci roman, dışavurumcu roman, sürrealist roman gibi romanlar edebî akımların alt başlığında incelenebilir. Roman Türü ve Yapı Unsurları

  • Tanzimat Dönemi Türk Hikayesi

    TANZİMAT DÖNEMİ'NDE HİKÂYENİN GENEL ÖZELLİKLERİ Tanzimat Dönemi’ndeki hikâyeler, “toplum için sanat” anlayışıyla tamamen Fransız edebiyatı örnek alınarak oluşturulmuş eserlerdir. Bu dönem sanatçıları, romantizmin etkisiyle toplumu bilgilendirmek amacıyla edebî eserleri bir araç olarak kullanmışlardır. Bu durum, o dönemde verilen eserlerin çoğunun teknik yönden kusurlu olmasına sebep olmuştur. Hikâyelerde zaman zaman olayın akışı kesilerek okura seslenilmiştir. En çok işlenen konular; aile hayatı, yanlış Batılılaşma, esaret, ahlak ve eğitimdir. Tanzimat Dönemi’nde olay hikâyeciliği (Maupassant tarzı) ağır basar. Olayların geçtiği mekânlar genellikle İstanbul’dur. Hikâyelerde genellikle halkın konuşma dili özellikleri görülür. Tanzimat Birinci Dönem hikâyelerinde romantizm, İkinci Dönem hikâyelerinde ise realizm ve natüralizm etkilidir. İlkler: Ahmet Mithat Efendi’nin Letâif-i Rivâyât  adlı eserindeki hikâyeler, Türk edebiyatındaki ilk yerli hikâye  örnekleridir. Teknik yönden güçlü, Batılı örneklere benzeyen ilk hikâye kitabı  ise Sami Paşazade Sezai’nin Küçük Şeyler  adlı eseridir. TANZİMAT DÖNEMİ'NDE HİKÂYENİN TEMSİLCİLERİ Ahmet Mithat Efendi (1844-1912) Türk edebiyatında en çok eser veren ve “Yazı Makinesi” olarak tanınan sanatçı, “toplum için sanat” anlayışını benimsemiştir. Hikâyelerini, Türk edebiyatında ilk yerli hikâye örneklerini içeren Letâif-i Rivâyât  ve Kıssadan Hisse  adıyla yayımlamıştır. Çoğunlukla romantizmin etkisinde yazdığı hikâyelerinde yanlış Batılılaşma, kadın, eğitim, kölelik, aşk ve evlilik gibi temaları işlemiştir. Hikâyelerinde olayın akışına müdahale etmiş; sık sık okuyucuya, bazen de kendine seslenmiştir. Halkın anlayacağı sade bir dil kullanmıştır. Sami Paşazade Sezai (1859-1936) Türk edebiyatında Batılı anlamda hikâyenin ilk örneği kabul edilen Küçük Şeyler ’i yazmıştır. “Sanat için sanat” anlayışını benimsemiştir. Realizmin etkisinde yazdığı hikâyelerinde küçük, önemsiz konu ve olayları; insanın iç dünyasındaki hassasiyetleri işlemiştir. Hikâyelerinde (özellikle betimlemelerinde) ağır bir dil kullanmıştır. Hikâyeleri, romanına göre teknik açıdan güçlüdür. Nabizâde Nazım (1863-1893) İlk hikâyelerinde romantizmden, sonrakilerde ise realizm ve natüralizmden etkilenmiştir. Hikâye konularını İstanbul dışına çıkarmış, eserlerinde sade bir dil kullanmıştır. HİKÂYELERİ:   Yadigârlarım , Haspa , Zavallı Kız , Bir Hatıra , Sevda , Hâlâ Güzel , Seyyie-i Tesamüh . Recaizade Mahmut Ekrem (1847-1914) “Sanat için sanat” anlayışını benimsemiştir. Muhsin Bey  hikâyesinde romantik bir aşkı anlatırken, hatıra tekniğiyle kaleme aldığı Şemsâ  hikâyesinde kendi hayatından kesitler sunmuştur. Hüseyin Rahmi Gürpınar (1864-1944) Edebiyatımızda natüralizmin önemli temsilcilerindendir. “Toplum için sanat” anlayışını benimsemiştir. Sokağı edebiyata taşıyan yazar olarak bilinir. Hikâyelerini herkesin kolayca okuyup anlayabileceği bir dille yazmıştır. Eserlerinde Ahmet Mithat geleneğini sürdürmüş, anlatımın akışına karışarak kendi duygu ve düşüncelerini aktarmıştır. HİKÂYELERİ:   Kadınlar Vaizi , Katil Buse , Gönül Ticareti , Melek Sanmıştım Şeytanı , İki Hödüğün Seyahati . Tanzimat Dönemi Türk Hikayesi SERVETİFÜNUN DÖNEMİ'NDE HİKÂYENİN GENEL ÖZELLİKLERİ Servetifünun Dönemi’nde geleneksel anlayışlar terk edilmiş, hikâye biçim ve içerik olarak olgunlaşmış, anlatımda estetiğe önem verilmiştir. Dönemin sanatçısı Halit Ziya Uşaklıgil, Batılı anlamda yetkin hikâye örnekleri vermiştir. Türk hikâyesi artık ustaca kurgulanmış bir tür hâline gelmiştir. Bu dönemde betimlemeler işlevsellik kazanmış, olayın anlaşılması için araç olarak kullanılmıştır. Hikâyelerde toplumsal ve siyasal konulardan uzak durulmuş, bireysel konular işlenmiştir. Hikâyeler, realizmin etkisiyle yazılmıştır. Hikâyelerde dil, romanlara göre daha sadedir. SERVETİFÜNUN DÖNEMİ'NDE HİKÂYENİN TEMSİLCİLERİ Halit Ziya Uşaklıgil (1865-1945) Hikâye türünün edebiyatımızdaki ilk yetkin örneklerini  vermiştir. Hikâyelerinde aşk, yoksulluk, aile içi problemler, hayvan sevgisi, esaret gibi pek çok konuyu işlemiştir. Romanlarında İstanbul dışına çıkmayan sanatçı, hikâyelerinde Anadolu ve köy yaşamına yer vermiştir. Hikâyelerinin dili romanlarına göre daha sadedir. HİKÂYELERİ:   Bir İzdivacın Tarih-i Muaşakası , Bir Muhtıranın Son Yaprakları , Bir Yazın Tarihi , Solgun Demet , Sepette Bulunmuş , Onu Beklerken , Hepsinden Acı . Mehmet Rauf (1875-1931) Eserlerinde Halit Ziya’nın etkisinde kalmıştır. Hikâyelerinde toplumsal konulara yer vermemiş; kadın, evlilik, ihanet, kıskançlık, hastalık, ölüm fikri ve bunların sebep olduğu kötümserlik gibi konuları işlemiştir. HİKÂYELERİ:   Kadın İsterse , Aşıkâne , Bir Aşkın Tarihi , Son Emel , İhtizar , Pervaneler Gibi . Hüseyin Cahit Yalçın (1875-1957) Hikâyelerinde şairane ve süslü bir üslup kullanmıştır. Hikâyelerinde İstanbul’da yaşayan azınlıkları ve seçkin kişileri anlatmıştır. HİKÂYELERİ:   Hayat-ı Muhayyel , Niçin Aldatırlarmış , Hayat-ı Hakikiye Sahneleri .

  • İslamiyet Öncesi Türk Şiirinin Özellikleri

    GENEL ÖZELLİKLERİ •    Şiirler, Türklerin İslamiyet’i kabulünden önceki yaşantısından önemli izler taşır. •    Şiirler, ‘‘şölen, sığır, yuğ’’ adı verilen dinsel törenlerde “baksı, kam, ozan, şaman” diye adlandırılan şairler tarafın­dan ‘‘kopuz’’ adı verilen bir çalgı eşliğinde söylenmiştir. •    Şiirlerde dörtlük nazım birimi, hece ölçüsü, genellikle yarım uyak kullanılmıştır. •    Şiirlerin kafiye düzeni düz kafiye şeklindedir. •    Şiirlerde yabancı etkilerden uzak, arı bir dil kullanılmıştır. •    Şiirlerde aşk, kahramanlık, savaş, doğa, ölüm gibi temalar işlenmiştir. •    Koşuk, sagu, sav, destan bu dönemin ürünleridir. Dikkat:  Sözlü gelenekte oluşturulup yayılan bu ürünlerin yazılı ilk örnekleri Kaşgarlı Mahmut’un Divânu Lugati’t-Türk adlı eserinde yer almaktadır. SÖZLÜ DÖNEM KOŞUK •    Edebiyatımızın en eski nazım biçimidir. •    İslamiyet öncesinde av törenlerinde (sığır), kurban törenlerinde (şölen) ve kazanılan savaşlar sonrasında düzenlenen eğlencelerde söylenen şiirlere verilen isimdir. •    Koşuklarda genellikle aşk, doğa ve yiğitlik temaları işlenmiştir. •    Genellikle kopuz eşliğinde söylenmiştir. •    Benzetme, kişileştirme, abartma gibi sanatlar kullanılmıştır. •    Nazım birimi dörtlüktür ve dörtlük sayısı üç ile beş arasındadır. •    Hece ölçüsünün genellikle 7’li, 8’li kalıpları kullanılmıştır. •    Genellikle yarım kafiye kullanılan koşukların uyak düzeni aaab cccb … şeklindedir. Dikkat: Koşuklar halk edebiyatında  koşmaya  divan edebiyatında  gazele  benzer. SAGU •    İslamiyet öncesinde “yuğ” adı verilen ölüm törenlerinde kopuz eşliğinde söylenen şiirlerdir •    Bu şiirlerde ölen kişinin kahramanlıkları, iyilikleri, onun ölümünden duyulan üzüntü dile getirilmiştir. •    Hece ölçüsü nün genellikle 7’li, 8‘li kalıpları kullanılmıştır. Kafiye şeması aaab cccb … şeklindedir. •    Nazım birimi dörtlüktür ve dörtlük sayısı üç ile beş arasındadır. •    Divânu Lügati’t-Türk’ te yer alan Alp Er Tunga Sagusu bu türün en önemli örneğidir. Dikkat: Sagunun halk şiirindeki karşılığı  ağıt , divan şiirindeki karşılığı  mersiye dir. DESTAN •    İslamiyet öncesinde Türkleri derinden etkileyen, yiğitlik, savaş, göç gibi konuları işleyen sözlü ürünlerdir. •    Destan bir süreç içerisinde varlık kazanır. Bu süreç üç aşamadan oluşur. •    Bilinen yazılı Türk destanları daha çok İran, Çin, Arap, Moğol, Bizans ve Batı kaynaklarından derlenmiş; oluşumların-dan çok sonra yazıya geçirilmiştir. •    Kök Türk Dönemi: Bozkurt Destanı •    Uygur Dönemi: Türeyiş Destanı •    Hun Dönemi:  Oğuz Kağan Destanı •    Altay-Yakut Dönemi: Yaratılış Destanı •    Saka Dönemi: Alp Er Tunga Destanı Hatırlatma: İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı’nın Sözlü Dönemi’ne ait bir diğer ürün de bugünkü atasözü yerine kullanılan savlardır. Savlar biçim olarak bir nesir cümlesi veya bir şiir dizesi gibi olabilir.   YAZILI DÖNEM   a.  Göktürk Dönemi •    Dönemin en önemli eseri Türk edebiyatının ilk yazılı eseri olan Göktürk Yazıtları ’ dır. Eser Orhun Abideleri olarak da bilinir. •    Eser Türk adının geçtiği ilk eserdir. •    Yazıtlar ilk Türk alfabesi Göktürk alfabesiyle yazılmıştır. •    Türk edebiyatının söylev niteliği taşıyan ilk eseridir. •    Abideler günümüzde Moğolistan sınırları içinde yer almaktadır •    8. yüzyılda dikilen Orhun Kitabeleri  Tonyukuk Yazıtı, Kül Tigin Yazıtı, Bilge Kağan Yazıtı  olmak üzere üç dikili taş­tan oluşur. •    Yazıtlarda Türklerin Çin’e nasıl tutsak olduklarından, bu tutsaklıktan nasıl kurtulduklarından, Kül Tigin’in kahramanlık-larından, Türklerin ne kadar büyük bir devlet olduğundan bahsedilmektedir. •    Yazıtları taş üzerine kazıyarak yazan kişi  Yolluğ Tigin ’dir. •    Kitabeler, ilk kez Danimarkalı dil bilimci V. Thomsen tarafından okunmuş; V. Radloff tarafından da ilk kez yayımlanıp dünyaya tanıtılmıştır.   b.  Uygur Dönemi •    Bu dönem eserleri dinî içeriklidir. Eserlerde Maniheizm ve Budizm’in öğretileri anlatılmıştır. •    Eserlerde genellikle Uygur alfabesi kullanılmıştır. •    Bu döneme ait önemli eserler Altun Yaruk, Sekiz Yükmek, Kalyanamkara ve Papamkara, Irk Bitig  adlı eserlerdir. •    Bilinen ilk Türk şairi Uygur Dönemi şairi  Aprınçur Tigin ’dir. İslamiyet Öncesi Türk Şiirinin Özellikleri

  • Tanzimat Dönemi Türk Şiiri

    Tanzimat Dönemi Türk edebiyatı, Batı etkisinde gelişen Türk edebiyatının ilk devresidir. Tanzimat edebiyatı 1860 yılında Şinasi ve Agâh Efendi’nin ilk Türkçe özel gazete olan  Tercüman-ı Ahvâl’  i çıkarmasıyla başlar. Tanzimat edebiyatı adını Mustafa Reşit Paşa tarafından 3 Kasım 1839’da ilan edilen ve Gülhane Hattı Hümayunu adıyla da bilinen Tanzimat Fermanı ’ndan alır. Tanzimat edebiyatı, Tanzimat Birinci Dönem (1860-1876) ve Tanzimat İkinci Dönem (1876-1896) olmak üzere iki döne­me ayrılır. TANZİMAT BİRİNCİ DÖNEM TANZİMAT İKİNCİ DÖNEM Tanzimat sanatçıları birinci dönemde "Sanat toplum içindir." düşüncesi benimsenmiştir. Bu dönemde şiirde "Sanat sanat içindir." anlayışı be­nimsenmiştir. Toplumsal konulara yer vermişlerdir. Bireysel konular ön plana çıkmıştır. Vatan, millet, hürriyet, özgürlük, eşitlik, adalet ilk defa bu dönemde şiire konu olmuştur. İkinci dönemde "zerreden küreye her güzel şeyin şiir olması" düşüncesini ortaya atan Recaizade Mahmut Ekrem'in öncülüğünde şiirin konusu genişletilmiştir. Divan şiirindeki "Kafiye göz içindir." anlayışı yerine "Kafiye kulak içindir." görüşü benimsenmiştir. Göz için uyak mı, kulak için uyak mı tartışması Recaizade Mahmut Ekrem - Muallim Naci ile onların taraftarları arasında başlamıştır. Aruz şiire hâkim olan temel ölçü olmuştur. Hece ölçüsü bu dönemde ilk denemeler şeklinde görülmüştür. Şiirde ağırlıkla aruz ölçüsü kullanılmıştır. Heceyle ya-zılan şiirler az da olsa vardır. Şiirin konusunda değişiklikler yapılmasına rağmen biçimsel olarak divan şiirine bağlı kalınmıştır. Nazım birimi divan edebiyatında olduğu gibi çoğunlukla "be-yit" tir. Gazel, kaside, murabba, terkib-i bend gibi divan edebiyatının nazım şekilleri kullanılmıştır. Farklı nazım birimlerini ve yeni nazım biçimleri kulla­nılmıştır. Şiirde sade bir dil amaçlanmış ancak istenen başarıya ulaşılamamıştır. Birinci dönemden daha ağır bir dil anlayışı vardır. Şiirdeki en köklü değişiklik, Namık Kemal'in yazdığı Hürriyet Kasidesi ’nde kasidenin bölümlerinin kaldı-rılıp direkt olarak konuya giriş yapılmasıdır. Şinasi de mesnevi uyak ( aa, bb, cc, dd…) şekliyle kaside yaza­rak bir yenilik getirmiştir. Edebiyatımızın ilk metafizik şiiri Makber  ile ilk pasto­ral şiirimiz olan  Sahra, bu dönemde Abdülhak Hamit Tarhan tarafından yazılmıştır. Divan şiirindeki "parça bütünlüğü" bir kenara bırakıl­mış ve "konu bütünlüğü" esas alınmıştır. "Parça bütünlüğü" yerine bu dönemde "konu bütünlü-ğü" esas alınmıştır. Şiirde romantizm akımı etkili olmuştur. Şiirde romantizm akımı etkili olmuştur. Divan edebiyatında şiirlerin nazım şeklinin adıyla anıl-ması bir kenara bırakılmıştır. Şiirlere ayrı bir başlık ve­rilmesi ilk defa Tanzimat Dönemi'nde gerçekleşmiştir. Divan edebiyatında şiirlerin nazım şeklinin adıyla anıl-ması bir kenara bırakılmıştır. Şiirlere ayrı bir başlık ve­rilmesi ilk defa Tanzimat Dönemi'nde gerçekleşmiştir. Bu dönem; roman, tiyatro, anı, makale, eleştiri, hikâye gibi Batılı tarzdaki düzyazı türlerinin edebiyatımızda ilk defa yer aldığı bir dönemdir. Toplumsal konular yerine bireysel konuların ön plana çıktığı bir dönemdir. Bu dönem sanatçıları Batı kültürünü halka tanıtmaya çalışmışlar, yeniliklere ayak uyduran bir toplumun geli-şeceğine inanmışlardır. Bu dönem 1876 yılında başlamış, 1896 yılında son bularak yerini Servetifünun’a bırakmıştır. İlk dönem sanatçıları sanat düşüncesinden daha çok fikir aşılama düşüncesiyle eser vermişlerdir. Bu dö-nemdeki bütün sanatçıların politik bir duruşu vardır. Bu dönemde sanat eserleri bireyin kendi iç dünyası­nın dışavurumu şeklinde okuyucuyla buluşmuştur. Sanatçılar yazdıkları eserleri gazeteler aracılığıyla halka sunmuşlardır. Gerek düşünce yazıları gerekse sanatsal yazılar gazeteyle halka ulaştırıldıkları için ga­zete "halkla aydınlar arasında iletişimi sağlayan" en önemli araç olmuştur. Bu dönemde halka okuma fikrini aşılamak düşüncesi kalmamış, sanat eserlerinde estetik kaygı ön plana çıkmıştır. Dolayısıyla dergi gazetenin önüne geçmiş­tir. Tanzimat edebiyatının temsilcileri tek bir türde eser ve­ren sanatçılar değillerdir. Hepsi birden fazla türde eser vermiş çok yönlü kişilerdir. Tanzimat edebiyatının temsilcileri sadece tek bir türdeser veren sanatçılardan değillerdir. Hepsi birden faz­la türde eser vermiş çok yönlü kişilerdir. TANZİMAT BİRİNCİ DÖNEM ŞAİRLERİ Şinasi (1826-1871) •  Şinasi Batı uygarlığı etkisinde gelişen Türk edebiyatımızın kurucusudur. •  Batı'ya ait kavramları ilk defa o dile getirmiş ve Türk toplumuna yeni bir görüş verme amacını gütmüştür. •  Eserlerinin merkez noktası halktır ve "Sanat toplum içindir." anlayışındadır. •   Dili sadedir ve yazı dilini sadeleştirmeyi amaç edinmiş bir sanatçıdır. Halkı aydınlatmanın yolunun onun anlayacağı bir dille yazmak olduğunu ilk dile getiren odur. •   Şiirlerinde güzellik anlayışını daha çok, bir fikir etrafında bütüncül bir anlayışla okuyucuya sunmuş, şiirimize kompozisyon anlayışını o getirmiştir. •  Şinasi şiirlerine şekil bakımından pek bir yenilik getirmemiş, eski nazım şekillerini kullanmaya devam etmiştir. •   1860 yılında Agah Efendi ile birlikte,  Tercüman-ı Ahval adlı ilk özel gazeteyi, daha sonra 1862 yılında tek başına  Tasvir-i Efkâr ’ı çıkartarak Türk gazeteciliğinin öncüsü olmuştur. •  Klasisizm akımından etkilenmiş ve öğretici edebiyatı savunmuştur. •  Edebiyatımızda ilklerin sanatçısı olmuştur. Eserleri: Tercüme-i Manzume :  Eser Batı edebiyatı şairlerinin şiirlerinin tercümesidir. Müntehabat-ı Eş'ar :  Şiirlerinden seçmeler. Namık Kemal (1840-1888) •  Batı etkisinde gelişen Türk edebiyatında, bir ideal uğruna sanatını kullanan ilk büyük şairdir. •  En gür sesli vatan şairimizdir. Coşkulu bir romantiktir. •   Eserlerinde toplumsal konuları, vatan, millet, hak, hürriyet kavramlarını işlemiştir. Onun için vatan sevgisi dünyevi her sevginin üstünde olmuştur. •   Sanat ona göre insanları uyandırmak ve topluma fayda sağlamak için bir araçtır. "Sanat toplum içindir." anlayışını benimsemiştir. •  İlk şiirlerinde biçim ve içeriğin eski olmasına rağmen sonraki şiirlerinde konuda değişikliklere gitmiş ve çok sonraları biçimsel yenilikler de yapmıştır. •  Hürriyet Kasidesi ile ilk defa kasidenin bölümlerini kaldırmış, bu anlamda edebiyatımıza bir yenilik getirmiştir. •  Sade dili kullanan sanatçı, halka halkın diliyle seslenmeyi amaç edinenler içinde en başarılı olandır. Dil milliyetçiliğini bizzat eserlerinde de uygulamaya koymuştur. •  Hece ölçüsünü yazılarında savunmasına rağmen, birkaç şiiri dışında bütün şiirlerinde aruz ölçüsünü kullanmıştır. •  Tiyatroyu çok önemsemiş, "Tiyatro bir eğlencedir, fakat eğlencenin en faydalısıdır." demiştir. Batılı anlamda oynanan ilk Türk tiyatrosu  Vatan Yahut Silistre  'yi yazmıştır. •  Edebiyatımızın ilk edebî romanı  İntibah 'ı ve ilk tarihî romanı  Cezmi ' yi kaleme almıştır. •  Şinasi'den sonra  Tasvir-i Efkâr  'ı devam ettirmiş,  Hürriyet  ve İbret  gazetelerini de çıkarmıştır. Ziya Paşa (1825-1880) •   Tanzimat Dönemi'nin en çelişkide olan sanatçısıdır. Nesir ve nazım alanında çok ciddi düşünceleri olmasına rağmen, düşünceleriyle uygulamaları birbiri ile örtüşmemiştir. •   Şiir ve İnşa makalesinde yazı dilimizin halk dilini temel alması gerektiğini söylemiş ancak divan edebiyatı geleneğini sürdürmüştür. Eski edebiyatın yıkılmasına çalışırken Harabat adlı antolojisinin ön sözünde de divan edebiyatını, halk edebiyatı karşısında övmüştür. Bu antoloji sebebiyle Namık Kemal  Tahrib-i Harabat  'ı kaleme almıştır. •  Şiirleri divan şiirinin devamı niteliğindedir. Biçimde eskiye bağlı olmasına rağmen içerikte yeniliklere gitmiştir. •  Şiirlerinde aruz ölçüsünü kullanmış, birkaç şiirinde heceyi de denemiştir. •   Batılılaşma yolundaki Türk şiirine düşünce ve fikri getirmiştir. Şiirlerinde çalıp çırpmaya, haksızlığa, zulme şiddetle karşı çıkmış; hikmetler, nasihatlerle süslediği didaktik örnekler vermiştir. •   Bağdatlı Ruhi'nin tesirinde kalmış,  terkibibend  ve terciibend  yazmıştır. Özellikle  terkibibendi , içinde barındırdığı hikmetler ve atasözü gibi dilden dile dolaşan mısralarıyla ölümsüz yapıtlar arasında gösterilmiştir. Eserleri: Zafername:  Ali Paşa'yı hicvettiği ünlü kasidesidir. Eş'ar-ı Ziya :  Şiirleri Harabat :  Divan edebiyatı şairlerini anlattığı antoloji. TANZİMAT İKİNCİ DÖNEM ŞAİRLERİ Recaizade Mahmut Ekrem (1847-1914) •  Tanzimat ve Batı edebiyatı değerlerinin yerleşmesi için çalışmalar yapmıştır. •   Yenileşme hareketlerini genç nesle öğretmiş, Servetifünuncuların bir araya gelmesini sağlayarak bu topluluğun temelini atmıştır. •  "Göz için kafiye" yerine "kulak için kafiye" anlayışını benimsemiş ve bunu ilk defa bir cümle olarak kullanmıştır. •  "Sanat için sanat" ilkesini kabul etmiştir. •  "Her güzel şey şiirdir." diyerek ilk defa şiirin konusunu genişletmiştir. •  Şiirlerini aruzla yazmıştır. •   Kullandığı dilde halk söyleyişlerinden, divan edebiyatındaki mahallîleşme cereyanından ve Fransız edebiyatından etkiler vardır. •  Devrinde "üstat" olarak anılmıştır. •  Romantizmin ve realizmin özellikleri eserlerinde kendini göstermektedir. •  Türk edebiyatının ilk realist romanı  Araba Sevdası ’nı kaleme almıştır. •  Şiir, hikâye, roman, tiyatro, eleştiri, çeviri, anı gibi birçok türde eserler vermiştir. Eserleri: Şiir: Nağme-i Seher, Yadigâr-ı Şebâb, Zemzeme  (Bu eserin ön sözünde yeni edebiyatı savunmuş, Muallim Naci bu esere Demdeme ile karşılık vermiştir.),  Pejmürde, Nijad Ekrem Abdülhak Hamit Tarhan (1852-1937) •  Modern Türk edebiyatımızın kurucularından kabul edilen sanatçı, devrinde "Şairi-i Azam" olarak anılmıştır. •  Görevi nedeniyle birçok yeri gezmiş olması sanatını etkilemiş, Doğu ve Batı arasında bir köprü olmuştur. •  Tiyatrolarını nesirle kaleme aldığı gibi, aruzla ve heceyle tiyatro yazmıştır. •  Romantik bir duyarlılığa sahip sanatçı "sanat için sanat" görüşünü benimsemiştir. •  Edebiyatımızın ilk pastoral şiiri Sahra  'yı kaleme almıştır. •  Divan şiirinin son kalıntılarını yıkan sanatçı olarak anılmaktadır. •  Edebiyatımıza metafizik anlayışı getirmiştir. •  Ağır bir dil kullanmış, bu yönüyle Türk dilinin sadeleşmesi duraklama dönemine girmiştir. •  Kendini ve yakınındaki insanları yazdığı eserlere konu etmiştir. •  Heceyi çok az kullanan sanatçı, şiirlerini aruzla yazmıştır. •  En ünlü şiiri Beyrut'ta ölen karısı için yazdığı  Makber  'dir. •  Tiyatroları oynanmak için değil, okunmak içindir ve sahne tekniğine uymamaktadır. •  Şiirlerinde aşk, tabiat, ölüm, metafizik konularını; tiyatrolarında ise eski uygarlıkları, günlük yaşamı, tarihi, bireysel konuları işlemiştir. Eserleri: Şiir: Makber, Sahra, Ölü, Hacle, Divaneliklerim yahut Belde, Bir Sefilenin Hasbıhali, Bâlâ'dan Bir Ses, Validem, Tayflar Geçidi, Ruhlar, Garâm Muallim Naci (1850-1893) •   Türk şiirine yeni bir anlayış getiren Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamit Tarhan ile eski - yeni tartışmasına girmesinden dolayı eski anlayışın en önemli kalemşoru olarak görülmüştür. •   Eski anlayışa bağlı kalmakla beraber Fransız edebiyatına uzak kalmamış, Batılı anlayışa uygun şiirler kaleme almış, tercümeler yapmıştır. •  Sanatının en önemli yönü şiirleridir. Eski anlayışı devam ettiren gelenekçi şiirlerinin yanında, yenilikler yabancı kalmadığı yeni tarz şiirleri de vardır. •  Aruzu Türkçeye başarıyla uygulamış, bu yönüyle Tevfik Fikret'i ve Mehmet Akif Ersoy'u etkilemiştir. •  Türkçeyi hatasız denebilecek kadar doğru bir şekilde kullanmış ve sade bir dili benimsemiştir. En düzgün, en pürüzsüz nesir örneklerini de Tanzimat Dönemi'nde o vermiştir. •  Edebiyatımızın ilk köy şiiri  Köylü Kızların Şarkıs ı’ nı o yazmıştır. • Recaizade Mahmut Ekrem'in  Zemze me’ sine karşı yazdığı  Demdeme  ile eski edebiyatın savunuculuğunu yapmıştır Eserleri: Şiir: Ateşpare, Şerare, Fürûzan, Yadigâr-ı Naci, Demdeme Tanzimat Dönemi Türk Şiiri

  • Hikaye Türleri ve Hikayenin Yapı Unsurları

    HİKÂYENİN YAPI UNSURLARI Olay Örgüsü:  Hikâyedeki kişilerin başından geçen olaylar dizisidir ve ana olaya bağlı küçük olayların sıralanmasıyla oluşur. Kişiler:  Olayı yaşayan kahramanlardır. Hikâyede kişi sayısı azdır. Karakter:  Kahramanların, kendine özgü özellik taşıyanlarına denir. Tip:  Bir düşünce veya topluluğu temsil edenlere denir. Zaman:  Olayların başlangıcı ve bitişi arasındaki süredir. Zaman, başlangıçtan sona veya sondan başa doğru akabilir. Mekân:  Olayların geçtiği yer veya çevredir. Olayın anlaşılması için ayrıntıya girmeden betimlenir. HİKÂYEDE ANLATICI VE BAKIŞ AÇISI Anlatıcı:  Hikâyeyi okuyucuya sunan kişidir ve yazarın kendisi değil, kurmaca bir kişidir. Olaylar birinci ya da üçüncü kişi ağzından anlatılır ve hikâyedeki olaylar ve kişilerle ilgili bilgiler anlatıcıdan öğrenilir. Bakış Açısı:  Anlatıcının kişi, olay, yer ve zamanı nasıl ele aldığı ve bunlara karşı takındığı tutumdur. Üç çeşit bakış açısı vardır: a-) Kahraman Bakış Açısı (I. Kişi Ağzı) Olayın hikâye kahramanlarından biri tarafından birinci kişi ağzından anlatılmasıdır. Anlatıcı, yalnızca kendi duygu, düşünce ve izlenimlerini bilir ve aktarır. ÖRNEK:  Ziya Osman Saba’nın Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi eserinden. b-) Hâkim (Tanrısal / İlahi) Bakış Açısı (III. Kişi Ağzı) Anlatıcı, kahramanların iç dünyasını bilir, her şeyi görür, bilir ve sezer. Anlatıcı bazen öğüt verir, yargıda bulunur ya da hikâyeyi özetler. Anlatım üçüncü kişinin ağzından yapılır. ÖRNEK:  Sabahattin Ali’nin Ayran hikâyesinden. c-) Gözlemci (Müşahit) Bakış Açısı (III. Kişi Ağzı) Anlatıcı, yalnızca gördüklerini ve tanık olduklarını nesnel bir şekilde aktarır. Anlatıcı, kahramanlarla ilgili her şeyi bilemez ve duygu düşüncelerine hâkim değildir. Anlatım üçüncü kişi ağzından yapılır. ÖRNEK:  Sabahattin Ali’nin Ses adlı eserinden. HİKÂYE ÇEŞİTLERİ 1. Olay Hikâyesi (Maupassant Tarzı) Bir olayı serim, düğüm ve çözüm bölümlerine uygun olarak anlatıp bir sonuca bağlayan hikâye türüdür. Kahramanların ve çevrenin tasvirine yer verilerek okuyucuda merak ve heyecan uyandırmak amaçlanır. Fransız yazar Guy de Maupassant  tarafından geliştirildiği için Maupassant tarzı hikâye olarak bilinir. Türk edebiyatındaki başlıca temsilcileri: Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay  ve Reşat Nuri Güntekin 'dir. ÖRNEK:  Ömer Seyfettin, Kaşağı. 2. Durum Hikâyesi (Çehov Tarzı) Merak ve heyecandan çok duygu, düşünce ve hayallere odaklanan; olaylar yerine günlük yaşamın bir kesitini ele alan hikâye türüdür. Ruhsal çözümlemelere ağırlık verilir, olay ikinci planda kalır. Serim, düğüm, çözüm bölümleri bulunmaz. Öncüsü Rus yazar Anton Çehov 'dur ve Çehov tarzı hikâye olarak bilinir. Türk edebiyatında bu türün önemli temsilcileri: Sait Faik Abasıyanık  ve Memduh Şevket Esendal 'dır. ÖRNEK:  Sait Faik Abasıyanık, Son Kuşlar. HİKÂYEDE ANLATIM BİÇİMLERİ 1. Öyküleyici Anlatım (Öyküleme) Olay anlatımına dayanan bu anlatım biçiminde, okuyucuyu olayın içinde yaşatmak amaçlanır. Kişiler, olay örgüsü, mekân ve zaman ögeleri bulunur. Fiil ve fiilimsilere çokça yer verilerek kişiler hareket hâlinde yansıtılır. ÖRNEK:  Refik Halit Karay, Eskici hikâyesinden. 2. Betimleyici Anlatım (Betimleme) Varlıkları ve durumları zihinde canlandırmayı amaçlayan anlatım biçimidir. Öznel betimlemelere   izlenimsel , nesnel olanlara  ise açıklayıcı betimleme  denir. Öznel betimlemelerde okuyucuya izlenim kazandırmak, nesnel betimlemelerde ise bilgi vermek amaçlanır. Sıfatlar kullanılarak varlık ve durumlar ayırt edici özellikleriyle tanımlanır. ÖRNEK:  Halide Edip Adıvar, Himmet Çocuk hikâyesinden. HİKÂYEDE VE ROMANDA KULLANILAN ANLATIM TEKNİKLERİ 1. GÖSTERME (SAHNELEME) Olaylar, kişiler ve varlıklar doğrudan okuyucuya sunulur. Anlatıcı, okuyucu ile eser arasına girmez. Kişilerin konuşmaları ve hareketleri yansıtılarak okuyucunun kendisini eserin kurmaca dünyasında hissetmesi sağlanır. Diyalog:  Kahramanların karşılıklı konuşmalarına dayanan bir anlatım tekniğidir ve metne akıcılık kazandırır. ÖRNEK:  Ömer Seyfettin, Gizli Mabet eserinden. İç Konuşma:  Kahramanların içsel konuşmalarını aktarmaya dayanan bir tekniktir. Kahraman, karşısında biri varmış gibi kendi kendine konuşur (sesli düşünme). ÖRNEK:  Sait Faik Abasıyanık, Son Kuşlar hikâyesinden. Bilinç Akışı:  İç konuşmada olduğu gibi kişilerin iç dünyaları, zihinlerinden geçen düşünceler doğrudan verilir. Ancak cümleler arasında mantık ilişkisi zayıftır; düşünceler serbest çağrışımla bir konudan diğerine atlar. ÖRNEK:  Bilge Karasu, Odaların Biri hikâyesinden. 2. ANLATMA (TAHKİYE ETME) Anlatıcı, okuyucu ile eser arasına girer ve bu teknik hâkim bakış açısıyla oluşturulur. Anlatıcı kahramanlardan biri değildir. Anlatmaya dayalı metinlerde, anlatım tekniklerinin en eskilerinden biridir. Kişi Tanıtımı:  Metindeki kişilerle ilgili okuyucuya tanıtıcı bilgiler verilir. Anlatıcı, karakterleri ayırt edici özellikleriyle tanıtır. ÖRNEK:  Halide Edip Adıvar, Sinekli Bakkal eserinden. Olay Anlatımı:  Metindeki olaylar bir anlatıcı tarafından aktarılır. ÖRNEK:  Sabahattin Ali, Kamyon hikâyesinden. Geriye Dönüş:  Eserde kronolojik akışın kırılarak geçmişe dönülmesi, geçmişe ait olay ve yaşantıların anlatılması tekniğidir. ÖRNEK:  Tarık Buğra, Oğlumuz eserinden. İç Çözümleme:  Kişilerin iç dünyalarının, iç yaşantılarının, hâkim bakış açısıyla anlatıldığı psikolojik tahlil tekniğidir. Anlatıcı, karakterin iç dünyasına bütünüyle egemen olur. ÖRNEK:  Samiha Ayverdi, Ateş Ağacı romanından. Özetleme:  Anlatıcının olayları, kişileri veya diğer unsurları özetleyerek okuyucuya sunduğu tekniktir. ÖRNEK:  Reşat Nuri Güntekin, Yaprak Dökümü romanından.

  • Divan Edebiyatında Nesir (Düzyazı) Türleri

    Divan Edebiyatı Nesrinin Genel Özellikleri Divan edebiyatında nesir, şiir kadar gelişmemiştir. Bu dönemde düzyazıya nesir veya inşa, düzyazıyı yazana nasir veya münşi, düzyazı türündeki eserlere de mensur veya münşeat adı verilir. Nesirde içerikten çok söyleyiş güzelliğine önem verilmiştir. Seci adı verilen iç kafiye çokça kullanılmıştır. Noktalama işaretleri kullanılmamıştır. Söz sanatları bolca kullanılmış, duygu ve düşünceler uzun cümlelerle ifade edilmiştir. Divan şiirinde olduğu gibi nesirde de Arapça, Farsça kelime ve tamlamalar kullanılmıştır. Divan nesri üç başlıkta ele alınır: 1.Sade Nesir: Halk için yazılmış eserlerde kullanılan nesirdir. Yazılan eserler süsten uzak ve anlaşılması kolay eserlerdir. Genellikle din, tasavvuf, ahlak ve tarihle ilgili eserlerde kullanılmıştır. Mercimek Ahmet’in Kabusname, Seydi Ali Reis’in Mir’âtü’l-Memâlik, Kul Mesut’un Kelile ve Dimne çevirisi, Erzurumlu Mustafa Darîr’in Sîretü’n-Nebî adlı eserleri bu nesre örnek gösterilebilir. 2.Süslü Nesir: Düşüncenin ikinci plana atıldığı, ustaca söz söylemenin, sanatlı anlatımın ön plana çıktığı bir nesirdir. Süslü nesirde secilere çokça yer verilmiş, sanatlı bir dil kullanılmıştır. Sinan Paşa’nın Tazarruname adlı eseri bu türün en bilinen eserlerindendir. Ayrıca Veysi Dürretü’t-Tac, Nergisi Hamse, Nabi Tuhfetü’l-Harameyn adlı eserleriyle süslü nesir örnekleri vermiştir. 3.Orta Nesir: Yer yer süslü nesir yer yer de sade nesrin özelliklerini taşıyan nesir türüdür. Daha çok tezkirelerde, tarih kitaplarında ve vakanüvislerin eserlerinde görülür. Naima’nın Naima Tarihi, Katib Çelebi’nin Mizanü’l-Hak, Evliya Çelebi’nin Seyahatname ve Fuzuli’nin Şikayetname adlı eserleri orta nesir örnekleridir. Divan Edebiyatı Nesir Türleri Tezkire: Çeşitli mesleklerden önemli kişilerin -özellikle şairlerin- hayatlarının anlatıldığı eserlere denir. Türk edebiyatında bu türün ilk örneğini Ali Şîr Nevâî Mecâlisü’n-Nefâis adlı eseriyle vermiştir. Anadolu sahasında yazılan ilk tezkire ise Sehî Bey’in Heşt Behişt Sefaretname: Yabancı bir ülkeye elçi (sefir) olarak gönderilen bir görevlinin o ülke ile ilgili izlenimlerini anlattığı eserlerdir. Yirmisekiz Çelebi Mehmed’in Fransa Sefaretnamesi bu türün önemli örneklerindendir. Tarih-Vakayiname: Devletin resmî tarih yazarlarına vakanüvis, onların yazmış olduğu eserlere de vakayiname denir. Naima, ilk vakanüvistir. Âşık Paşazade, Peçevi Ahmed Cevdet Paşa, Kemal Paşazade önemli Osmanlı tarihçileridir. Gazavatname: Müslümanların gayrimüslimlerle yaptıkları savaşları, bu savaşlardaki zaferleri ve kahramanlıkları anlatan eserlere verilen isimdir. Edebiyatımızda ilk örnekleri XV. yy.da verilmiştir. Siyer: Hz. Muhammed’in yaşamını anlatan eserlere denir. Türk edebiyatında siyer türünün ilk örneği Erzurumlu Mustafa Darir'in Sîretü’n-Nebî adlı eseridir. Veysi’nin Siyer-i Veysi eseri de türün önemli örneklerindendir. Seyahatname: Gezilip görülen yerler hakkında yazılan eserlere verilen isimdir. Türk edebiyatındaki ilk gezi yazısı örneği Seydi Ali Reis’in Mir’âtü’l-Memâlik adlı eseridir. En önemli gezi yazısı örneği Evliya Çelebi’nin Seyahatname eseridir. Ayrıca Katip Çelebi’nin Cihânnüma, Nabi’nin Tuhfetü’l-Harameyn adlı eserleri de türün örnekleri arasındadır. Siyasetname: ·         Devleti idare edenlere yöneticilik sanatı hakkında bilgiler veren eserlere denir. ·         Selçuklu veziri Nizamülmülk’ün yazmış olduğu Siyasetname adlı eseri önemlidir. Surname: Sünnet, evlenme, tahta çıkma gibi nedenlerle yapılan şenlikleri anlatan eserlere verilen isimdir. Nabi’nin ve Vehbi’nin surnameleri önemlidir. Şehrengiz: Bir şehrin özellikleri, güzellikleri, orada yaşayan önemli kişiler hakkında çeşitli bilgiler veren eserlerdir. Genellikle mesnevi biçiminde yazılsa da mensur örnekleri de vardır. Kıyafetname: Kişilerin dış görünüşlerinden ahlak ve karakter yapıları hakkında çıkarılan yargıları konu alan eserlerdir. Bu türün en önemli eserini Erzurumlu İbrahim Hakkı Marifetname adlı eseri ile vermiştir. Pendname (Nasihatname): Din, ahlak ve sosyal bakımdan öğütler veren; kişileri ve toplumu eğitmeyi amaçlayan eserlerdir. Münşeat: Düzyazı şeklinde yazılmış yazıların, mektupların bir arada bulunduğu eserlere verilen isimdir.

  • Dilin Tanımı ve Özellikleri

    “Dil” çok eski zamanlardan beri merak edilen bir konudur. Bunun için “dil nedir?” sorusunu birçok düşünür kendine sormuştur. Yunan düşünürlerinden Platon da bu soruyu kendine soranlardandır. O, bu soruyu Kratylos (1972, s. 274) adlı yapıtında şöyle yanıtlamaktadır: “Kendi özel düşüncelerini sesin yardımıyla, özne ve yüklemler yardımıyla anlaşılabilir duruma getirmek.” Daha sonra bu konuda birçok tanım yapılmıştır. Bunun nedeni dilin basit gibi görünen yapısal görünümünün aslında çok karmaşık ve oluşumunun da birçok alanla ilgili olmasından kaynaklanmaktadır. Her uzman dili kendi uzmanlık alanına göre tanımlamıştır. Keskin (1993, s.131), çeşitli açılardan yapılan dil tanımlarının sayısının üç yüz ellinin üzerinde olduğunu belirtmektedir. Örneğin Adalı (1982, s. 14) dili “İnsan topluluklarının anlaşma, bildirişme aracı” olarak kısaca tanımlarken, Aksan (1995, s. 55) “Düşünce, duygu ve isteklerin bir toplumda ses ve anlam yönünden ortak olan öğeler ve kurallardan yararlanılarak başkalarına aktarılmasını sağlayan çok yönlü, çok gelişmiş bir dizgedir. ” diyerek daha ayrıntılı tanımlamıştır. Dilin bazı özellikleri vardır: Dil bir anlaşma aracıdır. İnsanlar duygu, düşünce, istek ve kanılarını dil aracılığıyla karşısındaki insanlara anlatmaktadır. Dilin temeli bilinmeyen bir zamanda atılmıştır. Dilin ne zaman doğduğu, nasıl doğduğu kesinlik kazanmamış bir konudur. Dil bir kurallar dizgesidir. Her dilin kendine özgü kuralları vardır. Ağızdan çıkan her ses konuşmayı oluşturmaz. Bu sesler belirli kurallar doğrultusunda yan yana gelerek sesleri (hece), seslerin yan yana gelmesi sözcükleri, sözcüklerin yan yana gelmesi cümleleri (tümce) oluşturmaktadır. İşte bu yan yana gelişler bir kurallar zinciri doğrultusunda olur. Yargı bildiren bu cümleler de isteklerin anlatılmasını sağlar. Dil sosyal bir kurumdur. İnsan sosyal bir canlıdır. Tek başına yaşamaz, yaşayamaz. Bir toplum içinde toplumla birlikte yaşamak zorundadır. Onun kullandığı dil de sosyal bir kurumdur. İnsan konuşma yetisiyle doğar; ama kullanacağı dil doğduğu toplumda vardır. Yani birey dili hazır bulur. Dil, bireylerin üstünde, toplumun malı olan ve bütün toplumu içine alan bir kurumdur. Dil kültürün aynasıdır. Dil bir toplumun kültürünün özelliklerini kendisinde taşır. Kültürün önemli bir ögesi olan dil aynı zamanda kültürün gelişmesini sağlar. Kültürün gelecek kuşaklara taşınması dilin yardımıyla olur. Dil doğal bir araçtır. Dil insanların kullandığı herhangi bir araca benzemez. İnsan kendisinin ürettiği araçlara istediği biçimi verebilir, onu yönlendirebilir; ama dilin doğallığı buna engel olur. Dilin kendi kuralları vardır. İnsanlar bu kurallara uyarak dilden yararlanabilirler. Dil yapay bir araç değildir. Ortak dil olarak oluşturulmaya çalışılan Esperanto dilinin kullanılmayışının, yaygınlaşmamasının bir nedeni de budur. Dil maddi bir araç gibi oluşturulamaz. Oluşturulmaya çalışıldığı zaman doğallığı yok olur, kendi kendini üretmez . Dil düşünceyi etkilemektedir. Düşüncenin mi, dili; dilin mi düşünceyi doğurduğu tartışılan bir konudur. Bu iki kavramın da birbirini etkilediği bilinen bir gerçektir. Dil zenginliği düşünce zenginliğinin bir göstergesidir. Bir dilin bilim dili olmadığını ileri sürmek, o dili konuşan insanların bilim üretmediklerini kabul ettikleri anlamına gelmektedir. Dil canlı bir varlıktır. Dil kendi kuralları doğrultusunda gelişen canlı bir varlıktır. Dil de canlı bir varlık gibi doğar, büyür, gelişir, değişir ve ölür. Bunun en güzel örneği dili oluşturan ögelerden sözcüklerin zaman içinde uğradıkları değişikliklerdir. Günümüzde, Türkiye Türkçesinde değişikliğe uğramış veya kullanılmayan birçok Türkçe sözcük vardır. Bugün kullanılan Türkçe de zaman içinde dilin kendi kuralları doğrultusunda değişecektir. Dilin donup kalması olası değildir.

  • Dilin Tarihî Süreç İçerisindeki Değişimini Etkileyen Sebepler

    Dil yaşayan bir varlık olarak değişmeye muhtaçtır. Bir dil iç ve dış sebeplere bağlı olarak tarihî süreç içerisinde değişir. Bu değişimin en belirgin göstergelerinden biri kelimelerin zaman içinde uğradıkları ses değişiklikleridir. Bunun dışında okuduğunuz metinde belirtilen kelimeler aynı kalsa da söz konusu kelimelere yüklenen anlam değişebilir. (Eski Anadolu Türkçesinde ‘kötü’ anlamına gelen ‘yavuz’ kelimesinin zamanla anlam iyileşmesine uğrayarak ‘yaman, hızlı’ anlamını kazanması gibi.) Kimi kelimeler de karşıladıkları kavramların ve nesnelerin kullanılmamasıyla birlikte zamanla ölür. “Konuğun kutsuzı ev issini ağırlar.” atasözünün “Misafirin akılsızı ev sahibini ağırlar.” şekline dönüştüğü bazı kelimelerin yerini başka kelimelerin aldığı görülür. Dil sosyal bir varlık olduğu için insan düşüncesinde, toplumda meydana gelen her türlü değişim dili de etkiler. Bunun için siyasi, toplumsal, kültürel, ekonomik değişime ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak dil de değişir. Manihaizm’in kabulü, Türklerin kavimler göçü ile farklı coğrafyalara yayılmaları, İslamiyet’i kabul etmeleri, Osmanlı Devleti’ndeki Batılılaşma ve yenileşme hareketleri, Tanzimat Fermanı’nın ilanı, Cumhuriyet’in ilanı gibi tarihî olaylar; siyasi, sosyal vb. hayatımızı değiştirdiği gibi konuşulan ve yazılan Türkçeyi de etkilemiştir. Bu olaylarla birlikte özellikle etkileşimde olduğumuz milletlerin dilleri kimi zaman kelime düzeyinde kimi zaman da kurallar bakımından Türkçeyi etkisi altına almıştır. Buna karşılık Türkçe de bu dilleri az veya çok etkilemiştir. Diller arasındaki bu etkileşim dilin değişimindeki en önemli sebeplerdendir. Bu konuda her çağda tartışmalar olmuştur. Osmanlı Dönemi’nde başlayan dilde sadeleşme çabaları, XX. yy.ın başlarında “Yeni Lisan” hareketiyle ve Cumhuriyet Dönemi’ndeki dil devrimiyle meyvelerini vermiştir. Özellikle Cumhuriyet Dönemi’nde Türk Dil Kurumunun kurulması, Türkçe üzerine araştırmalar yapılması, “Millet Mektepleri”nin açılması, okuma-yazma oranının artması, iletişim imkânlarının çoğalması, kitaplara daha kolay ulaşılması gibi sebeplerle konuşma ve yazı dili birbirine yaklaşmış, halk dili-aydın dili gibi ayrımlar ortadan kalkmıştır. Kısaca bir dili konuşan topluluğun ihtiyaçları ve değişimine paralel olarak dilin de değiştiğini söyleyebiliriz. Çeviri, yazarların dil tercihleri gibi hususlar da hem yazı hem konuşma dilini etkiler. İslamiyet’in kabulüyle dinî ve edebî eserlerin, Tanzimat Dönemi’nde de Batı’dan özellikle Fransız edebiyatından eserlerin tercüme edilmesiyle yabancı kelimelerin dilimize girmesini bu duruma örnek gösterebiliriz. Günümüzde bir dilin değişiminde en önemli sebeplerden biri teknolojik gelişmelerdir. Bu gelişmelere bağlı olarak son yıllarda Türkçeye birçok kavram girmiştir: e-posta, televizyon, radyo, İnternet, sosyal medya, SMS vb. Bir dilde değişim ister dilin iç isterse dış dinamikleriyle olsun dilin kendi işleyişi, doğası ve kuralları içinde gerçekleşir. Değişimin dil üzerinde olumlu ya da olumsuz çeşitli sonuçları ve farklı etkileri olabilir. Hatta dildeki değişim ses ve kelimelerden başlayarak dilin cümle yapısını etkileyip metinlere kadar genişleyebilir. Önemli olan o dili konuşan toplumun tercihleri ve bu değişimi kabul edip etmemesidir.

  • Divan Şiirinin Temel Özellikleri

    10. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Dersi: Divan Şiirinin Temel Özellikleri Divan edebiyatı, XIII. yüzyılda Hoca Dehhani ile başlayıp XIX. yüzyıla kadar varlığını devam ettirmiştir. Saray edebiyatı, klasik edebiyat, yüksek zümre edebiyatı gibi değişik adlarla anılan bu edebiyat için en yaygın kullanılan isim divan edebiyatıdır. Bu adlandırmada şairlerin, eserlerini “divan” adı verilen bir kitapta toplamaları etkili olmuştur. Divan şiiri İslami kültüre dayalı, daha çok medrese öğrenimi görmüş, eğitimli sanatçıların oluşturdukları edebiyattır. Arap ve Fars edebiyatlarının etkisiyle oluşan bu şiir geleneğinin kendine özgü birtakım kuralları vardır. Geleneğin belirlediği bu kurallar şunlardır: Ölçüsü “aruz”dur. Dil; Arapça, Farsça, Türkçeden oluşan Osmanlı Türkçesi’dir. Şiirde uyak tam ve zengin uyaktır. Şiir başlığı yoktur. Şiirler, nazım biçimlerine göre adlandırılır. Duygu ve düşünceler kalıplaşmış mazmunlarla anlatılır. Anlatılandan ziyade, anlatış biçimi ön plana çıkar. Soyut bir edebiyattır. İnsan ve doğa gerçekte olduğundan farklı aktarılmıştır. Medrese kültürüyle yetişen şairler, aydın zümre edebiyatını oluşturmuştur. Edebî Sanatlara yer verilmiştir. Sanat sanat içindir anlayışı vardır. Şiirde genellikle din, aşk, sevgili konuları ele alınmıştır. Nazım ön plana alınmış, nesre daha az yer verilmiştir. Nesir türü olarak tezkire (biyografik eser), münşeât (mektuplar), tarihler, dini metinler ve nasihatnameler yazılmıştır. 13. yüzyılda gelişmeye başlamış 16. ve 17. yüzyıllarda en olgun dönemini yaşamış, 19. yüzyılın sonlarına kadar sürmüştür. Arapça-Farsça kelime ve tamlamaların sıkça kullanılır. Ağır, sanatlı, süslü söyleyişlere yer verilir. Mazmun adı verilen kalıplaşmış sözler bulunur. Soyut konular daha çok işlenir ve bütün güzelliği yerine parça güzelliğinin esas alınır. Nazım birimi olarak beyit ve bentler kullanılır. Aruz ölçüsünün kullanılması da bu şiir geleneğinin önemli özellikleri arasındadır. Divan şiirinin vazgeçilmez temalarından biri olan aşk, basit bir duygudan hastalık derecesine varan alışkanlık ve tutkulara kadar çeşitli boyutlarda işlenmiştir. Ancak divan şiiri zihniyetine göre bu durum, âşık için utanılacak bir şey değil aksine onu yücelten bir durumdur. Bütün divan şairleri, geleneğin belirlediği bu kurallara uymuşlar, ortak söz varlığının dışına çıkmamışlardır. Hoca Dehhani ile başlayan bu geleneğin en tanınmış sanatçılarının bazıları şunlardır: 13. yüzyıl: Hoca Dehhani, Ahmet Fakih, Şeyyad Hamza, Sultan Veled, Seyyid Nesimi, Gülşehri… 14. yüzyıl: Ahmedî, Aşık Paşa, Kadı Burhaneddin, Hoca Mesut… 15. yüzyıl: Ali Şîr Nevaî, Şeyhî, Ahmet Paşa, Süleyman Çelebi, Sinan Paşa, Hamdullah Hamdi, Mercimek Ahmet… 16. yüzyıl: Fuzûlî, Baki, Bağdatlı Ruhi, Zati, Hayali, Taşlıcalı Yahya, Sehi Bey, Latifî… 17. yüzyıl: Nef’î, Nabî, Şeyhülislam Yahya, Naili, Neşati, Nergisi, Veysi, Evliya Çelebi… 18. yüzyıl: Nedim, Şeyh Galip, Sümbülzade Vehbi, Enderunlu Fazıl… 19. yüzyıl: Fitnat Hanım, Enderunlu Vasıf, Yenişehirli Avnî, İzzet Molla, Akif Paşa… Şeyh Gâlip, divan şiirinin son büyük temsilcisi olması yönüyle Türk edebiyatında önemli bir yere sahiptir. Divan şiirinde sıkça kullanılan nazım biçimleri: gazel, kaside, mesnevi, murabba, muhammes, terkib-i bent, terc-i bent, şarkı, kıt’a, rubai, ve tuyuğdur. Gazel Gazel, Türk edebiyatına Arap edebiyatından geçmiştir. Divan şairlerinin en çok kullandığı nazım biçimi olan gazel, beyitlerle kurulur. Genellikle sevgi, aşk, güzellik, kadın ve eğlence konuları işlenir. (Düşünceye yönelik felsefî ve öğretici konuları işleyenleri de vardır.) En az 5 en çok 15 beyitten oluşur. Gazelin ilk beyitine matla, ikinci beyitine hüsn-i matla; son beyitine ise makta adı verilir. Maktadan bir önceki beyite ise hüsn-i makta denilmektedir. Şairin mahlasının bulunduğu beyite mahlas beyit adı verilir. Mahlas beyitine taç beyit de denilir. Mahlas, genellikle gazelin son beytinde yer alır. Gazelin en güzel beyiti beytül-gazel ya da şâh-beyit olarak adlandırılır. Bu beyit gazelin herhangi bir yerinde bulunabilir. Gazel, Türk edebiyatına Arap edebiyatından geçmiştir. Gazelin kafiye düzeni: ---- a ----b ----c ---- a ----a ----a… şeklindedir. Konu bakımından halk şiirindeki koşma nazım şekline benzer. Beyitler arasında anlam birliği bulunan gazellere yek-âhenk gazel denir. Bütün beyitleri aynı güçte, değerde ve güzellikte olan gazellere ise yek-âvâz gazel denir. En ünlü gazel şairlerimiz: Fuzûlî, Bâkî, Naîlî ve Nedim’dir. Divan Şiirinde Kullanılan Kalıplaşmış İfadeler (Mazmun Ve Benzetmeler) Boy; Elif, fidan, kamet, servidir. Yüz; Ay, güneş, şemsdir. Saç; Dam, kement, perişan, yılan, zincir, zülüftür. Koku; Amber, menekşe, misk, sümbüldür. Kaş; Hilal, keman, yaydır. Göz; Ahu, kâfir, mahmur, nergistir. Kirpik; Oktur. Yanak; Gül, güneş, laledir. Ağız-Dudak; Lal, yakut, mercan, gonca, nokta, ruhtur. Diş; Dür, güher, incidir. Sevgili; Ay, büt, güneş, melek, peri, sanem, sultandır. Gül; aşık olunan, ma’şuk, Leyla Bülbül ise aşık olan, Mecnun’dur. Kaside Kasideler, din veya devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılır. Bazen de kasidelerde yergi söz konusudur. Gazelle aynı şekilde kafiyelenir. Kafiye şeması: ---- a ----b ----c ---- a ----a ----a şeklindedir. Aşağıdaki gibi belli bir yazılış kuralı (bölümleri) vardır. Nesib-Teşbip (Tasvir yapılır.) Girizgah (Asıl konuya girilir.) Methiye (Esere konu olan kişi övülür.) Fahriye (Şairin kendini övdüğü bölümdür.) Tegazzül (Araya alınan gazeldir.) Taç (Şairin adının geçtiği bölümdür.) Dua (Allah’a, Peygamber’e dua edilir.) Kasidenin Bölümleri En tanınmış kaside şairlerimiz: Nef’î, Bakî, Fuzûlî ve Nedim’dir. Kasideler, işledikleri konulara göre isimlendirilir. Tevhid: Allah’ın birliği ve yüceliğini anlatır. Münacaat: Allah’a yalvarıp yakarmak için yazılır. Naat: Hz. Peygamberi ve dört halifeyi öven şiirler. Methiye: Devrin önde gelen kişilerini öven şiirlerdir. Hicviye: Yöneticileri yermek (eleştirmek) için yazılan şiirlerdir. Mersiye: Tanınmış bir kişinin ölümü üzerine yazılan şiirler. Bahariye: Baharın güzelliklerinin anlatıldığı şiirlerdir. Iydiye: Bayramları anlatan şiirlerdir. Cülusiye: Padişahın tahta çıkışını anlatan şiirlerdir. Şarkı Ezgiyle okunan şiirlere İslam öncesi sözlü edebiyatta “Ir” adı verilirken halk edebiyatında “Türkü”, divan edebiyatında ise “Şarkı” adı verilmiştir. Divan şiirinin ezgili söyleyişine en güzel örnekleri kazandıran şair, hiç kuşkusuz Nedim’dir. Şarkı, Türklerin divan edebiyatına kazandırdığı iki nazım biçiminden biridir. Bestelenmek amacıyla kaleme alınır. Genellikle dörder dizeli bentlerle kurulur. Beş ya da altı dizeli bentlerden oluşan şarkılar da vardır. Her bendin üçüncü dizesi miyan, her bendin sonunda tekrarlanan dize ise nakarat olarak adlandırılır. Miyan, şarkının en dokunaklı ve en anlamlı dizesidir. Genellikle aşk, sevgili, eğlence, ayrılık gibi konuların işlendiği şarkılarda bent sayısı 2 ile 5 arasında değişmektedir. İlk bendin kafiye düzeni değişiklik gösterebilmektedir. Genellikle kafiye düzeni: aaaa-bbba-ccca abab-cccb-çççb veya aAaA-bbbA-cccA şeklindedir. NOT: (A nakaratları ifade etmektedir.) Türk edebiyatında şarkı adıyla yazılan ilk manzumeler, 17. yüzyılın sonlarında görülmektedir. Divan edebiyatının en güzel şarkı örneklerini Nedim vermiştir. Nedim’den sonra Şeyh Galip, Enderunlu Fâzıl, Enderunlu Vâsıf gibi büyük şairler de bu nazım biçimini kullanmış ve yaygınlaşmasında önemli rol oynamışlardır.

  • Cumhuriyet Dönemi Türk Tiyatrosu

    Tiyatro:  Sahne üzerinde ve bir seyirci topluluğu önünde, sanatçılar tarafından, hareketli olarak canlandırılacak nitelikte yazılan edebi türdür.   ➥ Başka bir tanımla ifade edilecek olursa; herhangi bir olay, durum veya tasarının sahnede canlandırılması amacı ile yazılmış eserlere “dramatik metinler”  denir. Bu metinlerin sahnede canlandırılması ile ortaya çıkan sanat da tiyatro olarak adlandırılır.   KISACA TÜRK TİYATROSUNUN GELİŞİMİ Türk edebiyatında sözlü gelenek içinde ortaya çıkıp gelişen geleneksel Türk tiyatrosu  (Karagöz, orta oyunu, meddah, seyirlik köy oyunları, kukla vb.)  yüzyıllarca varlığını sürdürmüştür.   ➠Modern tiyatro, Türk edebiyatına  Tanzimat Dönemi ’nde  Batı ’dan gelmiştir. Bu dönemde Şinasi ilk yerli oyun olan Şair Evlenmesi ’ni yazmış; Ahmet Vefik Paşa , Fransız sanatçı  Moliére ’den uyarlamalar yapmıştır. Modern tiyatro kurulurken kimi zaman geleneksel tiyatroya ait unsurlardan da yararlanılmıştır. ➠ 1877-1908  arasında II. Abdülhamit’in  “istibdat”  adı verilen baskıcı dönemi, sanatçılar üzerinde etkili olduğu için Türk tiyatrosunda bir gelişme olmamıştır. ➠ Millî Edebiyat Dönemi ’nde tiyatro yeniden canlanmıştır. İlk Müslüman kadın oyuncu  Afife Jale  bu dönemde sahneye çıkmıştır.  Musahipzade Celal  bu dönemin en önemli tiyatro yazarlarındandır. ➠Milli Edebiyat tiyatrosunda görülen gelişme; Cumhuriyet Dönemi ’nde devlet konservatuvarlarının, devlet tiyatrolarının, şehir tiyatrolarının açılması ve özel tiyatro gruplarının oluşması ile güçlenerek devam etmiştir. ➠Çağdaş tiyatro anlayışı, modern tiyatro salonları, yeni eserler  (çeviri, uyarlama, telif), profesyonel oyuncu, yönetmen, sahne tekniği, makyaj, kostüm vb. ile tiyatro artık kurumsallaşmıştır. ➠Cumhuriyet Dönemi Türk edebiyatında tiyatro türünün  Batı edebiyatındaki tiyatro geleneği  ile ilişkisi güçlüdür. Bu dönemde Batı tiyatrosu örnek alınarak trajedi, komedi ve dram türlerinde eserler yazılmış; müzikli, danslı; benzetmeci, göstermeci, epik tiyatro örnekleri verilmiştir. CUMHURİYET DÖNEMİ'NDE TİYATRO (1923-1950)   v  Millî Edebiyat Dönemi ’nde tiyatroda görülen gelişme; Cumhuriyet Dönemi ’nde devlet konservatuvarlarının, devlet tiyatrolarının, şehir tiyatrolarının açılması ve özel tiyatro gruplarının oluşması ile güçlenerek devam etmiştir. v  Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nda Batı tiyatrosu örnek alınarak  trajedi, komedi ve dram türlerinde eserler yazılmış; müzikli, danslı; benzetmeci, göstermeci, epik tiyatro örnekleri verilmiştir. Çağdaş tiyatro anlayışı, modern tiyatro salonları, yeni eserler (çeviri, uyarlama, telif), profesyonel oyuncu, yönetmen, sahne tekniği, makyaj, kostüm vb. ile tiyatro artık kurumsallaşmıştır. v  Bu dönemde  Muhsin Ertuğrul , modern Türk tiyatrosunun oluşmasında önemli katkılar sağlamıştır. v  1923-1950  yılları arasında tiyatro, daha çok, Cumhuriyet değerlerinin halka aktarılmasında bir  araç  olarak kullanılmıştır. v  Cumhuriyet'in ilk yıllarında tiyatro yazarları daha çok  Türk tarihi, efsaneler ve masallara yönelmiş, bu yolla ulusal bilinci pekiştirmek istemişlerdir. v  Özellikle  1930 'lu yıllarda Atatürk'ün belirlediği amaç doğrultusunda konusunu Türk tarih ve uygarlıklarından, destan ve efsanelerden, Cumhuriyet kazanımlarından, devrimlerinden alan birçok oyun yazılmıştır. Bu yıllarda Yaşar Nabi'nin Mete; Behçet Kemal'in Çoban ve Atilla, Necip Fazıl'ın Sabır Taşı  adlı oyunları Türk'lerin erdemleri ve uygarl ı ğını yansıtmak amacını taşırlar. v  1940 'lı yıllarda değer yargılarının değişmesi ve ekonomik koşulların aile üzerinde etkisi durulmuş, ayrıca bu yıllarda geleneksel Türk tiyatrosunun izleri görülmüştür. v  1950 'li yıllarda tiyatromuzda hem nicelik hem nitelik bakımından büyük bir gelişme görülür. Devlet ve şehir tiyatrolarının, özel tiyatroların, oyun yazarlarının ve tiyatro türündeki eserlerin sayısında da ciddi bir artış görülür. Bu dönemde yerli oyunlar Devlet Tiyatrolarında sahnelenerek seyirciyle buluşur. Konular ve Temalar ➥ Anadolu’ya yönelimin yoğunlaştığı bu dönem tiyatrosunda  Kurtuluş Savaşı yılları, Atatürk'ün fikirleri, Cumhuriyet düzeninin olumlu yönleri, mitoloji, efsaneler ve masalları, Türk tarihi, Türk milliyetçiliği, Batılılaşma, toplumsal değerlerdeki değişimler, eski ve yeni yaşam biçimlerinin çatışması vb. sıkça işlenen temalardır. Musahipzade Celal v  Milli Edebiyat Dönemi oyun yazarıdır. v  Teknik bakımından zayıf ama gözlem, tarihî ayrıntı ve yergi bakımlarından başarılı komediler yazmıştır. v  Sanatcı, bir anlamda Meşrutiyet tiyatrosu ile Cumhuriyet tiyatrosu arasında bir köprü oldu. v  Eserlerinde geleneksel Türk tiyatrosundan, özellikle orta oyunu geleneğinden yararlandı. v  Yakından tanıdığı saray ve konak hayatını, eski İstanbul’un eğlencelerini, tore ve adetlerini, ticari hayatını eleştirel ve mizahi bir tutumla yansıttı. v  Konularını Osmanlı İmparatorluğu’ndan, kendi deyişiyle “tarihin gölgesi altında hayal-meyal seçilen halk hayatından” almıştır.   Eserleri :  Köprülüler, Türk Kızı,  Fermanlı Deli Hazretleri , Bir Kavuk Devrildi,  Aynaroz Kadısı ,  Lale Devri   Nihat Sırrı Örik   Edebî Kişiliği v  Milli Edebiyat zevk ve anlayışıyla eser veren yazarlardandır. v  Fotoğraf gerçekçiliğini doğru bulmayan sanatçı , hayatı, realist, adeta fotoğraf çekercesine vermenin yanlışlığını savunur. v  Batı klasiklerini dilimize çevirir. v  Roman ve hikâyelerinde Cumhuriyet'ten önceki çöküşü anlatır. Makam sevdasında olan ve yeteneksiz memurları eleştirir. Siyasi güç ve hırsı eleştirir. v  Uygar bir toplum için tiyatronun gerekliliğini vurgular. v  Tarihe özel bir önem verir. Tarihi anlattığı eserlerinde konak betimlemeleri ve kadın karakterini başarılı bir şekilde yansıtır. v  "Sultan Hamit Düşerken" romanında II. Abdülhamit dönemini anlatır . Bu romanda Osmanlı’nın çöküşüne neden olan olayların arka planı deşifre edilir. 1908'den sonraki gelişmeleri konu edinir. Bu eser, Kemal Bekir tarafından oyunlaştırılır. Ziya Öztan da bu oyunu filme çeker. v  Yazdığı gezi kitaplarıyla 1930 Türkiye'sinden önemli kesitler sunar. Edirne, Kayseri, Yozgat, Kastamonu, Adapazarı, İzmit, Elmadağ, Polatlı başta olmak üzere birçok yeri gezip kitaplaştırır. Bu tür eserlerinde gözlem ve coğrafyadan ziyade tarihi ayrıntıları ön plana çıkarır. v  "Kıskanmak" adlı romanı 2009'da Zeki Demirkubuz tarafından filme uyarlanır ve romanın kahramanı "Seniha", Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde en iyi kadın oyuncu seçilir. Eserleri ·         Öykü:  Sanatkârlar, Kırmızı ve Siyah, Eski Resimler, Eve Düşen Yıldırım ·         Roman:  Sultan Hamid Düşerken , Kıskanmak ·         Oyun:  Alın Yazısı, Sönmeyen Ateş 1950-1980 ARASI CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK TİYATROSU   v  1950  sonrasında tiyatro teknik açıdan ilerlemiş, tiyatroda işlenen konular çeşitlenmiştir. v  Bu dönemde  hem çeviri oyunların hem de nitelikli yerli oyunların sayısı artmış, bir yandan da çoğu uyarlama olan müzikli oyun türlerinde eserler verilmiştir. v  Sahne tekniğine uygun, yalın bir dil kullanılmıştır. v  Bireysel ve toplumsal konular ın işlendiği bu dönemde yurt sorunları, kadının toplum yaşamındaki yeri; köy, töre, kuşak çatışması, değer yargıları  vb. temalara yönelim artmıştır. v  Bu dönemde eğitim ve sorunları ön plana çıkar. Kuşaklar arası ve kentli köylü arası eğitim farkından doğan çatışmalar işlenir. Ebeveyn-çocuk, kadın-erkek, ağaç-köylü, imam-muhtar-öğretmen ilişkileri işlenir. v  Sosyal değişimlerin birey ve toplum yaşamındaki etkileri siyasal, sosyal ve psikolojik yaklaşımlarla yansıtılmıştır. v  1970 'ten sonra  12 Mart olayı  buna bağlı olarak Türk tarihini yeniden gözden geçirme, işçi sorunları, Almanya'ya gidenlerin kültür çatışmaları, Almanya'da yetişmekte olan birinci, ikinci kuşak sorunları işlenir.

bottom of page